Paylaş
İslam’da Eş, Çocuk ve Ana-Baba Nafakası
Question
DİNİMİZDE AİLE NAFAKASI
Nafaka nedir kime ne kadar verilmelidir?
Nafaka; yemek, giyim ve mesken gibi zaruri ihtiyaçların tamamına denir. İnsanlar arasında olduğu gibi, ehli hayvanlar için de nafaka hakkı vardır. Burada biz zevcenin, çocukların ve ana-babanın nafakasından kısaca bahsedeceğiz.
1) ZEVCENİN NAFAKASI:
Zevcenin nafakası, kocasına aittir. Kadın zengin olsa dahi, nafakasını kendisinin te’min etme mecburiyeti yok tur. Erkek fakir bile olsa, seviyesine göre karısının ihtiyaçlarını sağlamakla mükelleftir. Nafakada zaman, mekân, âdet ve imkânlar gözetilerek, münasip hâle göre sarfiyat (harcama) yapılır. Nafaka, adamın fakirlik veya zenginlik hâline göre ayarlanır.
Yemek nafakası için başta ekmek, un, yağ, tuz, hububat ve zaruri ihtiyaçtan olan çeşitli katıklar yer alır. Çeşitli ihtiyaçlar için odun, kömür, gaz, su, sabun ve benzeri malzemeler, nafakadan sayılır. Fakat kahve, sigara, kuru yemiş ve süs malzemesi gibi şeyler, mecburi olan nafakadan değildir.
Kadının, biri yazlık ve biri kışlık olarak, yılda iki takım elbiseye hakkı vardır. Bundan dolayı ya bu elbisenin te’min edilmesi veya bedelinin ona ödenmesi gerekir. Hatta mevsimi dolduğu hâlde, pek az giyilmesi sebebiyle eskimemiş olsa, yine de elbiseye hak kazanır. Fakat normal miktarda giyildiği ve altı ayı geçtiği hâlde henüz yıpranmamışsa, erkeğe yenisini te’min etmek gerekmez. Ya tak-yorgan, mutfak malzemesi, oda mefruşatı gibi ev eşyaları da, kadının hakkı olan nafakaya dâhildir.
Kadının, kendi müstakil malından yeteri kadar eşyası olsa bile, erkek kendi mükellefiyetine dâhil nafakadan karısını mahrum edemez. Bu durumda kadının -kocası tarafından ücreti verilmeyen- kendine mahsus malzemeyi kullanmadan, lüzumlu eşyayı kocasından isteme hakkı vardır. Zevcenin evde müstakil olarak, kendine mahsus bir oda hakkı vardır. Zevce için te’min edilen evin, salih, iyi komşular arasında olması lazımdır. Kadının rızası olmadan, hanesinde erkeğin akrabası ikamet edemeyeceği gibi, kocanın rızası olmadan da evinde, karının akrabası ikamet edemez.
Zevcenin nafaka istihkakı için bazı şartlar vardır:
1- Zevcenin, kocasıyla sahih nikâhlı olması şarttır. Fasid veya bâtil nikâhlardan dolayı, nafaka icab etmez.
2- Kadın, kendini kocasına teslim etmiş olmalıdır. Şayet kadın haksız yere kocasından ayrı durur veya ona itaat etmeyerek dışarılara giderse, bu müddetler içinde nafaka hakkına sahip olamaz. Kadının, zifaftan evvel hastalanarak baba evinde kalması veya cinsî muâmeleye müsait olmayacak kadar küçük bulunması halinde dahi böyledir.
3- Zevce, hac için sefere çıkmamış olmalıdır. Mahrem akrabadan herhangi biriyle, hattâ kocasıyla hac yoluna çıkan bir kadın için, yol masrafını kocasının ödeme mecburiyeti yoktur.
4- Kadın, mürted olarak nikâhı bozmuş olmamalıdır. Bu sebeple, nikâhlı veya iddet hâlindeki müslüman kadıni -neûzü billâh- irtidad edip İslâm’dan çıkmış olsa, der hal ayrılık icab eder ve zevcinden nafaka hakkını kaybe der. Kadının, hurmet-i müsâhereye kendisinin sebeb olması halinde de böyledir. 5- Zevce, vefat iddeti içinde olmamalıdır. Kocası ölen bir kadın, vefat iddeti beklemekte iken, kocasının bıraktı ğı maldan nafakaya müstehak olamaz.
(Kocası vefat eden kadının, onun malından nafaka hakkı kalmamakla beraber, adamın vârislerinin müsâadesiyle, onun bıraktığı mülkiyetten istifade edebilir. Kendisine düşen miras payına da Malik olur. Ayrıca dul kadının yetişkin çocukları varsa, onun nafakası çocuklar üzerine, yoksa baba tarafına düşer. Yâni kadının, sahipsiz bırakılması söz konusu değildir.)
İddet nafakasına gelince:
Sahih nikâhla evli iken, ric’i veya bãin talâkla boşan mış olan yahut erkeğin ayrılığı gerektiren bâzı kusurlarından dolayı hâkim kararıyla kocasından ayrılmış bulunan kadının, iddet müddeti -ortalama üç ay- içinde yemek ve mesken nafakası, boşanan kocasına aiddir. Fâsid nikâhtan dolayı ayrılık hâlindeki iddette ise, erkeğin nafaka mükellefiyeti (yükümlülüğü) yoktur.
Evlilikte zevcenin sebep olduğu bir hâlden dolayı ayrılık våki olmuşsa, bu ayrılık günahlı bir sebebe dayanmıyorsa kadın iddet nafakasına müstehak olur. Fakat mesela kadının mürtet olması, hurmet-i müsâhereye (sıhri yakınlık haramlığına) sebeb olması gibi, günah işi bir hâdiseden dolayı olan ayrılık hâlinleki iddette, onun – meskenden başka- nafakaya hakkı olmaz.
2) ÇOCUKLARIN NAFAKASI:
Henüz bâliğ olmayan, fakir erkek evlâdın bülüğa kadar ve evli olmayan kız evlâdın evleninceye kadar nafakası, babaya aiddir. Baba fakir de olsa, onların zaruri ihtiyacı ni sağlamakla mükelleftir. Ancak baba, evlâdının nafaka sını te’min etmekten âciz bir duruma düşmüşse, bu vazi fe diğer yakın hısımlara düşer.
Bir baba, buluğa ermemiş çocuğuna, kazanç sâhibi oluncaya kadar -mürtet dahi olsa- bakmaya mecburdur. Çocuk, çalışmaya müsait duruma gelir de kazanç sahibi olursa, onun kazandığı kendisine harcanır; fazla gelirse onun için saklanır, az gelirse baba tarafından ilâve yapılır. Çocuğun babası ve anası muhtaç iseler, evlâdın ihtiyaç fazlası olan kazancından istifade edebilirler.
Bülûğ çağını geçmiş olan büyük evlâdın kazancı, kendi idarelerine yetmiyorsa ve fazlasını kazanmaya da imkânları yoksa babaya kifayet miktarını tamamlamak
lâzım gelir. Faydalı ilim tahsiline devam eden ve müstakil bir varlığa sahib olmayan büyük çocukların nafakası da, baba üzerine vacip olur.
Fakat baba, bu gibi sebeplerle bâzan büyük evlâdın nafakasını te’min etmekle mükellef olsa da, bir de onun zevcesinin nafaka ihtiyacını karşılamaya mecbur değildir. Şu kadar ki, oğlunun hasta veya düşkün olması hâlinde, ona hizmet eden zevcesine -veya hizmetçisine- nafakasını sağlamak gerekir.
(Verilen nafakalar para da olabilir, yeme-içme ve giyim malzemesi de olabilir. Bir kimse, diğerinin nafakasını te’min etmeye mecbur olmadığı hâllerde dahi, onun ihtiyacı için yardımcı olması, dini ve insani bir vazifedir).
Kız evlâdın miras hakkı mes’elesi:
Malumdur ki, İslâm-miras hukukunda umumi prensip olarak kız evlâdın hissesi, erkek evlâdın hissesinin yarısı kadardır. İlk bakışta, bu taksimatın pek âdil olmadığı zannedilebilir. Hakikatte ise, burada tam bir adâlet esası hâkimdir. Şöyle ki:
1- Kız evlâdın, evleninceye kadar ihtiyaç ve nafakasını, onun babasının ve o makamdaki yakın akrabasının te’min etme mükellefiyeti vardır; kızın kendi kazanma mecburiyeti yoktur. Erkek çocuk ise, bâliğ olup nafaka kazanabilecek duruma geldikten sonra, babası ona bak maya mecbur değildir: erkeğin kendi kazanma mükellefi yeti vardır.
2- Kızın evlenme sırasında, hiçbir masraf etme mecbu riyeti yoktur. Halbuki evlenecek olan erkek, hem kıza mehir vermekle mükelleftir, hem düğün masraflarına katlanmaya mecburdur. Bu durumda kızın servetinin ço ğalma imkânı varken, erkeğin servetinde zarurî bir eksil me olmaktadır.
3- Evlenmiş olan kız, ailede kendi malından masraf et meye mecbur olmadığı gibi, miras, mehir ve hediye olarak elde ettiği servetine, kendi rızası olmadıkça kocası dahi el süremez. Evlenen erkek ise, kendisinin ve ailesinin yemek, giyim, mesken ve buna bağlı bütün ihtiyaçlarını te’min etmek mecburiyetindedir.
4- Ailedeki çocukların masrafını karşılamak, kadının vazifesi değildir. Halbuki çocukların ve onların anasının her türlü masraf ve nafakası, baba olan erkeğin üzerine borç ve vazifedir.
Görülüyor ki, İslâm hukukunda evlenmeden önce veya evlilik hayatında kadının, nafaka peşinde koşma mecburiyeti yoktur. Onun bütün ihtiyaçları, himayesinde bulunduğu erkekler tarafından te’min edilmekte, her şey ayağına getirilmektedir. Böyle bir durumda, kız kardeşin de mirasta erkek kardeşle eşit tutulması, elbetteki adaletsizlik olurdu. Şu hâlde, kızın mirasta, erkek karde şin ancak yarı payını almasındaki hikmetler açıkça görülür. Ne var ki, İslâm hukuku bir bütündür; bütün olarak uygulanmadığı takdirde görülebilecek aksaklıklar, asla onun hukuk sisteminden değil, birçok esasların tatbikat ta ihmal edilmesinden doğmaktadır. Nitekim muhtelif çarklardan müteşekkil (oluşmuş) bir makine bile, tek
çarkının arızalanmasıyla çalışma imkânını kaybeder. O hâlde, cemiyette bozuk sistemlerin hâkim olmasıyla orta ya çıkan dengesizlikler, mukaddes İslâm şeriatindeki ilâhi adaleti görmemize engel olmamalıdır.
3) ANA-BABANIN NAFAKASI:
Nafakaya muhtaç fakir ana-babanın, kazanmaya güçleri yetse bile, öncelikle oğulları ve kızları, onların ihtiyacını ve bakımını sağlamakla mükelleftir. Hattâ ba banın hasta ve düşkün olması hâlinde, ona hizmet eden zevcesi veya hizmetçisi de, nafakaya müstehaktır. Ana baba muhtaç hâlde değilseler, nafakaları evlâd üzerine vacip olmaz; fakat bu durumda infakla (nafaka vermekle) onlara iyilik edilmiş olur.
Fakir olup da kocası mevcud olmayan kadının nafaka sını, evlâdın te’min etmesi gerekir. Kocası olduğu hâlde kazançtan âciz ise, ona karşı ödünç sûretiyle de olsa, ön celikle çocukarı tarafından kadının ihtiyacı karşılanır. Analar ve küçük çocuklar, nafaka istihkakında babalar dan önce gelir. Çoluk-çocuk sahibi kimse, muhtaç olan ebeveynine müstakil olarak nafaka verme gücüne sahib değilse, yeme-içme ihtiyacı için onları kendi sofrasında yedirmekle -ve evinde barındırmakla- mükellef olur. Ayrı ca nafaka vermeye mecbur olmaz.
(Gerek karı-koca arasında, gerek diğer aile efradı arasında, nafaka hususu için hukukî bir anlaşmazlık ortaya çıkınca, İslâm hukukunda şer’i mahkeme yoluyla hak arama imkânları gayet geniştir. Her hukukî mes’ele için de böyledir. İslâm hukukunda hiçbir mes’ele, cevapsız ve askıda bırakılmamıştır.)
Allahü Teâla buyuruyor ki:
“Hâli-vakti geniş (zengin) olan, nafakayı genişliğine göre versin. Rızkı kendisine daraltılmış (fakir) kimse de nafakayı Allah’ın ona verdiği kadarından versin. Allah, hiç kimseye ona verdiğinden başkasını yükle mez. Allah, güçlüğün peşinden kolaylık ihsan eder” (145).
Allah Resûlü buyuruyor ki:
“Herhangi bir müslüman, kendi ehline -Allah’ın rızâsını kastederek- infâk edip zarurî ihtiyaçlarını te’min ederse, bu nafaka o müslüman için sadaka olur”.
NAFAKA HAKKINDA KONULARIMIZ:
Cevapla