İslamda Tedavi ve Rukye

Question

Tedavi – Rukye (Dini tedavi yöntemleri)

İslam Dininde Maddi ve Manevi Tedavi Yöntemleri

İslam Dininde Maddi ve Manevi Tedavi Yöntemleri

Akıl ve iman nuru ile aydınlatılan ve bu­nun tabiî bir neticesi olarak kendisine bir­takım sorumluluklar yüklenen İnsan, bu yönüyle en şerefli ve mükerrem varlık ola­rak anılır. Fakat bedenî ve fizikî varlığı iti­bariyle ise Allah’ın yeryüzünde kurduğu tabiî ve fıtrî düzene tabidir. Bu bakımdan ise insan, bazan çok dayanıksız, zayıf ve kısa Ömürlüdür. Hastalık, sakatlık ve ölüm, diğer canlılarda olduğu gibi insanda da belli dünyevî ve tabiî sebeplere bağlanmıştır. Bununla birlikte İslâm, hastalık, sakatlık, fakirlik, deprem, yangın, sel vs. gibi bir açıdan olumsuz ve üzücü sayılabilecek bu durumları metanetle karşılamayı, bunlarla mücadele etmeyi, gerekli bütün tedbirleri almayı, sonuçta ise bunu Allah’ın bir imti­hanı bilip sabretmeyi telkin eder (el-Bakara 2/155; el-Mülk 67/2). Hastalık ve sakatlıkla mücadele ve gerekli tedavi yollarına baş­vurma hem insanın tabiî yapısının gereği hem de dinin emir ve tavsiyesidir. Hz. Pey­gamber “Allah hem derdi hem de devayı göndermiş, her hastalığa bir çare yaratmış­tır. Tedavi olun, ancak tedavide haramı kullanmayın” (Ebû Dâvud, Tıp, 11) buyurmuş­tur. Bu itibarla bir derd ve hastalıktan kur­tulmaya çalışmak, hem tevekküle hem de hakiki şifa verenin Allah olduğu hakikatına aykırı düşmez. Tedavinin fıkhî yönüne gelince, burada iki mesele, haram maddelerle tedavi ve bir de okuyarak tedavi konusu gündeme gel­mektedir.

A- Alkollü İlaç ve Uyuşturucu Madde İle Tedavi

Gerek klasik gerekse yeni telif edilen fı­kıh kitaplarında alkollü ilaç ile tedaviden kasdedilen, şarap ve şarap benzeri sarhoş edici mâyilerdir. Ancak bugün, hap şeklin­de veya damara enjekte edilebilen uyuştu­rucular da vardır. Bu sebeple, bu tür mad­delerin doktor tavsiyesi olup olmadan alınması, dozajı ve alınış amacı da konu­muz açısından aynı şekilde önem arzetmektedir. Bu maddeler de günümüz­de alkol gibi hem tedavi hem de keyf mad­desi olarak kullanılabildiğinden, haram madde ile tedavi konusunda cereyan eden tartışmalar bu ikinci gurup maddelerle tedaviyi de ilgilendirmektedir. Yenmesi ve içilmesi haram olan madde­lerle tedavi konusunda İslâm alimlerince ortaya konan görüşleri üç eğilim halinde özetlemek mümkündür. Bu konuda şarapla ve sarhoş edici miktar ve özellikteki içkiyle tedavinin, olumsuz görüş belirten bilginleri büyük ölçüde etkilemiş bulunduğu; yine, bu görüşlerin ifade edildiği dönemlerdeki tıp, ilaç ve tedavi ile ilgili şartların günümü­ze oranla çok farklı olduğu gözden uzak tutulmamalıdır.

a- Caiz Görmeyenler:

Alkollü ilaç ile tedaviden yaygın şekilde anlaşılan “sıvı alkollü içecekleri kullan-ma”y’/ geniş bir zeminde inceleyen İslâm âlimlerinin bu husustaki kanaatleri kısaca şöyledir: İçki içmenin mubah sayıldığı ve yaygın bir adet haline gelmiş olduğu cahiliye dö­nemi Arap toplumunda, içki ilaç olarak da kullanılmaktaydı. İslâm geldikten sonra içki yasağının yanısıra, Rasûlullah tarafından içki ile tedavinin de yasak olduğu bildirildi. Nitekim Tarık b. Süveyd el-Câfî’den nakle­dilen bir hadise göre, bir adam Hz. Pey-gamber’e şarabın hükmünü sordu. Hz. Peygamber ise şarabın haram olduğunu ifade etti. Soruyu soran şahıs “Biz onu tedavi İçin kullanıyoruz” deyince; Hz. Pey­gamber: “O, ilaç değil, hastalıktır” buyurdu (Ebû Dâvud, Tıp, 11). Özellikle, şarap ile tedavi olmayı yasak­layan, onun ilaç olmayıp hastalık olduğunu açıklayan pek çok hadis vardır. İşte bu hadisleri esas alanlar, bunlarla tedavinin caiz olmadığı kanaatindedirler. Bu görüşün sahiplerine göre haram olan yiyecek ve içeceklerle tedavi caiz değildir. Hanbelîler bu görüştedir. İbn Teymiyye’nin fetvasında kaydedildiğine göre kendisine, şarap, domuz eti ve benzerleriyle tedavinin caiz olup olmadığı sorulmuş, o da bunlarla tedavinin caiz olmadığını söylemiştir. Bu görüş sahiplerinin, hastalık halini, ha­ramları mubah kılan bir zaruret olarak kabul etmediği ve dolayısıyla açlık yüzün­den darda kalıp murdar hayvan yiyen kişiy-le Ügili hükmü bu duruma uygulamayı isa-betli görmedikleri anlaşılmaktadır. Bu Şuruptaki bazı bilginler, iki durumu ayırd etmek üzere şöyle derler: Açlık yüzünden dara düşmüş kimse, zarureti giderecek — haram kılınmış yiyeceklerden başka- bir şey bulamamaktadır. Halbuki hastalık böyle değildir; çünkü hastalığı tedavi için tek çare bu yiyecek ve içecekleri kullanmak değildir, birçok ilaç vardır.

b- Caiz Görenler:

Zahirîler’e göre haram kılınmış şeylerle tedavi caizdir. Zahirî İbn Hazm şöyle der: Şarap darda kalan ve zaruret haline düşen için mubahtır. Susuzluğu gidermek, tedavi olmak veya boğulmayı önlemek için şarap içen kimseye ceza uygulanmaz. Çünkü tedavi zaruret hallerinden bindir. Zaruret­ler ise haram olan şeyleri mubah kılar. İbn Hazm, caiz değildir diyenlerin dayandığı hadisleri ayrı ayrı ele almış, bir kısmının zayıf olduğunu ileri sürmüş, bir kısmına da şöyle bir açıklama getirmiştir: Zaruret halinde tedavi maksadıyla haram kılınmış şeyleri içmek mubah olduğuna göre, bun­lar “necis” (dinen pis sayılan) maddeler kapsamı dışına çıkmış demektir.

c- Şartlı Olarak Caiz Görenler:

Bu gurupta yer alan Hanefîlerve Şâfiîlere göre, haram ile tedavi olmanın cevazı, kesin olarak şifa vereceğinin bilinmesine bağlıdır. Şifa vereceği kesin olarak bilinmi­yorsa tedavi amaçlı haram yiyecek ve içe­cekler kullanılamaz. Özet olarak, İslâm bilginleri, uzman ve dinine bağlı bir tabibin hayati bir tehlike­den ancak yenip içilmesi haram madde içeren bir ilaçla kurtulunabileceğini ve bunun alternatifinin de bulunmadığını bildirmesi halinde, bu ilaçla tedavinin caiz olduğu hususunda fikirbirliği içindedirler. Bu şekilde bir hayati tehlike belirlemesinin bulunmadığı durumlarda ise bir gurup bilgin haram madde ile tedaviyi caiz gör­memekte, bir gurup bunun cevazını şifa bulmaya kesin nazarıyla bakabilmeye bağ­lamakta, bazı bilginler ise tedaviyi cevaz için yeterli bir sebep olarak görmektedir.

B- Okuyarak Tedavi

Hastalıklar sadece maddî değildir. Maddi olduğu kadar manevî hastalıklar da vardır. Hz. Peygamber: “Göz değmesi gerçektir.” (Buhârî, Tıp, 36; Ebû Dâvud, Tıp, 38, 79) diyerek hastalığın manevi sebebine işaret etmiştir. Tedavi yollarını ve bunlarla ilgili hükmü fıkıh bilginlerinin şu taksimatından öğre­nebiliriz:

Zararı gideren şeyler üçe ayrılır:

a- Kesin olanlar: Susuzluğu gideren su ve açlığı gideren ekmek gibi…

b- Muhtemel veya kuvvetle muhtemel olanlar: Tıbbîtedaviler.

c- Az ihtimalli olanlar: Okuyarak tedavi gibi. Zararı gidereceği kesin olanı kullan­mak farz, hatta terketmek haram, muhte­mel olanı yapmak ihtimalin kuvvetine göre mendub veya vacip, okuyarak tedavi ise aslen mubah olmakla birlikte sırf bu yola güvenip diğer tedavi usullerini terketmek hem dinin emirlerine hem de tevekküle aykırıdır. “Şehir yönetimi” veya “ülke yönetimi” anlamına gelip ahlâk ilminin siyasi ahlak bölümünü ifade etmek üzere kullanılan bir terim.

BENZER KONULAR:

Rukye Ne Demek? Kısaca

Ötenazinin dinen hükmü Nedir

Mum

Mum olmak kolay değildir Işık saçmak için önce yanmak gerek

Answers ( 3 )

    1
    2020-11-06T16:03:19+03:00

    Kerim kitabımız Kur’an-ı Kerim şifa dolu bir kitaptır. Maddi ve manevi birçok hastalığa karşı Allah-u Teala’nın isim ve sıfatları ile birlikte rukye ayetleri okunarak Allah tan şifa istemektir. 

    En iyi cevap
    1
    2022-02-04T14:46:47+03:00

    RUKYE İLİM SAHİBİ BİRİSİ Mİ?
    Görünür görünmez, bildiğiniz bilmediğimiz şeylerden vesveseler den ve her türlü kötülüklerden, hasetlerden , nazardan korunmak ve bereket, huzur, sağlık, mutluluk gelmesi adına evimize ve kalblplerimize.

  1. Rukye, İslam dininde kişiyi çeşitli manevi ve fiziksel sıkıntılardan koruma veya bu sıkıntılara karşı tedavi amacıyla okunan dua ve ayetler bütünüdür. Rukye uygulaması genellikle ilim sahibi ve bu konuda tecrübesi olan kişiler tarafından yapılır. Bu kişiler, Kur’an ayetleri ve hadisler ışığında rukye yapma yöntemlerini bilirler ve doğru bir şekilde uygulamayı amaçlarlar.

    Rukye Uygulamasının Amacı
    Rukye, görünür ve görünmez her türlü kötülükten, vesveselerden, haset ve nazardan korunmak için yapılan bir uygulamadır. Aynı zamanda bereket, huzur, sağlık ve mutluluk getirmesi için de uygulanır. Bu uygulama, kişinin Allah’a olan bağlılığını ve inancını güçlendirmeyi hedefler.

Cevapla