islam’da boşandıktan sonra İddet, nafaka ve çocuk bakımı

Question

İSLAM DİNİNDE EVLİLİĞİN SONA ERMESİNDEN DOĞAN NETİCELER

islamda bosandiktan sonra Iddet nafaka ve cocuk bakimi

Bir evlilik akdinin şu veya bu sebeple sona erme si birtakım neticeler doğurur. Bu neticelerin bir kısmı eşleri, diğer bir kısmı da çocukları ilgilendirir. Burada kısaca iddet ile çocukların bakım ve terbiyesi demek olan hadane üzerinde duracağız.

A. İddet

1. İddet Kavramı ve Varlık Sebebi

Sözlükte saymak, beklemek ve belirli bir sayı gibi anlamlara gelen iddet bir fikih terimi olarak şöyle tanımlanabilir: Kocası ölen ya da karı-koca hayatı yaşadıktan sonra boşanan veya evliliği feshedilmiş olan bir kadının başka birisiyle evlenebilmek için mutlaka beklemesi gereken süredir.

Tarifte geçen “karı-koca hayatı yaşadıktan sonra” kaydı, nikâh akdinden sonra cinsel ilişki veya sahih halvet denen baş başa kalma durumu olmadan mey dana gelen ayrılıkları dışarıda bırakmaktadır. Böyle bir
durumdaki kadın şu ayetin hükmü gereğince herhangi bir iddet beklemez: “Mümin kadınları nikahlayıp da sonra onları cinsel birleşmeden önce boşamışsanız, üzerlerine sayacağınız bir iddet yoktur.”

İddetin gaye ve hikmeti öncelikle kadının hamile olup olmadığının anlaşılmasını sağlamaktır. Bunun yanında boşama eğer rici ise evlilik hayatına tekrar devam etmesi için kocaya belli bir süre düşünme fırsatı tanımak, eğer koca olmuş ise hanımının ona olan hürmet ve vefasını göstermek için kadına belli bir süre fırsat vermek gibi noktalar da iddetin gaye ve hikmetleri arasındadır. Dolayısıyla günümüzde gelişmiş teknolojik yöntemlerle hamilelik derhal belli oluyor, bu sebeple uzun süre iddet beklemeye gerek yoktur, biçimindeki bir iddia iddetin diğer hikmetlerini göz ardı edeceğinden geçerli değildir.

2. İddet Çeşitleri

Kadının durumuna ve taşıdığı bazı niteliklere göre iddet altı çeşide ayrılmaktadır:

a. Talak veya fesih ile evliliği sona eren kadının iddeti

Boşanmış veya nikâhı feshedilmiş bir kadının bekle mesi gerekli iddet, Kur’an tarafından şöyle belirlenmiştir: “Boşanan kadınlar üç kuru’ beklerler.” Ayetteki “kurū”” (tekili kar’) kelimesi, sözlük kökeni açısından hem hayız (regl) hem de tuhr (temizlik) anlamına gelmektedir. Hanefiler ayetin lafızları arasındaki ilişkiden hareketle bu ikisi arasından hayız anlamını, Şafiiler ise tuhr anlamını tercih etmişlerdir. Buna göre eğer kadın hamile değil ve normal olarak hayız görüyorsa üç hayız görme süresince iddet bekler ki, bu da yaklaşık olarak üç ayı bulur.
Boşanma veya fesih kadının hayızlı olduğu bir sıra da gerçekleşmişse, bu hayız sayımda hesaba katılmaz.

b. Kocasının ölümü ile evliliği sona eren kadının iddeti

“İçinizden ölenlerin geride bıraktıklan eşler dört ay on gün iddet beklerler.”98 ayeti, böyle bir durumdaki kadının iddetini belirlemektedir. Kocası ölmüş olan bir kadın eğer hamile değilse dört ay on gün süre ile iddet bekler. Fakat hamile ise onun iddeti doğum yapıncaya kadardır. Hatta isterse doğum, kocasının ölümünden kısa bir müddet sonra olsun durum değişmez.

c. Hamile kadının iddeti

Boşandığı veya kocası öldüğü sırada hamile olan ka din doğum yapıncaya kadar iddet bekler. “Hamile kadinlanın iddetlerinin sonu çocuklanını doğurmalandır.” ayeti, iddetin doğum ile sona ereceğini göstermektedir.

d. Hayız görmeyen kadınların iddeti

Herhangi bir sebeple hayız görmeyenlerle menopoza girdikleri için artık hayız göremeyen kadınların iddetleri şu ayet-i kerime ile belirlenmiştir: “Kadınlarınızdan artık ay halinden ümit kesmiş olanlarla hiç ay hali görmeyenlerin iddeti, şüphe ederseniz bilin ki üç aydır.”

f. Müslüman olmayan kadının iddeti

İddetin hikmet ve varlık sebebinde söylediğimiz hususlar kişilerin dinlerine göre değişmeyeceğinden ve konunun özünden kaynaklandığından bu noktada din farkının bir rolu yoktur. Müslüman olmayan bir kadın da yukarıda sayılan türlerden hangisini bekleyecekse tıpkı bir Müslüman kadın gibi iddet bekler.

3. İddetin Hukuki Sonuçları

İddet her iki taraf üzerinde de bazı sonuçlar doğurur:

a. Talak ve genel olarak fesih iddeti bekleyen kadının yiyecek, giyecek ve barınma (mesken) gibi ihtiyaçları iddet süresince kocası tarafından karşılanır. Talakın ric’i ya da bâin olmasının veya kadının hamile olup olmamasının bu konuda herhangi bir önemi ve farkı yoktur.

“Ey Peygamber! Kadınları boşamak istediğiniz zaman onlan iddetlerini gözeterek boşayın ve iddeti de sayın! Rabbiniz Allah’tan korkun! Apaçık bir hayasızlık yapmalan hali bir yana, onlan evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar!..”;

“Onlan gücünüz ölçüsünde oturduğunuz yerin bir bölümünde oturtun, onlan sıkıştınp gitmelerini sağlamak için zarar vermeye kal kışmayın! Eğer hamile iseler, doğum yapıncaya kadar nafakalanını verin!..”

b. Kocasının ölümü sebebiyle iddet bekleyen ka din, zaten kocasının mirasından belli bir hisseye sahip olacağından ayrıca iddet nafakası söz konusu olmaz.

c. Kadın iddetini bitirmeden başka birisi ile evlene mez ve hatta nişanlanamaz. Kendilerine bu yönde tek lifte de bulunulamaz. Çünkü önceki evliliğin bir kısım hükümleri iddet süresince devam etmektedir. Yalnız kocasının vefatından dolayı iddet bekleyen kadınlar için üstü kapalı bir tarzda teklifte bulunulabileceğine Kur’an izin vermektedir:
“Vefat iddeti bekleyen kadınlara nikah isteğinizi çıt latmanızda veya böyle bir arzuyu gönüllerinizde sakla manızda bir sakınca yoktur.”

d. Daha önce meâlini verdiğimiz Talak 65/1 ve 6. ayetlerinin emri gereğince kadın iddetini koca evinde tamamlar. Bu hüküm, iddet boyunca mesken güvencesi sağladığından kadın lehine bir hükümdür.

e. İddet bitimine kadar aynı evde kalacaklarından boşanan eşler arasındaki ilişki boşamanın türüne göre şöyledir: Boşama ric’i ise, yerinde de açıklandığı üze re yeni bir akde gerek olmadan birbirlerine dönmeleri mümkün olduğundan bu dönmeyi sağlayacak fiiller de caizdir. Dolayısıyla eşler birbirlerinin cinselliklerinden yararlanabilirler. Bain boşamada ise evlilik bağı sona erdiğinden ve ancak yeni bir akitle bir araya gelmek mümkün olduğundan boşanmış eşlerin birbirinden faydalanmaları caiz değildir. Evin ayrı odalarında kalırlar. Ev dar olur ve koca, haram-helal hassasiyetini taşımayan biri olursa, kocanın başka bir yere taşınması uygun görülmüştür.

f. İddet içinde iken kadın doğum yapacak olursa, eğer bu doğum hamilelik için öngörülen en az süre olan altı ay ile en uzun süre olan bir yıl arasında olmuş sa nesep kocaya ait olur. Yani iddetin başladığı andan itibaren hesap edilmek üzere altı ay geçtikten sonra doğum gerçekleşirse, doğan çocuğun nesebi sahih sayılır.

g. Henüz iddet bitmeden boşanmış eşlerden birinin ölümü halinde mirasçılık da şu şekilde çözümlenir: Rici talaktan dolayı iddet bekleniyorsa eşler birbirlerine mirasçı olurlar. Fakat boşama bain ise veya son boşama hakkı kullanılmış ise, iddet süresi içinde eşler birbir
lerine mirasçı olamazlar. Eğer koca, peşinden öldüğü bir hastalık (maraz-ı mevt) durumunda eşini bäin talak ile boşamış ise ve kadın da bu boşamaya razı değilse, fakihlerin çoğunluğuna göre kocasına mirasçı olur.

B. Çocukların Bakımı ve Terbiyesi (Hadâne)

Evliliğin sona ermesinin bu evlilikten olma çocuklar üzerinde de birtakım sonuçları bulunmaktadır. Nesebinin sabit olması, emme döneminde ise emzirilmesi ve bakılıp büyütülmesi ile terbiye edilmesi, bu sonuçların başlıcalarını oluşturmaktadır. Bunlar içinde çocuğun bakım ve ter biyesi işi hadâne veya hidane terimleriyle ifade edilmiştir.

Çocuğun doğumdan itibaren beslenmesini, bakım ve temizliğini belli bir süreye kadar en iyi bir biçimde annesi yerine getireceğinden hadane hakkı öncelikle anneye ta nınmıştır. Annenin şefkat, merhamet ve bu işlere dönük fitri becerisinin bulunması da bunu gerektirmektedir.

Bir kadın Hz. Peygamber’e (s.a.s.) gelerek, “Ey Al lah’ın elçisi! Şu benim oğlumdur. Karnim ona yuva, göğsüm pınar, kucağım da sıcak bir kundak oldu. Şim di ise babası beni boşadı ve çocuğu benden çekip almak istiyor.” biçiminde şikayette bulununca, Hz. Peygamber (s.a.s.), “Başkası ile evlenmediğin sürece onun üzerinde önce sen hak sahibisin.” buyurmuştur.

Hz. Ebu Bekir de (r.a.) bir babaya karşı:

“Annesinin okşaması, kucağına alması ve kokusu, çocuk bakımından senin yanında kalmasından daha hayırlıdır. Sonra çocuk büyüyünce seçimini yapar.” demiştir

Eğer anne bulunmaz veya yeterli hadane nitelikle rini taşımazsa bu hak sırayla anneanneye, babaanneye, öz kız kardeşe… geçer. Bunlardan sonra sıra babaya, dedeye, erkek kardeşe… gelir.

Çocuğun bakım ve terbiyesi sorumluluğu kendisine verilen kişinin akıllı, ergin, bu işi yapabilecek güçte ve çocuğu hayat, sağlık ve ahlaki bakımdan korumada güvenilir olması gerekir.

Hem kadın hem erkekte aranan bu ortak nitelikler yanında, sadece kadında ve sadece erkekte aranan baş ka şartlar da vardır. Erkeğin Müslüman olması, baka cağı çocuk kız ise ona mahrem olması; kadının çocuğa yabancı yani mahrem olmayan biriyle evli olmaması bu tür özel şartlardandır.

Söz konusu ettiğimiz hadâne, çocuğun bakımı ve yetiştirilmesi demek olduğundan, bunun süresi çocu gun buna olan ihtiyacı ile orantılıdır. Hukukçular bunun süresini, çocuğun kendi başına yemek yiyip giyinebileceği yaşa ulaşmak olarak belirlemişlerdir.

Süre sona erince çocuğun sorumluluğu, hukukçula rin çoğunluğuna göre babaya intikal ederken; bazı alimler kararın çocuk tarafından verileceğini, anne-babasından hangisini seçerse onun yanında kalacağını söylemişler dir. Hz. Peygamber’in (s.a.s.), anne-babası boşanmış bir erkek çocuğu, onlardan hangisini seçeceği konusunda muhayyer bırakması bu son görüşü teyit etmektedir.

Çocuğun nafaka denen zaruri giderleri dışında kalan bakım masrafları ve diğer ihtiyaçları, varsa öncelikle kendisinin malından karşılanır. Kendi malı yoksa mas rafları karşılamak görevi de babaya intikal eder. Eğer baba da fakir ise, sırasıyla diğer nafaka borçlusu akra balar bununla yükümlü olurlar.

Kaynak: Ahlak ve hukuk ekseninde Aile Hayatımız Yazar : Prof. Dr. Ahmet YAMAN

Benzer konular:

Dini Soru Cevap

Her soru cevap verilmeye değerdir, yeter ki aynı konu bize sorulmuş olmasın ve kurallara uygun sorulsun. Lütfen soru yollamadan önce aynı konu var mı diye \\\\"ARAMA\" yapınız. Konu altına yazılan sorulara öncelik tanıyoruz.. Bilginize

Takip Et

Answers ( 4 )

    0
    2022-01-29T19:13:59+03:00

    İslam’da boşandıktan sonra kadının beklemesi gereken iddet dönemi; üç hastalık dönemidir. Eğer ki kadın hamile ise çocuğunu dünyaya getirdikten sonra iddet dönemi direk bitmiş sayılmaktadır.

    Çocuğun doğumdan itibaren beslenmesini, bakım ve temizliğini belli bir süreye kadar en iyi bir biçimde annesi yerine getireceğinden hadane hakkı öncelikle anneye tanınmıştır. Annenin şefkat, merhamet ve bu işlere dönük fitri becerisinin bulunması da bunu gerektirmektedir.

     

    1
    2022-03-16T19:47:42+03:00

    Dinen “Kadın” boşanınca çocukların masrafı

    Boşanma sonrası çocukların masrafları konusunda bir çok yerde masrafın İSLAM DİNİNE göre babaya ait olduğuna dair bir çok yazı okudum fakat
    Benim sorum: Boşanmayı kadın ister eşinden ayrılır ya da eşini eve almazsa, çocuklarda annede kalmak isterse çocukların masrafları İSLAM DİNİNE göre kime aittir?
    Şu anda kız kardeşimin böyle bir durumu var ve eski eniştemiz “ben bir cemaatte hocaya danıştım böyle bir durumda çocuğun masrafı anneye aittir” dediler diyerek aileye yardımcı olmuyor. Henüz resmi olarak boşanma gerçekleşmedi ama mahkeme nafaka bağlarsa ve İSLAM DİNİnde böyle ise kul hakkı doğar ve ruz’i mahşerde sorulur

    1
    2023-06-07T11:12:25+03:00

    İslam’da boşandıktan sonra, hem eski eşlerin hem de ilgili çocukların refahını ele alan çeşitli hükümler vardır. Bu hükümler iddet, nafaka (nafaka veya mali destek olarak da bilinir) ve çocuk bakımı kavramlarını içerir.

    1. İddat (Bekleme Süresi): İddet, boşanmış bir kadının yeniden evlenebilmesi veya yeni bir ilişki kurabilmesi için beklemesi gereken bir bekleme süresidir. Amacı, kadının önceki evliliğinden hamile olup olmadığını tespit etmek ve bir düşünme süresi sağlamaktır. İddet süresinin uzunluğu, kadının adetli olup olmaması gibi bazı faktörlere bağlı olarak değişir ve genellikle üç adet veya adet görmüyorsa üç ay sürer.
    2. Nafaka (Nafaka): Boşanmadan sonra koca genellikle eski karısına iddet süresi boyunca ve bazı durumlarda bunun ötesinde maddi destek sağlamakla yükümlüdür. Nafakanın miktarı ve süresi ile ilgili detaylar, kocanın maddi durumu ve eski eşin ihtiyaçları gibi faktörlere göre değişebilmektedir. Amaç, eski eşin, özellikle bağımsız bir gelir kaynağı yoksa, boşanma sırasında ve sonrasında maddi olarak desteklenmesini sağlamaktır.
    3. Çocuk Bakımı: Çocukların boşanması durumunda İslam, çocukların iyiliğine ve bakımına güçlü bir vurgu yapar. Her iki ebeveynin de çocuklarına karşı mali destek, yetiştirme ve duygusal bakım dahil olmak üzere sorumlulukları vardır. Çocuklar için velayet ve mali destek düzenlemeleri koşullara bağlı olarak değişebilir, ancak nihai amaç, çocukların yüksek yararına öncelik verilmesini ve onlara istikrarlı ve besleyici bir ortam sağlanmasını sağlamaktır.

    Boşanma sonrası iddet, nafaka ve çocuk bakımı ile ilgili belirli ayrıntıların yerel kültürel uygulamalara, yasal sistemlere ve İslami öğretilerin yorumlarına göre değişebileceğini not etmek önemlidir. Bölgenizdeki belirli koşullara ve geçerli yasal ve kültürel normlara dayalı olarak rehberlik sağlayabilecek yerel İslam alimlerine veya dini yetkililere danışmanız önerilir.

    En iyi cevap
    0
    2024-01-08T18:24:16+03:00

    İslam’da kural bellidir. Eşler ayrıldığı zaman çocukların geçimi iaşesi babaya aittir. O ve bu hocanın söylemiş olduğu sözler değil; bu konuda İslam ne diyor o önemlidir.

Cevapla