Paylaş
İlk müslümanların cesareti ve kahramanlıkları
BildirQuestion
Please briefly explain why you feel this question should be reported.
ZAFERİN BEDELİ VARDIR
SORU: İslâm’ın ilk döneminde şehid olanların kahramanlıklarına dair bilgi verir misiniz?
CEVAP: İslâm güneşi doğup Hz. Peygamber’in daveti başladığında Allah’ın askerleri ile şeytanın adamları arasında mücadele başladı.
ilk müslümanların yolu gül ve fesleğenlerle süslenmiş değildi. Zaferi garanti eden, sürekli galip gelmeyi sağlayacak araç ve gereç yoktu.
İlk dönem müslümanları inançları ve yayılması için emek verdikleri davetleri uğrunda sıkıntılara göğüs gererek çalıştılar, mücadele . Bu yolda yaralandılar, ah u vah ederek sıkıntılar yaşadılar, sonra şehitler verdiler.
İşte inanç ve prensip sahibi insanlar böyledir. Zira inançlı ve sadık cihad adamı kendisini ve duygusunu dininin ve akidesinin isteğine teslim eder. O her zaman sıkıntıları yüklenmeye, güçlükleri göğüslemeye hazırdır. O ruhunu savaşın içine atarken düşmanın baskısından, hilebazın tuzağından, alçakların hainliğinden korkmaz.
Onun dayanağı Allah’tır, hak açık seçik ve ortadadır. Allah’ın lütuf ve keremi ile sonuç garanti ve güven altındadır. Ya zafer ile üstünlük veya şehadet nimeti elde edilecektir. Allah sabredenlerin dostudur.
Hz. Peygamber’in ashabı ihanetin, tuzağın, aldatmacanın en şiddetlilerini gördüler, yine de zaafa düşüp gevşemediler. Bilakis karşılaştıkları tüm güçlükleri hiçe sayıp kendilerini ve araç gereçlerini hazırlayarak güçleri yettiğince görevlerini yerine getirdiler. Bundan sonrası yaratıcıları olan Allah’ın elindedir. Zafer elde ederlerse büyüklenmez, şımarmaz, hezimete uğrarlarsa ümitsizliğe kapılmazlar.
Onların durumu şudur: Ya onurlu bir zafer veya şehitlik nimeti elde etmek. Allah sabredenlerin dostudur.
İslâm’ın ilk dönemlerindeki müslümanların yaşadıkları en kritik günlerinden birisi “Raci günü”dür.
Raci gününün ne olduğunu nereden bileceksin? Bu kritik gün Hicretin 36. ayında meydana gelmiştir. Yine bunun kadar kritik bir gün olan “Maune Kuyusu” günü vardır. Bu da Uhut savaşından dört ay sonra Safer ayında olmuştur.
Raci gününde Udal ve Kârra kabilelerinden bir grup insan ihanet ve kötülükte bir alçaklık örneği göstermişlerdir.
Bunlar Kur’an’ı ve İslâm dininin hükümlerini öğretmek üzere Ra-sûlullah’tan istekte bulunmaya geldiler. Böylece bir süre müslümanlar arasında kaldılar.
Hz. Peygamber bunların isteğini olumlu karşılayarak bunlarla birikte hicretin üçüncü yılı sonlarında sahabeden altı kişiyi gönderdi.
Yakut el Hamevi Mucem’ul Büldârimda gönderilenlerin yedi kişi olduğunu söylüyor ve şair Hassan’m bunlara ağıt olarak söylediği beş beyti zikrediyor. Hamevi, şairin bu olayda öldürülenlerin hepsinin adını zikretmiş olduğunu ifade ediyorsa da, Hassan ancak beş kişinin adına şiirinde yer veriyor. Bunların sayısı hakkındaki farklı görüşler önemli bir konu değildir. Önemli olan olayın vuku bulma şeklidir. Bu olaya katılan sahabiler Raci denilen yere vardıklarında başlarına gelen acı şeylerdir.
Raci, Hicaz bölgesinde Hüzeyl kabilesine ait bir suyun bulunduğu yerin adıdır. Burası Asfahan’a 8 mil uzaklıktadır.
Âsim b. Sabit bu grubun başkanı idi. Bu sahabi grubu yolda iken Hüzeyl kabilesinden yüz kadar müşrikin haince saldırısına uğradılar. Kâfirler kılıç ve mızraklan ile onlara hücum etmişlerdi. Yüksekçe bir tepeye çıkmalarının bîr faydası olmadı. Zira hainler, onlara “yanımıza gelirseniz sizden hiçbir kimseyi öldürmeyeceğimize söz veriyoruz” demişlerdi. Sahabe grubunu oluşturanlarından bazılan bu verilen söze kandılar. Sonuçta bunlann çoğu Öldürülüp, geri kalanlar esir edildiler.
Bu aziz mücahitleri burada tanıtmamız iyi olacaktır.
Raci şehitlerinden birisi Âbid b. Mersed b. Ebi Mersed el-Gan-vî’dir. Hicretten sonra Hz. Peygamber Âbid’i Evs b. Samit el-Ensari ile kardeş yapmış idi.
Hz. Âbid değerli bir İslâm şairi idi. Kendisi savaşlarda esir edilenlerin yöneticiliğini yapardı. İslâm’ın ilk yıllarında vefakar ve fedakar kahramanlardan idi.
Hz. Abid önemli fedailik görevleri üstlenmiştir. Güçlü bir bedene ve kuvvetli pazulara sahip idi.
Hicretten sonra gizlice Mekke’ye gider oradaki zayıf düşmüş esir müslümanlan (kurtararak) Medine’ye getirirdi.
Bir keresinde cahiliye döneminde dost olarak yaşadığı bir kadın kendisini görerek gecelemek üzere Abid’i yanında kalmaya davet etti ise de o bu teklifi kabul etmeyip: “Allah (c.c) fuhşu haram kıldı” dedi. Kadın (isteği reddedildiği için kızarak) halkına onun olduğu yeri gösterdi. Fakat Hz. Allah onu kurtardı da din kardeşleri olan esirleri alıp Medine’ye götürmeye muvaffak oldu.
Raci gününde Hz. Abid müşriklerin vaad ve sözlerine inanmamıtı. Sonunda dengesiz bir ortamda dövüş başladığında savaş alanında şehit düşünceye kadar vuruştu, vuruştu, vuruştu, vuruştu…
Onunla birlikte iki kişi daha şehit edildi. Bunlardan birisi Hâlid b. Kebir el-Leysi el-Kinâni’dir.
Hz. Halid Bedir savaşma katılanlardandır. Hz. Peygamber Halid’i Bedir savaşı öncesinde Abdullah b. Cahş ile birlikte bir grup muhacir ile beraber Kureyş kervanı üzerine göndermişti.
Bu grup Amr b. Hadrami’yi öldürmüştü. Cenab-ı Hak bunlarla ilgili olarak şu ayeti indirmişti:
Sana haram aydan ve o ayda savaşmanın doğru olup olmadığından soruyorlar. De ki: “Haram ayda savaşmak büyük bir günahtır. Ancak (insanları) Allah yolundan çevirmek, Allah’ı inkar etmek, Mescid-i Harâm’ın ziyaretine engel olmak ve halkı ondan çıkarmak Allah katında daha büyük günahtır. Fitne de adam öldürmekten daha büyük bir günahtır.” (Bakara/217)
Hz. Hâlid Raci günü yapılan savaşta 34 yaşında iken şehitlik nimetine nail oldu.
Raci günü kahramanlarından biri de asılarak şehid edilen Hubeyb b. Adiy’dir. Hz. Hubeyb gece ve gündüz çok ibadet edip oruç tutan bir kimse idi. Hz. Peygamber onu, gene kendisi gibi bir şehid olan Umeyr b. Ebi Vakkas ile kardeş yapmıştı.
Hubeyb, Bedir savaşma katılmış, bu savaşta Haris b. Âmir’i öldürmüştü. Raci günü esir edilen Hubeyb’i Hâris’in oğulları satın alıp, babalarının intikamını almak üzere öldürmek hususunda çok hırslı idiler.
Onu esir alanlar bir süre Mekke’de hapsettiler. Hubeyb kesinlikle kendisinin öldürüleceğini anlamıştı. Hapsedilmekte olduğu Haris’in evinde iken, Haris’in kızından bir bıçak istedi. Bunu Ölüme hazırlanmak üzere temizlenmek için istemişti. Kadın Hubeyb’in istediğini oğlu aracılığı ile gönderdi. Hubeyb çocuğu dizi üzerine oturtarak, onunla hoş bir şekilde oynamaya başladı. Bu durumu gören anne, Hubeyb’in intikam almak maksadıyla çocuğu öldüreceğini sanarak korku ve telaşa kapıldı. Durumu anlayan Hubeyb kadına şunları söyledi: “Onu öldüreceğimden mi korkuyorsun? Ben bunu yapacak değilim!”
Daha sonraları kadın şöyle demiştir: “Hubeyb’den daha iyi bir esir görmedim.”
Rivayet olunduğuna göre daha sonra müslüman olmuş ve şöyle demiştir: Hubeyb benim evimde hapis bulunuyordu. Bir gün kendisini gözetledim: elinde insan başı büyüklüğünde bir üzüm salkımı vardı, bu salkımdan yemekte idi. Oysa ben yeryüzünde öyle üzüm salkımı olan bir yer bilmiyordum. Öldürüleceği zaman yaklaşınca bana “Bana öldü-rülmezden önce (traş olmak ve) temizlenmek üzere ustura gönder” dedi. Mahalleden bir oğlan çocuğuna usturayı verip çocuğa: “Bunu şu adama ver!” dedim. Yemin olsun ki çocuk usturayı götürdü. Ben kendi kendime: “Ne yaptın? Vallahi adam çocuğu öldürüp intikam alacak, bir adama karşı bir adam” dedim. Çocuk bıçağı verince aldı ve çocuğa: “Ömrüne yemin ederim ki annen korkmadı da bu usturayı gönderdi” dedi ve çocuğu gönderdi.
Kâfirler öldürmek üzere Hubeyb’i Mekke dışına, Ten’im denilen yere çıkardılar. Orada büyük bir darağacı kurarak onu asmak için gerekli hazırlıkları yaptılar.
İmanlı ve sabırlı Hubeyb bu sırada onlara “Bırakın iki rekat namaz kılayım!” dedi. Kendisine izin verdiler. İki rekat namaz kıldı ve şunları söyledi: “Yemin ederim ki korktuğumu sanmasaydınız daha çok namaz kılacaktım!”
İşte bugünden sonra idam edilecek kimsenin iki rekat namaz kılması sünnet olmuştur. Zira bu eylem Hz. Peygamber zamanında yapılmış, Rasûllulah böyle bir uygulamanın yapılmasına itiraz etmemiştir. Hz. Hubeyb cesaret ve kahramanlıkla şöyle dua etmiştir:
Allahım! Onları tek tek say, her birini kesinlikle yok et, öldür. Onlardan hiç birini bırakma.
Hubeyb’i kocaman darağacına bağlayıp, gönüllerini serinletmek için ona yapılacakları seyretmek üzere gelmişler, ona yapılan işkenceyi seyretmekten zevk alıyorlardı.
Fakat o onlara hiç aldırmıyor, zaaf göstermiyor, aksine aşağıdaki şu şiiri söylüyordu.
Toplandı etrafıfrıda kabileler
Üşüşüp üzerime yanımda tepinmedeler
Aralarında çocuklar ve kadınlar
Benim ise yanımda sadece uzunca bir kötülük var
Hepsi bana karşı azılı bir düşman Bağladılar beni kımıldayamıyorum bir an
Başıma gelenlerden kime ne diyeyim?
Ancak dilerim ki onları Allah’a şikayet edeyim.
O arşın sahibi bana verdi sonsuz sabır Doğradılar etimi yerlere döküldü sapır sapır
Tüm bunlar inandığım rabbim için oluyor O dileyince her şeye rağmen bereket doluyor.
Kâfirler bana ya ölüm veya küfür dediler Gözümden akan sevinç yaşlarını görmediler.
Ben korkudan düşmana baş eğmeyecek bir erim Çünkü sonunda Allah’ın huzurudur gidecek yerim
Aldırmam nasıl düştüğüme yeter ki İslâm olarak öleyim Sayısız şükür rabbime, ben O’na kulum köleyim.
Kâfirler Hubeyb’in huzur içinde oluşuna ve yapılan işkencelere rağmen sebatına şaşıp kaldılar. Onlar, Peygamber’e kötü şeyler söylemesi veya İslâm davetinin fena bir şey olduğunu söylemesi karşılığında, serbest bırakmayı teklif ederlerse Hubeyb’in bunu kabul edeceğini sandılar. Çünkü insanda yaşama sevgisi güçlü ve derindir. Bazı kimseler ayakta duramayacak kadar yaşlanır, buna rağmen yaşama sıkı sıkıya bağlıdır.
Benzer Konular:
Answer ( 1 )
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
İlk Müslümanların zamanında şimdiki gibi rahat ve huzurlu bir ortam yoktu. Adeta önlerine güller serpilmemişti. Daha çok dikenli yollar mevcuttu. Türlü işkencelerden geçmişler, türlü sıkıntılarla boğuşmak zorunda kalmışlardı. Aynı zamanda bu davranışları ile bizlere şunu anlatmak istemişlerdi. İslam uğruna mücadele etmek, mücadeleden kaçmamak her şeyden; maldan, mülkten en önemlisi candan daha önemlidir.