islam yüce Allah’a teslim olmaktır

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

İslam nedir, Allah’a teslim olmak nasıl olur?

islam yuce Allaha teslim olmaktir

İSLÂM, YÜCE ALLAH’A TESLİM OLMAKTIR

“Rabbi ona (İbrâhim’e), ‘Bana teslim ol.’ buyurmuş; o da, ‘Âlemlerin Rabbine teslim oldum.’ demişti.” (Bakara 2/131)

إِذْ قَالَ لَهُ رَبُّهُ أَسْلِمَ قَالَ أَسْلَمْتُ لِرَبِّ الْعَالَمِينَ (۱۳۱)

Önceki bütün peygamberler gibi, son elçi Hz. Muhammed (sas) de halkını İslâm’a, Allah’a teslim olmaya davet etmişti. Onlara; “Bana ilâhınız bir tek ilâhtır diye vahyediliyor; siz hâlâ teslim olmayacak mısınız?” çağrısında bulunmuştu. Kendisi de Allah’a teslim olmakla sorumluydu: “De ki, ‘Dokunulmaz kıldığı bu şehrin Rabbine, yalnız O’na kulluk etmem bana emredildi; zaten her şey O’na aittir. Bir de bana Müslümanlardan olmam ve Kur’ân’ı okumam emredildi. Onlar ise bu çağrıyı yalan diyerek, sihir diyerek reddettiler. Aslında Peygamberimiz onları, şirke hiçbir şekilde bulaşmamış, tevhide önderlik etmiş olan ataları Hz. İbrahim’in dosdoğru dinine ça ğırıyordu: “De ki, “Şüphesiz Rabbim beni doğru yola, sapasağlam bir dine, Allah’ı bir bilen İbrahim’in dinine iletti. O, ortak koşanlardan değildi. De ki, Benim namazım, (her türlü) ibadetim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. O’nun ortağı yoktur. Bana sadece bu emrolundu ve ben Müslümanların ilkiyim. Nitekim Hz. Yûsuf da, “Ey Rabbim!… Benliğini sana teslim etmiş bir kul olarak canımı al ve beni iyi kulların arasına kat!” diyordu.

Kur’ân, indirildiği müşrik topluma, Müslüman olmanın, yani Allah’a teslim olmanın farklı örneklerini daha önceki Müslümanların kıssalarıyla anlatmaktaydı. Amacı, Hz. Peygamber’in arkasında saf tutan ashâba güç vermek, onlara Müslüman olmanın anlamını öğretmekti. Meselâ, tıpkı Peygamber Efendimizin onu kabul etmeyen Kureyş’e söylediği gibi, Hz. Nûh da halkına şunları söylüyordu: “Şayet yüz çevirirseniz, zaten benim sizden bir karşılık beklediğim yok! Benim mükafatımı ancak Allah verir. Bana (Allah’a) teslimiyet içinde olanlardan biri olmam emredildi. Hz. İbrahim ile oğlu İsmail de Allah’ın buyruğuna teslim olmuş ve oğul kurban olmayı, baba da oğlunu kurban etmeyi kabul etmişti. Allah’a teslim olanlar, onlar gibi kurtulmuş, ancak O’na teslim olmayanlar ise tepelerine yağan balçıktan taşlarla cezalandırılmıştı. Hz. Mûsa’nın Allah’tan getirdiği gerçek karşısında, Firavun’un baskısından kurtulup doğruyu gören sihirbazlar da kararlılıklarını şöyle ifade etmişlerdi: “(Ey Firavun) Sen, Rabbimizin âyetleri bize geldiğinde onlara inandık diye, sırf bu yüzden bizden intikam alıyorsun. Ey Rabbimiz! Bize sabırlar ver ve sana teslimiyet göstermiş kulların olarak canımızı al!*10 Buna karşın Firavun, yaptıklarının neticesi olarak Allah’ın ona dünyada verdiği ceza ile karşılaştığında Allah’a teslim olmuştu ama çok geç kalmıştı: “Sonunda Firavun boğulmak üzereyken şöyle dedi: ‘Elhak inandım ki, İsrailoğullarının iman ettiğinden başka tanrı yokmuş! Ben de artık kendini O’na teslim edenlerden biriyim.” Hz. Mûså kendi halkını da Allah’a teslim olmaya çağırmıştı: “Mûsâ Ey kavmim!’ dedi, ‘Eğer Allah’a iman ettiyseniz, gerçekten O’na teslim olduysanız, artık yalnız O’na güvenip dayanın. Sebe melikesi de, Yüce Allah’ın Hz. Süleyman’a verdiği gücü görmüş, önce ona teslim olmuş ve sonra da onunla birlikte Yüce Allah’a iman ederek, “… Rabbim, ben gerçekten kendime zulmetmişim! Artık Süleyman’la beraber âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum.” demişti.

Aynı şekilde Hz. Peygamber (sas) de müşrik halkını eşi benzeri olmayan tek Allah’a teslim olmaya çağırıyordu ama bunun için onları zorlayamazdı: “Sen körleri (yol gösterip) yanlış yoldan doğruya yönlendiremezsin. Sen (çağrını) ancak âyetlerimize inanıp teslim olanlara duyurabilirsin. Bu inatlarını sürdürmelerinin sonucu ise onlar için hiç de iyi olmayacaktı. Tıpkı daha önce inatla Allah’a teslim olmayı reddeden topluluklar gibi onlar da dünya ve âhirette azap ile karşılaşacaklardı. Kur’ân muhataplarına bunu tekrar tekrar hatırlatır. Ya azap onlara gelmeden önce teslim olacaklar: “Azap size gelip çatmadan önce Rabbinize yönelip O’na teslim olun; sonra kimseden yardım göremezsiniz. “Ya da Allah’a dünyada teslim olmayı kabul etmeyenler, buna hesap gününde çok pişman olacaklardır: “… inkâr edenler, ‘Keşke Müslüman olsaydık!’ diye hayıflanacaklar.

Aylar, yıllar geçtikçe Müşriklerden Allah’a teslimiyet gösterenlerin sayısı çoğalmıştı. Daha önce Hıristiyan ve Yahudi olanlardan da Peygamberimizin getirdiği hak dine uyanlar oldu. Saîd b. Cübeyr’den gelen rivayete göre, Necâşî’nin göndermiş olduğu 70 Hıristiyan âlim, Hz. Peygamber’e gelmişlerdi. Allah Resûlü (sas) onlara Yâsîn sûresini okumuş, onlar da bundan çok etkilenerek ağlamış ve Müslüman olmuşlardı. İşte şu âyetler onlar hakkında inmişti: “Bundan önce kendilerine kitap verdiğimiz o kimseler ki, onlar buna (Kur’ân’a da) iman ederler. Onlara Kur’ân okunduğu zaman derler ki, ‘Ona inandık; doğrusu o, Rabbimizden gelen gerçektir. Şüphesiz biz, daha önceden de (Allah’a) teslim olmuş kimselerdik.” Ayrıca Yüce Allah, bazı Ehl-i kitap âlimlerinin son vahiy Kur’ân nazil olunca ona inandıklarını başka âyetlerle de bildirmişti: “Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, onu gereği gibi okurlar. İşte bunlar ona inanırlar. Onu inkâr edenlere gelince, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” “De ki: Ona ister inanın ister inanmayın. Şüphesiz, daha önce kendilerine ilim verilenler, Kur’an kendilerine okunduğunda derhal yüzüstü secdeye kapanırlar. Ayetlerde geçen Allah’ın “kitap ve ilim verdiği kişiler” ifadesi, önceki ilâhî kitaplarla kendilerine ulaşan temel İslâm ilkelerine bilinçli ve samimi olarak bağlı kalan kimselere işaret etmektedir. Onlar Kur’ân’ın önceki kitapların tahrif olmamış gerçekleriyle örtüştüğünü, aynı temel ilkelerde buluştuğunu kavramışlardır.

Allah’a teslim olanlar, sadece insanlar arasından değil, cinler arasından da çıkmıştı. İster insanlardan ister cinlerden olsun, Kur’ân kendini iyiliğe adayarak özünü Allah’a teslim edenleri en sağlam kulpa yapışmış kimseler olarak tarif eder. Onlar Allah’ın gönüllerini aydınlattığı kişilerdir. “Allah kimin gönlünü İslâm’a açmışsa o. Rabbinden gelen bir aydınlık (nûr) içinde olmaz mı?…. âyeti onların bu halini yansıtmaktadır. Bu bağlamda aktarılan bir rivayete göre, Allah’ın Resûlü’ne (sas), kalbin İslâm’a açılmasının nasıl olacağı sorulduğunda şöyle buyurmuştur: “O, Allah’ın müminin kalbine koyduğu bir nûrdur. Kulun kalbi onunla genişler ve rahata kavuşur. Bunun göstergesi ise, o kulun sonsuz âleme yönelmesi, geçici olan dünyadan uzak durması ve ölüm gelmeden, ölüme hazırlıklı olmasıdır. 24 Taberi’ye (ö. 310/923) göre bu ayette İslâm, sadece Allah’a kulluk etmek ve kullukta hiçbir şeyi O’na ortak koşmamak anlamındadır. Zemahşerîye (ö. 538/1144) göre ise İslâm, tevhid ve adalet üzere hareket etmektir.25 Mukātil b. Süleyman da (ö. 150/767) âyette geçen “kalbin İslâm’a açılması” ifadesini, kalbi tevhid inancı ile genişletmek, “nûr” ifadesini de hidayet olarak açıklamaktadır.

Allah’ın birliğini kabul edip samimi bir kullukla O’na teslimiyetlerini dile getiren Müslümanlar, aslında sözün en güzelini ifade etmiş olmaktadırlar: “Allah’a çağıran, dine ve dünyaya yararlı iş yapan ve ‘Ben Müslümanlardanım.’ diyenden daha güzel sözlü kim vardır?” Çünkü “Ben Müslümanlardanım.” diyen, iyilik eden, kötülüğü bırakan ve diğer insanları Allah Teâlâ’ya imana çağıran kişidir. Müslüman’a yakışan bir diğer davranış da “Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi, senin razı olacağın sâlih amel işlememi bana ilham et. Neslimi de salih kimseler yap. Şüphesiz ben sana döndüm. Muhakkak ki ben sana teslim olanlardanım.” diyerek Rabbine dua etmesidir. İbn Abbas’tan (ö. 68/687-88) gelen bir rivayete göre, bu âyet, Hz. Ebû Bekir hakkında inmiştir. O, gençliğinden beri Peygamberimiz ile yakın arkadaştı. Seyahatlerinde bile Resûlullah’tan hiç ayrılmıyordu. Resûlullah (sas) kirk, Hz. Ebû Bekir otuz sekiz yaşına bastığında, Hz. Muhammed’in peygamberliği haber verildi. Hz. Ebû Bekir derhal Müslüman oldu ve onun peygamber olduğunu kabul etti. Kırk yaşına gelince de yukarıdaki âyette geçen duayı yapmıştı. Müslüman, kendi nesli için yapacağı bu duayla onların her işte Allah’ın hoşnutluğunu aramalarını ve O’na itaat eden kişiler olmalarını niyaz eder. Çünkü o, Kur’ân’ın değerinin farkındadır: “Bu Kitap’ı sana her konuda açıklama getiren bir rehber, bir hidayet ve rahmet kaynağı, Allah’a teslim olanlara bir müjde olarak indirdik.”

Hayat Rehberi Kuran Diyanet

https://www.arapcadua.com/

BENZER KONULAR:

Cevapla