Paylaş
İslamda “Takvim” Kavramı
Question
TAKVİM
التقويم
Sözlükte “doğrultmak, düzeltmek; değerini belirlemek” anlamlarına gelen “takvim” kelimesi terim olarak “bir olayın belli bir başlangıca göre akıp giden zaman içerisindeki yerini, yıl, ay, gün sayısı ve gün adı şeklinde verme” ve “bunu veren belge” demektir. Kur’an’da ise “kıvam, oran, tenasüp, kemal” anlamıyla bir yerde geçen kelime (et-Tin 95/4) insanın en güzel ve en mükemmel biçimde yaratıldığını ifade eder.
Takvimler dört sınıfta incelenir.
1. Güneş takvimleri (şemsi takvimler). Dünyanın güneşin etrafında gerçekleştirdiği bir tam dönüşü esas alan takvimlerdir. Dört mevsimin toplam süresi olan ve adına “güneş”, “dönence” veya “mevsimler yılı” denilen dönüşe göre ortaya konulan güneş takvimleri, mevsimlerin sürelerinin ölçümle belirlenmesine dayandırılmaktadır. Belgeye dayalı ilk güneş ölçümü milattan önce 432 yılında Atinalı Meton ve Euktemon tarafından, ikinci ölçüm ise milattan önce 280’de Sisamlı Aristarkhos tarafından gerçekleştirildi. Bu ölçümler güneş yılı süresini belirleyerek bir güneş takvimi oluşturulabileceğini ortaya koydu. Mısır’da III. Ptolemaios (m.ö. 246- 221) zamanında bir güneş yılı süresi 365 = 365,25 günden biraz daha kısa bir süre olarak tespit edildi (7 Mart m.ö. 238) ve tarihin bu ilk güneş takvimine “Kanopus (Tanis) takvimi” denildi. 365 tam (kesirsiz) günlü eski Mısır takviminin dört yılda bir 366 güne çıkarılmasıyla ortaya konulan ve milattan önce 238 yılını başlangıç alan bu takvim yaygın kabul görmedi ve kısa bir süre sonra yürürlükten kaldırıldı. Üçüncü güneş ölçümü İznikli Hipparkhos tarafından milattan önce 146 yılında gerçekleştirildi. Bu ölçümle birlikte ilkbahar + yaz ile sonbahar + kış yarıyıl süreleri belirlenmiş oldu.
Romalı devlet adamı Jül Sezar’ın (Iulius Caesar) isteğiyle Kanopus takvimi örnek alınarak yapılan çalışmayla tarihin ikinci güneş takvimi olan ve yine 365 4 günlü Jülyen takvimi ortaya çıktı. Yılın başlangıcını 1 Ocak’a çeken Sezar, takvimi mevsimlere uyar duruma getirmek için eski takvimde sonuncu ay olan şubattan bir gün alarak temmuza ekledi ve ayın adını kendi adına göre değiştirdi (Ing. July, Fr. Juillet). Ardından İmparator Augustus da yine şubattan bir gün alıp yeni takvime ekledi ve aya kendi adını verdi (m.ö. 27). Sonuçta bu iki ay otuz birer gün olurken şubat yirmi sekiz güne düştü ve dört yılda bir yirmi dokuz gün sayılır oldu. Jülyen takviminin Roma kökenli olması sebebiyle ona ve onun gibi 365,25 günlü takvimlere Türkçe’de “rûmi takvim” denildi. Sonraki dönemlerde 365 günlü yeni takvimler ortaya çıktı. Bunların başlıcaları Doğu hıristiyanlarından Süryaniler’in kullandığı İskender takvimi, Mısır hıristiyanları (Kıptiler) tarafından kullanılan Kıpti takvimi, eski İran’da kullanılan Yezdicerd takvimi ve Osmanlı mali-rūmi takvimidir. Osmanlı rûmi takvimi, başlangıç olarak Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretini (622) kabul eden ve güneş yılı esasına dayanan bir takvimdir. Rūmi takvimde 1 Mart yılbaşıydı ve ay isimleri olarak bugünkü aylar kullanılmaktaydı.
İskenderiyeli ünlü astronom Batlamyus (Claudius Ptolemaios), dördüncü güneş ölçümünü Mısır’da milattan sonra 140 yılında 22 Mart, 24-25 Haziran ve 25 Eylül günlerinde yaptı. O, güneş yılı süresinin 365 günden biraz daha kısa olduğunu bir defa daha belirledi. Ayrıca ilkbahar ve yaz sürelerini doksan üç gün on üç saat ve doksan üç gün beş saat olarak buldu ki bu süreler bugünkü ölçümlere en yakın olan sürelerdir. Milattan sonra 325 yılında gerçekleştirilen İznik Konsili ölçümünde ilkbahar başlangıcı 21 Mart olarak belirlendi. Bu beşinci ölçüm aynı zamanda Jülyen takvimi günüyle yapılan ilk ölçümdür. 532’de ise Papaz Küçük Denys (Dionysius Exiguus) Jülyen takviminin başlangıcı olarak Hz. İsa’nın doğumunu (milat) kabul etti. Diğer taraftan takvimler 365,25 günlü olmasına rağmen Batlamyus’un ölçümleriyle güneş yılı süresinin 365,25 günden biraz daha kısa olduğunun kesinleşmesi üzerine takvimlerdeki yanılgı payı hesaplanarak bu yanılgı paylarının takvimlere eklenmesi yoluna gidildi.
Yanılma payı düşük takvimler ise şunlardır: 1. Celâli (Meliki) takvimi. Büyük Selçuklu Sultanı Celâlüddevle (Celaleddin) Melikşah’ın (1072-1092) emriyle Ömer Hayyâm başkanlığında kurulan bir astronomi heyetinin eski İran takvimlerindeki yanılma payının azaltılması için yaptığı çalışmanın ürünü olup 1 ferverdin 1 Celâli (9 Ramazan 471/15 Mart 1079) başlangıçlıdır. 2. Miladi (Gregoryen) takvim. 325 yılında yapılan İznik ölçümünde ilkbahar başlangıcı 21 Mart olarak belirlenmiş, 1582 ölçümünde ise Papa XIII. Gregorius’un gökbilimcileri tarafından 11 Mart olarak ölçülmüştür. Bununla beraber Miladi takvim tamamen hatasız olmayıp yanılma payının küçük olması sebebiyle hatasız sayılmaktadır. Zira yanılma payı olmayan bir takvim oluşturmak mümkün değildir.
2. Ay takvimleri (kameri takvimler). Bunlar, ayın dünya etrafındaki dönüşüne dayanmaktadır. Ay, dünya etrafında dönerken bulunduğu yere bağlı olarak güneşten aldığı ışığın bir kısmını dünyaya yansıtır. Dünyadan bakıldığında ay ile güneşin birbirlerine göre açılarına bağlı olarak ayın ışık yansıtan kısmı 29-30 günlük süre zarfında hilal şeklinden başlayarak büyüyüp dolunay haline gelir (hicri ayın ortası); daha sonra da küçülerek gözden kaybolur (hicri ayın sonu). Dünya, ay ve güneşin bir hizaya geldiği bu son aşamaya kavuşum (ictimâ-i neyyireyn, kısaca içtima) denilmektedir. Kavuşumdan yaklaşık on iki – on altı saat sonra ay ince bir hilal biçiminde yeniden görülür. Ayın bu şekilde gözetlenip görülmesine rü’yet-i hilal (kısaca rü’yet) adı verilmektedir. Bir ay 29,530588 gün, on iki aylı bir yıl 354,367056 gün, bunların gerçek değerleri de yirmi dokuz yahut otuz gün ve 354 veya 355 gündür. Ancak astronomik düzensizlikten kaynaklanan değişimlerin de etkisiyle hangi ayların yirmi dokuz, hangilerinin otuz ve hangi yılların 354, hangilerinin 355 gün çekeceği önceden belirlenememiş ve bir kurala bağlanamamıştır.
Ayın dünya etrafındaki dönüş süresini esas alan hicri takvim (ay-hicret takvimi, hicri-kameri takvim) İslam âleminin dinî takvimidir ve Tevbe sûresinin 36-37. âyetleriyle Hz. Peygamber’in hadislerine dayandırılmıştır. Ayetlerde Allah’ın katında ayların sayısının on iki olduğu ve haram ayların yerlerini değiştirmenin (nesi) küfürde aşırılık sayıldığı ifade edilmekte, hadislerde ise bir ayın yirmi dokuz ya da otuz gün olduğu, ramazan hilali görüldüğünde oruç
tutmaya başlanacağı, bir sonraki hilal görüldüğünde de bayram yapılacağı, hava kapalı olur da hilal görülemezse ayın otuz güne tamamlanacağı belirtilerek ramazan orucunun başlangıç ve bitiş günleri kurala bağlanmaktadır (Buhâri, “Savm”, 11; Müslim, “Styâm”, 7-8, 17-20). Abbasi Halifesi Mansür (136-158/754-775) döneminden itibaren rü’yetin hesapla belirlenmesi konusu gündeme gelmiş, zamanla bu görevi muvakkithaneler ve rasathaneler üstlenmiştir.
Hz. Ömer zamanında 16 yılı Rebiülevvelinde (Nisan 637) Hz. Ali’nin teklifi üzerine uygulanmaya başlanan, Hz. Peygamber’in hicretini (622) başlangıç yılı ve muharrem ayının ilk gününü yılbaşı olarak kabul eden hicri-kameri yılın süresi ayın dünya çevresinde on iki defa dolaşma süresidir ve 354,367056 gün (354 gün 8 saat 48 dakika 33 saniye 36 sâlise) tutar. Buna göre bir ay yılı bir güneş yılından 10,875144 gün eksik gelmekte ve bu eksikliğin toplamı yaklaşık 33,5 hicri, 32,5 miladi yılda bir yıla ulaşmaktadır. Dolayısıyla aylar güneş yılına göre her yıl on veya on bir gün kaydığı için, müslümanlar ramazan orucunu daima aynı mevsimde değil her mevsime gelecek şekilde değişik günlerde tutarlar.
Hicri takvimde aylar şunlardır: Muharrem, safer, rebiülevvel, rebîülähir, cemâziyelevvel, cemáziyelâhir, receb, şâban, ramazan, şevval, zilkade, zilhicce.
3. Ay-güneş takvimleri. Ay takvimi ayın gökyüzünde kolay izlenebilirliği sebebiyle tarihin bilinen ilk takvimi olmuş, ancak aylarının her zaman aynı mevsimlere denk gelmemesi belirgin bir kusur sayılarak bunu sağlamak için bazı yıllara 13. bir ay eklenmesi yoluna gidilmiştir. Bu durumda takvim ay takvimi olmaktan çıkmış, ay-güneş takvimi (lunisolar) denilen yeni bir nitelik kazanmıştır.
Tarihte kullanılan başlıca ay-güneş takvimleri şöylece sıralanabilir:
a. Mezopotamya takvimi. Bu takvimde yıl nisan hilalinin görülmesiyle başlıyordu ve on iki ve on üç aylı yılların süreleri hassasiyetle tespit edilmişti.
b. Mûsevi takvimi. Tevrat’ın verilerine ve Müseviler’in Babil esareti döneminde (m.ö. 587- 538), Mezopotamya’d aldıkları on dokuz güneş yılı = 235 ay eşitliğine göre oluşturulmuştur. Ayların sıralanışına göre iki şekil gösterir: Tişri ile başlayan medeni takvim ve nisanla başlayan dini takvim.
c. Nesili Cahiliye takvimi. İslam öncesi Hicaz Arapları’nın takvimidir. Yukarıda geçen Mezopotamya ve Mûsevi takvimleri de nesi uygulaması yapılan takvimler olup Araplar’ın bu takvimi onlardan almış olması muhtemeldir. Kur’an’da kötülenen ve “küfürde aşırılık” diye kabul edilen nesi, takvim biliminde, “on üç aylı yılların oluşturulması ve ayların doğal akışına bırakılmayıp birbirine karıştırılması, böylece haram olan ayın helal, helal olanın ise haram ay kabul edilmesi” demektir. İslam öncesinde panayırlar ticari açıdan büyük önem taşımaktaydı. Araplar, hem bedevilerin hacılara saldırılarını önlemek ve ticari ilişkilerinin güvenliğini sağlamak hem de panayır ve hac günlerini her yıl aynı mevsime denk getirmek için bazı yılların sonuna on üçüncü bir ay daha ekleme yoluna gitmişlerdi. Aynı şekilde halen Mısır’da, miladi ve hicri takvimlerin yanı sıra üçüncü bir takvim olarak hıristiyan Kıptiler’in kullandığı takvim de nesili bir takvimdir.
d. Eski Çin takvimi. Bu takvimde yıllar sayılarla değil altmış yıllık dönüşümler şeklinde oluşturulan yıl adlarıyla gösterilir. Altmış yıllık dönüşümleri yapılandırmak için on göksel boy ile on iki yersel dal (on iki hayvan) adı kullanılır.
e. On iki hayvanlı Türk takvimi. Türkler’in Müslüman olmadan önce kullandıkları takvimdir. Bu takvim sisteminde en önemli zaman birimi hayvan adlarıyla tanınan on iki yıllık sürelerdir.
f. Hitâ ve Uygur takvimi. Nasîrüddîn-i Tûsî’nin (ö. 672/1274) Zic-i İlhânîsinde ve Zic-i Uluğ Bey’de geniş biçimde tanıtılmış olup on ve on ikilik dönüşümler altmış yıllık dönüşümleri, üç tane altmış yıllık dönüşüm de 180 yıllık dönüşümleri oluşturur. Bu takvimde yıl süresi 365,2436 gündür ve yıl yirmi dört eşit parçaya bölünür.
4. Yıldız ve gezegen takvimleri. Mevsimleri on iki bölüme ayırıp ilk defa yılı bulanlar Mısırlılar’dır ve yılı Grekler’den daha bilimsel biçimde hesaplamışlardır. Grelder mevsimleri denkleştirmek için iki yılda bir yıla bir artık ay katarken Mısırlılar on iki ayın her birini otuz gün sayıp yıla sadece beş gün katarlardı. Mısırlılar’ın takviminde ayların hesaplanması ve adlandırılması Nil’in yıllık taşmalarına göre yapılırdı. 365 tam günlü (kesirsiz) yapılandığı için artıklama hesaplarına ihtiyaç göstermeyen, çok yalın ve kullanışlı bir takvim olan, tarih boyunca birçok takvimin aslını teşkil eden eski Mısır takviminin başlangıcı bilinmemekte, milattan önce 4241 veya 4382 olarak kabul edilmektedir.
Diyanet Ansiklopedisi Takvim kavramı
BENZER KONULAR:
- Kuran’ı Kerimde Geçen Ahsen-i Takvim İfadesi Ne Anlama Gelir ?
- Ramazan Takvimi
- Oruç hangi Takvime göre tutulur
- Hicri Takvim hesabı
- Namaz vakitleri için en güvenilir Takvim hangisi
- Tümünü görüntüle.
- AhseniTakvim ne Demek? Kısaca
- Ahsen-i Takvim ne Demek?
- Kuran’ı Kerimde Geçen Ahsen-i Takvim İfadesi Ne Anlama Gelir ?
- Ramazan takvimi
- Oruç hangi takvime göre tutulur
- Tümünü görüntüle.
Answer ( 1 )
İslam’da “takvim” kavramı, zamanın düzenli bir şekilde kaydedilmesi ve ibadetlerin, dini günlerin, olayların planlanmasında rehber olarak kullanılmasıdır. İslam takvimi, Hicri takvim olarak da bilinir ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Mekke’den Medine’ye hicreti esas alınarak düzenlenmiştir. Bu takvim, hicri ayların sıralanışı, dini bayramlar ve özel günlerin tespitinde önemli bir role sahiptir.
Hicri Takvim ve Özellikleri
Miladi Takvim ve Hicri Takvim Arasındaki Fark:
Takvim Kavramının Önemi
Sonuç
İslam’da takvim, sadece bir zaman ölçüsü değil, aynı zamanda dini vecibelerin düzenli ve doğru bir şekilde yerine getirilmesi için bir rehberdir. Hicri takvim, Müslümanların günlük yaşamlarında bir düzen sağladığı gibi, İslam’ın zaman kavramına verdiği değeri de yansıtır. Takvim sayesinde Müslümanlar, Allah’a kulluk görevlerini doğru bir şekilde yerine getirme imkanına sahip olur.