Paylaş
İyiliği emretmek kötülüğü nehyetmenin önemi ayet ve hadislerle
Question
İYİLİĞİ EMRETMEK, KÖTÜLÜĞÜ YASAKLAMAK
(Emri bil maruf Nehyi anil munker)
iyiliği emredip, kötülüğü yasaklamanın öneminden bahsedeceğiz.
Orijinal ifadesiyle emr-i bi’l-maruf nehy-i ani’l-münker olan bu ifade ne anlama gelmektedir? Maruf nedir, münker nedir?
(Arapça yazılışı الامر بالمعروف والنهي عن المنكر)
İyilik aklın ve şeriatın güzel kabul ettiği her şey; kötülük de aklın ve şeriatın çirkin bulup reddettiği her şeydir. “İyilik İslam’ın gereği olan Allah’a itaat etmek, kötülük de İslam’ın gereğine uymayıp Allah’a karşı gelmek demektir. Yani iyilik ve kötülükte ölçü Allah’ın ipidir. İyilik ve kötülüğü Allah’ın ipinden başka ölçü ile ölçü ile ölçmeye kalkmak, isteklere ve nefse ait arzulara uymaktır.” (Elmalılı, II/406)
Kuran-ı Kerim’de bu görev, Müslümanlara verilmiştir:
Ayet-i kerime, Müslümanların ayırıcı özelliğini bildiriyor: Allah’a inanmak, iyiliği emredip, kötülükten alıkoymak. Bu özellikleri sebebiyle de en hayırlı ümmet oldukları ifade buyuruluyor. Çünkü müminler birbirinin kardeşidirler. Elbette kardeş kardeşi uyaracak ve ona doğru yolu gösterecektir. Allah Teala bu hususu hatırlatarak şöyle buyuruyor:
“Erkek ve kadın bütün müminler birbirinin dostları ve velileridirler. İyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirirler, namazı kılarlar, zekatı verirler. Allah’a ve Peygamberi’ne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahabidir.” (Tevbe-9-, 71)
Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
“Sizden biriniz çirkin bir iş görürse onu eliyle değiştirsin; eğer buna gücü yetmezse diliyle uyarsın; buna da gücü yetmezse, kalbiyle nefret etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, İman, 20 ; Ebu Davud, Salatü’l-Ideyn, Tirmizi, Fiten; Nesai ; İbn Mace)
Peygamberimiz çirkin ve haksız bir işi gören müslümanın, buna sessiz kalmayarak tavır koymasını öğütlüyor ve bu tavrın üç şekilde olabileceğini söylüyor: Gücü yetiyorsa onu eliyle men eder, bu görev yöneticilere aittir yani yöneticilere haber verilerek bu yapılabilir. Böylece kötülük önlenir. Buna gücü yetmiyorsa nasihat eder, kötülüğün zararlarından bahseder. Bunda başarılı olursa yine kötülük önlenmiş olur. Buna da gücü yetmiyorsa o işi onaylamadığını tavırlarıyla belli eder, destek vermez. Onun bu tavrı etkili olabilir ve kötülüğün yayılmasına engel olur.
Günümüzde bir takım kötülükler revaç buluyor, her tarafta kol geziyorsa bunun sebebi Müslümanların şu ikaza, ilahi irşada kulak vermemeleridir. Müslümanlar bu görevlerini yapmazlarsa kötülükler ve haksızlıklar alabildiğine yayılır. İlk anda o kötülüğün zararı sadece onu yapanda kalacağı sanılır ama öyle olmaz. Bulaşıcı bir hastalık gibi toplumu sarar ve o kötülükten toplum büyük bir zarar görür.
Peygamberimiz, kötülüğe karşı tavır koymamanın, tepkisiz kalmanın topluma getireceği felaketi bir örnekle şöyle açıklıyor:
“Allah’ın emir ve yasaklarına riayet edip iyiliği emreden kötülüğü yasaklayanlar ile yasakları işleyenlerin hali bir gemiye binip kura çekerek geminin alt ve üst katlarına yerleşen yolculara benzer. Alt kata yerleşenler burada su olmadığı için su ihtiyaçlarını görmek üzere üst kata çıkmak durumundadırlar. Su almak için üst kata çıktıkları vakit, üst kattakilerin yanından geçiyorlar. Bunun üzerine kendi aralarında konuşurlar: – “Payımıza düşen alt katta bir delik açsak da su ihtiyacımızı buradan görsek ve yukarıdakileri rahatsız etmesek iyi olur.”derler ve geminin alt kısmında bir delik açmaya başlarlar. Şimdi üst kattakiler bunları gördükleri halde bu yaptıkları işe göz yumar, ses çıkarmayacak ve engel olmayacak olurlarsa açılan delikten içeriye su dolar ve gemi batar. Böylece sadece deliği açanlar değil, gemide olan hepsi boğulur. Eğer üst kattakiler onları bu işden men ederlerse kendileri de kurtulur onları da kurtarmış olurlar.” (Buhari, Şirket, 6)
Peygamberimizin bu örneği bu konuda çok etkili bir örnek. Bundan anlaşılıyor ki Müslüman duyarlı olacak ve toplumda meydana gelen olaylara ilgisiz kalmayacak ve “Bana ne her koyun kendi bacağından asılır.” Demeyecektir. Her koyun dünyada değil ahirette kendi bacağından asılır. Nitekim Kuran-ı Kerim’de
“Öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (topluma sirayet eder ve hepsini perişan eder). Biliniz ki Allah’ın azabı şiddetlidir.” (Enfal, 25)
Ayet-i kerimede çok önemli bir uyarıda bulunuyor. Öyle günah ve kötülükler vardır ki sadece o günahı işleyenleri ve o kötülüğü yapanları etkilemekle kalmaz, o günahı işlememiş, o kötülüğe bulaşmamış olanlara da erişir. Bir çok suçsuzları da gelir bulur. Kurunun yanında yaş da yanar. Bugün toplumumuzda hepimizi rahatsız eden sosyal olayların kaynağında bu ihmalimiz vardır. Bunun için ayet ve hadislerin uyarılarına kulak vermeli ve toplumun zararına olacak haksız tutum ve davranışlara kayıtsız kalmamalı, Peygamberimizin işaret buyurduğu ölçüler içerisinde her Müslüman görevini yapmalıdır. Bu noktada toplumda önder mesabesinde olanlara yöneticilere, alimlere, hocalara, uzmanlara çok daha önemli görevler düşmektedir. Bu noktada toplumdaki önder kişilerle alakalı Efendimiz şöyle buyurmaktadır: “İsrailoğulları bir kısım günahlar işlemeye başlayınca alimleri bu işlerden onları men ettiler. Ancak onlar dinlemediler, vazgeçmediler. Zamanla alimler de onlarla oturmaya, dayanışmaya ve beraber yiyip içmeye başladılar. Allah da bunun üzerine berikinin dalaletini ötekine katarak, biriyle diğerinin küfrünü artırdı. ‘Davud’un ve Meryem oğlu İsa’nın diliyle onları lanetledi.’ (Maide, 78) Sonra ayakta bulunan Rasulullah (SAV) oturarak sözünü tamamladı: ‘Hayır, canımı elinde ve gücünde tutan Allah’a yemin ederim, onları hak adına kötülüklerden men etmezseniz siz de rızaya eremezsiniz.’” (Ebu Davud, Melahim ; Tirmizi, Tefsir, Maide; İbn Mace, Fiten)
Demek ki değerli kardeşlerim bazıları bu noktada daha titiz davranacak. Hani güzel bir söz vardır “Balık kokarsa tuzlarsın ya tuz kokarsa ne yapacaksın?” Bu hususta herkes iyi düşünmeli toplumda önderlik yapan insanlar, alimler, yöneticiler, daha dikkatli olmak zorundadır.
İyiliği emretme, kötülüğü yasaklama her müslümanın görevi olmakla beraber Rabbimiz özel olarak bir topluluğun bu görevi yerine getirmesini istemektedir ki bunlar alimlerdir. Alimler bu görevi yerine getirmeleri halinde diğerleri sorumlu olmaktan kurtulur. Bu hususu Rabbimiz şöyle ifade etmektedir:
“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Al-i Imran, 104)
————-
Allah Teala kötülük işleyenleri, onları uyaranları ve uyarmayanları İsrailoğulları’ndan örnek vererek bize uyarı ve ikazda bulunur:
163- (Ey Muhammed!) Onlara, deniz kıyısında bulunan kent halkının durumunu sor. Hani onlar cumartesi (yasağı) konusunda haddi aşıyorlardı. Zira tatil yaptıkları cumartesi günü balıklar onlara akın akın geliyor, tatil yapmadıkları (diğer) günlerde ise gelmiyorlardı. İşte onları yoldan çıkmaları sebebiyle böyle imtihan ediyorduk. 164- Hani onlardan bir topluluk demişti ki: ‘Siz Allah’ın helak edeceği veya şiddetli bir azaba uğratacağı bir kavme ne diye (boş yere) öğüt veriyorsunuz?’ onlar da ‘Rabbinize bir mazeret beyan etmek için, bir de belki Allah’a karşı gelmekten sakınırlar diye (öğüt veriyoruz) demişlerdi. 165- Onlar kendilerine hatırlatılanı unutunca biz de kötülükten alıkoymaya çalışanları kurtardık. Zulmedenleri yoldan çıkmaları sebebiyle, şiddetli bir azapla yakaladık. 166- Yasaklandıkları şeylerden vazgeçmeye yanaşmayınca da onlara ‘Aşağılık maymunlar olun.’ dedik.” (Araf, 163,164,165,166)
—————
konumuz iyiliği emredip, kötülüğü yasaklamanın önemi
Orijinal ifadesiyle emr-i bi’l-maruf nehy-i ani’l-münker olan bu ifade de “İyilik İslam’ın gereği olan Allah’a itaat etmek, kötülük de İslam’ın gereğine uymayıp Allah’a karşı gelmek demektir. Yani iyilik ve kötülükte ölçü Allah’ın ipidir. İyilik ve kötülüğü Allah’ın ipinden başka ölçü ile ölçü ile ölçmeye kalkmak, isteklere ve nefse ait arzulara uymaktır.” (Elmalılı, II/406)
Kuran-ı Kerim’de bu görev, Müslümanlara verilmiştir: “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeye çalışır ve Allah’a inanırsınız.” (Al-i Imran-2-, 110)
Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır:“Sizden biriniz çirkin bir iş görürse onu eliyle değiştirsin; eğer buna gücü yetmezse diliyle uyarsın; buna da gücü yetmezse, kalbiyle nefret etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.” (Müslim, İman, 20 ; Ebu Davud, Salatü’l-Ideyn, Tirmizi, Fiten; Nesai ; İbn Mace)
Peygamberimiz çirkin ve haksız bir işi gören müslümanın, buna sessiz kalmayarak tavır koymasını öğütlüyor ve bu tavrın üç şekilde olabileceğini söylüyor: Gücü yetiyorsa onu eliyle men eder, bu görev yöneticilere aittir yani yöneticilere haber verilerek bu yapılabilir. Böylece kötülük önlenir. Buna gücü yetmiyorsa nasihat eder, kötülüğün zararlarından bahseder. Bunda başarılı olursa yine kötülük önlenmiş olur. Buna da gücü yetmiyorsa o işi onaylamadığını tavırlarıyla belli eder, destek vermez. Onun bu tavrı etkili olabilir ve kötülüğün yayılmasına engel olur.
Bu noktada toplumda önder ve örnek konumunda olan insanlara örneğin idarecilere, alimlere de çok önemli görevler düşmektedir.
Answer ( 1 )
İyiliği emretmeyen, kötülükten sakındırmayanlar Allah’ın rahmetinden uzak kalmayı hak edecek davranış sergilemektedir. Mü’min kötülüklerin son bulması için elinden gelen gayreti göstermek zorundadır.
Müslümanca bir duruştur iyiliğin emredilmesi, kötülüğün sakındırılması. Kötülüklerin önüne geçmenin yolu da iyi bir örnek iyi bir Müslüman olmakla mümkündür. Kötülükler engel olunmadığı zaman o kötülüğü işleyenler kendilerinde güç ve kuvvet bulurlar.