Paylaş
İmam-ı Gazalinin Hac İle Görüşleri
Question
Gazali Ve Hac
SORU: İmam-ı Gazali hacdan nasıl bahsediyor?
CEVAP: İlim adamlarınca meşhurdur ki Gazâli’nin en büyük kitabı İhyâ-ı Ulum’id’Dîn’dir.
Gazali bu kitabını çeşitli bölümlere ayırmış, her bir bölümün başına Kitab unvanı koymuştur. Hac konusunda da Kitab-u Esrâr’il Hac unvanı ile açtığı bir bölümde derin ve inceden inceye söz etmiştir.
Gazali bu bölüme âdeti olduğu üzere sanatkârâne bir açışla girmiştir. Bu, bir bölümün girişi olmaktan çok minberde irad edilen bir hutbeye benzemektedir.
Gazali hac kısmının girişinde şöyle diyor:
Kelime-i tevhidj, kullarını koruyan bir hale kılan Allah’a hamdol-sun. O Allah ki en eski ev’i -Beyt’ul Atîk’i- insanlara (sevap için) toplantı ve güven yeri kılmıştır.
O Allah ki, Kabe’ye Allah’ın evi demiş, o evi kendine nisbet ederek şereflendirmiş, korumuş ve böyle bir ihsanı lütfetmiştir.
O Allah ki Kabe’nin ziyaret edilip tavaf edilmesini kulu ile azap arasına bir perde ve kalkan kılmıştır.
Ümmetin efendisi ve rahmet peygamberi Muhammed’e (s.a), hakkın önderi, halkın efendileri olan ehl-i beytine ve ashabına çok çok salât ve selamlar olsun. Sen de benimle birlikte görüyorsun ki bu giriş, konuya, sözü edilecek alana dair işaretler içermektedir. Zira Beyt-i Atifc’ten (Kabe’den), orasının toplantı yeri olduğundan, ziyaretten, tavaftan söz ediyor. Bu ifadelerin her biri ilerde üzerinde konuşulacak meselelere birer işarettir.
Değerli okuyucu!
Huccet’ul İslâm Gazali hac farizasından şu tabirlerle söz ediyor:
Hac ömrün ibadeti, İslâmiyet’in tamam olması ve dinin mükemrnelleşmesidir.
(Gazali bu sözleri boşuna söylemiyor). Çünkü o zihninde apaçık bir metoda sahiptir. Daha işin başında metodunu zihninde çizmiş, planlamıştır.
Gazâli’yi hac konusunu üç bölüme ayırmış olarak görmekteyiz: Birinci bölüm: Mekke, Medine, Kabe ve haccın fazileti
İkinci bölüm: Dış görünüşü ve şekil itibariyle hacla ilgili yapılacak işler;
Üçüncü bölüm: Haccın esrarı ve bâtınî edepleri.
Gazali çeşitli muamelât ve ibadet meselelerinden söz ederken konudaki fıkhı hükümleri mezhebinin ışığında kısaca beyan eder. Bilindiği üzere Gazali Şafii mezhebindendir.
Fakat Gazali, ibadet ve muamelâtın edep ve sırlarından söz ederken coşar ve taşar. Burada onun tâsavvufçuluğu ortaya çıkar ve meselelerin esrarına ve inceliğine olan vukufiyeti belirir.
Hac konusunda önce şu ayeti delil gösterir:
İnsanlar arasında haccı ilan et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yollardan yorgun argın develer üzerinde sana (Kabe’ye) gelsinler. (Hac/27)
Daha sonra şu hadise yer verir:
Allah katında makbul (mebrûr) bir hac, dünyadan ve dünyanın
içindekilerden daha hayırlıdır.
Bundan sonra şu noktaya işaret eder: Mekke Allah’ın saygın kıldığı şehri ve Peygamberini gönderdiği yerdir.
Dünyanın hiç bir yerinde insan gerçekleştirmediği niyetinden sorumlu tutulmaz. Ancak Mekke böyle değildir. Orada kötü niyetlerden dolayı insan sorumludur. Zira Kur’an’da: “Her kim orada (Mekke’de) zulüm ile haktan sapmak isterse, ona acı azaptan tattırırız” (Hac/25) buyurulmuştur.
Görülüyor ki sadece haktan sapmak istemekle cezalandırılmak sözkonusudur.
Hz Peygamber de Mekke’yi şöyle tavsif ediyor:
(Ev Mekke) şüphesiz sen, Allah’ın en hayırlı arzısın ve bana Allah’ın beldelerinden en sevimli olanısın.
Mekke’den sonra Medine gelir. Hz. Peygamber Medine’deki mescidinin şöyle söz ediyor:
Benim mescidimde kılınan bir namaz Mescid-i Haram (Kabe) dışında her hangi bir camide kılınan bin namazdan daha hayırlıdır.
Gazali haccın vacib olmasının şartlarından söz ederek bunların İslâm, baliğ olmak, akıl, hürriyet ve gücü yetmek olduğunu söylüyor. Hac ömürde bir kere.farzdır. Bununla beraber Gazali hacca gitmeyi bir müddet ertelemenin caiz olacağı görüşündedir. Bu konuda Gazali şunları söylüyor: “Gücü yetene hac farzdır. Bu kimse hacca gitmeyi geciktirebilir. Fakat durumu tehlikelidir; eğer ömrünün son deminde hacca gidebilirse hac borcu yerine gelmiş olur. Şayet hacca gitmeden ölürse haccı terk etmiş olmakla günahkâr olur.
Bu kimse vasiyet etmese de diğer borçları gibi hac borcu da terekesinden karşılanarak adına hac yaptırılır.
Gücü yeten bir kimse o yıl hacca gitmez ve aynı yıl mali gücünü kaybederse hâc borcu ondan düşer.
Zengin olduğu halde haccetmezse Allah katında onun durumu pek kötüdür.
Hz. Ömer şöyle diyor:
Arzu ettim ki şehirlerdeki valilerime birer emirname yazıp, zengin olduğu halde haccetmeyen varsa onlara (hristiyan ve yahudi-lere uygulandığı gibi) cizye vergisi koyayım. adamın zengin olduğu halde hacca gitmediğini bilirsem, öldü-8U takdirde cenaze namazını kılmam.
1. İhrama girmek,
Bunlardan birinin zengin bir komşusu varmış. Haccetmeden vefat etmiş. Bu zat (söylediği gibi) onun cenaze namazını kılmamış.
Abdullah b. Abbas şöyle diyor: “Zekât ve hac görevini yerine getirmeden ölen kimse öldükten sonra (bunları yapabilmek için) dünyaya gönderilmesini isteyecektir. Kur’an’da bu durumu belirtmek için: “.. .Rabbim beni geri gönder. Tâ ki boşa geçirdiğim dünyada iyi iş(ler) yapayım!” (Mü’minun/99-100) buyuruluyor.
Haccın farzları beştir. Bunlar sırası ile şunlardır:
2. Arafat vakfesi,
3. Arafat vakfesinden sonra tavaf etmek,
4. Arafat vakfesinden sonra tavafı müteakiben sa’y yapmak,
5. Sa’ydan sonra tıraş olmak.
İhramda iken yapılması yasak olan şeyler ise şunlardır:
a. Dikişli elbise giymek,
b. Koku sürünmek,
c. Tıraş olmak veya saç kırpmak,
d. Kadınla cinsel ilişkide bulunmak veya cinsel ilişki öncesinde yapılanları yapmak,
e. Eti yenen kara hayvanlarını avlamak.
Gazâli’ye göre hacda yapılması gereken işler şunlardır:
1. Hacca niyetlenen kişi işe tevbe etmekle başlar. Borçlarını öder. Birilerinin hakkını üzerine geçirdi ise onları sahiplerine geri verir. Kendisine emânet bırakılmış şeyler varsa onlan sahiplerine iade eder. Yolculuğu sırasında ve dönüşünde bakımı ile yükümlü olduğu kimselerin ihtiyacını karşılamak için gerekeni yapar.
2. Yolculuğunda kendisi ile birlikte olacak ve Allah’ın hoşnut olacağı şeylerden söz edecek, hayırda yardımcı olacak iyi arkadaş edinir.
3. Evinden çıkmaya karar verince aşağıdaki dualara benzer dualar eder:
Allahım! Yolculuğumda yoldaşım sensin. Geride bıraktığım malım, çoluk çocuğum ve dostlarım sana emanet. Bizi ve onları her türlü âfet ve dertten koru. Allahım! Bu yolculuğumda senden iyilik ve takva üzerinde olmamı ve senin rızanı kazandıracak işler yapmamı isterim.
Allahım! Senden yolumun kısa ve kolay olmasını, yolculuğumuzda din, beden ve mal selameti vermeni dilerim. Allahım! Bizi haccetmek üzere beytine (Kabe’ye) ulaştır, Peygamber’inin kabrini ziyaret etmeyi nas^b eyle.
Allahım! Yolculuğun sıkıntısından, üzüntü veren değişikliklerden; ailemde, çocuklarımda, arkadaşlarımda ve malımda kötü görüntüden sana sığınırım.
Allahım! Bizi ve onları kendine komşu eyle. Bizden ve onlardan verdiğin nimeti alma. Bizim ve onların afiyetini bozma.
Allahım! Seninle yola koyuldum, sana yapıştım ve sana dayanıp yöneldim.
Allahım! Güvencim ve umudum sensin. Beni üzen ve yoran şeylerde, yapmak istediklerimde ve (hakkımda) benden daha iyi bildiğin söylerde bana yeterli ol. Senin yakınında olan aziz olur. Sen yüce övgülere layıksın. Senden başka ibadet edilecek mabud yoktur.
Allahım! Beni takva ile donat, günahlarımı bağışla ve nerede olursam olayım beni iyiliğe yönelt.
4. İhrama girmeye niyet eder ve “Lebbeyk” duasını okur.
Dilerse lebbeyk duasına: “Lebbeyke ve sa’deyk. Vel hayru küllü- bi yedeyk. Verrağbâü ileyk. Lebbeyke bihacetin hakkan teabbüden Ve rikkan” ilavesini yapar.
Gazali telbiyenin anlamı ve ihramın hedefi konusunda meseleye olarak bakıyor ve şöyle diyor:
Mikat yerinde ihrama girip telbiye söylemeye gelince: Biliniyor ki onun anlamı Allah’ın çağrısına cevap vermektir. Hacı kardeş! İhramının ve telbiyenin makbul olacağını ümid et. “Sana lebbeyk de yok, Sa’deyk de yok” denmesinden kork. Hep bu ümid ile korku arasında ol! Kendi güç ve kuvvetine değil, Allah’ın lütuf ve ihsanına güven.
Çünkü telbiye zamanı işin henüz başıdır. Ve orası bir tehlike yeridir. Süfyan b. Uyeyne şöyle anlatıyor: “Hz. Hüseyin hacca gittiği vakit ihrama girip biniti üzerinde doğrulunca rengi sarardı ve kendisini bir titreme tuttu, bir türlü telbiye getiremedi. “Niçin telbiye söylemiyorsun?” denildiğinde: “Sana lebbeyk de yok, sa’deyk de yok” denilmesinden korkuyorum cevabını verdi. Telbiye getirdiğinde bayılıp düştü. Haccı bitene kadar bu hal zaman zaman kendisine gelirdi.”
Ahmed b. el-Havari diyor ki: Süleyman Darani -Allah ondan razı olsun- ile birlikte hacca gidiyordum. İhrama girdiği sırada telbiye getirmedi. Bir mil gittikten sonra bayıldı. Ayıldığmda şöyle dedi: “Ey Ahmed! Hz. Allah Musa Peygamber’e vahyedip şöyle buyurdu: îsrailoğullannın zalimlerine, beni anmaktan vazgeçmelerini emret. Çünkü onlardan beni ananları ben lanetle anarım. Yazık Ahmed çok yazık! Bana bildirildi ki her kim helâl olmayan kazançla hacceder de Lebbeyk demeye başlarsa, haramdan kazandıklarını hak sahiplerine verinceye kadar ona “Sana lebbeyk de yok, sa’deyk de yok!” denir. İçimizde böyle söylenecek olanlar var!”
İhrama girip telbiye getiren kimse mikâtta sesini yüksettikce Allah’ın çağrısına cevap verip veremiyeceğini düşünmelidir. O Allah ki “İnsanlara haccı ilan et…” (Hac/27) buyurmuştur. O Allah ki sûra üflendiğinde, insanları kabirlerinden hasrederken kıyamet arasatında çağıracak kimisi bu çağrıya Allah’ın yakınlarından olarak, kimisi mahv u perişan olmuş olarak, kimisi makbul, kimisi reddedilmiş olarak cevap verip huzura çıkacak. Kimisi de Allah’tan ümid kesmeyip aynı zamanda azabından korkmuş olarak huzura çıkacak.
İşte hacı bunları düşünmeli, mikatta telbiye getirirken haccmı Allah katında makbul olarak tamamlamanın müyesser olup olmayacağını düşünerek telbiye getirmelidir.
5. Kabe’yi tavaf etmek.
Kabe’yi tavaf etmek namaz kılmak gibidir. Şu kadar ki tavafta konuşmak serbesttir. Tavaf, her bir turu Hacer’ul Esved’den başlayıp, orada sona eren, yedi turdan ibarettir.
6. Safa ile Merve arasında sa’y etmek.
Bu da yedi gidiş gelişten ibarettir.
7. Arafat vakfesi.
Bu, haccın rükünlerinden biridir. Hac Arafat’tan ibarettir. Arefe günü çok dua edilmesi gereken bir gündür.
8. Kurban bayramı gecesi Müzdelife’de gecelemek.
9. Mina’da taşlamaları yapmak.
10. İfâda tavafını -buna ziyaret tavafı da denir- yapmak. Bu tavaf da haccın farzlarındandır.
11. Hacdan sonra (Şafii mezhebine göre) veya hac öncesi, ayrıca umre yapabilir.
12. Hz. Peygamber’in şehri Medine-i Münevvere’yi ziyaret eder. Hz. Peygamber şöyle buyurur:
Ziyaretimden başka birşey düşünmeksizin beni ziyarete gelen hakkında, Hz. Allah beni mutlaka şefaatçi kılacaktır.
Medine’yi ziyaret eden kimse Ravza-i Mutahhara’da namaz kılma nimetinden faydalanır. Hz. Peygamber şöyle buyuruyor:
Minberim ile kabrimin arası cennet bahçelerinden bir bahçedir. Benim minberim havz-ı kevser üzerindedir.
İmam Gazâlî bu yolculuğun en önemli edeplerinden birinin insanın dünya ile ilgisini kesip kendisini sırf hacca vermesi olduğunu ifade etmektedir. Bu, tüm günahlardan ve üzerinde bulunan haklardan ih-laslı bir tevbe ile olur. Başkasına ait olup da üzerine geçirdiği her bir hak insanı bağlayan bir bağdır. Öyle ki her hak sahibi, alacağını tahsil etmek isteyen bir hasımdır. Mazlumun eli, hakkını yiyenin yakasında olur, hacca giden zalime âdeta şöyle der: “Ey filan! Nereye gidiyorsun? Hükümdarlar hükümdarının evi olan Kabe’ye mi? Oysa sen O’nun emrini kendi evinde iken yerine getirmeyip ihmal etmiş, zayi etmişsin. Günah işlemiş kul olarak O’nun huzuruna varmaya utanmıyor musun? O, başkasının hakkını üzerine geçirmiş halinle seni reddedecek, kabul etmeyecektir. Eğer ziyaretinin kabul edilmesini arzu ediyorsan, önce O’nun emrini uygula ve üzerine geçen haklan sahiplerine iade et ve tüm günahlarına tevbe eyle. Kalbinin Allah’tan başkası ile olan ilişkisini kes! O’nun evine yönelip yola çıktığın gibi, kalbinle Allah’a yönel! Eğer böyle yapmazsan bu yolculuğundan sana kalacak olan sadece yorgunluk ve zahmettir. Bunca zahmete rağmen haccının kabul edilmeyip reddedilmesini göz önünde bulundur!”
Hacı, ihram giysisini satın aldığında, içine konup sarılıp dürülece-ği kefenini hatırlamalıdır. Çünkü hacı Beytullah’a yaklaşınca ihramını giyecektir. Belki yolculuğunu tamamlayamadan rabbine kavuşacaktır. Şüphe yok ki bir kefene sarılacak, belki ihramı kefeni olacak. İhram kefene çok benzer. Allah’ın evine ziyaret için giden kimse alışık olduğu günlük giysisine benzemeyen bir giysi olan ihrama bürünür. İnsan öldüğü zaman da rabbine kavuşurken günlük giysisine benzemeyen bir giysi ile ahirete yolcu olur. İhram kefene çok benzeyen bir giysidir. Zira her ikisinde de dikiş yoktur.
Hacdaki inceliklerden biri de şudur:
İnsan evinden çıkıp vatanından ve çoluk çocuğundan ayrılıp Allah’a doğru yönelmektedir. Bu öyle bir yolculuktur ki diğer yolculuklara benzemez.
Hacı bu yola çıkarken muradını kalbinde hazır tutsun: Yöneldiği yerin, ziyaretine gittiği mekanın neresi olduğunu bir düşünsün. O güzel yolcu âlemlerin rabbine yönelmiş, davete icabet ederek yola koyulmuştur. Hac yolcuları, her şeyle ilgisini kesip çevresinde bulunan varlıklardan ayrılarak Allah’ın evine doğru yola çıkmışlardan O Allah ki O’nun şanı yüce, kadri yüksektir. Bu yolcular, bizzat Allah’ı göremeyecekler ama O’nun evini görmek tesellileri olacaktır. Son dileklerine ermeyi, mevlalarını görmeyi ve bununla mutlu olmayı gözönünde bulundurmalıdır.
Yola çıkan hacı muradına ulaşmayı ve Allah katında makbul olmayı kalbinde bulundurmalıdır.
Yaptığı amellerine aldanmamalı, yaptığı bu yolculukla kendini beğenenlerden olmsftnalı, çoluk çocuğunu geride bıraktığı için çok önemli birşey yaptığı zannına kapılmamalıdır.
Lâkin Allah’ın lütuf ve keremine güvenmeli, O’nun evini ziyaret edenlere olan vaadinin gerçekleşeceğini ümid etmelidir.
Hacı, Beytullah’a varmak nasip olmayıp yolda kendisini ölümün yakalayacağını da hesaba katmalıdır. Böyle bir durum olduğu takdirde rabbine giden elçilerin arasında yer alacağını ve Allah’ın: “Kim Allah ve Rasûlü uğrunda hicret ederek evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse artık onun mükâfatı(m vermek) Allah’a düşer” (Nisa/100) fermanının gerçekleşeceğini bilmelidir.
Gazali Mekke’ye giren hacının halet-i ruhiyesini de değerlendirir. Bu konuda insanın benliğinde ümid eğilimi korku eğilimine ağır basar.
İnsan hacı olarak Mekke’ye girdiğinde, artık güvenlik içinde Allah’ın evine ulaşmıştır. Bu esnada hacı, güvenlik içinde buraya ulaştığı gibi âhiret azabından da güvenlik içinde olmayı ummalı, Allah’ın yakınında olmaya ehil olamamaktan korkmalıdır. Zira böyle olursa, harem-1 Şerife de girse eli boş ve mahvolmaya müstehak olacaktır.
Fakat müslümanın ümit hâli her vakit ağır basmalıdır. Allah’ın ke-rerni her yeri kaplamıştır. O’nun merhameti boldur. Beytullah’m şerefi büyüktür. Ziyaretçinin hakkı mutlaka gözetilecektir. Allah’a sığınanın Ufnidi ziyan olmayacaktır.
İnsan gözünü Kabe’ye diktiği zaman, kalbinde Beytullah’ın azemeti yer eder.
Gazali bu noktadaki insana şöyle sesleniyor:
Ey Allah’ın şanslı kulu! Evine bakmayı sana nasib ettiği gibi kendi cemaline bakmayı nasib etmesini Allah’tan niyaz et.
Seni beyt-i şerifine getirdiği için Cenab-ı Hakk’a şükret. İnsanların cennete girmek üzere bir çağlayan gibi aktığını düşünerek Kabe’deki insanlara bak. Sonra mahşerdeki insanların bir kısmının cennete girip, bir kısmının cennet kapısından geri çevrildiğini düşün. Ahirette olacaklarla, Kabe’de görülenler arasında fazla bir fark yoktur. Hacda görülen tüm durumlar, ahiretteki durumların bir benzeridir.
Gazali derinlemesine ruhî felsefesine devamla hacdaki vazifeleri tasvir etmeye devam ediyor. Bundan maksadı, hacdaki görevlerin iç yüzünü, esrarını ve inceliklerini ortaya koymaktır. Nitekim bunu şeytan taşlamalarından söz ederken görüyoruz.
Gazali şöyle diyor:
Şeytan taşlamaya gelince: Bundan maksadın, kulluğunu onaya koymak için sırf emre boyun eğmek, akla ve nefse bir pay bırakmaksızın Allah’ın ve Rasûlü’nün çizdiği yolu izlemek olsun.
Ayrıca şeytan taşlamada Hz. İbrahim’i temsil etmeye niyetlen. Zira şimdi şeytan taşlanan yerde Hz. İbrahim’in karşısına iblis çıkmış, onu fitneye ve rabbinin emrine karşı şüpheye düşürmek istemişti. Bunun üzerine Hz. Allah İbrahim peygambere şeytanı kovmak ve emeline ulaşmasını engellemek üzere taş atmasını emretmişti. Ey hacı kardeş! Eğer senin kalbine: “Şeytan İbrahim’in karşısına çıktı ve ona göründü. Onun için Hz. İbrahim de onu taşladı. Ben ise böyle birşey görmüyorum” şeklinde bir düşünce gelirse, bil ki bu bizzat şeytanın senin kalbine soktuğu bir düşüncedir. Senin kendisini taşlamadaki azmini kırmak ve yaptığın şeyin faydasız olduğu düşüncesini kafana sokmak istiyor. “Yaptığın iş oyuna benzer bir şeydir, bununla uğraşma” gibilerden bir düşünce zihnine gelirse, onu benliğinden kov! Hemen taşlamaya girişmek için ciddiyetle paçaları sıva ve şeytanın burnunu sürtmek için işe başla. Bil ki görünüşte Akabe denilen yere taş atıyorsun. Ama gerçekte taşları şeytanın suratına atıyor, onun belini kırıyorsun. Zira onun belini ancak akla ve nefse yer vermeksizin Allah’ın emrine sıkı sıkı sarılmak kırar ve onun burnunu sürter.
Hacı Medine-i Münevvere’yi görünce Medine’nin Allah tarafından Peygamberi için seçildiğini, onun bu şehre hicret ettiğini, burada düşmanlarına karşı savaştığını, dinini burada yayıp yerleştirdiğini, nihayet kendisinin ve iki veziri Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’in burada medfun olduklarını düşünmelidir.
Hacı, Medine’de yürürken Hz. Peygamber’in o güzel şehirdeki ayak izlerini düşünmelidir. Medine’de Rasûlullah’ın mübarek ayak izinin bulunmadığı yer yoktur. Hacı, ayağını her bastığı yere; Ra-sûlullah’m yürüyüşünü düşünerek ayak basmalıdır.
Öte yandan Allah’ın Peygamberinin kalbine ne büyük marifetler verip, nâmını nasıl yücelttiğini ve kendi adı ile Peygamber’inin adının yanyana söylenmesini takdir ettiğini düşünmelidir. Ayrıca Hz. Peygamber’in sağlığında onunla konuşurken sesini ondan fazla yükseltenlerin, bu saygısızlıklarının cezasını göreceklerine dair uyarıyı hatırlamalıdır.
Hacı, Medine’de iken Hz. Peygamber’in çağında yaşamadığı için, onun sohbetinden mahrum kaldığı için üzülmeli, bu sohbetle şe-reflenenlerin, onu görmekle ve sesini işitmekle ne mutlu insanlar olduğunu hatırlamalıdır.
Hacı, Hz. Peygamber’i hiç olmazsa ahirette görmek için salih amel işlemelidir. Zîra Hz. Peygamber’e kavuşmanın önüne insanın kötü amelleri bir engel olarak girecektir.
Nitekim Hz. Peygamber (buna işaretle) şöyle buyurmuştur:
Bir takım topluluklar benim huzuruma gelerek “Ya Muhammed,ya Muhammed!” derler. Ben: “Yarabbi! Ashabım(ı bağışla)” derim. Bunun üzerine Cenab-ı Allah: “Onların senden sonra neler yaptıklarını bilmiyorsun” buyurur. Ben de: “Uzak olsunlar, uzak olsunlar” derim.
Değerli okuyucu, velevki bir dakikalığına olsun o yüce Peygam-ber’in getirdiği dine göstermen gereken saygıyı terkedersen, onun yolundan sapmanın seninle onun arasına, onu görmene engel olacak bir perde olmayacağından emin olamazsın.
Bununla beraber böyle bir perdelenme olmayacağına dair içinde büyük bir ümid olsun. Zira yüce Allah sana iman nasib etmiş ve seni vatanından çıkıp, aziz Peygamber’ini ziyaret etmeye muvaffak etmiştir. Senin bu ziyaretten maksadın ticaret kazancı veya dünyalık elde etmek değil, sırf onu sevdiğin için, onun arkada bıraktığı izleri görmek istediğin, kabrinin duvarına bakmayı arzu ettiğin içindir. Sen sırf bunları gerçekleştirmek için yollara düştün. Eh, artık Allah’a da sana rahmet gözü ile bakmak yaraşır.
Gazali Ihya-ı Ulum’id-Din’dz hac konusuna onlarca sayfa ayırmış ve güzel açıklamalar ve analizler yapmıştır.
Gazali hac konusunda söylediklerini iki kısma ayırmıştır.
Birinci kısımda haccın zahirî ibadetlerinden söz etmiştir. Bu bölümde, derin ve ince sırlan kavrayamayacak durumda olanlara hitap etmiştir.
İkinci kısımda haccın sırlarından, hedef ve maksatlarından söz etmiştir. Bu bölümde hac ile ilgili görevlerden çıkardığı derin manalara dalmış gitmiştir. Sanki Gazali bu özel tarzdaki sözü ile güçleri yettiğince derinlere dalabilenlere hitap etmiştir. Böylece bunların daha geniş atmosfer ve ufuklara yükselip misk kokulu öğüt ve ibretlerden kana kana içercesine faydalanıp Allah ile olan bağlarını güçlendirmelerini, Allah’ın üzerlerindeki hakkını bilip, Allah Teâlâ ile aralarındaki sebep bağını sağlamlaştırmalarını arzu etmiştir.
Kanaatim odur ki Gazâli’den aktardığım özlü sözler, onun hacca
bakış açısını ortaya koymaktadır. Fakat benim aktardıklarım, Gazâ-li’nin hac farzı ile ilgili olarak yazdıklarına başvurmaya ihtiyaç bırakmayacak durumda değildir. Onun bu konuda yazdıklarında doyurucu eıda ve dertlere deva vardır.
Answers ( 2 )
İmam-ı Gazali’nşn en bilindik ve büyük kitabı olan İhya-i Ulumud’din’de hac için şu bilgiler yazmaktadır;
Hac ömrün ibadeti, İslâmiyet’in tamam olması ve dinin mükemmelleşmesidir. Gazali hac konusunda söylediklerini iki kısma ayırmıştır.
Birinci kısımda haccın zahirî ibadetlerinden söz etmiştir. Bu bölümde, derin ve ince sırlan kavrayamayacak durumda olanlara hitap etmiştir.
İkinci kısımda haccın sırlarından, hedef ve maksatlarından söz etmiştir. Bu bölümde hac ile ilgili görevlerden çıkardığı derin manalara dalmış gitmiştir. Sanki Gazali bu özel tarzdaki sözü ile güçleri yettiğince derinlere dalabilenlere hitap etmiştir
İmam-ı Gazali (1058-1111), İslam dünyasının en önemli düşünürlerinden ve mutasavvıflarından biridir. Hac ibadeti konusunda, hem fıkhi hem de tasavvufi açıdan derin yorumlar yapmıştır. İhyâü Ulûmi’d-Dîn adlı eserinde haccın zahiri ve batıni boyutlarını ele alarak, sadece şekli bir ibadet değil, ruhani bir yolculuk olduğunu vurgulamıştır.
İmam-ı Gazali’ye Göre Haccın Anlamı ve Hikmeti
İmam-ı Gazali’ye göre hac, sadece bir yükümlülük değil, insanın manevi yükselişi için bir fırsattır. Bu ibadetin amacı, insanın nefsini arındırması, Allah’a tam bir teslimiyet göstermesi ve dünya bağlılıklarından kurtulmasıdır. Gazali, haccın şu hikmetlerine dikkat çeker:
Nefsin Terbiyesi ve Tevazu:
Hacda herkes ihram giyerek eşit hale gelir. Bu, dünyadaki makam ve mevkinin geçici olduğunu hatırlatır ve kişiye tevazu kazandırır.
Dünya Sevgisinden Uzaklaşma:
Hac yolculuğu sırasında çekilen sıkıntılar, kişinin dünya nimetlerine olan bağlılığını azaltır ve sabır erdemini geliştirir.
Allah’a Yakınlaşma ve Tevbe:
Hac, günahlardan arınma vesilesidir. İmam-ı Gazali, Arafat’ta vakfe durmayı, kıyamet günü dirilişe bir hazırlık olarak görür.
Manevi Yolculuk ve Teslimiyet:
Hac, bir fiziksel yolculuk olduğu kadar, ruhsal bir arınma sürecidir. Gazali’ye göre, Kâbe’yi ziyaret etmek, aslında Allah’a yönelmenin sembolik bir ifadesidir.
Hac İbadetinin Ruhani Boyutu
İmam-ı Gazali, hac ibadetinin sırf şekli kurallarla yerine getirilmesinin yeterli olmadığını savunur. Ona göre, bir müminin kalben de hacca hazırlanması gerekir:
İhram: Dünyevi isteklerden sıyrılmak ve Allah’a teslim olmak anlamına gelir.
Tavaf: Kulun Allah’ın etrafında dönerek, ona olan sevgisini göstermesi ve kalbinin O’na yönelmesi anlamını taşır.
Arafat Vakfesi: Mahşeri hatırlatır ve kişinin Allah’a yönelerek tevbe etmesini sağlar.
Şeytan Taşlama: Nefsin kötü arzularına karşı mücadeleyi simgeler.
Kurban: Allah’a teslimiyetin ve nefsi kurban etmenin sembolüdür.
Sonuç
İmam-ı Gazali’ye göre hac, sadece bir seyahat veya ritüeller bütünü değildir. Asıl amacı, kişinin kendisini ve nefsini arındırması, Allah’a yakınlaşması ve dünya sevgisini kalbinden çıkarmasıdır. Ona göre hac, insanın ölüm sonrası dirilişe hazırlık yapmasını sağlayan bir ibadettir ve samimiyetle yerine getirildiğinde ruhsal bir dönüşüm sağlar.
Eğer daha detaylı bilgi isterseniz, İhyâü Ulûmi’d-Dîn adlı eserinde hacca dair görüşlerini inceleyebilirsiniz.