İslamda kaza ve kader anlayışı

Question

Ehli sünnete göre “kaza ve kader”

Ehli sunnete gore kaza ve kader

Kader ve kaza hakkında geniş bilgi

Bu lafızların hem sözlükte hem de şer’i anlamları itibariyle birçok manası bulunmaktadır.

“Kaza” kelimesi Kur’ân-ı Kerim’de geçmemektedir. Ancak ondan türe miş olan kelimeler yaklaşık 60 âyette yer almaktadır. Mesela; sanat (yapmak) ve takdir (ölçmek ve biçmek) anlamında kullanılmıştır. Bu anlamların kulla nıldığı yerlerden biri de Yüce Allah’ın şu buyruğudur: “Dediler ki: Bize gelen apaçık delillere ve bizi yaratana seni üstün tutmayız. Ne yapacaksan yap. sen ancak bu dünya hayatında hükmedebilirsin. Kesinleştirmek ve emir vermek anlamında da kullanılmıştır. Bunlardan biri Yüce Allah’ın şu buy ruğudur: “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, anne-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. “Kaza kelimesi, İbn Manzur’un

Lisanu ‘l-Arab adlı eserinin “Kaza” maddesinde de geçtiği üzere başka anlam larda da kullanılmıştır.

Kader kelimesine gelince; bu kelime Kur’ân-ı Kerîm ve nebevi sünnette yer almaktadır. Yine İbn Manzûr, Kur’ân’da “Kadera” maddesinin geçtiği an lamlara işaret etmiş ve bunlar arasında şunları zikretmiştir: Bu kelime bazen hüküm vermek anlamında kullanılır. Yüce Allah’ın, “Şüphesiz biz onu Kadir Gecesi’nde indirdik”) buyruğu bunlardandır. Yani hüküm gecesinde indir dik. Yine Yüce Allah, “Her hikmetli işe o gecede hükmedilir”) buyurmak tadır. Kader kelimesi takdir etmek yani pay etmek, paylaştırmak anlamında da kullanılmıştır. Yüce Allah’ın şu buyruğunda bu anlamdadır: “Aranızda ölü mü takdir eden biziz. Ve biz, önüne geçilebileceklerden değiliz. Yapmak, var etmek anlamına da kullanılmıştır. Bunlardan biri de Yüce Allah’ın şu buy ruğudur: “Ay için de birtakım menziller (yörüngeler) tayin ettik. Nihayet o, eğri hurma dalı gibi (hilâl) olur da geri döner.” Ezeli ilim anlamında da kullanılmıştır. Yüce Allah’ın şu buyruğu bunlardan biridir: “Biz her şeyi bir kader ile yarattık.) Ezeli ilim ve mutlaka gerçekleşecek kesin emir anlamında da kullanılmıştır. Yüce Allah’ın şu buyruğunda bu anlamdadır: “Yeryüzünde de kaynaklar fışkırttık da su önceden takdir edilmiş bir emir üzere birbirine kavuştu. Yüce Allah’ın şu buyruğunda da bu anlamdadır: “Medyenliler arasında senelerce kaldın. Sonra (bu vadiye) bir takdir gereği geldin ey Musa!

Kitap ve sünnetin naslarında ve ilk üç asırda yaşamış salih selefin sözlerinde kaza ve kader lafızları bir arada, çeşitli mezhep ve kelâm âlimlerinin eserlerinde ve cebr ya da ihtiyar bakımından kulların fiillerinin tartışılmasıyla ilgili eserlerde terimleşen anlamıyla geçmemektedir. Ancak kelâm âlimleri bu lafızları, Yunan felsefesinin Arapça’ya tercüme edilmesinden, bunun mantiki problemlerinin kitap ehliyle ve filozoflarla yapılan tartışmalarda kullanılmasından, Kitap ve sünnetin delaletlerinden ve tartışma esnasında fiilen hissedi len vakıadan uzaklaşılmasından sonra kullanmışlardır. Bu hususta ilk konuşan Kufe Mutezilesi’dir. Daha sonra Kaderiye’ye cevap vermek üzere Cehm b. Safvân tarafından cebr görüşü ortaya konulmuştur. (Bk. Cebriye) Bunlar dan sonra ise her iki kesime cevap vermek üzere Eş’arî kelamcıları ortaya çıkmıştır. Daha sonra bunlar, bu mesele hakkında her iki kesim arasında orta yollu bir çözüm olarak kabul ettikleri yeni bir görüş ortaya attılar. Buna da “kesb” adını verdiler. Bu anlayış ise cebre daha yakındır.

Ashab döneminin sonlarına doğru bireysel eğilimler şeklinde ortaya çıkmasından itibaren Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat âlimleri bu firkaların görüşlerini ele almışlardır. Bu firkaların görüşleri ise, kitap ehlinin inançlarından etki lenerek şekillenmiş ve sonunda bunlar itikadi firkalar hâlini almıştır. Ehl-i Sünnet âlimleri onların uyandırmak istedikleri şüpheleri çürütmüş ve görüş lerini reddetmiştir. Şöyle ki; kader, kendisi olmadan imanın sahih olmaya cağı imanın rükünlerinden biridir. Çünkü nebevî sünnette hayrıyla-şerriyle, tatlısıyla-acısıyla kadere imanın gereğini vurgulayan naslar yer almaktadır. Kadere iman, Yüce Allah’ın rubûbiyetini, isim ve sıfatlarını ve tevhidi ka bul etmenin gereklerindendir. Çünkü Yüce Allah, kendi zatını ilim, irade ve mahlükatı üzerinde kudret sahibi olmakla nitelendirmiştir. İşte kaza ve ka dere iman akidesinin dayandığı esas da budur. Lâlekâî, Şerhu Usûli I’tikadi Ehli’s-Sünne ve’l-Cemâa adlı eserinde senediyle İbn Abbas’in şöyle dediğini rivayet etmektedir: “Kader tevhidin nizamıdır. Allah’ı tevhid etmekle birlikte kaderi yalanlayan kimsenin bu yalanlaması tevhidini çürütmüş olur.” Bu sebeple kader, Kur’ân-ı Kerim’de Yüce Allah’ın tevhidine delalet eden âyetler kapsamında zikredilmiştir.

Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’e göre kadere imanın dört mertebesi ve rüknü bulunmaktadır:

1. Yüce Allah’ın ezeli sıfatı olan ezeli ilmine iman etmek. (Bu da Yüce Allah’ın, yarattıklarının yaratmadan önce ne amellerde bulunacaklarına dair bilgisi demektir.) Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın sizi, birbiriniz den üstün kıldığı şeyleri (başkasında olup da sizde olmayanları) hasretle arzu etmeyin. Erkeklerin de kazandıklarından nasipleri vardır, kadınların da kazandıklarından nasipleri vardır. Allah’tan lütfunu isteyin; şüphesiz Allah her şeyi bilmektedir. ”

Bu ilmi dolayısıyla Yüce Allah kulları hesaba çekmez. Aksine onları kendi istek ve seçimleriyle işlediklerini bildiği fiillerinden dolayı hesaba çeker.

Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Andolsun ki içinizden cihat edenlerle sabredenleri belirleyinceye ve haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz. ”

2. Levh-i mahfuzda mukadderatın yazıldığına iman etmek. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen her hangi bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.” Bu yazmanın arkasından daha başka birtakım yazmalar ve takdirler gelir. Bunlardan biri günlük takdirdir. Biri de insanın annesinin karnında cenin iken yazılan yazıdır. Kadir gecesindeki yıllık takdir, bir sıkıntıyı gidermek, öldürmek ya da diriltmek gibi günlük takdir… Kıyamet gününde hesap ise, meleklerin kulların terazilerine konulacak olan amel defterlerine yazdıkları amellere göre olacaktır.

3. Yüce Allah’ın gerçekleşen meşietine ve her şeyi kapsayan kudretine iman... Bu iradenin kevni ya da şer’i irade olması arasında bir fark yoktur. Çünkü kainatta O’nun meşieti, kudreti ve iradesi olmadan hiçbir şey meydana gelmez.

4. Kulların fiillerinin yaratıldığına, onların kabiliyetlerine ve hayrıyla şerriyle meşiet sahibi olduklarına iman etmek. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Allah sizi de yapıp ettiklerinizi de yaratmıştır.”

Bilinmesi ve kendisine iman edilmesi gereken hususlardan biri de kulların bir kudret ve meşietlerinin bulunduğu ve bununla fiillerini işledikleridir. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “(0 nefsin) kazandığı (iyilik) kendisine, yaptığı (kötülük) de onun aleyhinedir. Burada “kesb”ten (kazanmaktan) maksat Eş’arîler’in dedikleri gibi, beşeri iradenin herhangi bir eser (sonuç) ortaya çıkmaksızın fiil ile birlikte bulunmasıdır. Çünkü Yüce Allah’in meşieti, kulların meşietinin üstündedir. O’nun meşieti de kullarında yaptıkları aracılığıyla gerçekleşir. Buna göre, kul açısından mutlak manada cebr ve ih tiyar (seçebilme gücü, tercih) bâtil bir iddiadır. Çünkü mutlak cebr teşrie dil uzatmaktır. Yüce Allah’ın meşietini inkâr etmek ise tevhide dil uzatmaktır. Bu hususta Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in inancına göre, sebepleri yerine getirmek vaciptir fakat onlara itikat etmek şirktir. Kul ister fail (etken), ister münfail (edilgen) olsun kendi fiilini işler, Allah da onda dilediğini yaratır. Yüce Allah ebediyen kullarına zulmetmez. Hatta onları ancak kendilerinin yaptık ları işlerden dolayı hesaba çeker. Bununla birlikte onlara azap edecek olsa da zulmetmiş olmaz. Onlara merhamet edecek olursa, elbette O’nun rahmeti kendileri için amellerinden hayırlıdır. Akıl ile kadere dalmak nehyedilmiş ve yerilmiştir. Yüce Allah da “O, işlediklerinden sorumlu tutulmaz. Halbuki onlara (yaptıkları) sorulur” buyurmaktadır.

Diğer taraftan İbn Sina gibi İslâm’a mensup filozoflara göre kaza ve kader mefhumu yanlış anlaşılmıştır. Çünkü onlar, Yüce Allah’ın yalnızca icmali ve zaman sınırları içerisine girmeyen hususları bildiğine ve cüz’iyatı kuşatmadığına inanırlar. Mecûsîler de insanın Yüce Allah’ın kudreti olmadan kendi fiil lerini ortaya koyduğuna inanırlar. Sâbiiler ise, Cebriyeciliği kabul etmektedir. Cehmiyye müntesiplerinden ve başkalarından bazı kelamcılar da onlardan etkilenmişlerdir. Dehriyeciler de aynı şekilde Cebriyeci görüşü kabul ederler. Fakat onlar bunu tabiata ya da feleklerin merkezine nispet ederler. Yahudiler ise kader konusunda iki aynı kanaate sahiptirler. Mesela; Rabbaniler Cebriyeciliği kabul etmezken, Okuyucular bunu kabul etmektedirler. Hıristiyanlar da aynı durumdadır. Doğu dünyasının Hıristiyanları -Ortodoks mezhepleri- insanın muhayyer (amelini seçmekte serbest) olduğunu söylerken, Batı Hıristiyanları -Katolik ve Protestan Kiliseleri- Cebriyeciliği kabul etmektedirler. Mutezile de irade özgürlüğünü kabul etme görüşünde Doğu Hıristiyanları ile Nasturîler’den etkilen miştir. Öyle ki, bunların lakabı İkinci Kaderiye olmuştur.

Değişik yönelimleri ve farklı felsefeleriyle çağdaş, maddeci akımlara geçecek olursak; bunların, ister Yüce Allah’a, isterse de tabiata ve feleklere nispet etsinler cebriyeciliği ilan ettiklerini görüyoruz. Hâlbuki liberal akımlar insanın özgürlüğünü ve davranışlarını, bunların cebriyeciliğini ve zorunluluğunu kabul eden akımın zıddı konumda ele almaktadır.

İslâm dünyasında her iki görüşten etkilenenler ve bunlara çağıranlar hâlâ varlığını devam ettirmektedir. Gerek Mutezile ile onlardan etkilenen Râfiziler, Eş’ariler ve Mâturîdîler’le başkalarından bazı kelâm firkaları olsun, gerek liberal veya sosyalist olsun, gerekse de laik akımı kabul edenler tarafından olsun, bu görüşlerden etkilenenler ve bunlara çağıranlar bulunmaktadır. Bu nunla birlikte, bütün bu muhalif akımlarda esas olan bunların eski din ve felsefelere, özellikle de Yunan felsefesine raci olmalarıdır. Çünkü Epikürcüler’le Aristo’nun görüşüne dayanarak irade özgürlüğü ile insan özgürlüğünü kabul eden görüşler ortaya çıktığı gibi, Revâkîler’in görüşünü esas alarak cebriyeci görüş ile insanın yönlendirilmekte olduğu görüşü de kabul edilmiştir.

BENZER KONULAR:

Dini Soru Cevap

Her soru cevap verilmeye değerdir, yeter ki aynı konu bize sorulmuş olmasın ve kurallara uygun sorulsun. Lütfen soru yollamadan önce aynı konu var mı diye \\\\"ARAMA\" yapınız. Konu altına yazılan sorulara öncelik tanıyoruz.. Bilginize

Takip Et

Answers ( 2 )

    0
    2022-06-27T15:09:36+03:00

    Kader

    Hocam çocuk getirmek kader diyoruz ama ben 2 çocuk getirecem diyorum sonra 3 u düşünmüyorum bakıyorum eskiden 9 10 çocuk getirirdi eğitim caa geldik şimdi millet yoksulluktan faa çocuk getirmiyor bu nasıl oluyor birde kaderde gelişmiş ülkelerde yaşam ömrü 80 90 ama gelişmemiş ülkelerde 60 70 ortalama yada alt yapılarda çalışanlar yada kömür ocaklarında çalışanlar erken oluyor Allah bunlara kısa ömür mu vermiş bu nasıl bişey fakir ülkeler dekiler erken ölüyor hocaya sordum Allah sevdiklerini erken alıyor diyor Nuh a.s o kadar yıl yaşadı peygamber efendimiz 63 sene yaşadı onu sevmiyormuydu

      0
      2022-06-29T05:45:11+03:00

      sizin dünyada kaç çocuk sahibi olacağınız Allah’ın ezeli ve ebedi ilmi ile önceden bilinmektedir. Ömür de bu şekildedir. Yani kişi ağır işlerde çalıştığı için erken yaşta vefat etmiyor. Bu sadece bir sebeptir. Kişinin ALlah tarafından ömrü ne kadar tain edilmiş ise o kadar yaşar. Bunun ağır işlerde çalışma ile bir ilgisi yoktur.

    0
    2023-05-12T22:10:01+03:00

    İslam dininde kaza ve kader anlayışı, inanç sisteminin temel prensiplerinden biridir. Kaza ve kader, İslam inancında Allah’ın evreni yarattığı, her şeyi bilip kontrol ettiği ve insanın kendi iradesiyle belirli bir seçim yapabileceği fikrine dayanır. İşte İslam dininde kaza ve kader anlayışının detayları:

    Kaza ve Kader Nedir?

    Kaza ve kader, Arapça’da “kadere” ve “kaza” olarak adlandırılır. Kaza, belirli bir olayın gerçekleşmesi anlamına gelirken, kader ise o olayın ne zaman, nerede, ne şekilde gerçekleşeceğine dair karar verme sürecini ifade eder.

    İslam’da Kaza ve Kader Anlayışı

    İslam inancına göre, her şeyi yaratan ve kontrol eden tek varlık Allah’tır. Allah her şeyi bilir ve her şeyi kontrol eder. Kaza ve kader de Allah’ın takdiridir. İslam’da kader, insanın özgür iradesiyle seçim yapmasıyla birleşir. Bu seçimler sonucunda ortaya çıkan olaylar kaderin bir yansımasıdır. İnsanlar, kendi iradeleriyle belirli seçimler yapabilirler ancak sonuçları Allah’ın takdiridir.

    Kaza ve Kaderin Önemi

    İslam inancına göre, kaza ve kader anlayışı hayatın her alanında önemlidir. Bu anlayış insanlara, hayatlarında karşılaştıkları her türlü olayın Allah’ın takdiri olduğunu hatırlatır. Bu nedenle, İslam’da insanlar zorluklarla karşılaştıklarında sabırlı olmaları, Allah’a güvenmeleri ve onunla birlikte hareket etmeleri öğütlenir. Ayrıca, İslam’da kaza ve kader anlayışı insanların birbirleriyle olan ilişkilerinde de önemlidir. İnsanların birbirine yardım etmesi ve destek olması gerektiği öğütlenir.

    Kaza ve Kader ile İlgili Tartışmalar

    Kaza ve kader anlayışı İslam toplumunda bazı tartışmalara neden olmuştur. Bazı insanlar kaza ve kader anlayışının insanların özgür iradelerini sınırlandırdığını ve insanların herhangi bir şeyi değiştiremeyeceğini düşünürler. Ancak, İslam dininde insanların özgür iradesi ve seçimleri de önemlidir. İslam, insanların kendi iradeleriyle hareket etmeleri gerektiğini öğütler ve insanların seçimleri sonucunda ortaya çıkan olayların kaderin bir yansıması olduğunu belirtir.

Cevapla