Paylaş
İslam Ve Vakıf Medeniyeti
Question
Vakıf Medeniyeti
Yüce dinimiz İslam, iyilik ve hayırda yarışmayı, kazancımızı Allah yolunda harcamayı, kimsesiz, fakir ve düşkünlere yardım etmeyi teşvik etmiştir. Bu nedenle birlik ve beraberliğimizi sağlayan, aramızdaki yardımlaşma duygusunu en canlı şekilde tutan, müesseselerden birisi de vakıflardır Vakıf; “İslam hukukunda; kendisinden yararlanılması mümkün ve meşru olan bir malı, Allah’ın mülkü haline getirip, başkasının mülkiyetine geçmesini engellemek ve o malın gelirlerini Allah rızası için, hayırlı işlere tahsis etmek”[1] demektir.
Başta Hz. Peygamber (sav) olmak üzere tüm Sahabeyi Kiram, en çok sevdiği mallarını, Allah yolunda harcamaktan geri durmamışlar ve mallarının bir kısmını hayırlı işlerde kullanılmak üzere vakfetmişlerdir Bu konuda Yüce Rabbimiz, bir ayeti kerimede “ Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir.”[2] buyurmuş, Peygamber efendimizin güzide arkadaşlarından biri olan Ebu Talha(r.a) bu ayetin ruhuna uygun olarak,“Allah’u Teâlâ bizden en sevdiğimiz mallarımızı kendi yolunda harcamamızı istiyor. Öyleyse ben de en kıymetli bahçemi Allah yolun da vakfediyorum demiş”[3] Kuran’ın emri karşısında iman dolu tutumunu sergilemiştir. Peygamber efendimiz Hz Muhammed (s.a.v.) de “Hayırlı mal, Allah yolunda harcanan maldır.”[4] buyurmuş, Medineyi Munevvereye geldiğinde kendi parasıyla bir arsa satın almış, üzerine müslümanlar için cami inşa etmiştir. Kendisine ait yedi parça hurma bahçesini İslam ordusuna vakfetmiş; Fedekteki ve Hayberdeki hurma bahçesinin gelirlerini yolda kalanlara, fakirlere tahsis etmiş, geri kalan az bir malıyla da ehlibeytinin bakımını üstlenmiştir.[5]
İnsanoğlunun ölümünden sonra amel defterinin kapanmayacağı sadaka-i cariyelerden birisi de vakıftır. Her konuda olduğu gibi vakıf konusunda da ilk örneğimiz, Peygamber efendimiz (s.a.s.)’dir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), bir hadisi şeriflerinde: “İnsanoğlu öldüğü zaman bütün amellerinin sevabı da sona erer. Şu üç şey bundan müstesnadır: Sadaka-i cariye, istifade edilen ilim, kendisine dua eden hayırlı evlat.” [6] diye haber verdiği sadaka-i cariye; insanın geride bıraktığı, bitmeden, tükenmeden akan bir iyilik ve hayır kaynağıdır.
Tarihe baktığımız zaman, Peygamber efendimizin bu öğütlerini düstur edinen atalarımız; bu konuda adeta yarışmışlar, vakıf medeniyetini meydana getirmişler ve binlerce eser oluşturmuşlardır. Sadece Osmanlı döneminde yirmi altı bin vakıf eseri yapılmıştır. Eğitim faaliyetlerinden şehircilik hizmetlerine, yoksulların gözetilmesinden kuşların beslenmesine kadar geniş bir yelpazede hizmet vermiş bu müesseseler bu günde hayırseverlerin üstün gayretleriyle hizmetlerine devam etmektedirler. Sadaka-i cariye olarak kabul edilen bu eserleri yapanların, vesile olanların amelleri, öldükten sonra da sevap olarak devam etmektedir. Fert ve toplum olarak bize düşen görev, toplum yararına kurulmuş ve toplumsal yardımlaşma ve dayanışmayı sağlayan, bu hayır kurumlarının hizmetlerine gücümüz yettiği kadarıyla iştirak edip, vakıfları yaşatmak, en güzel şekilde korumak ve günümüz ihtiyaçlarına göre yenilerini oluşturmaktır ve bizden sonraki nesillere en iyi şekilde devretmek olmalıdır.
[1]El-Kubeysi, Ahkamul-Vakıf,Bağdat,1977,I,75-78
[3] Buhari, Zekât, 44.
[4] Riyaz’üs- Salihin, 321
[5] Buhari Sahih, Vasaya,1
[6] Müslim, Vasiyye, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36
Benzer Konular:
Answer ( 1 )
İslam, özellikle erken İslam döneminde medeniyetin kurulmasında ve gelişmesinde önemli bir rol oynamıştır. İslam’ın medeniyetin temeli üzerindeki etkisini vurgulayan bazı önemli noktalar şunlardır:
İslam medeniyetinin, medeniyetin kurulmasına önemli katkıları olmakla birlikte, medeniyetin gelişiminin, farklı medeniyetlerin ve kültürlerin katkıları da dahil olmak üzere çeşitli faktörlerin etkilediği karmaşık ve çok yönlü bir süreç olduğunu belirtmek önemlidir. İslam’ın medeniyet üzerindeki etkisi sadece geçmişte değil, aynı zamanda bugün dünyadaki çeşitli Müslüman çoğunluklu toplumlarda da görülmektedir.