İslam Devletinin Temel Dayanaklarından İçtihadın Önemi

Question

İÇTİHAT

Ictihad nedir Ictihadin Onemi

1.1. İçtihat Nedir?

İslam devletinin üçüncü ve son önemli dayanağı ise içtihattır. İçtihat sözlükte çaba göstermek, bütün gücünü kullanmak, ısrarlı olmak, zahmet çekmek gibi anlamlarda kullanılmıştır(Apaydın, 2000, s. 432). İçtihat kelimesi hadislerde ise yöneticilerin bir karar verirken, kadıların ise doğru ve adil hükme ulaşmaya çalışırken ellerinden gelen tüm çabayı göstermesi anlamında kullanılmıştır(Köse, 2015, s. 67). İçtihat, Kur’an ve hadis kaynaklarına ek olarak, onların bilerek boş bıraktığı veya ayrıntılı açıklama yapmaya gerek duymadığı alanlara yönelik açıklamalar getirmiştir. Nitekim Kur’an insanlığı ilgilendiren her konu hakkında ayrıntılı açıklamalarda bulunmamıştır. Kur’an tüm insanlar için geçerli temel ahlaki ve dini ilkeler sunarak sade ve net bir şekilde tüm insanları kapsayan temel ve kapsayıcı mesajlar vermiştir. Bundan dolayı Kur’an’da siyasete, yönetim ilişkilerine, devlet kurumlarına dair özel ve ayrıntılı açıklamalar bulunmamaktadır. Bunun yerine Kur’an’ın genel ilke ve amaçlarına bağlı kalmak şartıyla Müslümanların devlet yönetimleri bireylerin yeteneklerine, akıl yürütmelerine ve birikimlerine bırakılmıştır(Apaydın ve Diğerleri, 2014, s. 263).
Siyaset alanında Müslümanların en önemli örnekleri Hz. Muhammed’in yönetim ilkeleri olmuştur. Hz. Muhammed, hayatı boyunca İslam’ın, Müslüman’ın ve İslam devletinin karşılaştığı tüm sorunları İslam’a en uygun şekilde çözmüş ve bu çözümler de bize hadis ve sünnet yolu ile aktarılmıştır. Fakat Peygamber’in vefatı sonrasında hadis ve sünnet kapısı da kapanmıştır. Bu sebeplerden dolayı Kur’an ve sünnetin açıklama yapmaya veya ayrıntılı bilgi vermeye gerek duymadığı alanlarda içtihat devreye girmiştir. İçtihat etme yetkisi ise ‘‘Kur’an ve sünnetin naslarına aykırı olmamak şartıyla, kıyamete kadar ortaya çıkabilecek her konuya karar verme imkânı, yetki ve selâhiyetini âlimlerle, onlara başvuracak yöneticilere bırakmıştır’’(Nevevi, 2011a, s. 370).

1.2. İçtihat’ın Hadis Dayanağı

İçtihat kapısı bizlere Tirmizî’nin şu rivayetiyle ulaşmıştır: Hz Muhammed, Muâz’ı Yemen’e yönetici olarak gönderirken, kendisine şu soruları sorup cevaplarını almıştı:
-Hz. Muhammed, Muaz’a şöyle sordu:
-Sana getirilen meselelerde nasıl ve neye göre karar vereceksin?
-Muaz şöyle cevap verdi:
-Onlara, Allah’ın kitabına göre karar vereceğim.
-Kur’an’da o meseleyle ilgili bir şey bulamazsan?
-O zaman sünnete göre karar vereceğim.
-Eğer Allah’ın Elçisi’nin sünnetinde o meseleyle ilgili bir şey bulamazsan
-O zaman kendim ictihad ederim.
Bunun üzerine Hz. Muhammed eliyle göğsüne vurdu ve Allah’a hamdolsun! dedi. (Nevevi, 2011b, s. 84, Esed, 2018, s.52-53).

1.3. İçtihat’a Dair Farklı Görüşler

Söz konusu içtihat olduğu için şu noktayı da atlamamak gerekiyor ki içtihat etme yetkisi tüm Müslümanlar tarafından kabul edilen bir kaynak değildir. Şu an yaşayan Müslümanların %86-87’si Sünni, %13-14’ü Şii ve küçük bir bölümü de Umman ile Güney Cezayir’de yaşayan haricilerden oluşmaktadır(Nasr, 2003, s. 10). İçtihat, günümüzde sadece Şii mezhebinde uygulanan bir yöntemdir. Hz. Peygamberin vefatından sonra, sahabeler[1], tabiîn[2] ve müctehid imamlar[3] tarafından birçok problemin çözümünde içtihada başvurulmuştur. Fakat Sıffin Savaşı’yla birlikte, Müslümanlar arasında gruplaşmalar başlamış ve dinin birçok farklı yorumu ortaya çıkmıştır. Bu parçalı yapı İçtihadın siyasi rant aracı haline gelmesine ve işin ehli olmayan insanların fütursuzca fetva vermeye başlamasına sebep olmuştur. Bazı âlimler, yöneticilerin baskısı sonucunda, ait olduğu grubun çıkarı doğrultusunda, bağlı bulunduğu devletin siyasi amaçları ve çıkarları uğruna içtihat kapısını suistimal etmeye başlamıştır. Yaşanan bu olaylar sonucunda hangi âlimlerin fetva verebilme ehliyetine sahip olduğu ve hangi âlimin verdiği fetvalarda bağımsız olabileceği ile ilgili sorular sorulmaya başlanmıştır(Schacht 1982, s. 69-70). Bu ve buna benzer birçok sebepten dolayı içtihat kapısı hicri dördüncü yüzyıldan(Miladı onuncu yüzyıldan) itibaren Sünniler için kapanmıştır. Dördüncü yüzyıldan sonra ise fakihlerin[4] görevi daha çok, ilk dört yüzyılda verilen içtihat kararlarını anlamaya çalışmak ve yorumlamak üzerine olmuştur(Köse, 2015, s. 64).

1.4. İçtihat’ın İlgası

İçtihat yetkisinin rafa kaldırılmasıyla birlikte devlet yöneticileri çağın getirdiği sorunlar karşısında çaresiz kalmışlardır. İslam’ın parçalı yapısından dolayı devlet yöneticileri, âlimlerin bir araya gelerek devletle ilgili ortaya çıkan yeni sorunları çözmesinden, herhangi bir konu üzerinde ittifak ederek devlet başkanına yeni bir hukuk kararı sunmasından ve âlimlerin yöneticilere devlet yönetimi konusunda yardımcı olabilme imkânlarından mahrum kalmışlardır. Tüm bunların sonucunda her yönetici Kur’an ve hadisleri kendisi yorumlayarak, istediği âlimden kendi kararına uygun fetva arayarak veya hiçbir dayanak sunmadan kendi isteğine göre hareket ederek kendi devletini yönetmeye başlamıştır. Tüm bunların sonucunda toplumlarda ve devletlerde büyük bir tahrifat oluşmuş her alanda kurumsal bozulmalar yaşanmıştır. Bunların neticesinde Fars ve Arap Edebiyatına özgü siyasetname geleneği içtihattan boşalan bu alanı doldurma rolü üstlenmiş, siyasetname yazarları devletler ile toplumların yeniden toparlanmaları için çeşitli önerilerde bulunmuşlardır. Pek tabii Siyasetname yazarları içtihadın sahip olduğu gibi bir yetkiye sahip olma iddiasında bulunmamışlardır. Fakat siyasetnameler içtihat yetkisinin rafa kaldırılmasıyla boşalan siyaset alanını, siyaset teorisyenliği ile doldurmayı amaçlamıştır.

Mustafa Öden


[1] Hz. Muhammed’i görmüş Müslümanlara verilen isimdir.
[2] Sahabeleri görmüş Müslümanlara verilen isimdir.
[3] İçtihat etme yeterlilik ve yetkisine sahip olan imamlar.
[4] İçtihat etme yetkisi olmayan din bilgini ya da âlim.

BENZER KONULAR:

Dini Soru Cevap

Her soru cevap verilmeye değerdir, yeter ki aynı konu bize sorulmuş olmasın ve kurallara uygun sorulsun. Lütfen soru yollamadan önce aynı konu var mı diye \\\\"ARAMA\" yapınız. Konu altına yazılan sorulara öncelik tanıyoruz.. Bilginize

Takip Et

Answer ( 1 )

    1
    2025-01-01T17:22:14+03:00

    İçtihad kelimesi, Arapça kökenli olup “çaba sarf etmek” veya “bir konuda düşünmek” anlamına gelir. İslam hukukunda ise, içtihad, dinî bir meseleyle ilgili olarak, mevcut kaynaklara (Kur’an ve Hadis gibi) başvurarak, fetva verme veya yeni bir hukuki hüküm oluşturma sürecini ifade eder. Bu, özellikle zamanla ortaya çıkan yeni sorunlara çözüm bulma gerekliliği ve İslam hukukunun dinamik yapısı açısından oldukça önemlidir.

    İçtihad, İslam toplumunun temel dayanaklarından biri olup, özellikle İslam devletlerinin yönetiminde, hukukunda ve toplumsal yapılarında önemli bir rol oynamaktadır. Bu bağlamda içtihadın önemi şu şekilde özetlenebilir:

    1. İslam Hukukunun Esnekliği ve Dinamikliği
    İçtihad, İslam hukukunun katı ve dar bir çerçeveye sıkışmasını engeller. Kur’an ve Hadis, belirli zaman ve mekânlarda inmiş ilahi öğretileri içerir, ancak bu öğretiler bazı durumlar için doğrudan bir çözüm sunmaz. İçtihad, bu boşlukları doldurarak, İslam hukukunun çağın ve toplumun değişen ihtiyaçlarına uygun şekilde şekillenmesini sağlar. Bu da İslam hukukunun dinamik olmasını, yani zamanla gelişebilmesini ve güncel problemlere çözüm üretmesini sağlar.

    2. Toplumun İhtiyaçlarına Uygun Hukuki Çözümler
    İslam toplumu tarihsel olarak farklı kültürlerden ve coğrafyalardan oluşan bir yapıya sahiptir. Bu nedenle, aynı dini inanca sahip bireyler arasında bile farklı yaşam tarzları ve pratikler olabilir. İçtihad, farklı coğrafi ve kültürel koşullarda yaşayan Müslümanlar için uygun çözümler geliştirmeyi mümkün kılar. Bu, hem adaletin sağlanmasında hem de bireylerin haklarının korunmasında önemli bir faktördür.

    3. Fıkhî Zenginlik ve Çeşitlilik
    İslam dünyasında farklı içtihad ekolleri (örneğin, Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli) vardır. Bu ekoller, farklı alimlerin farklı meselelerde verdikleri kararlarla zamanla oluşmuşlardır. İçtihad sayesinde, İslam hukuku tek bir görüşe sıkıştırılmamış, aksine farklı bakış açıları ve yorumlarla zenginleşmiştir. Bu çeşitlilik, Müslüman toplumlarının farklı ihtiyaçlarına hitap edebilecek esnek bir hukuk sisteminin ortaya çıkmasını sağlamıştır.

    4. Sosyal Adalet ve İslam Devletinin Yönetimi
    İçtihad, İslam devletinin yönetiminde de önemli bir yer tutar. Zira devletin yönetiminde, adaletin sağlanmasında ve toplumsal sorunların çözülmesinde içtihat yapma yeteneği çok değerlidir. Fıkıh alimleri, hem bireylerin haklarını hem de toplumun genel çıkarlarını gözeterek devletin uygulayacağı hukuk kurallarını belirler. Bu, özellikle İslam devletlerinin tarihsel uygulamalarında görülen farklılıkları ve esnekliği açıklayan bir faktördür.

    5. İslam Toplumunun Bütünlüğü ve Birliği
    İçtihad, İslam toplumunda farklı görüşlerin ve yorumların barış içinde bir arada var olmasına olanak tanır. İslam’da, farklı içtihatlar birbirini reddetmek yerine, farklı anlayışların kabul edilmesi gerektiği vurgulanır. Bu, İslam dünyasında toplumsal barış ve birlik için önemli bir mekanizma oluşturur. İçtihadın doğru bir şekilde yapılması, toplumsal huzurun ve birliğin korunmasına katkı sağlar.

    6. Fert ve Toplum Arasında Denge
    İçtihad, bireysel özgürlükler ile toplumun genel çıkarları arasında denge kurmak için de önemli bir araçtır. İslam hukukunda bireylerin hakları ve özgürlükleri, toplumun huzuru ve düzeniyle dengelenir. İçtihad, bu dengeyi gözeterek kararlar almayı sağlar. Zaman içinde değişen toplumsal koşullar da göz önüne alındığında, içtihad bu dengeyi yeniden kurma işlevi görür.

    Sonuç:
    İçtihad, İslam hukukunun temel dayanaklarından biri olarak, İslam devletlerinin yönetiminde ve toplumsal yapılarında önemli bir yere sahiptir. Zamanın ve toplumların değişen koşullarına uyum sağlayarak adaletin sağlanmasına yardımcı olur ve Müslüman toplumlarının ihtiyacına göre hukuki çözümler üretir. Bu anlamda içtihad, hem bireyler hem de toplumlar için büyük bir esneklik ve zenginlik sunar.

    En iyi cevap

Cevapla