FLÖRT MES’ELESİ

İslam’da sevgililik (Evlenmeden önce sevgili olmak günah mı)

Flört, gençler için tehlikeli bir tuzaktır. İngilizce bir kelime olan flört; kız ve erkegin arkadaşlık kurup åşıkdaşlık etmeleri… manasına gelir. Gerçekte evlenecek kız ve erkeğin tanışıp anlaşmaları için, böyle bir arkadaşliga asla ihtiyaç yoktur.

Dini cephesiyle de caiz olmayan bu arkadaşlığın, birçok mahzur ve tehlikeleri vardır. Bunlardan birkaçını belirtelim:

1 – Her flörtün ardında -bilhassa kızlar aleyhine bir tuzak gizlidir. Flörtçu kızların pek çoğu, erkekler tarafından kandırıldıktan sonra terkedilirler.

2 – Flört. gençlerde gafilce tecrübelere yol açar. Bu tecrūbelerin çoğu, kötü bir macerayla sonuçlanır. Tecrübeyle degil, akl-ı selimle hareket edildiği takdirde mes’ud izdivaçlar dogar. Ateşe atılanın yanacağını bilmek başka, tecrübe için kendini ateşe atmaksa bütün bütün başkadır.

3 – Flört. Iki cins arasında sevgi-saygı, merhamet, akıl mantık hislerini alt-üst eder. Flörtün en mühim özelliği de, sık sık “sevgili” degiştirmesidir. Bu haliyle kızı kandırıp terk eden erkek “hain”. kandırılıp terkedilen kızda “maskara” durumuna düşer.

4 – Flörtte ileri giden kızların çoğunun, iffet ve namusları elden gitmektedir. Bir kız için en büyük fecaat da budur.

5 – Flört, edepsizlik haddini fazlasıyla aşıp. erkeğe ziyadesiyle açılan bazı kızların, kız” iken gebe kalmasına sebeb olur. İzahına hacet yoktur. Birçok gafil kızlar, bunun acı neticesiyle karşılaşmışlardır (5).

6 – Flört neticesinde meydana gelen cinsi tahrik, gençleri huzursuz, rahatsız ve saldırgan bir hale getirir.

7 – Flört. birçok erkekleri serseri, müsrif ve perişan hale sokar

8 – Flört, gençler arasında aşağılık kompleksi, kıskançlık, kin , nefret, karamsarlık, düşmanlık, anarşi ve çeşitli rühi buhranlar -hattä intiharlar- doğurur…

(Aslında fuhuş yollarından biri olan flörtün İslamda yeri yoktur; bu gibi şeyler tamamen haram İşlerdendir.)

Flört arzusu, kız ve erkegi zaman zaman tenhada buluşmaya davet eder. Böyle bir durum ise, birçok gencin başını belaya sokar. Bu gerçeği aksettiren bir hátırasında, Dr. Rıza Nur diyor ki:

“Tıbbiyede Iken. Sinop’ta tatil zamanlarında komşu kızlarından üç kız, pencerenin önünde otururlar, bana gülerlerdi. Bir tanesi bir aralık deli gibi idi. Bana söz de söylerdi. Mütemádiyen kapımızın önünde dolaşırdı. Bunlar onaltı onsekiz yaşlarında idi. Hiçbirine mukabele etmezdim. Sade seyretmesi hoşuma giderdi: gülerdim. Bu devre, en uslu devremdir. Fakat bu esnada gayet çirkin bir iş yaptım.

“Bir gün evde kimse yoktu. Kapı çalındı. Teyzemin Zühre adındaki kızı geldi. Kapıyı açtım. Yukarı çıktı. “Teyzem yok mu?” dedi. O anda fikrime fesat geldi. Halbuki bu kıza bu ana kadar bir başka gözle baktığım hiç yoktu. Birden beni fena bir his kapladı. Cevap vermedim. Kızın üstüne atıldım. Kız kaçmaya başladı. Bağırmıyordu: “bağırırım” diye beni tehdit ediyor, hem koşuyordu. Böyle koşuşuyorduk. Yakaladım. Kız, şiddetle mukavemet ediyordu. Nihayet aklım başıma geldi; bıraktım. Kız derhal evden gitti.

“Meğerse insan, gözü kızmış bir boğa gibi, vahşi bir şeymiş! Kız, kadın ve erkek, asla yalnız bırakılmamalıdır. Buna mukavemet edenler var. fakat az. Çünkü insan, kendini kaybediyor. Eğer kız şiddetle mukavemet etmeseydi, feláketti. Bu vak’adan çok müteessir oldum… Sonra da ölünceye kadar bu kızın yüzüne bakamadım” (6).

“Aşkla şakalaşan kızlar, bıçakla oynayan çocuklara benzerler, ekseriya yaralanırlar… Bu yaralar, çok defa pek acı kanar. Kız kızlığını, ulu benliğini kaybeder, gebe kalır. pis hastalıklar kapar, türlü felaketlere uğrar. Flörtte erkeklerin maskesi, ekseriya kızların başına bu felaketleri getirdikten sonra düşer. Bu tehlikeli oyunlarda erkeğin dostluğu buraya kadar. O yapacağını yapınca hemen ahbaplığı keser, atlatmaya bakar. Fakat sıkıştırılırsa ya “yalan” der, her şeyi inkar eder, veya “benden değil” diye çatar. Bu verdiği musibetle kızı yüzüstü bırakır kaçar. Bir kız için en büyük perişanlık budur. Sevildigine inanırken aldanmak, böyle bir musibetle yalnız başına kalmak! Kızlar erkeğin iç yüzünü, ekseriya başlarına bu felaket geldikten sonra anlar ve… bu kahırları görürler. Bu zevk celladının adı ekseriya “arkadaş”. “sevgili”, “sözlu veya nişanlı”dır!.. Kız, çok defa seve seve bu cellädın koluna girer, onunla el ele verir başbaşa gider. “Seviyorum. “alacagım” pusularına düşer. Bu yolda bilmişi, bilmemisi hep zavallıdır. Bu zevk yolunda. erkegin maskesizi hemen yok gibidir…

“…Flörtte iş eğlenceye dökülünce, erkeğe güven olmaz, bu yolda samimiyeti şüphelidir. Erkek bu yolda kadından zevk ister. aşk bekler, hem şakalaşmaktan kendini alamaz, bunun karşılığını versin diye kadına israr eder, hem de arzusunu alınca kız ve kadını ayıplar, “çok düşük” diye başından atmak ister… Umumiyetle bu hissi eglencelerden sonra hep soğukluk, ayrılık vuku bulur… Umumiyetle erkek, kokladıgı çiçekten aldığı zevkle doyar, sonra başka bir renk, başka bir çiçek arar. Artık bu sahne onu avutmaz, ondaki esrar, onu çeken cazibe, bağ ve dügümler çözülmüştür. O artık başka bir cazibe. daha esrarlı bir dogum ister. başka bir aşk kovalar. Onun için bu hususta kız ve kadın, çok hassas olmalıdır”.

***

   Bir flört vak’ası:

“Gayet şık, hareketleri oldukça serbest ve cidden güzel. 17 yaşlarında görünen bir genç kız, muayenehaneme geldi, karşıma oturdu. Rengi uçmuş sapsarı , her tarafı titriyor Belli ki çok sinirli. Ne şikayeti oldugunu sordum. yutkundu, durakladı. Gözleri yaşla doldu ve bana, gözlerimin ta içine kadar derin derin baktiktan sonra. agzından şu cumleler döküldü:

“- Doktor bey… Ben mahvoldum… Evet beni mahvettiler. Sizden beni kurtarmanızı yalvarmaya geldim. Ailem duymamalı. O zavallıların hiçbir şeyden haberleri yok. Beni muayene edin, kanaatiniz neyse açıkça söyleyin ve beni eski halime getirin. Yalvarıyorum. İnsaniyet námina!

“Anlamıştım. Klasik. adeta günün modası gibi bir facia idi bu. Muayeneden sonra: En çok üç-dört günlük bir hadise olduğunu ve bekaretini tamamen kaybettigini söyledim. Hıçkıra hıçkıra şunları mırıldandı:

– Alçak! Alçak! Yılan herif.. dedi ve iskemleden düşüp bayılması bir oldu. Onu hasta bakıcımla beraber kaldırarak, teselli ettik.

“Acıklı hikâyesini beraber dinleyelim:

“Ortadan çok yukarı bir ailenin kızı. Zengin bir semtte oturuyorlar. Aile, kızlarını iyi bir okulda okutuyor ve her arzusunu yapıyorlar. Onbeş yaşındanberi arkadaşları vasitasıyla başka okulların çaylarını da hiç kaçırmıyor ve Amerikan filmlerindeki aynı yaştaki kızlar gibi serbest olmak, evin baskısından kurtulmak için çırpınıyor. Kur yapmayı ictimai bir zaruret sanıyor. Aynı yaştaki arkadaşlarının çeşitli flört (erkeklerle oynaşma) hikayelerini ballandıra ballandıra ve birbirleriyle adeta rekabet edercesine anlatırlarmış. Bu hava içinde zavallı ana-baba, küçük kızlarının tamamen masumane toplantılarından hiç kuşkulanmazlarmış.

“Bir gün bir mektup alıyor, Evin tenha bir odasında kalbi çarpa çarpa zarfı açtığı zaman, bir kolej çayında dans ettiği ve kulağına o gün aşk nağmeleri terennüm eden gençten geldiğini anlıyor. Sevinç içindedir. Bir gün İstiklal caddesinde, bir pastahanenin kuytu bir yerinde buluşuyor ve uzun uzun konuşuyorlar. Artık genç kız, bu genci sevmektedir. Mektuplar sıklaşıyor. Teminat teminat Üstüne. Delikanlı. kıza mütemadiyen, dünyada hiçbir aşkin kendisininki kadar hakiki ve kudretli olamıyacagina yeminler etmektedir.

“Bir akşam üzeri okuldan sonra, güya okul için lazım olan öteberi almak bahanesiyle gecikiyor. Tabii bu gençle buluşmuşlardır. Genç, hastamı evine götürüyor. Meger delikanlının evinde kimse yok, hepsi Ankara’ya birkaç günlügüne misáfirlige gitmişler.

“Kız burada benim yüzüne dik dik baktigimi ve kaslarimin çatıldığını derhal farketmiş olacak ki:

– Ona o kadar itimad etmiştim ki… Ondan hiç bir fenalik gelmeyecegine kendim kadar emindim. Onun için bu teklifi kabul ettim. Biraz da tecessüs vardi: Acaba evleri nasıldı? Aile durumları anlattığı gibi mi idi? Hem bundan ne çıkacaktı? Sinemalardaki Amerikan kızları flortlerinin evine pek ala gidebiliyorlardı. Ben de gittim. Aradan biraz zaman geçti, bana likör ikram etti… Likörler birbirini takib etti. O kadar neş’elenmiştik ki… Gramofonu koyduk, dans bile ettik. Rüya içinde idim… Pek geçmemişti ki, başım dönmeye, gözlerim kararmaya başladı. Kollarımın, bacaklarımın takati kesiliyordu. O beni kucakladı, farkında idim. Fakat hiçbir hareketle mukavemet edemiyordum. Ondan sonra…

– İşte ancak gözlerimi açtığım zaman, kendimi onunla beraber yatakta buldum… O alçak ırz ve namus düşmaninı da. bir kuzuyu parçalamış, kanlı dişlerini temizleyen bir kurt vahşi bir hayvan gibi. piposunu yakmış. benim bu feci tablomu gururla seyreder buldum. Yüzüne olanca kuvvetimle indirdiğim tokattan sonra, sür’atle giyinip çıktim Perişan ve pişmandım. mahvolmuştum. Eve geç de kalmıştım. Bir çok yalanlarla onları iknaya çalıştım. Bir Iki gün intihar programları kurmakla vakit geçirdim. Fakat hayat çok tatlı. Normal bir insan meger her felakete gögüs geriyormuş. Aklima derhal siz geldiniz ve size koştum. Evet doktorum, beni Allah rızası için kurtarın! diye yalvarmaya başladı, ağlıyordu.

“Şu suali sormadan kendimi alamadım:

– O günden beri o delikanlıyı hiç gördünüz mü?

“- Bana duyurmadan, bir daha gelmemek üzere Ankara’ya gitmiş. Yüzünü şeytanlar görsün. O benim aşk hülyalarımı tá temelinden yıktı. Şimdi ben bütün erkeklerden nefret ediyorum.

“Kendisine icab eden tibbi yardımı yapacağımı te’min ettim. Genç kızlara bu canlı misali neşretmek için müsaadesini istediğim zaman:

“- Yazın yazın. Benim gibi akılsız kızlar ders alsın da. irz ve namus düşmanı züppelere, şeref ve haysiyetlerini çiğnetmesinler, derken benim bile gözlerim yaşardı…

“İşte ictimai sarsıntılarımızdan hakiki bir tablo… Müşähedesini verdiğim bu vak’a, bundan birkaç ay evvel cereyan etmişti. Aradan az bir zaman geçmişti ki, orta Anadolu’lu, bir sene evvel yüksek bir meslek okulunu bitirmiş, namuslu, ciddi bir delikanlı bu kızı istedi. Kız gelip bana danıştı, derhal muvafakat cevabını vermedi. Bir kaç gün düşündü, nihâyet karar verebildi ve evlendiler.

“Kızlarım: Etrafınız sizi düşürmek isteyenlerle doludur. Hiç şüphe yok ki, sana bakan binlerce göz içinde birisi iyi, temiz kalble sana bakıyor. Bu bakışı anlamana imkan da yoktur. O halde seni seven, seni isteyen kimse meşru yoldan sana yaklaşmalı, alienden seni istemeli ve sana kanuni-mesru formalite ile sahib olmalıdır. İşte Amerika (ve Avrupa) taklitçiliginin… Iste gönül işlerinde bu kadar başıboş, lakayd hareket etmenin canlı misalleri… Bu yazılarımla vicdanlarınızı, akl-ı seliminizi. Irådenizi karşı karşıya bırakıyorum. Karar sizin ve dolayısıyla ákıbetler yine sizindir. Allah hepinizi, kötü insanlardan korusun!

Gençlik ve Evlilik

Flört etmenin günahı