İslam’da mürted neden öldürülür?

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

Kur’ân din seçiminde insana tercih hakkı verirken İslâm dininden çıkan (mürted) niçin öldürülmektedir?

Islamda murtet neden oldurulur

Mürtedin öldürülmesi Kur’ân’a mi sünnete mi dayandırılmış tır? Bu durumda mürtedin önceden yaptığı amellerin durumu ne olacaktır?

Her insanın kişi dokunulmazlığı hakkı olduğu gibi, herhangi bir dini seçme ve onun gereğini yerine getirme hakkı da vardır. Nitekim “Dinde zorlama yoktur…” (Bakara, 2/256); “De ki: o, (Kur’ân) Rab binizden (gelen) bir haktır. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr et sin…” (Kehf 18/29) âyetleri bu hususu gayet açık bir şekilde ifade etmektedir. Buna göre diyebiliriz ki, İslâm dini tabiatı gereği herhangi bir şahsı ve toplumu, kendisini kabul etmeye ve öngördüğü sınırlar içinde kalmaya zorlamamaktadır. Çünkü Kur’ân’ın bize anlatmış ol duğu Allah, zorlayan değil, ikna eden yüce bir kudrettir. Yani İslâm’a girmek isteyen kendi irâdesiyle girer, orada kalmak isteyen de aynı şekilde kendi irâdesiyle kalır. Bu yüzden Kur’ân, her zaman din ve inanç özgürlüğünden yana tavır almış ve yine her zaman dinde zor lama yapılamayacağı ilkesini titizlikle korumuştur. Hal böyle iken mürted yani İslâm dininden çıkıp başka bir dine giren kimse neden öldürülmektedir?

İslâm hukukçuları dinden dönen şahsa ölüm cezası verileceğini öne sürmektedirler. Onlar bu cezayı, “...Sizden kim dininden döner ve kafir olarak ölürse, işte onların bütün yaptıkları dünyada da, âhirette de boşa gitmiştir. Onlar cehennemliktirler ve orada devamlı kalırlar” (Bakara 2/217) âyeti ile “Kim dinini değiştirirse onu öldürünüz” hadisine dayandırmışlardır. (Buhâri, Cihâd, 149, I’tisâm, 28). Ancak din den dönen şahsa uygulanacak ölüm cezasının hukuki dayanağı olarak kabul edilen bu âyete baktığımızda, onun dünyevî bir cezadan söz etmediğini görürüz. Zira bu âyette dinden dönen ve kâfir olarak ölen şahsın, dünyada işlediği faydalı hiçbir amelinin âhirette işe ya ramayacağı belirtilmektedir. Nitekim Kur’ân’da bu âyetteki ifadeye benzer başka âyetler de vardır. Oralarda da kâfirlerin ve Allah’a ortak koşanların yaptıklarının boşa gittiği, onların cehennemlik olduğu değişik vesilelerle beyan edilmektedir. (Âl-i İmrân, 3/86-91; Mâide, 5/5; Kehf, 18/29). Fakat o pasajlarda yer alan zümrelerin hiçbirine, küfür ya da şirkleri sebebiyle ölüm cezasının uygulanması söz konusu edil memiştir. Buradan anlaşılıyor ki, İslâm hukukçularının dinden dönen kimselere yönelik olarak uygulamak istedikleri ölüm cezasının da yandığı delil âyet değil, yukarıda zikrettiğimiz hadistir. Ancak İslâm bilginlerinin önemli bir kısmı söz konusu hadisin âhad bir haber olduğunu, had cezalarının da âhad haberle sabit olmayacağını öne sürmüşlerdir. Çünkü âhad haberle elde edilen bilgi zan ifade etmekte dir, zan da kesin bilgi değildir. Yani bir yönüyle zan, şüphe demektir. Şüphenin varlığı da had cezalarını düşürmektedir. Nitekim bu ilkenin hukuki temelini teşkil eden bir hadiste Hz. Peygamber (sav): “Şüphe bulunduğunda hadleri düşürünüz” buyurmuştur. (Şevkânî, Neylü’l evtâr, V, 118). O halde denilebilir ki, şayet dinden dönen kişinin bu dönüşü kişisel olarak kalırsa, kendisine dünyevî bir ceza uygulanması gerekmez. Ancak mürted, bu dönüşüyle diğer şahısların dini inançlanıyla alay eder yahut devletin gizli sırlarını düşmana vermeye kal kışır ya da İslâm’ın temel inanç esaslarını yıkma faaliyetlerine girişirse, her hukuk sisteminde olduğu gibi, İslâm’ın da bu durumda onu cezalandırma hakkı doğmaktadır. Zira İslâm’da inanmama özgürlüğü vardır; ama insanların değerleriyle alay etme ya da İslâm’ın karşı olduğu ve mücadele ettiği küfrü yayma hürriyeti yoktur.

Burada şunu da ifade edelim ki, şayet bir mümin irtidat eder yani dininden döner ve belli bir zaman sonra tekrar İslâm dinine girerse, önceden yapmış olduğu amellerin durumu ne olacaktır, sorusuna da şöyle cevap verilebilir: Bu hususta iki görüş vardır. Bunlardan birine göre mürted ölmeden önce tevbe edip İslâm’a geri dönerse, irtidat etmeden önce yapmış olduğu ibâdetleri geçerliliğini korumuş olur. Diğerine göre de mürtedin daha önce yapmış olduğu tüm ibadet ve iyilikleri bâtıl sayılmaktadır. Yani dininden dönen kişinin tevbe etmesiyle önceki ibâdetlerin geri dönüşü mümkün değildir. Bizim kanaatimize göre bu iki görüşten ilki daha tercihe şâyândır. Zira Yüce Allah’ın merhameti sonsuz ve sınırsızdır. Mürted her ne kadar belli bir süre İslâm’dan uzak durmuş olsa da nihayetinde hatasını anlamış ve İslâm’a geri dönmüştür. Dolayısıyla bu durumda Yüce Allah’ın ona merhametiyle muamele edeceği söylenebilir. Çünkü bu geriye dönüş aslında bir tevbe demektir. Allah Resûlü’nün ifadesine göre günahından tevbe eden kimse de günahı olmayan kimse gibidir. (İbn Mâce, Zühd)

Kur’an ve Tefsir Konusunda Bilinmesi Gereken 88 Soru
Ön Kapak
Muhsin Demirci
BEYAN YAYINLARI

Answers ( 1 )

  1. Soru avatarı
    0
    2022-03-07T13:33:36+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Mürted olmayı tekrarlayan

    Nisa 137. ayete göre dinden dönmeyi tekrar edenlerin tövbesini Allah kabul etmez mi? Hanefi mezhebine göre hüküm nedir? Bu gibi insanların kalbi mühürlenmiş midir?

      0
      2022-03-08T10:06:13+03:00

      Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

      Bildir
      İptal

      Dinden irtidat eden yani dönen bir kimse tevbe edip tekrar dine dönmelidir. Fakat sürekli irtidat etmek yani kişinin sürekli dinden dönmüş olması imanı zayıflatır. Yani buna gerek yoktur.

      Nisa Suresi 137. ayetin tefsiri şu şekilde yapılmıştır;

      İslâm tarihinin ilk döneminde iman ile inkâr arasında gidip gelenler, bunu kötü maksatla yapanlar veya iman henüz yeterince kafalarına ve gönüllerine yerleşmemiş bulunduğu için böyle hareket edenler olduğu gibi tarihin başka devirlerinde de benzeri durumlara rastlanmıştır. Önemli ve muteber olan son durumdur; insanlar sonunda imana karar verir, bunda sebat ederlerse kurtulurlar, daha önceki inkârları da bağışlanır. Çünkü “Müslüman olmak, geçmişi siler” (Müsned, IV, 199). Sonu inkâr olan ve bu halde ölenler (inkârlarını arttıranlar) bağışlanmazlar, inkârcıların doğru yolda oldukları da iddia edilemez. İnkâr ile –iman bakımından– doğru yolda olmak çelişkilidir, ikisi bir arada bulunamaz.

Cevapla