Kabir azabının varlığına Delalet eden Kur’an ayetleri

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

Kur’an ı Kerim’de kabir azabı ayeti var mı?

Kabir azabinin varligina Delalet eden Kuran ayetleri

“O zalimlerin halini ölüm şiddeti içindeyken bir görsen! Melekler onlara ellerini uzatırlar ve ‘Ruhunuzu teslim edin. Bugün, Allah’a karşı haksız şeyler söylediğinizden ve O’nun ayetlerine karşı böbürlenmenizden dolayı alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız derler.”

Ayetteki ‘Bugün alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.’ ifadesi, ölüm anı ya şayan kafirin halini açıklar. Meleklerin ona gelip bu gün (öldüğü gün) azap göreceği haberini verdiklerini belirtir. Bu ise azabın, kıyamet gününden önce olacağına delalet eder. Böylelikle ayette kabir azabının varlığına açık bir delil vardır. Eğer azap, dünya hayatından sonra sadece ahirete bırakılmış olsaydı, onlara, ‘Bugün alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız.’ ifadesini kullanmak doğru olmazdı.

“Hem çevrenizdeki bedevilerden münafıklar var, hem de Medine halkından munafiklikta ısrar edenler var. Sen onları bilmezsin. Onları biz biliriz. Biz onları iki kere azaba uğratacağız. Daha sonra da büyük bir azaba itilecekler.”

Ayetteki ‘Biz onları iki kere azaba uğratacağız.’ cümlesi birinci azabın (nefsin, malın ve evlatların maruz kalacağı bela ve musibetler) dünyada, ikinci azabın ise kabirde olacağını ifade eder. Nitekim ahiret azabı şu atıf cümlesiyle başlı başına ifa de edilir: ‘Daha sonra da büyük bir azaba itilecekler.

“Allah o mümini, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun’un adamlarını ise, o kötü azap kuşattı. Onlar, sabah akşam ateşe arz olunurlar. Kıyamet kopacağı gün de ‘Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!’ (denilecektir)”

Ayetin bu kesin ve net yargısı, kuşkusuz kabir azabını gösterir. Firavun hane danının çekiyor oldukları azap ölümlerinden sonradır. Ahirette görecekleri azap ise ‘Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!’ yargısıyla belirtilmiştir. “Şu bir gerçek ki, onlara o en büyük azaptan önce yakın azaptan da tattıracağız.

Umulur ki, (kötülükten) dönerler.” Abdullah bin Abbas’ın da aralarında bulunduğu bir grup alim, bu ayetle, kabir azabının varlığını ispatlamışlar. Zira Allah, onları iki tür azapla cezalandıracağını, bu iki azabın büyük ve yakın azap olduğunu ve bu azapların dünya azabın dan sonra gerçekleşeceğini haber verir.  Bundan dolayı Yakın azaptan da tattıra cağız.’ ifadesini kullanır ki bu kabir azabı demektir.

“Artık çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar onları (kendi hallerine) bırak. O gün hiçbir tedbirlerinin kendilerine zerre kadar faydası olmayacak ve hiçbir şe kilde yardım da görmeyeceklerdir. Şüphesiz o zulmedenlere ondan başka da azap vardır. Fakat çokları bilmezler.”

Katade’den Ibni Abbas’ın şöyle dediği rivayet edilir: “İşte siz Allah’ın kitabın da kabir azabının var olduğunu şu ayetle görmektesiniz: ‘Şüphesiz o zulmedenlere ondan başka da azap vardır.”

“Çoklukla övünmek, sizi kabirlere varıncaya kadar oyaladı. ” Bu ayetle ilgili olarak bir hadis vardır ki kabir azabından söz eder.

“Hatalarından dolayı boğuldular, ateşe sokuldular, kendilerine Allah’a karşı yar dımcılar da bulamadılar. ” Ateşe sokulmaları boğulmalarından hemen sonra gerçekleşmiş olduğundan kabir azabı için delil teşkil eder.

Sorgulama Esnasında Ruhun Ölüye Tekrar Dönmesi

Ruhun, sorgulama esnasında ölünün cesedine tekrar dönmesiyle ilgili olarak Bera bin Azib’den rivayet edilen hadis buna delil olarak gösterilir. Biz bu hadisi uzun olmasına rağmen tümüyle serdedeceğiz.

Bera bin Azib (ra) anlatıyor.

“Allah Resûlü (sav) ile beraber Ensar’dan bir adamın cenazesine çıkmıştık. Kabre vardık ancak henüz kazılmamıştı. Allah Resûlü oturdu; biz de onun etrafın da kumelendik. (Sessizlikten) âdeta tepemizde kuşlar vardı. Allah Resûlü’nün elin de bir çomak, topraği yontuyordu. Başını kaldırdı ve dedi ki: ‘Kabir azabından Al lah’a sığının.’ Iki veya üç defa bunu tekrarladıktan sonra şöyle devam etti:

‘Mümin kul, dünyadan kesilip ahirete yol aldığı vakit, gökten, âdeta güneş gi bi beyaz yüzlü melekler onun üstüne inerler. Beraberlerinde cennet kefenlerinden kefen, cennet itırlarından ıtır vardır. Ta ki göz uzaklığınca ona doğru otururlar. Sonra ölüm meleği gelir ve onun başucunda oturur. Ve der ki:

‘Ey temiz nefis! Haydi, Allah’ın mağfiret ve rızasına doğru çık. Ruh, kırbanın ağzından damlanın aktığı gibi çıkar. Sonra ölüm meleği ruhu alır. Ölüm meleği ruhu eline aldığında diğer melekler, hemencecik ruhu onun elin den alırlar ve o kefen ile itira sararlar. Ardından o ruhtan, yeryüzünde bulunan en güzel misk kokusu gibi bir koku yayılır. Sonra melekler onu göklere çıkarırlar. Uğradıkları her melek grubu, onlara:

‘Kimdir bu temiz ruh?’ diye sorarlar. Onlar da: ‘Onun dünyadaki isimlerinin en güzelini kullanarak, falan oğlu falandır.’ derler.

Sonra dünya semasına varırlar. Dünya semasının açılması için izin isterler, o da açılır. Her semanın vazifeli melekleri, bir diğer semaya varıncaya kadar o ruha eşlik ederler. Nihayet yedinci kat semaya varılır.

Sonra Yüce Allah şöyle der: ‘Kulumun amel defterini Illiyyin’e (yedinci kat semada bir yer) kaydedin ve onu yeryüzüne geri götürün. Zira ben insanları yerden yarattım, onları tekrar yere iade edecek ve bir kere daha onları, yerden çıkaracağım.’

Sonra kulun ruhu cesedine verilir. Ardından iki melek gelir ve ona sorarlar: ‘Rabbin kim?’ O:

‘Rabbim Allah’tır.’ der.

Melekler: ‘Dinin nedir?’ derler. O:

‘Dinim Islam’dır.’ der. Melekler:

‘Aranıza gönderilmiş olan o adam (Muhammed -sav-) kimdir?’ derler. O:

‘O, Allah’ın peygamberidir.’ der. Melekler:

‘Amelin nedir?’ derler. O:

Allah’ın kitabını okudum ve ona iman edip tasdik ettim.’ der.

Daha sonra gökten biri şöyle seslenir: ‘Kulum doğru söyledi. Cennetten bir yer serin ona; cennetten giydirin onu ve ona, cennete açılan bir kapıyı açık tutun.’ Ve ona cennetin ferah ve kokusu gelir. Sonra göz göre bildiğince kabri genişletilir. Ardından ona, güzel yüzlü, güzel elbiseli ve hoş kokulu bir adam gelir şöyle der: ‘Seni mutlu kılacak şeye sevin! İşte bugün vaat edildiğin gündür.

O adama:

‘Sen kimsin ki yüzün hayır getiriyor?’ dediğinde, adam ona, ‘Ben senin salih amelinim.’ der. O ise:

‘Keşke kıyamet kopsa da aileme ve malıma kavuşsam.’ der.” Ve Allah Resûlü sözlerini şöyle sürdürdü:

‘Kafir kul, dünyadan kopup ahirete yöneldiğinde (ölüm anında) gökten yüz leri siyah melekler, beraberlerinde kefenlerle onun üstüne inerler; göz uzaklığınca ona doğru otururlar. Sonra ölüm meleği gelir onun başucunda oturur ve der ki:

‘Ey kötü can, haydi Allah’ın hiddet ve gazabına doğru çık.” Ve ruh cesede dağılır. Sonra ölüm meleği, kancalı demirin ıslak yünün içinden çekildiği gibi ruhunu çekip alır. Ölüm meleği ruhu eline aldığında, yanındaki melekler hemencecik onun elinden o ruhu alırlar ve kefenlere sararlar; ruhtan, yeryüzünde olabilecek en kötü leş kokusu gibi iğrenç bir koku çıkar. Sonra onu göge doğru çıkarırlar. Uğradıkları melek gruplarından her biri: ‘Nedir bu kötü koku?’ diye sorar. O ruhu taşıyan melekler de:

‘Dünyadayken isimlerinden en kötüsünü kullanarak, falan oğlu falandır.’ derler.

Ta ki dünya semasına varırlar. Dünya semasının açılması istenir fakat o açıl maz.’ (Bu arada Allah Resûlü şu ayeti dile getirdi:) İşte onlara göğün kapıları açılmayacak ve deve (veya halat) iğne deliğinden geçinceye kadar onlar cennete giremeyeceklerdir. Sonra Yüce Allah şöyle der: ‘Onun kitabını yerin en alt tabakasındaki Siccîn’e kaydedin.’

‘Ardından ruhu şiddetle yere atılır. (Bu arada Allah Resûlü şu ayeti okudu:) Allah’a ortak koşan kimse, gökten düşüp de kuşların kaptığı veya rüzgârın bir uçuruma sürüklediği şeye benzer. ”

Peşinden ruhu tekrar cesedine verilir. İki melek gelir karşısında otururlar ve ona sorarlar:

‘Rabbin kim?’ O da:

‘Ah! Ah! Bilmiyorum.’ der. Melekler: ‘Dinin nedir?’ derler. O:

‘Ah! Ah! Bilmiyorum.’ der. Melekler:

‘Aranıza elçi olarak gönderilen o adam kimdir?’ derler. O: ‘Ah! Ah! Bilmiyorum.’ der. Ardından semadan biri seslenir:

‘O, yalan söylemiştir. Onun için ateşten döşek serin; ateşe açılan bir kapıyı açık tutun ki ateşin hararet ve ısısı onu bulsun.” Sonra kabri de daraltılır, öyle ki kaburga kemikleri birbirine girer. Ve ona, çir kin yüzlü, kötü elbiseli ve iğrenç kokulu bir adam yaklaşır der ki:

‘Seni üzecek şeye sevin! Vaat edildiğin gün bugündür.’O da:

Yüzün şer götürüyor kimsin sen?’ der. Çirkin yüzlü adam: ‘Ben senin kötü amelinim.’ der. O ise:

‘Keşke kıyamet kopmasa.’ der. ”

Ölünün Dirilerin Yaptıkları Amellerden Faydalanması

Ölüler, dirilerin yaptıkları ameller arasından şu iki şeyden fayda görürler:

a- Ölünün hayatta iken sebep olduğu birtakım ameller,

b- Müslümanların, ölen için dua etmeleri ve mağfiret dilemeleri; dahası onun adına sadaka verip hac ibadetini ifa etmeleri. “Onlardan sonra gelenler derler ki: “Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanan kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde inananlara karşı bir kin bırakma! Rabbimiz! Sen çok şefkatli, çok merhametlisin!”
Allah, böyle dua eden müminleri, geçmiş müminler için istiğfar edenleri dilediklerinden övgüye tabi tutar. Bu durum ise ölülerin, diriler tarafından onlar için yapılan istigfardan faydalandıklarını gösterir. Cenaze namazında, sünnet olarak varit olan birçok dua vardır. Aynı şekilde ölüyü defnettikten sonra yapılması sünnet olan dualar çoktur. Ebu Davud’un Sú

nen kitabında Osman bin Affan’dan rivayetle şu hadis geçer. “Allah Resûlü (sav) ölüyü defnetme işinden sonra, üstünde dikilir şöyle derdi: ‘Kardeşinizin bağışlanmasını dileyin. Onun için sebatkârlık isteyin; zira o şu an sorgulanmaktadır.”

Ölülerin kabirlerini ziyaret ederken de yapılması sünnet bazı dualar rivayet edilir. Müslim’in Sahih’inde Bûreyde bin Huseyb’den rivayetle şu hadis vardır:

“Allah Resûlü (sav), ashabına, kabir ziyaret etmeye çıktıklarında şöyle deme lerini öğretirdi: ‘Allah’ın selamı üzerinize olsun, ey bu diyarların mümin ve Müslü man halkı. Allah dilediği vakit bizlerde size katılacağız. Hem size hem kendimize Allah’tan afiyet dileriz.”

Sadaka sevabının ölüye varacağıyla ilgili olarak Buhari ve Müslim’de, Hz. Ai şe’den rivayetle şu hadis yer alır:

“Adamın biri Allah Resûlü’ne gelerek şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın Resûlü, annem apansız bir ölüme yakalandı, herhangi bir vasiyette de bulunmadı. Öyle zannediyorum ki konuşmuş olsaydı sadaka vereceğini söylerdi. Şimdi ben onun adına sadaka versem ona bir mükafatı olur mu?’ Allah Resûlû bu soruya, “evet” demişti. ” Oruç sevabının ölüye ulaştığına dair Buhari ve Müslim’de Hz. Aişe’den riva yetle Allah Resûlü’nün şöyle dedigi sabittir:

“Her kim ölür de oruç borcu kalırsa, onun yerine velisi oruç tutabilir. ” Hac sevabının ölüye ulaştığına dair Buhari’nin Sahih’inde Ibni Abbas’tan rivayetle şu hadis vardır:

Cüheyne kabilesinden bir kadın Allah Resûlü’ne gelir ve şöyle der: “Annem haccetmeyi adamıştı. Ancak haccedemeden öldü. Şimdi ben onun yerine haccedebilir miyim?” Allah Resûlü ise şöyle der:

“Evet, onun yerine haccet. Söyler misin, eğer annenin borcu olmuş olsaydı, o borcu öder miydin? Allah’a ait borçları ödeyin. Zira Allah, borcu ödenmesi gerekenlerin başında gelir.
Ölünün, cenazede edilen dualardan faydalandığı, ümmetin ittifak ettiği meseledir. Yine Müslümanlar, ölünün borcunun eda edilmesi, o borcu üstünden kaldı racağı hususunda ittifak içindedirler. O borç, yabancı bir kişi tarafından veya ken disine ait olmayan bir maldan ödense bile. Buna, Ebu Katade’nin rivayet ettiği ha dis delalet eder. Ebu Katade, bir ölünün boyun borcunda bulunan iki dinanı vereceğine kefalet eder. Ebu Katade, o iki dinari eda ettikten sonra, Allah Resûlü: “İş te şimdi ölünün tenine serinlik saldın.” der.

Bu mesele, İslam hukuk kurallarına da uygun düşmektedir. Ve bu, tam bir kı yasur. Şöyle ki, sevap amel edenin hakkıdır, eğer amel eden sevabını Müslüman bir kardeşine hibe ederse bu engellenemez. Nasıl ki o, yaşarken kendi malını ona hi be etmekten ve öldükten sonrada malını ona bırakmaktan menedilemediği gibi.

Ebu Hureyre’den rivayetle Allah Resûlü şöyle buyurur:

“Insanoğlu öldüğünde, yaptığı ameller de ölümüyle beraber kesilir, ancak şu üçü hariç: Sadaka-i cariye (ardı arkası kesilmeyen sadaka), istifade edilen ilim ve ölen insana dua eden salih evlat.”

Alimler sadaka-i cariyenin çok kapsamlı ve geniş bir kavram olduğundan bahsederler. Mescitler inşa etme, su kuyuları açma, medrese (okul) ve külliyeler inşa etme, faydalı ilimler neşretme, yetim ve dullara kefalet etme, ilim talebelerine sahip çıkma bunlardan sadece bazılarıdır.

Kabir, Ahiret Menzillerinin Ilkidir

Allah Resûlü (sav) şöyle buyurur:

“Kabir, ahiret menzillerinin ilkidir. Eğer ölü ondan kurtulursa, sonrası ondan daha kolay geçer. Yok, eğer ondan kurtulamazsa, sonrası ondan daha çetindir.” Bir başka sözlerinde Allah Resûlü (sav) şunu demişti: “Hiçbir manzara görmedim ki kabir ondan daha feci olmamış olsun. ”

BENZER KONULAR:

Answers ( 2 )

  1. Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Kur’an-ı Kerim’de doğrudan “kabir azabı”ndan bahseden bir ayet bulunmamaktadır. Ancak, bazı hadisler ve İslam alimlerinin yorumları kabir azabının varlığını desteklemektedir. Kur’an’da ölümden sonra gerçekleşecek cezalar ve ödüller hakkında çeşitli ayetler bulunmaktadır, ancak bu ayetler kabir azabını açıkça belirtmez.

    İlgili bazı ayetler ve yorumlar şunlardır:

    Mümin Suresi, 45-46. Ayetler:

    “Derken Allah onu dünya hayatında da ahirette de kötülüklerden korudu. Firavun hanedanını ise kötü bir azap kuşattı.”
    “Onlar sabah akşam ateşe arz olunurlar. Kıyamet kopacağı gün: ‘Firavun’un adamlarını azabın en şiddetlisine sokun!’ (denilecektir).”
    Bu ayetler, Firavun ve onun adamlarının ölümden sonra azap gördüğünü ima eder ve İslam alimleri bu ayetleri kabir azabının varlığına delil olarak gösterirler.

    Tevbe Suresi, 101. Ayet:

    “Çevrenizdeki bedevilerden ve Medine halkından münafıklıkta ileri gidenler var. Sen onları bilmezsin, biz biliriz. Onlara iki defa azap edeceğiz, sonra da büyük bir azaba uğratılacaklardır.”
    Bu ayette geçen “iki defa azap” ifadesinin bir kısmı bazı alimler tarafından kabir azabına işaret olarak yorumlanır.

    Bu ayetler ve hadisler ışığında, İslam’da kabir azabının varlığına dair bir inanç bulunmaktadır, ancak Kur’an’da doğrudan kabir azabından bahseden bir ayet yoktur. Bu konudaki inançlar genellikle hadisler ve İslam alimlerinin yorumları üzerine inşa edilmiştir.

    En iyi cevap
    1
    2024-06-27T15:59:28+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Kuran’da kabir azabından doğrudan bahseden bir ayet bulunmamakla birlikte, bazı ayetlerin kabir azabına işaret ettiği şeklinde yorumlar mevcuttur. Bu yorumlar genellikle kıyametten önceki bir ara dönem olan “berzah alemi” ile ilişkilendirilir.

    Kabir Azabına İşaret Ettiği Düşünülen Ayetler:

    Mü’min Suresi, 46. Ayet: “Ateş onlara hem üstlerinden hem de ayaklarının altından gösterilir. (Onlara): ‘Yaptıklarınıza karşılık tadın azabı!’ denir.” Bu ayetteki “ateşin üstlerinden ve ayaklarının altından gösterilmesi” ifadesi, bazı alimler tarafından kabir azabına yorumlanmıştır.
    Farklı Yorumlar:

    Kabir azabı konusunda farklı görüşler bulunmaktadır:

    Kabir Azabının Varlığına İnananlar: Bazı İslam alimleri, hadisleri ve bazı ayetlerin yorumlarını temel alarak kabir azabının var olduğunu savunurlar.
    Kabir Azabının Varlığına İnanmayanlar: Diğer bazı alimler ise Kuran’da kabir azabının açıkça geçmediğini ve bu konudaki hadislerin zayıf olduğunu belirterek kabir azabının olmadığını ifade ederler.
    Sonuç:

    Kabir azabı konusu, farklı yorumlara açık bir konudur. Kuran’da bu konuda açık bir ayet bulunmamakla birlikte, bazı ayetlerin kabir azabına işaret ettiği şeklinde yorumlar mevcuttur. Bu konuda kesin bir bilgi için farklı kaynakları incelemek ve farklı görüşleri değerlendirmek faydalı olabilir.

Cevapla