Paylaş
İslamda Devlete karşı geleni devletin onu öldürmesi caiz midir
Question
Sorumda ne türk cumhuriyeti nede başka ülkeyi soruyorum, islamın kurallarını soruyorum, protestocuları devletin öldürmesi caizmidir harammıdır ?
İslami hükümler ile yönetilen bir ülkede halife isyan edenleri durdurmak için öldürebilir mesela zekat vermeyenlerin üzerine hazreti Ebubekir Ordu yolladı zekat vermeyenin boynunu vururum kim namazla zekat arasına ayırırsa onunla savaşırım buyurdu
Yani o zamanlar zekat vermeyeni öldürmek (devlet tarafından) caiz miydi?
CEVAP:
Sorunuz, İslam’ın hükümleri çerçevesinde isyan edenlerin veya belirli dini hükümleri yerine getirmeyenlerin cezalandırılması konusunda tarihî örnekler ve fıkhî hükümler bağlamında değerlendirilmelidir. Bu konuda hem Kur’an, hem Sünnet, hem de İslam tarihi önemlidir.
1. Hz. Ebû Bekir ve Zekât Vermeyenlerle Savaş
Hz. Ebû Bekir’in zekât vermeyenlerle savaşma kararı, İslam devletinin birliği ve düzeninin korunması için alınmış bir karar olarak görülür. Bu durum, sadece zekât vermemekle sınırlı değildi; zekât vermeyen bazı gruplar İslam devletine karşı isyan etmiş ve bağımsız hareket etmeye başlamışlardı. Hz. Ebû Bekir bu isyanı bastırmak ve İslam’ın temel yükümlülüklerini (namaz ve zekât) ayakta tutmak için savaş ilan etti.
Delil:
Kur’an: “Eğer tevbe eder, namazı kılar ve zekâtı verirlerse, artık yollarını serbest bırakın…” (Tevbe Suresi, 5. Ayet). Bu ayet, İslam toplumunun temel ibadetlerinin birliğini vurgular.
Hz. Ebû Bekir’in Sözü: “Namaz ile zekâtı ayıranlarla savaşacağım, çünkü zekât malın hakkıdır.” (Buharî, Zekât, 1).
Bu bağlamda, Hz. Ebû Bekir’in kararı bir devlet başkanı olarak isyanı bastırmaya yönelik bir fiil olarak değerlendirilir ve bu uygulama İslam’ın şeriat hükümlerine göre değil, devletin varlığını koruma amacına dayanır.
2. İsyan ve Cezalandırma
İslam hukukunda, devlet otoritesine isyan edenler için “bağy” (isyan) hükümleri uygulanır. Bağy, İslam devletine karşı silahlı bir isyan veya hukuka meydan okumaktır. Bu durumda:
Delil:
“Eğer müminlerden iki grup birbiriyle savaşırlarsa, aralarını düzeltin. Eğer biri diğerine saldırırsa, Allah’ın emrine dönünceye kadar o saldıran grupla savaşın.” (Hucurât Suresi, 9. Ayet).
Bu ayet, isyan eden bir grubun, barışa davet edilmesi gerektiğini, barışa yanaşmazlarsa onlarla savaşılabileceğini belirtir.
3. Günümüzdeki Durum
Bir İslam devletinde otoriteye başkaldıran veya isyan edenlerle ilgili hüküm, İslam hukukunun bağy ve fesat çıkarma hükümleri çerçevesinde ele alınır. Ancak, İslam hukukunun uygulanmasında şu ilkelere dikkat edilir:
Adalet: Ceza verirken keyfilikten kaçınılmalı, adalet gözetilmelidir.
Barışa Davet: İsyan edenler önce barışa ve uzlaşıya davet edilir.
Günümüz Şartları: Günümüzde birçok İslam âlimi, bu tür cezaların uygulanmasını zor bulur ve modern hukuk sistemleriyle bağdaşmadığını belirtir.
Sonuç
Hz. Ebû Bekir’in zekât vermeyenlerle savaşma kararı, o dönemde İslam devletinin birliğini koruma amacını taşımaktadır. Bu, sadece dini bir hüküm değil, aynı zamanda siyasî bir zorunluluk olarak değerlendirilir. Ancak günümüzde, bir devletin protestocuları öldürmesi gibi durumlar, İslam hukukunda keyfi ve adaletsiz bir uygulama olarak değerlendirilir ve haramdır. İslam, barışa ve adalete öncelik verilmesini emreder.
BENZER KONULAR:
Answers ( 2 )
İslam’da devlet otoritesine karşı gelmek ve ona başkaldırmak, genellikle ciddi bir suç olarak görülür. Ancak, bu tür durumlar ve buna yönelik hükümlerin belirli şartlara ve bağlama bağlı olarak değiştiğini unutmamak önemlidir. İslam hukukuna göre, bir kişinin devlete karşı isyan etmesi veya hükümet otoritesini tehdit etmesi gibi durumlar, belirli şartlar altında, toplumsal düzeni korumak için ciddi sonuçlar doğurabilir.
Ancak, İslam’da bir kişinin ölüm cezasına çarptırılması genellikle, daha çok ağır suçlar (örneğin, adam öldürme, zina gibi) için öngörülür ve bu ceza, belirli yasal süreçlere ve delillere dayalı olarak verilmelidir. Devlete karşı gelme, halkın düzenini bozan bir isyan olarak görülebilir, fakat bunun ölüm cezasına yol açıp açmayacağı, yine İslam hukukunun belirlediği şartlara, söz konusu isyanın boyutuna, niyetine ve kişinin hareketlerinin toplumsal sonuçlarına bağlıdır.
İslam hukukunda, bir hükümetin zulmü altında olan halkın isyan etmesi belirli bir çerçevede ele alınabilir, ancak her durumda bir devletin, kişiyi öldürme gibi sert cezalar uygulaması genellikle belirli koşullara dayanır. Devletin veya hükümetin bu tür kararları uygulayabilmesi için şeriat hukukunun gerektirdiği adaletin sağlanması önemlidir ve keyfi bir şekilde kimseye ölüm cezası verilmemelidir.
Özetle, İslam’da devlete karşı gelen kişilerin öldürülmesi, genellikle isyan, fitne çıkarma ve halkı fitneye sürükleme gibi ağır suçlara dayandırılabilir, ancak her durumda ölüm cezasının verilmesi söz konusu olamaz. Bu tür bir kararda hukukî süreçler, deliller ve toplumun genel maslahatları göz önünde bulundurulmalıdır.
İslam’da devlet otoritesine karşı gelmenin ve buna karşı devletin uygulayacağı cezaların nasıl olması gerektiği konusu, İslam fıkhında oldukça geniş bir tartışma alanıdır ve farklı mezhepler ve İslam hukukçuları arasında farklı görüşler bulunmaktadır.
İslam’a göre, devlet otoritesine karşı gelmek, özellikle İslam toplumunu tehlikeye atacak bir başkaldırı anlamına geliyorsa, bu durumda cezalar ciddi olabilir. Ancak İslam’da suçların cezaları, genellikle suçun niteliğine, büyüklüğüne, niyetine ve o toplumun hukuk sistemine göre değişir.
Bazı fıkıh mezheplerine göre, bir kişi açıkça isyan eder ve toplumu anarşiye sürüklüyorsa, devletin ona karşı sert tedbirler alması gerekebilir. Ancak, bu tür bir isyanın ciddiyeti ve başkaldırının büyüklüğü, cezanın belirlenmesinde etkili olur. Bir kişi devletin otoritesine karşı gelirken, isyanı sadece şiddet yoluyla değil, aynı zamanda siyasi bir düzeyde de oluyorsa, bu tür durumlarda cezaların hangi şekillerde olacağı konusunda farklı görüşler vardır.
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v) hadislerinde de “Devlete karşı isyan etmemek” vurgusu yapılmış, ancak isyanın ölçüsünün ve cezanın toplumun ihtiyaçlarına göre değişebileceği ifade edilmiştir. Bu mesele, genellikle bir hükümetin veya devleti yönetenlerin hukuki ve dini yetkilerine, aynı zamanda halkın da itaat etme yükümlülüğüne dayanmaktadır.
Ancak devletin, kişiye sadece isyanı nedeniyle öldürme gibi sert bir ceza uygulaması, İslam hukukunda son derece tartışmalı bir konudur ve böyle bir durumda, kişinin suçunun tespiti, olayın büyüklüğü, toplumun çıkarları gibi unsurlar dikkate alınmalıdır.
Sonuç olarak, İslam’da devletin karşısında isyan etmenin ve buna karşı devletin sert önlemler almasının sınırları, yerel İslam fıkhı anlayışına ve yöneticinin adalet anlayışına göre değişebilir. Bu tür bir meselede, İslam alimlerinin görüşlerinin farklı olabileceği unutulmamalıdır.