Paylaş
İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin Hayatı
BildirQuestion
Please briefly explain why you feel this question should be reported.
Hanefi Mezhebi İmamı Numan Bin Sabit Ebu Hanife’nin Hayatı
İMAM EBÛ HANÎFE NU’MÂN B. SABİT
Takdim – İmam Azam Ebu Hanife Kimdir kısa hayatı
“Mine’l-A’lâmü’s-Selef” adlı eğitici biyografi serinin bu bölümünde, hepsi birbirinden kıymetli dört fıkhi mezhep imamından biri olan Ebû Hanîfe ile birlikteyiz. Seçkin ve kıymetli alimlere yer verdiğimiz bu eserde, aşağıdaki zikredeceğimiz nedenlerden dolayı Ebû Hanîfe’nin hayatını ele almayı biraz geriye bırakmış bulunmaktayız:
1. Her şey, yerlerin ve göklerin hazinesini ve kulların kalplerini elinde bulunduran Allah’ın dilediğince gerçekleşmektedir.
2. Araştırmanın himmeti ve başarısı, rahmetine ve merhametine talip olduğumuz Allah’ın elindedir.
3. İmam Ebû Hanîfe, insanların rivayetlerinde çok farklı bir şekilde zikredile gelmiştir. Kimileri onu aşırı bir şekilde tazîm edip bütün âlimlerin önüne koymuştur ve bu bizzat Hanefi mezhebi mensupla ri tarafından yapılmıştır. Diğer taraftan bazı kimseler ise onu hıfzı ve fazileti konusunda insafsızca tenkit etmiş ve ona karşı çok ağır ithamlarda bulunmuşlardır. el-Hatîb’in biyografi türü eserinde her iki bağlamda zikredilen rivayetler geniş bir çerçevede ele alınmış tır. Ancak Ebû Hanîfe’ye yönelik eleştirilerin ve ağır ithamların zikredildiği rivayetler genellikle sened bakımından zayıftır. Şayet hayatına bakıldığında ve rivayetler kusurlardan arındırıldığında İmam Ebû Hanîfe’nin faziletini daha kolay anlamamız mümkün dür, el-Hureybî, onunla ilgili şöyle demiştir: “Kim haksız yere İmam Ebu Hanife’yi eleştiriyor ve ona ithamda bulunuyorsa, o kimse cahil ve kıskançtır.”
Alimlerin İmam Azam hakkındaki sözleri
İslamda asıl olan hüsn-ü zandır. Ebû Hanîfe, şayet adalet sahibi, fakîh, şeref ve fazilet sahibi olmasaydı, kendi asrındaki alimler tarafından nasıl sika kabul edilir ve o dönem Müslümanların kalplerinde nasıl taht kurar ve insanların dillerinde nasıl övgü dolu sözlerle zikredilirdi? Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste, Peygamber şöyle buyurmuştur: “İşte bu, [yani bir kişinin insanlar tarafından çok sevilmesi.] mümin için bir müjdedir.”
et-Tâc es-Subkî şöyle dedi: “Ey münevver şahıs! Önceki imamlar ile ilgili söylemlerinizde ve eylemlerinizde edep sınırları içerisinde hareket etmeniz gerek mektedir. Açık bir delil getirilmediği sürece bazılarının bazıları hakkında zikrettiği şeyleri dikkate almayınız. Tevil yapma kudretini elde ettiğinde hüsn-ü zanda bulun maya gayret ediniz. Sizler önceki âlimler arasında geçen olaylara veya yaşananlara takılmayınız. Sizi ilgilendiren şeyler ile meşgul olunuz, sizleri ilgilendirmeyen şey leri bir kenara bırakınız. İlim talep eden kişi geçmiş ulema arasında geçen konulara müdahil olmuş olsa bile benim nezdimde çok asil ve saygın biridir. Ancak kimi araştırmacılar bir âlim adına diğer bir âlimi yargılamaktadır. Örneğin Ebû Hanîfe ile Süfyân es-Sevrî, Mâlik ve İbn Ebû Zi’b, Ahmed b. Sâlih ve en-Nesâî veya Ahmed ve el-Hâris b. Esed el-Muhâsibî arasında yaşananlar sizleri ilgilendirmesin. Şayet seni ilgilendiren konuları bir kenara bırakıp bunlarla meşgul olursan, senin helak olmandan korkarım. Diğer taraftan imamların sözleri mutlak doğruluğa sahip değildir ve aynı zamanda sizler onların bazı sözlerini anlamıyor olabilirsiniz. Burada bizlerin yapması gereken onlara: “Allah, razı olsun.” demek ve sahabeler arasın da geçenlerde olduğu gibi onlar arasında geçenler ile ilgili de dilimizi tutmaktır.”
Yahya b. Maîn şöyle dedi: Yahya el-Kattân’ı şöyle derken işittim: “Vallahi Ebû Hanîfe ile birlikte aynı mecliste bulunduk ve onu dinledik. Vallahi ona baktığımda yüzünden Allah’a karşı takvalı olduğunu anladım.”
Süfyân b. Uyeyne şöyle dedi: “Mekke’ye bizim zamanımızda Ebû Hanîfe’den daha fazla namaz kılan hiç kimse gelmedi.”
el-Hatip Ibn’l-Mübârek, Ebû Hanîfe’nin methedildiği beyitleri rivayet etti: “Her gün görüyordum Ebû Hanîfe’yi, artıyordu asaleti ve hayrı günbegün Dalalet ehlinin söylediklerini açığa çıkarıyor ve doğrusunu söylüyordu. Kim yapabilir zekice onun gibi kıyası ki yoktur onun eşi benzeri Hammad’ın vefatı bizim için çok büyük bir felaketti fakat o kafi şimdi bize düşmanın acısına bile gülmemize karşı çıktı ve Hammâd’dan sonra geniş ilmiyle parladı. Ebû Hanife’ye gidenleri ve taşkın denizler gibi ilminden talep edenleri gördüm İlim ehlinin söz söylemeye cesaret edemediği konularda o ne kadar da basiretliydi.”
Dahası bizler Ebû Hanîfe’yi diğer bütün imamlardan daha üstün gören, Peygamber’in onu müjdelediğine inanan ve bütün sahabelerle görüştüğü ve onlardan rivayette bulunduğu düşüncesine sahip Hanefi mezhebi mutaassıplarından da değiliz. Diğer taraftan biz ona hiçbir delil ve gerekçe olmaksızın küfür derecesinde kötü sözler sarf eden ve ağır ithamlarda bulunan cenah ile de birlikte değiliz. Aksine biz onun zahirde nasılsa batında da öyle olan Müslüman imamlardan bir imam olduğuna inanmaktayız. İlmiyle meşhur olmuş ve ilmi diğer ülkelerde yayılmıştır ve ilmiyle bütün Müslüman coğrafyasında bulmuştur. O, müctehid bir imamdır ve her hâlükârda, yani şayet doğru bir hüküm verirse tam sevap yanlış hüküm verirse eksik olarak karşılığını alacaktır. Kıymetli dört imamın Müslümanların kalplerinde aynı bir yeri vardır. Kim bilir, belki de onların batini anlamda iyilikleri vardı, Allah onların konumlarını yüceltti ve geçen zamana rağmen unutulmadılar. Yüce Allah ‘tan bizleri onların sevgisi ile ruhumuzu teslim almasını ve herkesin sevdiği ile haşir olunacağı o günde bizleri onlarla haşretmesini temenni ediyoruz. “Allâhüm me salli alâ seyyidina Muhammed’in ve alâ âli seyyidina Muhammed”
1- İsmi, Doğumu ve Vasıfları
İsmi:
Nu’mân b. Sâbit b. Zûtâ b. et-Teymî el-Kûfî Mevlâ Benî Temîm b. Sa’lebe’dir. Denilir ki: Mürekkebi çok kullanması nedeniyle Irak lehçesinde mürekkep anlamı na gelen Hanîfe kelimesine nispetle Ebû Hanîfe olarak isimlendirilmiştir.
Doğumu:
Abdülmelik b. Mervân’ın hilafetinde ve genç sahâbeler zamanında doğmuştur. Küfe’ye geldiğinde Enes b. Mâlik’i görmüştür.
Vasıfları (Özellikleri):
Ebû Yûsuf şöyle dedi: “Orta boylu ve fiziksel görüntü olarak insanların en güzeli, konuşması en beliğ, ses tonu en güzel ve dileyene delillerle en güzel şekilde beyanda bulunanıdır.
Hammâd şöyle dedi: “Uzun boylu ve esmer tenliydi. Yüzü çok güzeldi. Heybetliydi ve bir şeye cevap verirse konuşur, onun dışında konuşmazdı. Kendini ilgilendirmeyen bir şeye müdahil olmazdı.”
Ahmed b. Hacer el-Heytemî şöyle dedi: “Orta boylu olması ve uzun boylu olması konusunda herhangi bir karışıklık yoktur. Çünkü orta boylu olmasına rağmen uzun boylu olarak nitelendirilecek kadar bir uzunluğa sahip olabilir.
İbn Mübârek şöyle dedi: “Yüzü çok güzeldi ve çok şık giyinirdi.
Abdurrahman b. Muhammed b. el-Mugîre şöyle dedi: “Ebû Hanîfe’yi Kûfe mescidinde insanlara fetva veren bir şeyh olarak gördüm ve başında uzun simsiyah bir sarık vardı.”
2- Alimlerin Ebû Hanîfe’ye Övgüleri ve Eleştirilere Reddiye el-Fudayl b. İyâz şöyle dedi: “Ebû Hanîfe, fakîh bir adamdı ve fıkıh alanındaki ilmiyle meşhurdu. Aynı şekilde takvası, zenginliği ve çevresindeki kişiler tarafın dan fazileti ile bilinir ve öyle tanınırdı. Gece gündüz sabırla ilim ile meşgul olur, gecelerini dolu dolu geçirirdi. Helal ve haram konusu ile ilgili bir mesele olmazsa neredeyse hiç konuşmaz, genellikle sessiz kalmayı yeğlerdi. Hakka en güzel şekilde riayet eder, sultanların verdiği bahşiş ve paradan uzak dururdu.”
Zâd b. es-Sabbâh şöyle dedi: “Şayet kendisine bir mesele gelirse önce sahih hadise başvurur daha sonra sahabe ve tabiînden gelen rivayetlere bakar, yoksa en güzel şekilde kıyas yapardı.”
Ebû Bekr b. Ayyâş şöyle dedi: “Sufyân’ın kardeşi Ömer b. Saîd vefat etti ve bu nedenle onu taziye ziyaretine gittik. Meclisi aile efradı ile dolup taşıyordu, çok kalabalıktı ve onların arasında Abdullah b. Îdrîs’te vardı. Ebû Hanîfe, onun bulunduğu meclise doğru yaklaştı, Süfyân onu gördüğünde yerinden kalkıp, Ebû Hanîfe’ye sarıldı ve onu kendi yerine oturttu. Ebû Bekr dedi ki: “Bunu gördüğümde çok kızdım. İbn İdris ona (Süfyân’a) şöyle dedi: “Yazıklar olsun sana! Ne yaptığını gördün mü? Sonra insanlar taziyeden gidinceye kadar oturduk ve Abdullah b. İdris’e dedim ki: Bunu niçin yaptığını öğrenene kadar kalkmam. Sonra dedim ki: Ey Ebû Abdullah! Bugün seni benim ve ashabımızın hiç sevmediği bir şeyi yaparken gördüm. Dedi ki: “Nedir bu?” Dedim ki: Ebû Hanîfe yanına geldi ve sen kalktın ona kendi yerini verdin. İşte bu bizim ashabımız nezdinde hiç hoş karşılanmayacak bir şeydir. Şöy le cevap verdi: “Bundan niçin hoşlanmadın? Bu adamın ilimde bir yeri var. Şayet onun ilmi için yerimden kalkmasaydım yaşına hürmeten kalkardım, şayet yaşına hürmeten kalkmasam fikhi bilgisi için kalkardım ve fikhi bilgisi için kalkmasam nihayetinde takvası için kalkardım. Bu cevabı karşısında öylece kaldım ve hiçbir şey diyemedim.”
Vehb Muhammed b. Müzâhim şöyle dedi: “Abdullah b. Mübârek’i şöyle derken duydum: “İnsanların en çok ibadet edenini, insanların en takvalısını ve insanların en fakîhini gördüm; insanların en çok ibadet edeni Abdulaziz b. Revvâd, insanların en takvalısı el-Fudayl b. İyâz, insanların en çok bilgilisi Süfyân es-Sevrî ancak insanların en fakîhi Ebû Hanîfe’ydi.” Sonra dedi ki: “Ben onun gibisini görmedim.”
Yahya b. Maîn dedi ki: “Ebû Hanîfe sikaydı, ezberlemediği bir hadisi rivayet etmez sadece ezberlediği hadisi rivayet ederdi.” 671 Vehb Muhammed b. Müzâhim şöyle dedi: “
Abdullah b. Mübârek’i şöyle derken duydum: “Allah bana Ebû Hanîfe ve Sufyân’dan istifade etmeyi nasip etmeseydi ben de diğer insanlar gibi olurdum.”
Eş-Şâfiî şöyle dedi: “Mâlik’e denildi ki: Sen Ebû Hanîfe’yi gördün mü? Evet, gördüm dedi. Söylediği her şeyi delillendiren ve ikna etme konusunda onun gibi kabiliyetli birini daha önce hiç gördün mü?
Kays b. Rebî şöyle dedi: “Ebû Hanîfe, Müslüman kardeşlerinin yanında çok faziletli ve çok takvalıydı.”
Şerîk şöyle dedi: “Ebû Hanîfe çok zeki ve çok az konuşan biriydi.” Yezid b. Hârun şöyle dedi: “Ebû Hanîfe’den daha fazla hilm sahibi olan bir kimseyi görmedim.”
Muâviye ed-Darîr şöyle dedi: “Ebû Hanife’yi sevmek sünnettendir.”
eş-Şâfiî şöyle dedi: “İnsanlar fikih konusunda Ebû Hanife’ye muhtaçtı.
ez-Zehebî şöyle dedi: “İnsanoğlunun en zekilerindendi. Fıkıh ilmine sahip, âbid, takvalı ve cömertti. Devletin verdiği ödülü kabul etmezdi.”
Dırâr b. Serd şöyle dedi: “Yezid b. Hârun’a, es-Sevrî mi yoksa Ebû Hanîfe’mi daha fakih diye soruldu. Dedi ki: Ebû Hanîfe daha fakih, es-Sevrî ise daha çok hadis ezberine sahipti.”
ez-Zehebî şöyle dedi: “İbn Adî ve en-Nesâî, Ebû Hanîfe’yi ezber bakımından zayıf olduğundan kabul edilemeyeceğini ifade ettiler. Ancak Ali b. el-Medînî, Yahya b. Maîn, Şu’be, İsrail b. Yûnus, Yahyâ b. Âdem, İbn Dâvud el-Harîbî, el-Hasan b. Sâlih vb. güvenilir cerh ve tadîl imamlarının nezdinde onların bu görüşünün bir değeri yoktur. Zikredilen tüm bu âlimler, Ebû Hanîfe’nin muasırı ya da onun dönemine çok yakın bir tarihte yaşamışlardır. Aynı şekilde bu âlimler insanların en bilgililerindendirler ve İbn Adî ve en-Nesâî’den daha fazla ilme sahiptirler. Bu ikisinin bir benzeri de Ebû Hanîfe’den çok sonra yaşayan ve onun vefatından iki yüz yıl sonra doğan ed-Dârekutnî’dir. Ancak söz konusu âlimlerin söyledikleri daha doğrudur ve kabul edilmeye daha uygundur. Ebû Hanîfe’nin döneminden daha sonra yaşayanların ifade ettikleri itibara alınmamalı ve bir kenara atılmalıdır. Şeyh İbn Hacer el-Mekkî “el-Hayarâtu’l-Hissân” adlı eserinin 47. sayfasında Şu’be b. el-Haccâc’in Ebû Hanîfe ile ilgili şu ifadesini nakletti: “Vallahi o, çok zekiydi ve ezberi sağlamdı.” Bu ifade Ebû Hanîfe’nin ezberinin kuvvetli olduğuna yönelik çok açık bir nastır. Çünkü Şu’be b. el-Haccâc, onun imamlığını, inancındaki tavizsizliği ve hadis ricallerine yönelik eleştirilerini görmüştür. Dolayısıyla Şu’be b. el-Haccâ c’in Ebû Hanîfe ile ilgili zikrettiği bu söz yol göstericidir ve dolayısıyla mütekad dimûn ve müteahhirûn, bu büyük imamın zayıf olduğuna yönelik mutaassıpların ve kindarların beyanlarının altını boşaltmaktadır.
es-Subkî şöyle dedi: “Sizlerin bizzat usul kitaplarında bulamayacağınız ve bil meniz gereken çok önemli bir şey var. Cerh ve ta’dîli gördünüz ve cerhin ta’dîl önüne geçtiğini duyduğunuzda ki, sizler henüz ilim yolculuğunun başında, yani henüz tecrübe sahibi olmadığınız bir zamandaysanız ya da sadece usul kitaplarına güvendiğiniz bir aşamada iseniz, burada yapılması gereken işin cerh olduğunu zan nedersiniz. Burada çok dikkatli olmanız ve bu zandan uzak durmanız gerekmektedir. Burada bizim asıl tespit etmemiz gereken kişinin önderliği ve adaletidir. Çünkü bu rada cerhin mezhepsel veya diğer taassuplar nedeniyle olduğunu gösteren karineler vardır, öyleyse bizim bunu dikkate almamamız ve adalet ile teamülde bulunmamız gerekmektedir. Şayet cerh mutlak anlamda ta’dilin önüne geçerse ve bizler böyle bir kapıyı aralarsak elimizde sağlam hiçbir imam kalmaz ve eleştiri okları bütün imamları hedef alır. Çünkü her imamın bir düşmanı ve onu yok etmeye çalışan bir hasmı bulunmaktadır.”
3- İbadetleri
Esed b. Amr dedi ki: “Ebû Hanîfe, kırk yıldır yatsı namazının abdestiyle sabah namazını kılıyordu.”
Bişr b. el-Velîd, Ebû Yusuf’un şöyle dediğini rivayet etti: Ebû Hanîfe ile birlikte yürürken bir adamın: “İşte bu Ebû Hanîfe, geceleri uyumuyor.” dediğini işittim. Ebû Hanîfe dedi ki: “Vallahi insanlar benim yapmadığım şeyleri konuşuyorlar.” O geceleri namaz kılar, Allah’a yalvarır ve dua ederdi.
Müsennâ b. Recâ şöyle dedi: “Şayet Ebû Hanîfe yemin eder ve yeminine sadık kalırsa bir dinar sadaka verirdi ve ailesine çocuklarına yaptığı harcamanın aynısını tasadduk ederdi.
Ebû Âsım en-Nebîl şöyle dedi: “Ebû Hanîfe, çok namaz kıldığı için direk olarak isimlendirildi.”
Yahyâ b. Abdülhamid el-Hammânî, babasından rivayetle şöyle dedi: “O, Ebû Hanîfe’ye altı ay eşlik etti ve dedi ki: Her defasında onun sabah namazını yatsı namazının abdesti ile kıldığını gördüm ve her gece seher vaktinde hatim duası yapıyordu.”
el-Kâsım b. Ma’n şöyle rivayet etti: “Ebû Hanîfe, şu ayeti tekrarlayarak geceyi ikame ediyordu: “c” (Şüphesiz suçlular (müşrikler) sapıklık ve ateşler içindedirler.) Ağlıyor ve sabaha kadar Allah’a yalvarıyordu.
el-Fadl b. Dükeyn şöyle dedi: “Tabiînden birçok kişi gördüm ancak Ebû Hanîfe gibi güzel namaz kılanı görmedim. Namaza başlamadan önce ağlıyor ve dua ediyordu.”
Ümmü Veled (Ebû Hanîfe’nin cariyesi) dedi ki: Onu tanıdığımdan beri bir gece bile yastığa başını koymadı. Yaz aylarında öğle ile ikindi arasında, kış aylarında ise akşam ile yatsı arasında mescidinde uyurdu.”
İbn Ebû Revvâd şöyle dedi: “Tavaf etme ve fetva verme hususunda Mekke’de ondan daha sabırlısını görmedim. Gece gündüz ahireti kazanma ve kurtuluş için çaba sarfediyordu. Onun on gecesine şahit oldum ve tek bir gece bile onu uyurken görmedim. Gündüzleri hiç boş durmuyor tavaf yapıyor, namaz kılıyor ve eğitim veriyordu.”
Sufyân b. Uyeyne şöyle dedi: “Mekke’ye bizim zamanımızda Ebû Hanîfe’den daha fazla namaz kılan hiçbir kimse gelmedi.”
4- Takvası
Abdullah b. Mübârek şöyle dedi: “Kûfe’ye gittiğimde, “Kûfe ehli içerisinde en takvalı olan kim?” diye sordum. Dediler ki: Ebû Hanîfe.”
Mekkî b. İbrâhîm dedi ki: “Birçok Kûfeli’nin meclisinde bulundum ancak Ebû Hanîfe’den daha takvalısını görmedim.”
Ali b. Hafs el-Bezzâr şöyle dedi: “Hafs b. Abdurrahman, Ebû Hanîfe’nin ortağı idi. Ebû Hanîfe, satılacak malları tedarik eder ve ortağına gönderirdi. Şayet elbise lerde bir kusur varsa ortağına bu elbisenin şöyle şöyle kusuru var, diye bildirirdi. El bise satıldığında ve Hafs’in elbisenin kusurunu alan kişiye söylemeyi unuttuğunda ve kime satıldığını bilemedikleri zaman, Ebû Hanîfe satılan bu malın değeri kadar tasaddukta bulunurdu.”
5- Cömertliği
Kays b Rabi’ şöyle dedi: “Ebû Hanîfe, takva sahibi, fakîh bir adamdı ve kıska nılırdı. İhtiyaç sahiplerine düzenli bir şekilde yardım eder ve kendisine sığınanlara iyilikte bulunurdu. Müslüman kardeşlerine karşı çok cömertti.”
Hafs b. Hamza el-Kureşî şöyle dedi: “Adamın biri hiçbir derdi ve kasdı olmak sizin Ebû Hanîfe’nin yanına uğradı. Adam gittiğinde Ebû Hanîfe onu araştırdı yani arkasından durumunu sordu. Fakirse ona bağışta bulunacak ve aralarında iletişimin devam etmesi için hasta ise ziyaret edecekti. Ebû Hanîfe, meclisinde insanların en cömerdiydi.
6- Sünnete Tabi Olması
Saîd b. Sâlim el-Basriyyu şöyle dedi: “Ebû Hanîfe’nin şöyle dediğini duydum: “Atâ ile Mekke’de karşılaştım ve ona bir şey hakkında sordum, sonra bana dedi ki: Sen nerelisin? Dedim ki: Kûfe ehlinden. Dedi ki: Sen dinlerini parça parça edip guruplara ayrılanların diyarından mısın? Evet, dedim. Dedi ki: Hangi mezhepten sin? Dedim ki: Atalarına küfretmeyen, kadere inananlar ve günahından dolayı hiç kimseyi tekfir etmeyenlerdenim. Atâ o zaman bana dedi ki: “Doğru yoldasın, bu yola tutun.”
Allame Ahmed b. Hacer el-Heysemî el-Mekkî şöyle dedi: “Senin âlimlerin, Ebû Hanîfe ve ashabının Ehl-i Re’y olduklarına ve bu bağlamda onları eksik gös termek için söyledikleri sözlere inanmaman gerektiğini bilmen gerekir. Bu âlimler, Ebû Hanîfe ve ashabının kendi re’ylerini Peygamber’in sünnetinin ve sahabe kavlinin üstüne koyduklarını söylemektedirler ancak Ebû Hanîfe, bundan berîdir.”
Ebû Hanîfe’nin takip ettiği yöntem özetle şu şekildedir: “Ebû Hanîfe, önce likle Kur’ân’a müracaat eder, Kur’ân’da bulamazsa sünnete, sünnete bulamazsa sahabe kavline başvurur. Şayet sahâbelerin kavillerinde ihtilaf varsa tahriç yapmaz ve Kur’ân’a en yakın olanı tercih eder. Şayet sahabe kavlinde aradığını bulamaz ise tabiînin kavline müracaat etmez aksine onların içtihat ettikleri gibi içtihatta bulunurdu.”
el-Fudayl b. İyâd şöyle dedi: “Şayet bir mesele ile ilgili sahabeden veya tabiînden rivayetle sahih bir hadis var ise ona uyar yoksa en güzel şekilde kıyas yapardı.”
İbn Mübârek, Ebû Hanîfe’nin şöyle dediğini rivayet etti: “Şayet hadis Peygamber’den rivayetle geldiyse başımızın, gözümüzün üstüne, şayet sahabeden riva yetle geldiyse onların kavlinde tahriçte bulunmaz seçerdik, şayet tabiînden geldiyse biz de onlar gibiyiz.
Ebû Hanîfe şöyle dedi: “İnsanlar ne kadar garip! Benim re’y ile fetva verdiğimi söylüyorlar. Ben sadece Kur’ân’a ve Sünnet’e dayalı olarak fetva veriyorum.”
Ebû Hanîfe şöyle dedi: “Hiç kimse, Kur’ân’a, Peygamber’in sünnetine ve sahabenin icmasına rağmen kendi re’yini ortaya koyamaz. Şayet sahabe kavlinde bir ihtilaf söz konusu ise Kur’ân’a, Peygamber’in sünnetine en yakın olanı tercih ederiz. Bundan fazlası olduğu zaman içtihat mantığını bilen kimse onların yaptıkları gibi içtihat yapar.
7- Mihne Hayatı
Abdullah b. Amr şöyle dedi: “Ebû Hanîfe kadilik görevini kabul etmediği için İbn Hübeyre, ona yüz on kırbaç vurdu. İbn Hübeyre, Emevi Devleti döneminde Halife Mervân’ın Basra valisiydi.
Yahyâ b. Abdülhamid, babasının şöyle dediğini rivayet etti: “Ebû Hanîfe’yi her gün ya da birkaç günde bir hapisten dışarı çıkarıyorlardı ve kadılık görevini almayı reddettiği için onun kırbaçlıyorlardı. Bazı günler ağlıyordu ve hapisten bırakıldığın da bana dedi ki: “Annemin üzüntüsü benim için kırbaçtan daha şiddetli.”
Bişr b. Velid şöyle dedi: “el-Mansûr Ebû Ca’fer, Ebû Hanîfe’den kadılık yapma sını istedi ve yeminle bu görevi yapacaksın dedi. Aynı şekilde Ebû Hanîfe: Yapma yacağım diye yemin etti. Hâcib er-Rebî’dedi ki: Emirin yemin ettiğini görüyorsun ve onun yemini üzerinde sen de mi yemin ediyorsun? Ebû Hanîfe dedi ki: “Emir yeminin kefaretini ödemeye benden daha muktedir.” Onun (Ebu Hanife’nin) hapse atılmasını emretti ve Bağdat’ta zindanda vefat etti.
Denildi ki: “Ca’fer, Ebû Hanîfe’yi emniyet amiri Hamid et-Tûsî’ye yolladı. Hamid et-Tûsî, Ebû Hanîfe’ye hitaben şöyle dedi: “Ya Şeyh! Müminlerin emiri bize bir adam gönderdi ve dedi ki: “Onu öldürün, kesin parçalayın kırbaçlayın. Bu adamın hikâyesi nedir bilmiyorum, sence ne yapayım? Ebû Hanîfe dedi ki: Mümin lerin emiri sana emir verdiğinde bu emiri yerine getirmen gerekir mi, gerekmez mi? Hamid et-Tûsî: Tabi ki gerekiyor dediğinde Ebû Hanîfe: “O zaman hadi görevini yerine getir dedi.”
Muğîs b. Büdeyl şöyle dedi: “Mansûr, Ebû Hanîfe’ye kadılık yapmasını istedi ancak o bunu reddetti. Bizim istediğimiz bir şeyi kabul etmiyor musun? Ebû Hanîfe: Ben bu göreve layık değilim. Mansûr, “Yalan söylüyorsun.” dedi. Bunun üzerine Ebû Hanîfe: “Emiru’l-Müminin benim kadılığa layık olmadığımı itiraf etti. Çünkü beni yalancılıkla itham etti. Eğer yalancı isem bu iş için liyakat sahibi değilim, de mektir. Eğer liyakatsizlik itirafında doğru söyledimse, devlet başkanına bildirdim ki, bu göreve layık değilim.” dedi.
Benzer bir şekilde İsmail b. Ebû Üveys, Hâcib er-Rebî’den rivayetle şöyle dedi: “Ebû Hanîfe o zaman dedi ki: “Ben normal zamanımda bile güvenilir değilim, öfke li olduğumda nasıl güvenilir olurum? Bu nedenle ben yapamam.” Mansûr dedi ki: “Yaparsın, yalan konuşuyorsun.” Ebû Hanîfe dedi ki: “O zaman yalan konuşan bir kimsenin bu görevi üstlenmesi caiz mi?”
Denildi ki: Ebû Hanîfe, kadılık görevini üstlendi ve sadece bir davaya hükmetti. Görevde iki gün kaldı, sonra altı gün hasta oldu ve vefat etti.
Fakîh Ebû Abdullah es-Saymerî şöyle dedi: “Ebû Hanîfe, kadilik görevini kabul etmedi, kırbaçlandı, hapse atıldı ve hapiste vefat etti.
8- Hocaları ve Öğrencileri
Hocaları:
el-Hâfız dedi ki: Ebû Hanîfe; Âtâ b. Ebû Rebâh, Âsım b. en-Necûd, Alkame b. Mersed, Hammâd b. Süleymân, el-Hakem b. Uteybe, Seleme b. Küheyl, Ebû Ca’fer Muhammed b. Ali, Ali b. el-Akmer, Ziyâd b. İlâka, Saîd b. Mesrûk es-Sevri, Adî b. Sâbit el-Ensârî, Atiyye b. Saîd el- ‘Avfiyyu, Ebû Süfyân es-Sa’diyyu, Abdulkerîm Ebû Ümeyye, Yahyâ b. Saîd el-Ensârî, Hişâm b. Urve vd. ‘inden hadis dinlemiş ve hadis rivayet etmiştir.
Öğrencileri:
Oğlu Hammâd, İbrâhîm b. Tahmân, Hamza b. Habîb, Züfer b. Huzeyl, Ebû Yûsuf el-Kâdî, Ebû Yahyâ el-Himmâniyyu, Îsâ b. Yûnus, Vekî’, Yezîd b. Zerî’, Esed b. Amr el-Beceliyyu, Hükkâm b. Ye’lâ b. Sellem er-Râzî, Hârice b. Mus’ab, Abdulmecid b. Ebû Revvâd, Muhammed b. el-Hasen eş-Şeybâniyyu, Mus’ab b. el-Mikdâm, Yahyâ b. Yemân, Ebû İsmet Nûh b. Ebû Meryem, Ebû Abdurrahman el-Mukarrî, Ebû Âsım vd. Ebû Hanîfe’den hadis dinlemişler ve hadis rivayetinde bulunmuşlardır.
9- Fıkıh İlmindeki Üstün Yeteneği/Ustalığı
Yahyâ b. el-Kattân şöyle dedi: “Vallahi yalan konuşmuyoruz, Ebû Hanîfe’nin re’y’inden daha iyisini duymadık.”
Ali b. Âsım şöyle dedi: “Şayet Ebû Hanîfe’nin ilmi ile kendi dönemindeki bü tün âlimlerin ilmi karşılıklı tartılsaydı Ebû Hanîfe’nin ilmi ağır basardı.”
Hafs b. Gıyâs şöyle dedi: “Ebû Hanîfe’nin fikih ile ilgili konuşması şiirden bile daha ölçülüdür ve onu cahillerden başkası ayıplamaz.”
el-A’meş’e bir mesele ile ilgili soru soruldu, dedi ki: “Bu konuyu Ebû Hanife Nu’man b. Sâbit daha iyi biliyor.” Cerîr, şöyle dedi: Mugîre bana dedi ki: “Fıkıh öğrenmek istiyorsan Ebû Hanî fe’nin dersine/meclisine katıl. Şayet İbrâhîm en-Nehâî yaşasaydı onun meclisine katılırdı.”
İbn Mubârek şöyle dedi: “İnsanların en fakîhi Ebû Hanîfe’ydi.” eş-Şâfiî şöyle dedi: “İnsanlar fikihta Ebû Hanîfe’ye muhtaçtı.”
ez-Zehebî şöyle dedi: “Fikih ilminde bir imam ve fıkıh ilminin detayları bu imama teslim edilmiştir ve bu şüphe götürmez bir gerçektir. ”
“Şayet gündüz bile duyuyorsa bir rehbere ihtiyaç, o zaman zihinlerdeki hiçbir şey doğru değildir.”
Ebû Hanîfe’nin hayatı geniş bir şekilde ele alındığında ciltler dolusu kitaplar ortaya çıkar. ez-Zehebî el-İber adlı eserinde şöyle dedi: “Rivayete göre Mansûr, Ebû Hanîfe’ye zehir içirdi/zehirledi ve o şehit oldu.”
10- Vefatı
el-Heysemî şöyle dedi: Bir grup ise Ebû Hanîfe’ye zehirli bir kadeh sunulduğunu ancak onun bunu içmeyi reddettiğini ve şöyle dediğini rivayet etmektedir: “Ben onun içinde ne olduğunu biliyorum, nefsimin katledilmesine göz yummayacağım.”
Ancak onu yere yatırdılar ve zorla zehri içirdiler ve hemen oracıkta vefat etti.
Denildi ki: O zaman (vefat ettiğinde), Mansûr oradaydı ve Ebû Hanîfe’nin vefat edeceğini anladığında secde ettiğini ve nefsini teslim ettiğinde secde halinde oldu ğunu doğruladı.
Denildi ki: Ebû Hanîfe, Mansûr’un talebini kabul etmedi kadılık vazifesini almadı, bu nedenle onu elim bir şekilde öldürdü. Mansûr’un Ebû Hanîfe’yi öldür mesinin sebebi, Ebû Hanîfe’nin bazı düşmanlarının onun hakkında Mansûr’a bir takım gerçek dışı beyanlarda bulunmasıdır. Onunla ilgili Mansûr’a, Ebû Hanîfe’nin Basra’da İbrâhîm b. Abdullah b. el-Hasan b. el-Hüseyn b. Ali’yi kendisine karşı ayaklandırdığını ve desteklediğini söylediler. Mansûr, bu durum karşısında çok korktu. Çünkü Ebû Hanîfe, çok zengindi. Mansûr, Ebû Hanîfe’nin kendinden daha zengin olan İbrâhîm’e meyletmesinden korktu. Çünkü çok geniş bir ticari potansi yele ve itibara sahipti. Bu nedenle Mansûr, Ebû Hanîfe’yi Bağdat’a çağırdı ve hiçbir sebep olmadan onu öldürmeye cesaret edemedi. Mansûr, Ebû Hanîfe’den ilmiyle kadılık yapmasını emretti çünkü onun kabul etmeyeceğini biliyordu ve bu gerekçe ile onu öldürmeyi hedefliyordu.
Görüşler, Ebû Hanîfe’nin H. 150 senesinde 70 yaşında öldüğü konusunda it tifak etmektedir. Birçoğu, onun Recep ayında öldüğünü söylerken yine Şaban ve Şevval ayının ortasında vefat ettiğini bildiren rivayetler de mevcuttur. Geriye oğlu Hammad’dan başka bir şey bırakmadı.
BENZER KONULAR:
- Ebu Hanife isminin anlamı ve hikayesi
- ismi azam duası nedir, hangi ayette hangi surede geçiyor?
- Amelde ve itikatta mezhep imamlarımız kimlerdir?
- Ebu Hanife soy ağacı
- Ebu Hanîfe Görüşü: Banyo Yaptıktan Sonra Tekrardan Meni Gelirse Gusül Gerekir mi?
- Tümünü görüntüle.
- İmam azamın alçak gönüllüğü
- İmam Azamın Öğrencileri
- İmam Azam Kimdir? Kısaca Hayatı
- İmam Azam ve Öğrencisi dini hikaye
- İmamı azam güzel sözleri
- Tümünü görüntüle.
Answer ( 1 )
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin Hayatı
İmam-ı Azam Ebu Hanife (Numan bin Sabit), İslam hukukunun dört büyük mezhebinden biri olan Hanefi mezhebinin kurucusudur. 699 yılında (Hicri 80) Kufe’de doğmuştur. Aslen Fars kökenli bir aileden gelen Ebu Hanife, genç yaşta ticaretle uğraşmış ve aynı zamanda dini ilimlerde derinleşmiştir. Babası Sabit, ilim ehli bir insandı ve oğlunun eğitimine büyük önem vermiştir.
Eğitimi ve Hocaları
Ebu Hanife, dini eğitimine erken yaşta başlamış, hadis ve fıkıh ilimlerinde derinleşmiştir. İmam-ı Azam, özellikle Ebu Hanife’nin Kufe’deki ünlü alimlerden, özellikle İmam Hammâd bin Süleyman’dan ders almıştır. Hammâd’ın ders halkasına katılmak Ebu Hanife’nin hayatında bir dönüm noktası olmuştur. Fıkıh bilgisini derinleştirirken, Kufe, Basra, Mekke ve Medine gibi ilim merkezlerinde birçok alimle görüşmüş ve onlardan ilim almıştır.
İlmi Çalışmaları
Ebu Hanife, İslam hukukunu sistematize eden ilk alimlerden biridir. Fıkıh usulü üzerine derinlemesine çalışmalar yapmış, istihsan (kişinin içtihadı ile daha iyi bir hükme varması) gibi kavramları geliştirmiştir. Ebu Hanife, akıl ve mantık temelli bir fıkıh anlayışını benimsemiş, bu yüzden zaman zaman diğer alimlerle görüş ayrılıkları yaşamıştır. Ancak onun metodu, özellikle toplumun genelinin hukuk ve ibadet konularında pratik çözümler aradığı dönemlerde büyük bir kabul görmüştür.
Özellikleri ve Ahlakı
Ebu Hanife’nin en bilinen özelliklerinden biri, bağımsızlığı ve özgür düşüncesidir. O, dönemin Abbasi halifelerinin baskılarına rağmen devletin resmi görev tekliflerini reddetmiş ve ilmi bağımsızlığını korumuştur. İlim adamı olmasının yanı sıra, Ebu Hanife ticaretle de uğraşmış ve helal kazanç konusunda titiz davranmıştır. Ayrıca, ilme olan düşkünlüğü ve öğrencilerine karşı gösterdiği merhamet ile tanınmıştır.
Ölümü ve Mirası
Ebu Hanife, 767 yılında (Hicri 150) Bağdat’ta vefat etmiştir. Onun vefatı, bazı rivayetlere göre, Abbasi Halifesi Mansur’un zulmüne karşı geldiği için hapiste olmuştur. Mezarı Bağdat’ta bulunmaktadır ve hala birçok Müslüman tarafından ziyaret edilmektedir.
Ebu Hanife’nin ilmi mirası, öğrencileri aracılığıyla günümüze ulaşmıştır. Onun öğrencilerinden İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed, Hanefi mezhebinin gelişiminde büyük rol oynamışlardır. Ebu Hanife’nin hayatı ve öğretileri, İslam dünyasında derin bir etki bırakmış ve bugün milyonlarca Müslüman onun fıkhi görüşlerini takip etmektedir.
Ebu Hanife’nin hayatı, İslam ilim dünyasında istikrar, bağımsızlık ve ilmi ciddiyetin simgesi olarak kabul edilir. Allah, onun ilmini ve emeklerini kabul buyursun.