Paylaş
İslam Dini
Question
İslam nedir? İslam ne demektir
Günümüzde dünyanın hemen her tarafında yaşayan yaklaşık bir buçuk milyar insanı bünyesinde barındıran İslam, diğer evrensel dinle re kıyasla genç ve dinamik yapısıyla ve eşsiz Allah inancıyla dikkati çeker. Terim anlamı itibarıyla Allah’a yönelmek, teslim olmak ve tevhit inancına bağlanmak anlamlarına gelen İslam, hala dünyanın en hızlı ya yılan inanç sistemlerinden birisi olarak karşımıza çıkar.
Genelde İslam tarihinin Miladi 7. yüzyıl başlarında Hz. Muhammed’le birlikte başladığı düşünülür; ancak İslam kendi tarihini Hz. Muhammed’le ve Kur’an’la değil ilk insan Hz. Adem’le başlatır. Buna göre İslam tarihi insanlık tarihiyle özdeştir ve İslam hem ilk hem de son dindir; zira o, Allah’ın insanlık için öngörmüş olduğu yegane inanç sistemidir. Bu inanç sisteminin özünü Allah’ın emir ve iradesine teslimiyet oluşturmakta ve adını da bu özelliğinden almaktadır. Dola yısıyla İslam, bütün peygamberlerin tebliğ ettikleri dinin adıdır. Peygamberlerin tebliğlerinin esasını ise Allah’ın varlık ve birliğini tanıyıp onun kudret ve iradesine teslim olma ilkesi oluşturmaktadır. Nitekim Kur’an’da Müslüman ismi birçok peygamberle irtibatlı olarak kullanılır. Örneğin Nuh, “Bana Müslümanlardan olmam emrolundu .” demek te (10. Yunus, 72); İbrahim’e Müslüman olması emredilmekte (2 . Bakara , 131); İbrahim ve Yakub, oğullarına, “Allah sizin için bu dini seçti, o halde sadece Müslümanlar olarak ölünüz. ” tavsiyesinde bulun maktadır (2. Bakara, 132) . Aynı şekilde İsrailoğullarına gönderilen peygamberler de İslam kelimesiyle aynı kökten gelen fiil ve isimlerle Allah’a teslim olmuş kişiler olarak takdim edilmektedir (5 . Maide, 44). Yine Hz. Muhammed de kendisine, tebliğ ettiği dine inanan ilk Müslüman olmasının emredildiğini ve böylece Müslümanların ilki olduğunu bildirmektedir (6. En’am, 14 ve 163; 40. Mümin, 66).
İslam’a göre böylelikle bütün peygamberler birer İslam peygamberi, onlara vahyolunan bütün ilah! mesajlar da insanlara İslamı öğreten ilah! kitaplardır. Allah, tarihsel süreçte tevhit akidesinden sapmalar söz konusu olduğunda tekrar tekrar elçiler göndererek, onlar vasıtasıyla insanlara ilah! mesajını iletmiş, insanlığı sürekli uyarıp ikaz etmiştir. İslam peygamberlerinin sonuncusu olan Hz. Muhammed ile ilah! vahyin son temsilcisi olan Kur’an ise insanlık tarihi boyunca İslam’ı insana anlatma ve öğretme konusundaki ilah! mesajın ya da kitabın kıyamete kadar kalıcı olmak üzere tashih edilerek yeniden ifade edilişidir. Bir diğer ifadeyle Kur’an’la birlikte ilah! vahiy tamamlanmış ve kemale ermiştir:
Bugün sizin için dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak islam’ı seçtim (5. Maide, 3).
Kur’an’da İslam, Allah katındaki “hak dinin” karşılığı ve özel adı olarak belirlenmiş, ondan başka hiçbir dinin Allah tarafından kabul edilmeyeceği vurgulanmıştır (3. Al-i İmran, 19, 85) . Gerçek ve dosdoğru din anlamındaki “din-i kayyim”, “sırat-ı müstakim” gibi Kur’an ifadeleri, İslam’a tekabül eden asli dini tanıtma amacını taşırken, Hz. İbrahim için “Hanlf” ve “Müslim/Müslüman” vasıflarının yan yana ve eş anlamlı kul lanılması da (3. Al-i İmran, 67) İslam’ın, saf tevhit inancının ve hak dinin ifadesi olduğunu göstermektedir.
Cahiliye döneminin yaygın geleneği olan şirk inancının aksine, Kur’an’ın mesajıyla Allah, her açıdan mutlak üstün varlık, tek ilah ve Rab olarak kabul edilmiştir. Ona yapılan kulluk, itaat, teslimiyet ve teva zu ifade eden terimler arasında en önemlisi olan, “kişinin bilerek ve sa mimiyetle kendisini Allah’a teslim etmesi” anlamına gelen ‘İslam’ teri miyle belirtilmiştir. Allah’a kayıtsız şartsız teslim olan kişi ise Müslim ya da Müslüman olarak adlandırılmıştır.
Answers ( 2 )
İslam Dini
Gökte ve yerde Allah’ın dini artık tektir ve o da İslam dinidir. Nitekim Allah Teâlà; “Şüphesiz Allah katında din, İslâm’dır” buyurulur. Yine: “Din olarak size İslâm’ı seçtim”, buyurmuş tur. Bu din, lehte ve aleyhte aşırılık demek olan ifrat ile tefrit; Allah’ı yaratılmışlara ve yaratılmışları da Allah’a benzetmek demek olan teşbih ile tatil; yaptığı işlerde insanın rolünü inkår eden cebriyecilik ile insanın yaptığı fiillerinin yaratıcısı olarak gören kaderiyecilik; Allah’ın her şeyi görmezden gelip affede ceğini sanan emin olma ve günahların affolunabileceğinden ümit kesmek demek olan yeis arası orta ve Hak yoldur.
İşte, gizli ve açık olarak dinimiz ve itikadımız bundan ibarettir. Biz, buraya kadar söylediğimiz ve açıkladığımız inanç esaslarına aykırı düşenlerden uzağız.
Yerde ve göklerde bulunan melekler, cinler ve insanların tümü tevhid inancı ile Allah’a iman etmekle, Peygamberin din ve şeriat adına getirdiği gerçekleri tasdik etmekle, ilk yaratılışa ve ahirete iman etmekle mükelleftir. Bu sorumluluk herkes için aynıdır ve değişmez. Kişi başka bir din edinecek olsa bile Allah bunu kabul etmeyecektir.54 Allah’ın kabul etmediği bir din, kişi ye ne dünyada ve ne de åhirette bir fayda sağlamaz
Dinde haddi aşmak, sınırları zorlamak nasıl batıl ve yanlış ise, dinden olan bazı hususları, yani emir, nehiy ve tavsiye gibi unsurları azaltmak, kısaltmak da bâtıldır, haramdır. Zira kul, Allah’ın koymuş olduğu prensipleri değiştiremez. Allah’ın işine ve hükmüne müdahale haramdır.
Ehl-i sünnet inanç esaslarına göre Allah, yaratılmışlara; yaratilmışlar da Allah’a benzetilemez. Yani teşbih bâtıldır. Öte yan dan Allah’ın sıfatları vardır ve kul, Allah’ı ancak bu sıfatlarıyla tanıyabilir. Allah’ı yüceltmek anlamında dahi olsa ve teşbihten kaçınmak niyetiyle de yapılmış olsa, Allah’ın sıfatları inkar edi lemez. Yani ta’tile gidilemez. Zira bu takdirde Kitap ve Sünnete muhalefet edilmiş olunur. Ehl-i sünnet dışı mezheplerden Müşebbihenin mücessime kolu teşbih hatasına düşmüş: Mutezile ise Allah’ın hakiki sıfatı yoktur, diyerek sıfatları inkâr etmiş ve ta’til görüşü nedeniyle muattıla durumuna düşmüştür. Biz, Ehl-i sünnet olarak bunların inançlarından uzağız.
Cebir ve kader konusunda da Ehl-i sünnet, orta yolun yani adil görüşün sahibidir. Çünkü Cebriye mezhebine göre kulların, yaptıkları kendi fiillerine hiç bir dahli ve tesiri yoktur. Kullar, bu fiilleri yapmak zorundadır… Onlar bu ve benzeri inançla doğru yoldan ayrıldılar.
Kaderiyye ise, kullar kendi fiillerini kendileri yaratır demek suretiyle kaderi inkar etmiş ve haktan sapmışlardır. Halbuki işin doğrusu, fiilleri gerçek ve nihai anlamda Allah yaratir ama kulun iradesi, niyeti ve kudreti işe karışır. Bundan dolayı da fiil, kula mål edilir, Yani kul “kásib” olur ve fiilin özelliğini tayin ettigi için o fiili kazanan kul, fiilinden sorumlu tutulur.
Dinin olduğu gibi korunması için konan önemli iki esas daha vardır ki bunlar da ümit ve korkudur. Bu hususta da Ehl-i sünnet inancı, en adil ve orta yolu belirlemiştir. Her şeyden emin olmak ve aşırı iyimserlikle ümidi istismar etmek, yani başka bir deyişle, meselá Allah’ı azap etmekten sanki aciz gibi görmek, aşırı iyimserligin verdiği bir netice olup kişiyi giderek dinden çıkartabilir. Mürcie mezhebi mensupları bu hataya düşmüşlerdir.
Netice olarak da “iman etmekle birlikte, işlenen günah imana zarar vermez” vs. sözlerle, insan bir kere inandı mı artık günah da işlemiş olsa cehenneme girmez demişlerdir. Bu inançla ayet ve hadislerden oluşan delillere, naslara karşı gelmiş ve dinden çıkmışlardır. Zaten böylesine båtıl inanç ve hayat felsefesiyle ya şayan insanda İslâm namına hiçbir şey kalmaz.
Bir de, Allah’ın rahmetinden ümit kesmek anlamında ileri sürülen yeis hali (ümitsizlik ve korku); giderek, Allah’ın insan ları affetmekten aciz kaldığı inancını doğurması açısından, kişi yi dinden çıkartabilir. Çünkü bu takdirde, Kur’an’ın, af ile ilgili ayetlerine ve şefaat hakkındaki hadislere karşı gelinmiş demek tir.
Håriciler ve Mutezile bu yanlışa düşmüşlerdir. Neticede bir takım båtıl görüşler ileri sürmüşlerdir. Şöyle ki: “Amel işlenme den iman hiç bir fayda vermez. Büyük günah işleyen mümin, tövbe edemeden ölürse, ebedi olarak cehennemde kalır…” Hal buki Yüce Allah, güveni, iyimserliği kötüye kullananlar hakkın -Ya “أقاموا مگر الله فلا يأمن مكر الله إلا القوم الحاسون : da hut onlar, Allah’ın hazırladığı bu tuzaktan kendilerini nasıl güvende hissedebilirler? Ancak Allah’ın azabının hiç gelme yeceğini zannedenler O’nun hazırlayacağı tuzaktan kendini güvende hissedenler kendilerini hüsrana sürükleyenlerdir!”, buyurur. Ye’si yanlış algılayıp nefsine uyanlar için de şöyle buyurur: “Allah’ın merhametinden ancak kâfır bir millet ümit keser”,
Allah Teâlâ bizleri, çeşitli båtil arzulardan, yanlış düşüncelerden; Müşebbihe, Mutezile, Cehmiye, Cebriye, Kaderiye gibi mezheplerden ve Ehl-i sünnete muhalefet edip batıla dalan diger sapkın mezheplerden muhafaza etsin. Biz onlardan uzağız. Bizce onlar, sapıtmışlardır ve kabul edilemezler.
Bâtıldan korunmak ve Hak yolda başarıya kavuşmak, ancak Allah’tan gelen bir başarıdır.
Müşebbihe, itikatça en bozuk mezheptir. Çünkü bunlar, Kadir olan Yüce Yaratıcı Allah ile aciz olan yaratılmışları bir tuta rak Allah’ı insana benzetmişlerdir. Bu yüzden, Mücessime’nin, Allah’a değil de zihinlerinde tasavvur etmiş oldukları bir ilaha taptıkları söylenebilir. Halbuki Allah, onların düşündüğü gibi değildir.
Ehl-i sünnet dışı mezheplerden Cehmiyye de, Allah’ın sıfatları ile cennet ve cehennemin baki olmadığını yani sonsuz var olmadığını iddia etmiş; cennetlik ve cehennemliklerin de cennet ve cehennemde ebedi olarak kalmayacaklarını iddia etmiş ve bu hususta batıl inanç geliştirmişlerdir.
Kaderiyye ise, Allah’ın gerçek anlamda sıfatlarının olmadı gına ve Allah’ın gerçek manada fiillerinin bulunmadığına inan makla haktan sapmıştır. İşte görüşleri ve inançları kısaca anla tılan bu mezhepler ile Şia, Kerramiye, Hariciler ve Mürcie gibi Ehl-i sünnete muhalif diğer mezheplerin inanç ve görüşleri, bize göre yanlış olduğundan biz bunlardan uzak dururuz. Doğru olan inanç esaslarını, Allah için onlara öğretir, gerçekleri teblig ederiz. Onların, hak yolda bizimle beraber olmaları için Allah’a dua ederiz.
İslam, Arapça kökenli bir kelime olup “teslimiyet”, “itaat” ve “barış” anlamlarına gelir. İslam dini, Allah’a (Cenab-ı Hak) teslim olmayı, O’na boyun eğmeyi ve O’nun emirlerine uymayı esas alan bir inanç sistemidir. İslam, Allah tarafından peygamberi Hz. Muhammed’e (s.a.v.) gönderilen son ilahi dindir ve insanları tevhid inancına, yani Allah’ın birliğine iman etmeye çağırır.
İslam’ın temel kaynağı, Allah’ın kelamı olan Kur’an-ı Kerim’dir. Hz. Muhammed’in sözleri ve davranışları olan Sünnet de İslam’ın ikinci temel kaynağını oluşturur. İslam’ın beş temel şartı vardır: Kelime-i Şehadet (Allah’tan başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammed’in onun elçisi olduğuna inanmak), Namaz kılmak, Oruç tutmak, Zekat vermek ve Hacca gitmek. Bu şartlar, Müslümanların ibadet hayatının temelini oluşturur.
İslam, sadece ibadetlerden ibaret değil, aynı zamanda bir yaşam biçimidir. İnsanın hem dünya hem de ahiret mutluluğunu hedefler ve insanlar arasında barış, adalet, merhamet gibi erdemlerin yayılmasını amaçlar.