İslam’da Vakıf

Question

İslam’da Vakıf Nedir ?

Islamda Vakif

İnsan fıtratında mevcut olan yardımlaşma ve dayanışma, hizmet duygu ve düşüncesi insanlık tarihiyle beraberdir. Vakıf, Bir malın aslının korunması kaydıyla; gelirinin Allah yolunda sarf edilmesi demek olan vakıf, temeli İslam hukukuna dayanan bir sosyal yardımlaşma kurumudur.

Her toplum yaşadığı zamanın sosyal yapısına göre bazı yardımlaşma faaliyetlerinde bulunmuş ve yardımlaşmanın kurumlaşmış şeklini “Vakıf” adı altında gerçekleştirmiştir.

Vakıf; Bir mülkü Allah rızası için toplum menfaatine tahsis ederek durdurmak, Allah’ın mülkü olmak üzere ebedi temlikten menetmek ve gelirini hayırda kullanmaktır. İslami açıdan, Vâkıf insanların başında Peygamberler, ashabı kiram ve onların yolunu takip eden, bizim mana köklerimize bağlı hasbi insanları görüyoruz. Onlar, hayırda yarışan, iman dolu gönüllerin heyecanını dünyanın dört bir yanına taşıyarak tarihin altın sayfalarını yazan kimselerdir.

Yeryüzünde ilk vakıf Hz. İbrahim (a.s.) ve oğlu İsmail (a.s.) ile birlikte inşa ettikleri, müminlerin kıblesi, İslam dünyasının kalbi Kâbe’dir. İslam’ın yayılmasıyla her konuda olduğu gibi Efendimiz (sav) Medine’deki hurmalıklarının, Fedek ve Hayber arazilerinin vakfiyesiyle de örnek olmuş, böylece iyilik ve hayırda yarış başlamış ve bu atmosferden etkilenen, başta Hz. Ömer (r.a) olmak üzere Sahabe-i Kiram birbirleriyle vakıf yarışına girmişler, öyle ki, bu mümtaz insanlardan mülk sahibi olup ta malını vakfetmeyen kimse kalmamıştır. Bu anlayış Kur’an’da “Sevdiğiniz şeylerden Allah için harcamadıkça tam hayra erişemezsiniz.”[[1]]   ayetinde belirtilen Allah için harcama ve Efendimiz (sav)’in “Âdemoğlu öldüğü zaman, amel defteri kapanır. Üç kimse bundan müstesnadır. Devamlı sadaka (sadaka-i cariye) meydana getirenler, topluma yararlı bir ilim (eser) bırakanlar ve kendisine hayır dua eden hayırlı evlat bırakanlar”[[2]] hadisindeki mizana kadar akıp gidecek cari sadaka bırakma yarışından neşet etmektedir.

Bizim tarihimizde vakıf, şefkat, merhamet, birlik, yardımlaşma ve dayanışmanın mümtaz bir ruhla kurumlaşmış şekli ve hayat tarzımız olmuş, millî kültür ve tarihimizin tapu senetleri, çağları aşıp günümüze kadar gelen uygarlık tarihimizin sembolleri olarak karşımızda durmaktadır.

Anadolu’muzun her bir köşesinde bu gün çoğu yüksek öğretime tahsis edilmiş külliyeler, hayalini kurmakta bile zorlandığımız yüksek mimarisi olan camiler, imarethaneler, hastaneler, yollar, köprüler, suyolları, çeşmelerden tutun da, Darüş-şafaka Darü-l aceze gibi sığınma evleri, kışın yiyecek bulamayan hayvanları bile düşünen, onlar için hastaneler kuran, ismini saymakta güçlük çektiğimiz nice sosyal içerikli bu vakıflar “Sâhibü-l Hayrât” olarak tescil edilen ecdadımızın gönül zenginliklerinin, nadide remizleri ve temiz ruhlarını şad edecek birer sadaka-i cariye, iman ve asalet nişanesidir.

Her biri ayrı öneme haiz, hayati fonksiyonlarını devam ettiren medeniyetimizin mimarisi, ecdat yadigârı bu eserleri korumak, amacına uygun olarak kullanmak, yenilerini ilave ederek bizden sonraki nesillere aynı ihtişamıyla aktarmaya çalışmak, milli bir görev ve vicdani borç olmalıdır.

Bizlere emanet olarak bırakılan ve insanlığın hizmetine sunulan bu eserlerin banileri, şükran borçlu olduğumuz ecdadımızı rahmetle yâd ediyor, böyle hamiyetperver insanların günümüzde de çoğalmasını temenni ediyoruz.

Benzer Konular:

Answer ( 1 )

    1
    2022-08-09T11:32:38+03:00

    İSLAMDA VAKIF

    Her insanın arzusu unutulmamak, her zaman hayırla anılmaktır. Her mümin’in gayesi de Allah (c.c) ın rızasını kazanmak ve onun seveceği işleri yapmak olmalıdır. Bu nedenle İslam’ın doğuşundan günümüze kadar insanların yararına olan her türlü güzel işleri yapmak Müslümanların görevi olmuştur.

    Hz peygamber ve sahabe dönemini örnek alan ecdadımız yaşadıkları dönemin öncesine ve sonrasına ışık tutan birçok tarihi eserler, (camiler, medreseler, köprüler, kervansaraylar) ve benzerlerini yapmışlardır. Bu eserleri yapmakla kalmamışlar, bu eserlerin bizlere ve bizden sonrakilere ulaşması için bazı Vakıf ve dernekler de kurmuşlardır. Vakıf gelir getiren bir malın aslının korunması kaydıyla, gelirinin Allah için sarf edilmesidir.

    Vakıf: temeli İslam hukukuna dayanan bir sosyal yardımlaşma ve dayanışma kurumudur.

    Vakıf kurma ve yaşatmanın en güzel örneğini Hz Peygamber (sav) Efendimizin şahsında görmekteyiz. “Hayırlı mal Allah yolunda harcanan maldır” buyuran Efendimiz Medine’ye gelir gelmez bir arsa alarak üzerine mescit yaptırmıştır. Vakfedilen bu arsaya yapılan mescit, İslam’ın dünyaya yayılma noktası olmuştur. Hz peygamber daha sonraki yıllarda bazı hurma bahçelerini vakfederek gelirini İslam’ın gelişmesi için harcamıştır

    Çünkü Hz Peygamber: “Siz verdiğiniz mallardan Allah yolunda sarf etmedikçe gerçek iyiliğe erişemezsiniz Her ne infak ederseniz şüphesiz Allah onu bilir”[1] ayeti kerimenin ruhuna uygun yaşayarak Müslümanlara güzel bir örnek olmuştur.

    Müslüman bir insanın ömrünün manen uzaması, ikinci bir ömür yaşaması mümkündür. Buda Vakfetmek suretiyle olabilir. Allah yolunda tahsis edilen, insanların faydalandığı, bir mülk, bir eser yaşadığı sürece diğer insanlarında ondan faydalandığı müddetçe eser sahibi Müslüman yaşıyor demektir. Çünkü bunlar birer sadaka-i cariyedir. Ecir ve sevabı akan su misali sahibine ulaşır.

    Efendimiz “Bir insan öldüğü zaman amel defteri kapanır. Ancak sadaka-i cariyesi veya ilmi bir eseri ya da kendisine dua eden hayırlı bir evladı olan kimsenin amel defteri kapanmaz”[2] buyurarak vakfetmenin önemini vurgulamıştır. Hadiste geçen sadaka-i cariye ile cami, çeşme, yol, köprü okul, hastane vb eserler yaptırmak ve insanların menfaatine tahsis etmek şeklinde anlaşılmalıdır.

    Atalarımız Rasülullah (sav) Efendimizin bu öğütlerini tutmuşlar bizlere sayısız eserler bırakmışlardır. Bu eşsiz eserlere sahip çıkmak bunlara yenisini ilave etmek, yenisini yapanlara yardımcı olmak için elimizden geleni yapmalıyız. Hutbemizi bir hadisi şerifle bitirelim: Allah Rasülü buyuruyor ki: “Olgun bir mümin sonu cennet oluncaya kadar hiçbir hayra doymaz, hiçbir hayırdan geri kalmaz.”[3]

    [1] Ali İmran 92

    [2] Riyazüs SalihinTrc3.5.

    [3] Riyazüs Salihin Trc3.6.

    En iyi cevap

Cevapla