İslam dinin de kölelik

Question

İslam da kölelik

İslamda bir ayet var ki “içinizden evli olmayan köle ve câriyeleri evlendirin” diye devam ediyor bir kafir de bana köleliği normalleştiriyor dedi ne demeliyim

Cevap:

32—  Sizden evli olmayanları; kölelerinizden ve cariyelerinizde*, (yu­va kurmaya, evlilik hukukuna saygılı olmaya) elverişli bulunanları evlen­dirin. Fakir iseler Allah onları fazl-ü kereminden zengin kılar. Allah’ın ver­gisi bol ve geniştir; Allah bilendir.

33—  Evlenemeyenler (malî imkânı buna elvermiyenler) Allah kendile­rini fazl-ü kereminden zengin kılıncaya kadar iffetli kalmaya çalışsınlar. Sahip olduğunuz köle ve cariyelerinizden belli bir para ödemek suretiyle azat edilmesi hakkında yazılı bir anlaşma yapmak isteyenlerle, -onlarda iyi bir durum biliyorsanız- yazılı anlaşma yapın. Allah’ın size verdiği mal­dan onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatini elde etmek için ca­riyelerinizi -iffetli kalmayı arzu edip duruyorlarsa- fuhşa sakın zorlama­yın. Kim onları (bu hususta) zorlarsa, elbette Allah onların zorlamasından sonra (o cariyeleri) çok bağışlayan ve (haklarında) çok merhamet edendir.

——————————-

Bekârları  Evlendirmek

«Sizden evli olmayanları; kölelerinizden ve cariyelerinizden (yuva kurmaya, evlilik hukukuna say­gılı olmaya) elverişli bulunanları evlendirin.»

Âyette «eyyama» kelimesi kullanılmıştır. Bu, «eyyimsin çoğuludur. Ko­cası olmayan kadını, eşi olmayan erkeği, evlenip de dul kalanları veya hiç evlenmiyen bekârları kapsayan bir kavramdır.

İslâm, toplum yapısında ahlâkı korumak, güveni sağlamak, aile yu­vasını sağlam temellere oturtmak, faziletli nesiller yetişmesine ortam ha­zırlamak için meşru ölçüler içinde evlenmeyi hem emretmiş, hem de bir­takım müeyyidelerle onu cazip hale getirmiştir.

O bakımdan ilim adamlarından bir kısmı âyetteki «evlendirin» emrinin vücup manasına; bir kısmı ise, âyeti hadîslerle ve Resûlüllah (A.S.) Efen­dimiz ile dört halîfe dönemindeki uygulamayla açıklayarak tavsiye mahiye­tinde sünnet manasına geldiğini belirtmişlerdir.

Diğer yandan kitap ve sünnet toplumun yakından ilgilenmesi gereken köle ve cariyeleri evlendirme hususuna yer ayırmış, onları da toplum ara­sında insanî açıdan değerlendirerek lâyık oldukları yere oturtmayı tav­siye etmiştir. Öyle ki: Köle ve cariyelerde sâiih, yani iyi huylu, iffetli, ev­lilik hukukuna saygılı olanları kendi hallerine terketmenin doğru olmaya­cağına parmak basılmakta ve onları topluma kazandırma emredilmekte-dir. Gerçi bugün artık köle ve câriye diye bir konu yoktur. Ancak İslâm Di-ni’nin açılan bu yarayı tedavi edip kapamak için meşru her türlü tedbiri aldığını yansıtma bakımından Kur’ân’ın onlarla ilgili hükümlerini açjtekı-makta büyük yarar söz konusudur. Aynı zamanda günümüzde hizmetçi, kapıcı ve benzeri kişilerle yakından ilgilenmemize işaretler vardır. Onlar­dan da bekâr olanları -şartlar müsait olduğu takdirde- evlendirmemiz sün­nettir.

Cevap:

İslâm’da Köleliğin Yeri Ve Anlamı

«Sahip olduğunuz köle ve cariyelerinizden belli bir para ödemek suretiyle azat edilmesi hak­kında yazılı bir anlaşma yapmak isteyenlere -onlarda iyi bir durum biliyor­sanız- yazılı anlaşma yapın. Allah’ın size verdiği maldan onlara verin..»

İslâm, köleleri hürriyetlerine kavuşturma, onları toplumun faydalı, ay­nı zamanda bütünleyici bir parçası yapma ve bu açıdan hareketle köleli­ği kaldırma konusunda birtakım hukukî kurallar ve yönlendirici statüler koymuştur. Çeşitli keffaretleri köle azat etmeye bağlamış, bedel ödemek suretiyle yazılı bir anlaşma cihetine gidilmesini ve bu durumda olan kö­lelere malî yardımda bulunulmasını tavsiye mahiyetinde emretmiştir. Ay­rıca köle ve cariyeleri gayr-i ahlâkî yollara itmeyi yasaklamış ve bu husus­ta hem aile ve toplumu, hem de devletin yetkili organlarını görevlendirip sorumluluk yüklemiştir. Zira Kur’ön-ı Kerîm’de Peygamber’e (A.S.) ve top­luma yapılan hitaplar, daha çok devlete yöneliktir.

Konuyu bu açıdan değerlendirdiğimiz zaman, İslâm’da köleliğin ye­rini ve anlamını şöyle açıklayabiliriz :

Kölelik yeni bir olay değildir. Tarihi çok gerilere uzanır. İlkçağda kö­leliğin iktisadî düzenin kopmaz bir parçası olduğunu görüyoruz. Uygula­manın hemen birçok ülkelerde bu anlamda ortaya çıktığında şüphe yoktur. O çağda insan haklarıyla ilgili yasal hükümler yok gibiydi. O nedenle bu işin ticaretiyle uğraşan birçok ülke devamlı hareket halinde olmuş, pa­zarlar kurmuş, pazarlara köle ve cariyeler sevketmiştir.

Önceleri savaş esirleri köle edinilirken, işin kazanç yönü ağırlık ka­zanınca yağmacılık yoluyla kaçırılan insanlar da kölelik kaydı altına so­kulmuş ve bu çirkin olay toplumları, aileleri ve ülkeleri tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Böylece kölelik veraset kapsamına da sokularak kö­le olan ana-babaların çocukları da köle kabul edilerek kölelik insanlığın tam yüzkarası olarak yaşatılmıştır.

İslâm Dini ortaya çıktığında kölelik tam anlamıyla geçim kaynağı ola­rak iyice yaygınlaşmış durumda idi. Yüz binlerce köle alınıp satılıyor ve ülkelerin esir pazarlarında çilelerini dolduruyorlardı. İslâmiyet bu kadar yaygınlaşıp gelişen ve ekonominin kopmaz bir unsuru haline getirilen kö­leliği tek yanlı olarak elbette bir çırpıda kaldırma şansına sahip bulunmu­yordu. Zira İslâmiyet bütün ülkelere ve milletlere söz geçirecek bir kud­rette değildi. Aynı zamanda aralıksız devam eden savaşlarda, sürüp ge­len yağmacılıkta karşı taraf Müslümanlardan elde ettiği esirleri köle sta­tüsüne sokuyordu. O nedenle Müslümanlar savaşlarda elde ettikleri esir­leri köle saymamakla beraber sırf mübadeleyi sağlamak için o ismi kullan­mak zorunda kalıyordu. Hem o dönemlerde de esirlerin durumunu ele alıp insan hakları açısından düzenleyen yasalar ve sağlam kurallar da mev­cut değildi.

Bunun için İslâmiyet insanlık adına yüzkarası olan köleliği kaldırmak için, yukarıda da değindiğimiz gibi, birtakım yasal müeyyideler koydu, sta­tüler hazırladı. İnsan haysiyet ve şerefini koruyucu kurallar düzenledi. On­lardan bir kısmını şöyle özetleyip maddeleştirebiliriz:

1— Köle ve cariyelerin fuhuş aracı olarak kullanılması haramdır. Hiç kimse onları buna zorlayamaz.

2— Başkasına ait cariyeleri ancak efendilerinin izniyle nikahlamak caizdir.

3— Cariyeyle evlenen kimse onun mehrini takdir edip vermekle yü­kümlüdür.

4— Savaş dışı esir edinmek caiz değildir. Yağmacılık, adam kaçırmak ise bütünüyle haramdır ve yasaktır. Ancak savaşta zafer elde edildiğinde veya savaş sona erdiğinde elde edilen kişiler esir kabul edilebilir.

5— Esirlere her bakımdan insanca muamelede bulunmak vaciptir. Onlardan kendi rızalarıyla İslâmiyeti seçenler olursa, kendilerinden -başta hürriyetleri olmak üzere- alınan her şeyleri geri verilir ve fazla olarak da müslümanların kardeşleri kabul edilirler.

6— Esirleri hiçbir karşılık beklemeksizin yedirip içirmekte büyük se­vap ve uhrevî mükâfat sözkonusudur.

7— Savaş sonu elde edilen esirleri köle edinmeyip onları iyilikle sa­lıvermek veya gerekirse fidye (kurtuluş akçesi) alıp öylece serbest bı­rakmak, İslâm’a yakışan ve ona has olan bir uygulamadır.

8— Müslüman bir adamın, kendine eş seçmede, hür kadınla evlen­me imkânı yoksa, imân eden bir cariyenin, Allah’a ortak koşan bir müş-rikeden mutlaka hayırlı olduğunu bilmesi gerekir. O bakımdan hür kadın­la evlenme imkânına sahip olmayan bekâr bir kimse ancak mü’mine bir ca­riyeyle evlenebilir. Allah’ı tanımayan, Allah’a ortak koşan bir kâfire ve müşrikeyle evlenmesi kesinlikle haram ve yasaktır.

9— Hür kadınla evlenmek için malî imkâna sahip olmayan mü’min erkeklerin, ellerindeki cariyelerle evlenmeleri tavsiye edilmiştir. Bu da on­ların hürriyetlerine kavuşturulmasına yönelik bir tedbirdir.

10— Köle ve cariyelerden -evlenmeye ve aile yuvası kurmaya- ehil olanları evlendirmek dinin tavsiye mahiyetindeki emirlerinden biridir.[158]

11— Ramazanda bilerek orucunu bozan kimseye, varsa bir köle azat etmesi vaciptir.

12— Hatâ ile adam öldürenin, varsa bir înü’min köle azat etmesi ge­rekir.

13— Yeminini bozan kimsenin, varsa bir köle azat etmesi vâciptir.

14— Eşine ziharda bulunup sonra onunla birleşmek isteyen adamın, varsa bir köle azat etmesi gerekir

15— Müctehit imamların bir kısmına göre : Köle öldüren hür kimse hakkında kısas hükmü uygulanır.

16— Allah rızası gözetilerek köle azat etmenin sevabının büyüklüğü ve uhrevî mükâfatının genişliği sünnet ile sabit olmuştur.

17— Ayrıca köle ve cariyelerin aileden birer fert gibi sayılması, ev halkının yediğinden onlara yedirilmesi, giydiklerinden onlara da giydiril­mesi tavsiye edilerek sünnet kılınmıştır.[164] Onlara güçlerinin yetmiyece-ği işleri yüklemenin vebal olacağı, o bakımdan takatlerini aşan işlere zor­lanmamaları emredilmiştir

18— Savaşlarda müsle haram kılınmıştır. Yani elde edilen esir­lerin organlarını kesmek mutlaka yasaklanmıştır.

19— Esir edilen ana ile çocuğunun arasını ayırmak yasaklanmıştır.

20— Kölelerin hürriyetlerine kavuşturulması için «mükâteb» ve «mü-debber» statüsü düzenlenerek buna meşruluk kazandırılmıştır. Yani ta­mamladığı zaman azat edilmek üzere bedele bağlanan köle ve hürriyetine kavuşması efendisinin ölümüne bağlanan köle ve cariyelere böyle bir akit­te bulunma imkânı tanınmıştır. O bakımdan «mükâteb» olan köleye zekât vermek, yardımda bulunmak teşvik edilmiştir.

Böylece İslâmiyet kölelik konusunu belli kural ve statülere bağlayıp onları hürriyetlerine kavuşturmanın bütün yollarını açık tutmuş; maddî ve mânevi müeyyide ve mükâfatlar belirliyerek insana insanca muamele edil­mesini hem savunmuş, hem de uygulamıştır.

İşte bütün bu insancıl nedenlerle ve insan haklarına gösterilen çok yakın ilgi ve saygı sebebiyle hareket eden ashab-ı kiramın İleri gelen var­lıklı kişileri kendi imkânları nisbetinde köle satın alıp azat etme yarışına girişmişler ve bu sayede binlerce zavallı insan kölelikten kurtulma şansı­na erişebilmiştir

Benzer Konular:

Cevapla