İnsan her an gözetim altındadır

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

İNSAN HER AN GÖZETİM ALTINDADIR

Insan her an gozetim altindadir

“Andolsun insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıldadığını biliriz. Biz ona şah damarından daha yakınız. Onun sağında ve solunda oturan iki alıcı (melek, onun yaptıklarını) kaydetmektedir. (İnsan) hiçbir söz söyle mez ki yanında (onu) gözetleyen, dediklerini zapteden (bir melek) hazır bulunmasın.” (Kaf: 16-18)

 

Süphesiz ki bir makineyi yapan elbette onun esrarını ve ya pisinı başkalarından daha iyi bilir. Hâlbuki o, makinenin yaratıcısı değil yapıcısıdır. Zira makineyi yapan usta onun ana maddesini yaratmamıştır. Ana maddenin teşkili ve terkibini değiştirmekten başka bir şey yapmamıştır. Makinenin yapıcısı için durum böyle olunca ya yoktan var edip, meydana getiren yaratıcı için nasıl olur? Elbette insanoğlu Allah’ın kudret elinden çıkmış bir maki nedir. Evet, insan, aslını, icad edilişini, durumunu ve varacağı yerini çok iyi bilen yaratıcının karşısında özü, (sıfatları) ve (sırları) apaçıktır

 

“Ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz.”

 

Böylece insan kendi nefsinin örtüsüz, perdesiz Allah’ın kar şısında apaçık olarak bulunduğunu hisseder. Onun içinden ge çen gizli ve kapalı vesveseleri Allah’a malumdur. Bu da insanın inkâr ettiği ve kabullenmek istemediği hesap günü için bir ön hazırlıktır.

 

Böylece Allah’ın ilmi insanın bütün yaptıklarını kuşatmış, in sandan sadır olabilecek bütün hayır ve şerrin O’nun tarafından bilineceği ifade edilmiştir. Sahih bir hadiste Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

 

“Şüphesiz ki Allahu Teâlâ ümmetimden konuşmadıkları ve ya yapmadıkları sürece nefislerinin kendilerine fısıldadıklarından vazgeçmiştir. ”

 

“Biz ona şah damarından daha yakınız…” Evet, içinde kanı dolaştığı şah damarından… Bu ifade sağlam bir şekilde elde tutmayı, direkt kontrolü tasvir etmektedir. Insan, bu gerçeği dü şündüğü zaman elbette titreyecek ve kendini hesaba çekecektir. Eğer gönüller bu ifadenin muhtevasını gözleri önünde canlandı rabilseydi hiçbir kimse Allah’ın razı olmayacağı bir kelimeyi dahi söyleme cesaretini gösteremezdi. Hatta Allah tarafından kabule şayan bir duyguyu bile içinden geçirme cüretini gös teremezdi. İnsanın devamlı bir uyanıklık, bekleyiş ve dikkat içe risinde bulunması, her an hesaba çekileceğini unutmaması için tek bu âyet bile kâfidir. Şu kadar var ki Kur’an-ı Kerim Allah’ın murakebesinin sağlamlığını yer yer zikreder. Evet, insanoğlu, ya şarken, hareket ederken, uyurken, kalkarken, yerken, içerken, konuşurken, susarken, gezinirken hep iki melek kendisiyle birlik te dolaşmaktadır. Sağında ve solunda. Söylediği her sözü, yapti ğı her hareketi anında kaydetmekte, yazmaktadır:

 

“Onun sağında ve solunda onunla beraber oturan ve onun amellerini tespit etmekte olan iki melek vardır. O bir söz söylemeye dursun mutlaka yanında hazır bir göz cü vardır.”(Kaf: 16-18) Allahu Teâlâ bir başka ayet-i kerimede şöyle buyurur: “Oysa üzerinizde koruyucu (yaptıklarınızı zaptedici melek)ler vardır; şerefli kâtipler her yaptığınızı bilirler.” (Infitar: 10-12) Meleklerin, amellerimizi nasıl yazdıkları ni hayal etmemiz gerekir.

 

Dinlerin canlı gerçeklerinin ışığı altında hayatımıza devam etmemiz, yaptığımız her hareketin, söylediğimiz her sözün, sağımızda ve solumuzda (iyilikleri ve kötülükleri) kaydeden kâtiplerin bulunduğunu ve bizim hesabımıza deftere işlediğini ve Allah’ın katına çıktığımız gün onun hiçbir kırıntısının zayi olmayacağını bilip gözönünde bulundurarak yaşamamız bize kâfidir. Evet, bu korkunç hakikatin muhtevası içerisinde ya şamamız yeterlidir. Biz nasıl olduğunu bilmesekte bu bir ger çektir.  Herhangi bir şekilde vuku bulmaktadır. Yüce Allah onun varlığını bize haber vermiştir ki ona göre hesabımızı ya palım, yoksa onun nasıl, ne şekilde olduğunu öğrenmek için boşu boşuna enerjimizi tüketip, bitirelim diye değil.

 

Doğrusu bu Kur’an’dan faydalananların, Kur’an’la ilgili ger çekleri Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in tevcihatından kavra yanların takip ettikleri yol buydu. Onlar, öğrenmek, duymak ve öğrendiklerine uygun olarak yaşamakla yetiniyor, daha ötesini soruşturmuyorlardı.

 

İmam-ı Ahmed (rahimehullah)’dan Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’ in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Muhakkak ki kişi, Allah’ı razı kılacak bir kelime söyler, onun nereye ulaşacağını (gi deceğini) tahmin bile edemez. Cenab-ı Allah, o kelime sebebiyle ona, huzuruna çıkacağı güne kadar razı olacağını yazar. Yine kişi Allahı, gazaplandıran bir sözü konuşur ve onun nereye varacağı ni tahmin etmez. Ama Allah o kelime sebebiyle o kula, huzuruna çıkıncaya kadar gazabını yazar.”

 

Alkame der ki: “Nice sözler söylemekten, Bilal bin Haris’in naklettiği bu hadis beni alıkoymuştur.”

 

Hasan el-Basri (rahimehullah), “Sağında ve solunda onun

 

la beraber oturan iki melek vardır” âyetini okumuş ve şöyle demiş: “Ey Ademoğlu senin için bir sayfa açıldı, senin için iki şerefli melek görevlendirildi. Birisi sağında, diğeri solundadır. Sağında olanı senin iyiliklerini tespit eder. Solundaki ise kötülük lerini tespit eder. Az veya çok dilediğini işle; öldüğün zaman say fan kapatılır ve seninle beraber kabrinde boynuna konulur. Tâ ki kıyâmet günü sen çıkıncaya kadar. İşte o zaman şöyle buyurulur: “Her insanın işlediklerini boynuna dolarız ve onun için kıyâmet gününde açılmış bulacağı bir kitap çıkarırız; oku kitabını. Bugün kendi hesabın için kendi nefsin sa na yeter.’ (İsra, 13-14) Sonra Hasan el-Basri (rahimehullah) şöyle demiştir: ‘Allah’a yemin olsun ki seni, kendi nefsini hesaba çekici kılan Allah âdil’dir.

Hikâye edilir ki, İmam Ahmed (rahimehullah) ölüm anı yaklaş tığı sırada inlemekteyken inleyişlerinin yazıldığını duymuş (veya Tavus’un: inlemeye varıncaya kadar melek her şeyi yazar, dediği ulaşmış da) ruhunu sürür içerisinde Rabbine teslim edene kadar bir daha inlememiş susmuş. İşte böyle kabul ediyorlardı o büyük zevat bu gerçekleri ve böyle bir hal içerisinde o gerçeklerin ışı- ğında yaşıyorlardı.

 

Velhasıl bu ayeti kerimeler karşısında doğrusunu söylemek gerekirse insan, yeryüzünde Allah’ın gözetleyici ve takipçilerinin gözetim ve takibi altında her hareket ve sükûnunun murakebe edildiğini bilince ve anlayınca dengesini kaybeder. Kendisinden geçer, titrer ve sarsılır. Yeryüzündeki hükümdarların gizli polisleri ancak insanın zahiri hareketlerini gözetir. Bir köşeye saklandığı zaman, evine kapandığı vakit, kapısını örtünce, ağzını tıkayınca, dünyadaki hükümdarların murakebesinden ve takibinden kur tulur. Ama Cebbar ve Zülcelâl olan Allah’ın kabzasında nereye giderse gitsin ve nereye kapanırsa kapansın katiyen kurtulamaz. Çünkü Allah’ın murâkabesi ruhlara ve kalpleredir. Evet, nasıl olabilir, nasıl olur böyle bir kabzada böyle bir murâkabe altında bulunan insanın durumu?…

 

“Ölüm sarhoşluğu gerçekten geldi. İşte bu, senin öteden beri kaçıp durduğun şeydir.” (Kâf,19)

Kiramen Katibin ne demek? Kısaca

Cevapla