Paylaş
İslamda Savaşta Komutanın Görevi Nedir
Question
Savaşta Kumandanın Yeri
SORU: Savaşta kumandan -askeri harbe teşvik etmek için- Önde mi bulunmalı, yoksa -ordunun arkasını sağlama almak için- geride mi bulunmalı?
CEVAP: Savaşta kumandanın nerde durması gerektiğini tayin etmek bizce mümkün değildir. Çünkü bu yerine göre değişir Bazen komutan askerlerinin önünde olmalıdır. Böylelikle o askerini tahrik eder, coşturur ve onlara yol açar. Bazen de onun geride durması uygun olur ki, onların arkalarını sağlama alsın. O böylelikle harbi yönlendirir, onlara komuta eder. Fakat her halükarda komutanın korkak olmaması lazımdır. O kendini fazla düşünmemeli ve pısırık olmamalıdır. Kumandanın askerlerini tehlikeye sürüklerken kendini düşünmemesi lazımdır. Çünkü bu büyük bir hıyanet olur. Onun yapacağı bu hata küçük bir askerin yapacağı hataya benzemez. Herkesin kendine göre bir sorumluluğu vardır. Büyüklerin hatası da büyüktür. Nitekim şöyle denmiştir: İyilerin iyilikleri, mu-karreblerin (Allah’a daha yakın olanların) kötülüğüdür.
Bir komutanın, askerlerini tehlikeye atarken kendini geride tutması veya askerlerini tehlikeli ve zorlu işlere koşturup bunu kendine reva görmemesi, açık bir korkaklık ve utanç verici bir şeydir.
Biz yüce Peygamber’in hayatına baktığımızda onun komutanların en hayırlısı, liderlerin en büyüğü olduğunu görürüz. Büyük Bedir savaşında ashabıyla istişare etti. Onlar ona ordunun gerisinde savaş meydanına bakan bir karargah kurmuşlardı. O harp meydanına bakıyordu. Ta ki o savaşı Allah’ın vahyi ile idare etsin. O sadece arkadaşlannı razı etmek için bunu kabul etti. Fakat biz onu diğer muharebelerde safların Önünde görüyoruz. O orduya iştirak etmiş. Hatta hiç kimsenin gösteremeyeceği cesareti göstermiştir. Müslümanlar bir ara paniğe kapıldılar, kaçtılar, o en büyük cesaret sembolü olan Hz. Peygamber asla geri çekilmedi, hiç bir zaman kimseden geri kalmadı. Kendisinin uzak durduğu bir şeye başkasını çağırmadı. O her zaman dimdik ayakta ve sabit idi.
Bir adam Bera b. Azib’e ‘Siz Hüneyn gününde Rasûlullah’ı bırakıp kaçtınız mı?’ diye sorduğunda, ‘Evet kaçtık. Ancak Rasûlullah (s.a) kaçmadı. Onu katırının üstünde gördüm, Ebu Süfyan onun dizginini tutuyordu. Hz. Peygamber (s.a) şöyle diyordu: ‘Bunda bir yalan yoktur. Ben Peygamberim. Ben Abdu’l-Muttalib’in oğluyum.’
İnsanlar kaçarlarken Rasûlullah (s.a) sağma ve soluna bakarak şöyle diyordu: Ey Allah’ın dininin yardımcıları! Ey Allah Rasûlü’nün yardımcıları! Ben şüphesiz Allah’ın kulu ve Rasûlüyüm.
Ali b. Ebî Talib şöyle diyor: ‘Savaş kızışınca biz Allah Rasûlü’ne sığınırdık. Düşmana ondan daha yakın kimse olmazdı. Biz Bedir gününde de Allah Rasûlü’ne sığındık. O düşmanın tam ortasında idi. O insanların en şiddetlisi idi o gün. İbn Ömer de şöyle diyor: “Ben Rasûlullah’tan daha kahraman, daha cesur, daha işe rıza gösteren kimse bulamadım.”
İmran b. Husayn da şöyle söylüyor: Allah Rasûlü (s.a) hangi askeri birliğe karşı çıktıysa ilk vuran oldu.”
Hz. Osman askerlerini Afrika’nın fethi için gönderdi. Abdullah b. Şerh onların kumandanı idi. İslâm askeri kendinden çok fazla olan Cir-cir denen Rum meliki komutanının askerleriyle karşılaştılar. İslâm ku-mandanıyla Rum kumandanı, harp meydanına indiler. Onlar askerlerinin önünde idiler. Onlardan her birisi kendi cesaretini göstermek istiyordu. Circis askerlerini harbe teşvik etmek için şöyle ilan ettirdi: “Kim Abdullah b. erh’ı öldürürse ona yüz bin dinar vereceğim ve ayrıca onu kızımla evlendireceğim.” Bazı müslüman askerler kendisine bir zarar gelmesin diye Abdullah b. Serh’in geriye çekilmesinin lazım geldiğini söylediler. O da bunları dinledi ve geriye çekildi. Bu da askerlerin nefsinde bir zayıflık meydana getirdi. Onların manevi kuvveti gitti. Böylelikle günler geçti müslümanlarm zafer haberi Hz. Osman’a ulaşmadı. Hz. Osman onlara bir takviye kuvveti gönderdi. Onların başında da Abdullah b. Zübeyr vardı. İbn Zübeyr harp meydanına varınca komutanlarını sordu. Onun durumunu öğrendi ve çok kızdı. Onun yanma vardı ve ‘Mel’un düşman Circis’in sözünden dolayı mı böyle askerlerinden uzaktasın. Halbuki sen komutansın’ dedi. Abdullah ‘Savaş meclisi bu kararı verdi’ dedi. İbn Zübeyr ise şöyle söyledi: Bu gibi yerde bu isabetli bir karar değildir. Komutanın harp meydanında askerlerinin içinde olması askerlere cesaret ve kuvvet verir. Onlara cennet ve şehitlik aşkı verir. Circir’in yaptığını siz de yapın. Sen de kim Circir’i bu gece öldürse ona yüz bin dinar ve onun kızı verilecek diye ilan ettir.
Böylelikle askerler cesaretlendi. Zafer için yanıp tutuşmaya başladılar. Bir kaç gün içinde Abdullah b. Zübeyr düşman saflarını yarmayı başardı. Circir’in başını kesti, onu kılıcının ucuna takarak ilerledi. Bu onların en büyük zaferi oldu. Böylelikle Afrika kıtası müslümanlar tarafından fethedildi.
Bundan da anlıyoruz ki, komutanın askerleri için örnek olması lazımdır. Safların ön kısmında olması lazım ki, iyi bir misal olsun. Eğer cihadın maslahatı geride durmaksa onun da bir zararı yoktur. Burada esas olan şey, ihlaslı olmak ve şehit olmayı arzulamaktır.
Benzeri konular:
Answer ( 1 )
İslam’da savaşta kumandanın görevi, savaşın stratejik yönetimi ve askerlerin moralini sağlamak, aynı zamanda savaşın İslami kurallara ve etik değerlere uygun şekilde yürütülmesini sağlamak olarak özetlenebilir. İslam, savaşın ancak zaruri durumlarda, adaletin ve haklının korunması amacıyla yapılmasını öğütler. Kumandan, bu süreçte çok önemli bir role sahiptir. İşte İslam’da kumandanın savaşta yerine dair bazı ana görevler:
Stratejik Planlama ve Yönlendirme: Kumandan, savaşın gidişatını belirlemek, uygun stratejiler geliştirmek ve ordunun yönünü tayin etmekle sorumludur. Bu, savaşın başında ordunun yerleşim yerlerini, geçiş yollarını ve taktiklerini belirlemeyi içerir. Kumandanın akılcı ve dikkatli bir planlama yapması, zafer için kritik öneme sahiptir.
Moral ve Motivasyon Sağlamak: Bir kumandan, ordusunun moralini yüksek tutmak, savaşçılara cesaret ve güven aşılamak zorundadır. İslam’a göre, ordu içinde birbirine güven, kardeşlik ve yüksek moral çok önemli unsurlardır. Kumandan, savaşçılarının kalp ve akıllarını da doğru bir şekilde yönlendirmeli ve onları moral desteği ile motive etmelidir.
İslami İlkeleri Gözetmek: İslam’da savaşta dahi belli etik kurallar vardır. Kumandan, savaşın sadece meşru müdafaa amacıyla yapılmasını sağlamalı, düşmana zarar vermekten kaçınmalı ve sivillere zarar vermemelidir. Aynı şekilde, esir alındığında onlara zulmetmemek ve İslam’ın insani değerlerine uygun davranmak kumandanın sorumluluğudur.
Adaletli Olmak: Kumandan, askerlere adaletle davranmalı, kimseye haksızlık yapmamalıdır. Savaşın zorlukları altında bile, adalet ve eşitlik ilkesine sadık kalmak önemlidir. Kumandan, özellikle askerlere karşı adaletli olmalı ve gerektiğinde savaşın kuralları çerçevesinde cezai işlemleri adil bir şekilde yapmalıdır.
Örnek Olmak: Kumandan, hem liderlik becerisi hem de kişisel ahlakı ile askerlerine örnek olmalıdır. Onun davranışları, savaşçılara cesaret verir. İslam tarihindeki pek çok komutan, adaletli ve örnek bir lider olarak tanınmıştır. Kumandanın tutum ve davranışları, ordunun genel tutumunu etkiler.
Savaşın Yönetilmesi: Kumandan, cephedeki savaşın direkt yönetiminden sorumludur. Askerlerin savaş alanındaki düzenini sağlamak, hangi bölgelerde direniş gösterileceğini belirlemek ve gerektiğinde takviye birlikleri göndermek gibi görevler de kumandana aittir.
İletişimi Sağlamak: Kumandan, ordunun birliğini sağlamak ve koordinasyon içinde hareket etmelerini sağlamak için etkili bir iletişim kurmalıdır. Bu iletişim, hem ordunun içindeki komutanlarla hem de halkla da sürdürülebilir olmalıdır.
Örnekler: İslam tarihinde, savaşlardaki kumandanlar, bu etik ve sorumlulukları yerine getirerek büyük zaferler kazanmışlardır. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (sav) başkomutanlık yaptığı Uhud ve Bedir savaşları gibi önemli savaşlarda, kumandan olarak gösterdiği liderlik, strateji ve İslami ilkelerle uyguladığı adalet tarihsel bir örnektir. Aynı şekilde, Hazreti Ali (ra) ve diğer sahabeler de savaş alanındaki liderlikleriyle tanınmışlardır.
Sonuç olarak, İslam’da kumandanın savaştaki yeri sadece bir askeri lider olmanın ötesinde, aynı zamanda dini, ahlaki ve etik değerleri savaş alanına taşımaktır.