İslamda Doğum Kontrolü

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

Doğum Kontrolü

doğum kontrolü
islama göre doğum kontrol yöntemleri

Aile planlaması veya nüfus planlaması adları da verilen doğum kontrolü, eşlerin istedikleri sayıda ve istedikleri zaman ço-cuksahibi olabilmeleri için gebeliği önleyici birtakım tedbir ve yöntemlere başvurmala­rı demektir.

Kadının yumurtası İle erkeğin spermi bir­leşip döllenme olduktan sonra gebeliğe son verilmesi, çocuk düşürme ve aldırma ise bu kavramın dışında olup ayrı dinî hü­kümlere tabidir.

Doğum kontrolü iki açıdan ele alınabilin Birincisi, karı-kocanın gebeliği önleyici metodîarı kullanmasını konu alan aile pla­nında doğum kontrolü, İkincisi ise toplum­da nüfus artışını azaltmaya yönelik toplum planında doğum kontrolü kampanyası ve bu yöndeki faaliyetler.

Âyet ve hadislerin evliliği teşvik etmesi, yoksulluk korkusuyla çocukları öldürmeyi yasaklaması, Hz. Peygamber’in ahiret gününde diğer ümmetlere karşı müslümanların nüfusunun çokluğuyla iftihar edeceğini bildirmesi, kader, rızık ve tevekkülle ilgili inanışlar ve bir de pufusun öteden beri toplulukların en önemli güç kaynağı olması gibi hususları-göz önünde bulunduran İslâm bilginleri doğum kontro­lünün ve gebeliği önlemenin dinî hükmünü tartışırlarken içinde yaşadıkları toplumun geleneksel kültürünün de etkisiyle bu ko­nuda zaman zaman çekimser veya karşı bir tavır sergilemişlerdir.

Doğum kontrolünün, daha açık ifadeyle eşlerin gebeliği önlemenin eski ve yeni birçok yöntemi vardır. Tıbbî ve teknik ge­lişmeler neticesinde, her gün yeni metod ve ilaçlar ortaya çıkmaktadır. Azil, yani erkeğin cinsel ilişki sırasında spermini dışa­rı akıtması yöntemi çok eskilerden beri bilinen bir usul olup ilk dönem müslümanları tarafından da biliniyor ve uygulanıyordu. Hz. Peygamber’in azli ya­saklamamış olması, İslâm bilginlerinin büyük çoğunluğunun da azli caiz ve mubah görüp bunu eşlerin irade ve tercihlerine bırakmış olmaları, fert ve aile planında doğum kontrolünün kural olarak caiz oldu­ğunun ilk delili sayılabilir. Eşlerin hangi durumlarda azle ve diğer gebeliği önleyici metodlara başvuracağı ise genelde onların aile içi meselesi olarak görülmekle birlikte örnek olarak, fazla çocuk yüzünden ailenin ve çocukların sıkıntıya düşmesi, anne sağ­lığının bozulması, çocukları gereği şekilde eğitememe-yetiştirememe tehlikesi gibi gerekçeler sayılmıştır. Bu konuda sünnî hukuk ekolleri ve Şiî mezhepleri arasında ciddi bir görüş farklılığı yoktur. Ancak İslâm bilginleri, eşlerin karşılıklı haklarını koru­ma, aile içi huzur ve mutluluğu sağlama amacıyla gebeliği önleme metodlarının iki tarafın karşılıklı rızası dahilinde uygulan­masını telkin ve tavsiye ederler.

Bu arada, gebeliği önleyici metodların, başlamış bulunan gebeliği sona erdirme, döllenmiş yumurtayı dışarı atma işlemle­rinden İyice ayrılması gerektiği, ikisinin farklı dinî hükümlere tabi olduğu da göz­den uzak tutulmamalıdır. Bu İtibarla bir kısım yeni metod ve ilaçların gebeliği ön­lemediği, aksine döllenmiş yumurtayı imha ve izale ettiği ve bu şekilde gebeliğin de­vamını Önlediği belirlendiğinde, artık bun­ların çocuk düşürme kapsamında ele alın­ması gerekir. İslâm hukukçuları azil ve diğer gebeliği önleme yöntemlerine karşı oldukça müsamahalı baktıkları halde çocuk düşürmeyi hiç bir aşamada tasvip etme­miş, tıbbî ve dinî zaruret bulunması duru­mu hariç böyle bir işlemi cinayet, büyük günah ve haram saymışlardır. Gerçi bir kısım İslâm hukukçusu, anne karnındaki cenine yüz yirminci günden sonra ruh ve­rildiğinden söz eden hadisten hareketle bu süreden önce çocuk düşürmenin, aynı

derecede günah ve haram olmayacağını, hatta uzuvları henüz belirginleşmeden ve canlılık kazanmadan önce çocuk düşürme­nin mubah olabileceğini söylemiş ise de, bu tür görüşlerin, o bilginlerin ceninin anne karnındaki oluşumu hakkında eksik bilgile­re sahip olmasının sonucu olarak ortaya çıktığı açıktır. Hadiste yüz yirminci günden (Buhârî, Bed’ü’l-halk, 6) önce çocuk düşürmenin cevazından veya ceninin cansız oluşundan söz edilmemektedir. Öte yandan yumurta ve spermin -ayrı ayrı bulunduklarında ba­ğımız bir varlık sayılmamakla beraber-baştan itibaren canlı oldukları, döllenmeyi müteakip insanın varlığının (çocuğun) saf­ha safha teşekkül etmeye başladığı, bu dönemler arasında günah ve haramlık yönünden kesin bir çizgi çizmenin mümkün olmadığı gözden uzak tutulmamalıdır. Bu itibarla çocuk düşürme ve başlamış bulu­nan gebeliği sona erdirme işlemlerinin doğum kontrolü olarak değerlendirilmesi, gebeliği önleme hakkında mevcut hoşgörü ve müsâdenin bu işlemlere de taşırılması mümkün değildir.

Doğum kontrolü yöntemlerinden birisi de kısırlaştırmadır. Kadın veya erkeğin çocuk yapma kabiliyetinin yok edilmesi demek olan kısırlaştırma ilaçla veya cerrahi müdahale ile olmaktadır. Âyet ve hadisler­de konuyla doğrudan ilgili bir hüküm ol­mamakla birlikte, İslâm bilginlerinin büyük çoğunluğu tıbbî veya dinî bir zaruret yokken bu yönteme başvurulmasını caiz gör­memektedir. Gerekçe olarak da bunun fıtrat değiştirme, Allah’ın doğuştan verdiği kabiliyet ve nimetleri inkâr, insanın temel hak ve hürriyetine müdahale olduğu görü­şündedirler. Bu sebeple de eşlerin artık hiç çocukları olmayacak ve geri dönülmesi imkânsız şekilde kısırlaştırmasının dinen haram ve günah olduğunu ifade ederler; bunun, ancak eşlerden birinde aklî veya zührevî bulaşıcı bir hastalığın bulunması ve çocuklara geçeceğinin sabit olması halinde caiz olabileceğini belirtirler.

Dünyada iktisadî kaynakların sınırlı oldu­ğu, hızlı nüfus artışının iktisadî gelişmeyi durduracağı ve maddî kaynaklardan yarar­lanmada sıkıntıya yol açacağı teziyle başla­tılan ‘toplumsal nüfus ve aile planlaması “ise siyasal bir karakter arz ettiğinden aile içi doğum kontrolünü konu alan ferdi çer­çevenin dışında kalmakta, ayrı bir zeminde ele alınması gerekmektedir. Önceleri XIX. yüzyılda ve XX. yüzyılın ilk yarısında Batıda yürütülen bu toplumsal nüfus planlaması kampanyası, diğer amillerin de etkisiyle gelişmiş Batı ülkelerinde nüfus artışını yavaşlatmış hatta durdurmuştur. Bu durum karşısında nüfusun giderek azalmasının yaratacağı tehlikeleri gördüklerinden, artık Batı ülkeleri nüfuslarını artırıcı, aile ve ço­cukları koruyucu, hatta teşvik edici birta­kım tedbirleri almaya yönelmişlerdir. Bu tutum ve uygulamaları halen devam et­mektedir. Ülkede nüfusun azalması o ülke­de kaynaklardan fertlere daha fazla pay düşmesine, fert başına düşen milli gelirin artmasına yol açıyorsa da, eskiden olduğu gibi çağımızda da nüfus başlı başına bir güç kaynağı ve iktisadî zenginlik aracı da ola­bildiğinden nüfus azalması uzun vadede toplumun aleyhine olmaktadır. Gelişmiş Batı ülkelerinin günümüzde nüfusu artırıcı tedbirlere baş vurması ve bunu teşvik et­mesi bundan kaynaklanmaktadır. Öte yandan zengin Batı ülkeleri, gelişmekte olan ülkelerdeki nüfus artışını da ileriye matuf ciddi bir tehlike veya sıkıntı kaynağı olarak gördüklerinden, bunu önleyici ted­birler üzerinde titizlikle durmakta, geliş­mekte olan ülkelerdeki, bu arada İslâm ülkelerindeki toplumsal nüfus planlamasını organize veya finanse etmektedirler. Bü­tün bu gelişmeler, esasen ferdî çerçevede doğum kontrolüne hoşgörü ile bakan İslâm bilginlerini, çağımızdaki toplumsal nüfus planlaması hakkında olumsuz bir tavır almaya sevk etmiştir. Yirminci yüzyılın özellikle ikinci yarısında İslâm dünyasında bu konuda birçok eser kaleme alınmış, konuyla ilgili birçok ilmi toplantı yapılmış, konunun dinî, sosyal ve siyasi boyutu tartı-şıtmtştır.Değişik İslâm ülkelerindeki fetva heyetlerinin ve ülkemizde Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesindeki kurulların yanı sıra, İslâm Konferansı Teşkilatına (İKÖ) bağlı olup bütün İslâm ülkelerinin temsil edildiği İslâm Fıkıh Akademisi de 10-15 Ocak 1988 tarihleri arasında Kuveyt’te gerçekleştirdiği 5. Dönem Toplantısında bu konuyu geniş biçimde ele alıp karara bağ­lamıştır. Özetle ifade etmek gerekirse; bu kararlarda, gebeliği önleyici metodların kullanılması eşlerin ortak kararına bağlı aile içi bir mesele olarak değerlendirilmiş ve caiz görülmüş, buna karşılık başta tıbbî zaruretler olmak üzere dinen meşru bir gerekçeye dayanmadıkça çocuk düşürme, başlamış gebeliği sona erdirme, eşleri kısır­laştırma caiz görülmemiştir. Toplum politi­kası olarak nüfus ve aile planlamasının ise uzun vadede İslâm aleminin aleyhine sonuç vereceği, bu yönde yürütülen kampanyala­rın farklı amaçları taşıdığı ve siyaseten doğru olmadığı belirtilmiştir.
İslamda inaç ibadet ve amel konuları

Answer ( 1 )

    0
    2021-01-11T18:59:38+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Eğer doğum kontrolündeki amaç geçim sıkıntısı ise her çocuk rızkı ile beraber gelir. Ama şöyle bir durum daha var doğum kontrolü; kürtaj gibi cenini yani canlı bir bebeği öldürmek gibi algılanıpta kötü ve günah olan bir davranış değildir. Böyle bir durum meydana gelmemiştir doğum kontrolünde. Çünkü ortada bir cenin, yani canlı olayı yoktur anne karnında.

Cevapla