Paylaş
Kabir Suali ve Kabir Azabı
Question
Kabir Soruları ve Kabir Azabı
Bu konuyu incelemeden evvel terğib ve terhib babından kabrin insana hitabını hatırlatmak yerinde olur.
Ebu Said (ra)’den rivayet edilmiştir, dedi ki: Rasulullah (s.a.s) namazgahına girdi ve bir takım insanların sırıttıklarını gördü. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Ne var ki siz lezzetleri keseni (ölümü) sık sık anmış olsaydınız şu gördüğüm vaziyetten sizi meşgul ederdi. Lezzetleri keseni, ölümü sık sık anın. Zira kabir, üzerine gelen (yeni doğan) her günde behemehal konuşur ve şöyle der: Ben gurbet eviyim, ben yalnızlık eviyim, ben toprak eviyim, ben kurt yuvasıyım!” Mümin kul toprağa verildiği zaman kabir ona şöyle diyecektir: “Merhaba hoş geldin! Bana, sırtımda yürüyenlerin en sevgilisi olduğuna göre ve bu gün seni velayetim altına aldığım ve bana vardığın cihetle sana karşı muamelemi göreceksin! “Sonra kabir, o mümin için gözünün alabildiği kadar genişleyecek ve ona cennete doğru bir kapı açılacaktır. İsyankar kul veya kafir toprağa verildiği zaman kabir ona şöyle diyecektir: “Sana merhaba yok, hoş geldin yok! Bana sırtımda yürüyenlerin en sevimsizi olduğuna göre, bu gün seni velayetim altına almadığımı ve bana vardığın cihetle sana karşı muamelemi göreceksin”. Resul-i Ekrem buyurdu ki: “Sonra kabir onun üzerine kapanarak (O derece sıkar ki kabrin kenarları) onun üstünde buluşur ve kaburgaları birbirine geçer. Ebu Said dedi ki: “Rasulullah (s.a.s) parmaklarıyla (bu durumu) göstererek onları iç içe soktu. Sonra şöyle buyurdu: “Ve ona yetmiş ejderha musallat edilir ki, onlardan biri toprağa üflese, o toprak dünya durdukça hiçbir şey bitirmez. Bu ejderhalar onu hesaba iletilinceye kadar sokar ve paralarlar.” Ebu Said dedi ki: Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu: “Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur.”
İmam Beyhaki (rh.a)’nin Şuabu’l-İman adlı eserinde şu rivayet vardır:
…Evzai, Bilal bin Sad’dan, dedi ki:
“Kabir her gün şöyle nida eder: Ben gurbet eviyim, kurtlar ve vahşet eviyim ve ben ateş çukurlarından bir çukur veya cennet ravda (bahçelerinden)larından bir bahçeyim.
Başka bir rivayette de şunlar geçmektedir:
Ebu el-Haccac es-Sümeli den, dedi ki Rasulullah (s.a.s)’i.
“Kabri ölüye oraya konulduğunda der ki: Vah sana Ya Ādem oğlu, seni bana karşı aldatan ne? Bilmedin mi ki, ben fitne ve zulmet eviyim. Seni bana karşı aldatan ne üzerinden geçen ve uzun amel emellerle hayal kurman mı? Eğer salihlerden ise kabrin sorusuna cevab vererek: İyiliği emredip kötülükten men edeni görmedin mi? (Ravi) dedi ki: Kabir der ki: 0 zaman ben onun üzerine yeşillik dönerim ve onun cesedi nura dönüşür ve onun ruhu Rabbil alemine doğru yükselir. ”
Bu ibarelere benzeyen daha birçok hadis mevcuttur. Gelen hadisler zayıf olmakla beraber mana yönünden bir birlerini desteklemektedir. Kabrin insana hitabı gerçekten ilginçtir. Kabir kendine gelen bütün insanlara hitab ederek “ya ademoğlu” diye genel bir ifade kullanarak mümin veya kafir sıfatlarına sahib herkese bu hitabı yapmakta. Eğer şahıs mümin ise kabri cennet bahçesine kafir ise, kabri cehennem çukurlarından bir çukura dönüşür. Akıllı insan öğüt alan, ölmeden önce kendini hesaba çekendir.
Burada şu konu da bizi ilgilendirmektedir. Kişi kabre konulduktan sonra kabrin sıkması vardır. Bu bir hadiste şöyle antılmaktadır.
“…Hz. Aişe (r.a)’den Nebi (s.a.s) dedi ki:
“Muhakkak ki, kabrin bir sıkması vardır. Şayet ondan biri kurtulacak olsaydı. Sad bin Muaz ondan kurtulurdu.”
İbni Abbas (r.a) kanalıyla gelen bir hadiste de şöyle denmektedir:
Abbas (r.a)’dan Nebi (s.a.s) Sad bin Muaz’ın defin günü kabri yanına oturdu ve dedi ki:
“Şayet kabrin sıkmasından veya kabir sualinden biri kurtulsaydı, Sad bin Muaz kurtulurdu. (Kabir onu) bir kere sıktı, sonra onu bıraktı. ”
Başka bir hadiste şöyledir:
İbni Ömer dedi ki: Allah (c.c)’ın Sad’la karşılaşma sevincinden dolayı arşı titredi. (İbni Ömer) dedi ki: Yani tabutunda olduğunda (Söylediği söze delil olarakta Yusuf 100. ayeti okuyarak arş kelimesini tefsir etti). Allah Teala dedi ki: “O ebeveynlerini arşın üstüne çıkardı.” (Sad)ın cesedinden Ud kokusu etrafa yayıldı. (Ravi) dedi ki: Rasulullah (s.a.s) onun (Sad b. Muaz) kabrine girdi ve orda bir süre bekledi. (Kabirden) çıktığında (etrafındakiler) dediler ki: “Ya Rasulallah seni orda bekleten neydi? (Rasulullah) dedi ki: Kabri Sad’ı bir kere sıktı. Bende Allah’a dua ettim (Allah) ondan (o sıkıntıyı) kaldırdı.”
Bu hadiste ki kabrin sıkması ile ilgili olarak Said Havva İmam ez-Zehebi’den şunları nakletmektedir:
Bu sıkma kabir azabından herhangi bir şey değildir. Bu tıpkı müminin dünyadayken, çocuğunu veya bir yakın dostunu kaybetmesi sebebiyle duyduğu acıya benzer bir şeydir. Bunun gibi hastalıktan dolayı da acı duyar, can çıkması esnasında da acı duyar, kabirde soru sorulmaktan ve hesaba çekilmekten dolayıda sıkıntı ve acı duyar. Yakınlarının kendisi için ağlamalarından da ızdırap duyar, kabirde kalmaktan, durmaktan ve o anki sarsıntıdan dolayıda ızdırap çeker. Cehenneme iletilmekten dolayı ayrı bir ızdırap duyulur. Bunun benzeri çoktur. Bütün bunlar kulun başına gelebilir. Bunlardan hiçbiri kabir azabından veya cehennem azabından bir parça değildir. Ancak yüce Allah, takva sahibi kuluna bunların bazılarında veya tamamında rahmet ederek işini kolaylaştırabilir. Ancak mümin için Rabbine kavuşmadıkça rahatlık yoktur.
Bir başka rivayet te şöyledir:
Enes’den, (dedi ki):
“Nebi (s.a.s) bir erkek veya kız bebeğin üzerine (cenaze) namazı kıldı ve dedi ki:”
“Şayet kabrin sıkmasından biri kurtulacak olsaydı, bu çocuk kurtulurdu.”
Ali el-Kari (rh.a) İmam Azam (rh.a)’ın Fıkhu’l-Ekber adlı eserine yazdığı şerhte konu ile ilgili olarak şunu söylemektedir:
“Kabrin sıkıştırması haktır. Hatta kamil müminleri dahi sıkıştıracaktır. Çünkü bu konuda Hz. Peygamber (s.a.s) şöyle buyuruyor: (….) Şüphesiz kabrin sıkıştırması vardır. Kabrin sıkıştırmasından bir kimse kurtulacak olsa, ölünden dolayı arş’ın titrediği Sad b. Muaz kurtulurdu.”
Kabrin sıkıştırması, önce kabir toprağının ölü üzerine dar gelmesidir. Sonra Allah Teala mümine gözünün görebildiği kadar, kabri genişletir. Bir söze göre mümine nisbetle kabrin sıkıştırması şefkatli ananın seferden
dönen evladını kucaklaması gibidir.”
Imam Azam (rh.a) “Fıkhul-Ekber”inde şunları söylemektedir: “Münker ve Nekir’in, kabirde sorgulama yapmaları haktır. Kabirde, ruhun cesede iadesi haktır. Kafirlerin tümünün kabir azabı çekmeleri kabrin sıkıştırması haktır ve gerçekleşecektir. Bu hallerin bazı asi müminlerin başına gelmesi de haktır ve caizdir.”
Şehid imamımızın konu hakkındaki açıklaması, Ehl-i Sünnet inancının ifadesidir. Kabrin sıkıştırması ile ilgili konuyu hadislerle zikrettik. Şimdi kabir suali ile ilgili konulara ait hadisleri zikretmeye gayret edelim. “…Enes bin Malik (r.a) onlara şöyle tahdis etmiştir:
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu: “Kul, kabri içine konulduğu ve arkadaşları ile cemaati geriye dönüp gittikleri zaman ki ölü bunların yürürken çıkardıkları ayakkabılarının seslerini bile muhakkak işitir. Ona iki melek gelir. Bunlar ölüyü oturturlar” ve ona:
Şu Muhammed adlı kimse hakkında ne der idin? Diye sorarlar. Bu soruya muhatab olan mümin kul.
Onun Allah’ın kulu ve Rusulü olduğuna şehadet ederim, der. Bunun üzerine melekler tarafından:
Cehennemdeki oturacak yerine bak. Allah bu azab yerini senin için cennetten bir oturacak makama tebdil etti, denilir de o mümin kul, cehennem ve cennetteki o iki makamını beraberce görür.
Katade: “O mümine kabri içinde bir genişlik verileceği bize zikrolundu” dedi ve sonra yine Enes hadisine döndü. Rasulullah şöyle buyurdu: “Münafık ve kafir olan kula gelince, ona da”:
Şu kimse hakkında ne der idin? Diye sorulur.
O da:
Ben onun hakkında bir şey bilmiyorum. Ben sadece insanların onun hakkında söyleye geldikleri sözü söylerdim, diye cevap verir:
Bunun üzerine ona:
Anlamadın ve uymadın (yahud: Sen hem anladın, hem de Kur’an tilavet etmedin, yahut da: Anlamaz ve uymaz olaydın) denir. Ve ona demirden tokmaklarla öyle bir vuruş vurulur ki, derhal şiddetli bir sayha ile bağırır. Bu bağırışı insan ve cinlerden ibaret olan iki ağırlıktan başka bu ölüye yakın olan her şey işitir.
Başka bir rivayette şöyledir: Ebu Hureyre (ra)’den rivayet edilmiştir, dedi ki: Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu. “Ölü veya sizden biriniz” defnedildiği zaman ona siyah (tenli) ve mavi (gözlü) iki melek gelir. Birine Münker ve öbürüne de Nekir denir. Müteakiben o iki melek sorar: “Bu adam (Muhammed) için ne demiştin? Bunun üzerine o (ölmeden önce) söylediğini aynen söyler: “O Allah’ın kulu ve Resulüdür; Allah’tan başka mabud-i hakiki olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve Rusülü olduğuna şehadet ederim.” Sonra o iki melek “senin bunu söylediğini esasen biliyorduk” derler. Sonra onun kabri yetmiş arşın murabbe (kare) olarak genişletilir; sonra aydınlanır ve sonra kendisine “uyu (istirahat et) denilir. O da “aileme dönüp onlara haber vereyim mi?” der. O iki melek “gelin-güvey gibi uyu ki, onu (gelin-güveyin) ailesinden elbet en çok sevdiği kişi uyandırır” derler. O kişi, Allah onu o yatağında mahşere kaldırıncaya kadar (rahat rahat uyur). Şayet münafık ise, “insanların (o’na Peygamber) dediklerini işittim, ve bende aynı şeyi söyledim; (hakikat mıdır) bilmiyorum!” diyecek. Bunun üzerine o iki melek, “senin bunu söylediğini esasen biliyorduk” derler. Sonra toprağa “çullan onun üzerine” denilir. Toprak onun üzerine çullanır, (bu çullanma neticesinde) yan kaburga kemikleri yerlerinden oynar ve Allah onu yatağından mahşere kaldırıncaya kadar toprakta devamlı olarak azab içinde kalır. 781
Bu hadiste Münker ve Nekir adlı sorgu meleklerinin şekli de bildirilmiştir. Gözleri mavi, tenleri ise siyahtır.
“Ebu Said el-Hudri dedi ki: Rasulullah (s.a.s) ile beraber bir cenazede bulundum. Rasulullah’ın şöyle dediğine şahid oldum”:
“Ey insanlar! Muhakkak ki bu ümmet kabirlerinde imtihan edilmektedirler. İnsan defnedildiğinde ve arkadaşları ondan ayrıldığında ona (gömülen şahsa) bir melek elinde bir topuz olduğu halde gelir ve onu (ölüyü mezarında) oturtur, (Melek) der ki:”
“Bu adam (yani Hz. Muhammed (s.a.s) hakkında ne diyordun (dünyada iken)? Eğer o (ölü) bir mümin ise der ki:”
“Şahadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed onun kulu ve Resulüdür. (Melek) der ki: Doğru söyledin. Sonra cehenneme doğru (kabirden) onun için bir kapı açılır. (Melek) der ki: Bu senin menzilin idi, şayet Rabbini inkar etseydin. Ama Rabbine iman ettiğinden bu senin menzilin, (o zaman) onun için cennete doğru bir kapı açılır. (Cennetteki mekanını gören ölü) oraya girmek ister, ona denir ki: Sakin ol (veya senin mekanın burası veya burada dur) (sonra) onun için kabrin içi genişletilir. Eğer (kabre konan) bir kafir veya bir münafık idi ise ona denir ki:
Bu adam (Muhammed (s.a.s) hakkında dünyada iken) ne diyordun? Der ki:
Bilmiyorum! İnsanların bir şeyler dediğini duymuştum (Bu cevap üzerine ona) denir ki:
Bilmedin, tabi olmadın, doğru yolu bulmadın. Sonra onun için (kabirde) cennete doğru bir kapı açılır ve denir ki:
Bu senin yerindi şayet Rabbine iman etseydin. Ama Rabbini inkar ettiğinden Allah (Azze ve Celle) bu senin (yerini) değiştirdi. Ve onun için cehenneme doğru bir kapı açılır sonra başının üzerine (ucu sivri çengelli) bir topuzla vurulur. (Bu vuruştan sonra ölünün bağırışının) sesini oradan geçen ve Allah’ın bütün yaratıkları duyar ancak insan ve cinler (bu sesi duymazlar) hariç.
Kavimden bazıları dediler ki:
“Ya Rasulallah elinde çekiç olan bir melek birinin üzerine (veya yanına) gelirde korkmaz mı?”
Rasulullah (s.a.s) dedi ki:
“Sabit bir sözle iman eden o kimseleri Allah sabit tutar.” (İbrahim 27) Kabirde sorguya çekilmeyle ilgili olarak Hz. Aişe, Hz. Esma, Hz. Ebu Hureyre, Hz. Cabir, Hz. Bera b. Azib, Hz. Ebu Rafi, Hz. İbni Abbas, Hz. Abdullah İbni Mesud, Hz. Enes, Hz. Ebu Said el-Hudri, Hz. İbni Ömer gibi sahabelerden kabir suali ile ilgili rivayetler gelmiştir. Bu tariklerle gelen hadislerin çoğu sahihtir. Bu rivayetler de akidemizin bir bölümünü oluşturmaktadır. İmam Suyuti (rh.a) mutevatir hadisleri topladığı kitabında bu hadislerin ravilerinin 28 kişi olduğunu söylemiştir. Dolayısıyla kabir sualinin tartışmasız akideden bir bölüm olduğu görülür. Ehli sünnet bu esası inançlarının arasında saymıştır.
Şimdi kabir azabıyla ilgili konumuzu inceleyebiliriz. Buna dair, Kur’an’dan delil olarak Ehli sünnet uleması tarafından ayetler gösterilmiştir, bu ayetlerin genel toplamını İmam Beyhaki (rh.a) “Şuabu’l-İman” adlı eserinde şöyle kaydetmiştir:
“(…….)Muhakkak onlar; Rabbimiz Allah’tır deyip, sonra da dosdoğru oldular. (Fussilet 30) Bundan sonra da Mücahid dedi ki; işte bu ölüm anındadır.
Ve dedi ki: Kafirde (ise meleklerin tavrı şöyledir)
“Meleklerin kafir olan o kimselerin ölümlerinde onların yüzlerine ve arkalarına vurup “o yakıcı azabı tadın” (dediği) görseydin” (Enfal 50)
Yani dediler ki, onlar için bu kinayedir. Onlar (Yani meleklerin bu tavrı) muhakkak ki, onlar (yani kafirler) için yakıcı azab üzerine iletilmelerinde bir mukaddimedir.
Ve dedi ki:
“Zalimleri ölüm sıkıntıları içinde iken ve meleklerin onlara (doğru) ellerini uzatmışken bir görsen.” (En’am 93)
Bu ayet kafirlere (meleklerin) kötü ve sert davranarak bir anda onlardan ruhlarını çıkarmalarına bir delildir. Onların nefisleri çıkarken bu beraber oldukları (azabı) tanıyarak önemli ve şiddetli bir azabın onlar için mukaddimesi olduğunu bilirler.
Müminlerin yükseltildiklerinde onların müjdelenmeleri, bunun ile onların emniyet, nimet ve (cennette) kalmakla müjdelenmeleri gibidir. Allah Azze ve Celle dedi ki:
“İman edenleri Allah sabit kılar” (İbrahim 27) Bize Bera bin Azib ve Ebu Hureyre Nebi (s.a.s)’den rivayet ederek; Bu müminin kabirde sual (yani sorgu) edildiği zamandır.
Hz. Aişe (ra)’nin Nebi (s.a.s)’den rivayeti böyledir ve böyle bir tefsir İbni Abbas’tan gelmiştir.
Allah Teala dedi ki:
“Firavun ailesini kötü bir azab kuşattı. Kıyamet gününe kadar sabah ve akşam ateşe sunulurlar.” (Mü’min (Gafir) 45-6)
Mücahid dedi ki: “Sabah ve akşam onun üzerine sunulurlar. Yani dünyada değil iken.
Katade dedi ki: Ey Firavun ailesi, bu sizin yerinizdir. Bu bir azarlama, bir alçaltma ve intikamdır.
Ve dedi ki, münafık içinde:
“Yakında onlara iki kere azab edeceğiz. Sonra büyük bir azaba iletilirler.” (Tevbe 101)
Katade (ayetle ilgili olarak) dedi ki:
“Kabirdeki azab ve cehennemdeki azabtır.”
Allah’ın zikrinden yüz çeviren kimseler için dedi ki:
“Her kim zikrimden yüz çevirirse muhakkak ki, onun için dar bir geçim vardır. Biz onu kıyamet gününde kör haşrederiz.” (Taha 123)
Bize Ebi Said el-Hudri ve Ebi Hureyre’den Rasulullah (s.a.s)’a kadar merfu ve ikisinden mevkufen sonra ibni Mesud ve İbni Abbas’ın ikisinin sözü olarak: “İşte bu kabir azabıdır” dedikleri rivayet edilir.
Ve bize Ata’dan rivayet edildi ki:
“O zaman sana hayatın kat be katını ve ölümün kat be katını tattırırdık. Sonra, senin için bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.” (İsra 75) ayetinde:
“Ölümün kat be katını” sözü: Kabir azabıdır, dedi.
Bize İbni Abbas’tan rivayet edildi ki:
“Kuşkusuz zulmetmiş kimseler için bundan başka bir azab vardır.” (Tur 47) ayeti hakkında dedi ki:
“Kıyamet günündeki Azab’tır”.
Bu konudaki Kur’an’ı delilleri artırmak mümkün, bunlar hadislerde de zikredilmektedir. Şimdi konu ile ilgili hadislere geçelim:
“Abdullah bin Becir’den rivayet edilmiştir. Abdullah, Osman (ra)’ın azatlısı Hani’den şöyle dediğini işitti:
“Osman bir kabrin başında durduğu zaman sakalını ıslatıncaya kadar ağlardı. Kendisine cennet ve cehennem anılınca ağlamıyorsun da bundan mı ağlıyorsun?” denildi. Bunun üzerine dedi ki: Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Kabir ahiretin konak yerlerinden ilk konak yeridir. Eğer ondan kurtulursa gerisi daha kolaydır. Şayet kurtulamazsa gerisi daha ağırdır. Osman (ra) dedi ki: “Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu: Her ne (korkunç) manzara gördümse kabir ondan daha korkunçtur. (Kabirden daha korkunç manzara görmedim)”.
Kişiye kabirdeki yerinden mümin ise cennetteki yeri kafir ise, cehennemdeki yeri gösterilir. Bu konuda şu hadisi zikredelim:
…Bana Malik, Nafi’den; o da Abdullah İbn Ömer (r.a)’den tahdis etti ki, Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
“Sizden biriniz öldüğü zaman ona varıp oturacağı yeri sabah akşam gösterilir. O kimse, cennet ehlinden ise cennette, cehennem ehlinden ise cehennem de olan yeri gösterilir. Ve ona; işte senin oturacağın yer burasıdır, nihayet kıyamet günü Allah seni buraya gönderecek denilir. ”
…Hz. Aişe (r.a)’den: Aişe’nin yanına bir Yahudi kadını girip, kabir azabını zikretmiş akabinde de Aişe’ye hitaben: Allah seni kabir azabından korusun, diye dua etmiş. Bunun üzerine Aişe, Rasulullah’a kabir azabını sormuş, Rasulullah’ta (s.a.s): “Evet, kabir azabı (haktır, vardır)” buyurmuştur. Aişe: “Ben bundan sonra Rasulullah’ın hiçbir namaz kılıpta kabir azabından Allah’a sığınmayı terkettiğini görmedim,” demiştir.
Başka bir rivayette şöyledir:
Ebu Hureyre (r.a) şöyle demiştir: Rasulullah (s.a.s) şöyle dua ederdi:
اللَّهُمَّ إِنْ أَعُوذُ بِكَ مِنْ عَذَابِ الْقَبْرِ وَ مِنْ عَذَابِ النَّارِ وَ مِنْ فِتْنَةِ الْمَحْيَا وَ الْمَمَاتَ وَ مِنْ فِتْنَةِ الْمَسِيحِ
الدجال
Ya Allah, Ben, kabir azabından, ateş azabından hayat ve ölümün imtihan ve şiddetlerinden ve Deccal Mesih fitnesinden sana sığınırım.
Yukarıda verdiğimiz Buhari’den aldığımız metnin diğer kaynaklarını belirttiğimiz yerdeki rivayeti şöyledir:
“Sizden biri teşehhüdü bitirince dört şeyden, yani cehennem azabından, kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden ve Mesih Deccal’in fitnesinden Allah’a sığınsın.”
Bu rivayetten anlaşılacağı gibi kabir azabından Allah’a sığınmak gereklidir. Bu duayı teşehhüdden sonra okumak ise kendimiz için faydalı bir davranıştır. Mezheb imamlarının burada bir görüş ayrılığı yoktur.
Hz. Aişe (r.a)’den Rasulullah (s.a.s)’ın şöyle dua ettiği rivayet edilir:
“Bize Vuheyb, Hişam İbn Urve’den o da babasından; o da Aişe (r.a)’den tahdis etti ki, Rasulullah (s.a.s) şu duayı söylerdi (…….):
“Ya Allah tembellikten, bunaklık derecesinde ihtiyarlıktan, günahtan, korkaklıktan, kabir sualinden ve kabir azabından, ateş fitnesinden ve ateş azabından, zenginlik gururunun şerrinden sana sığınırım. Fakirlik fitnesinden sana sığınırım. Allah’ım! Günahlarımı(n kirini) benden kar ve buz suyu ile yıka, kalbimi de günahlardan beyaz elbiseyi kirden temizlediğin gibi pakla! Benimle günahlarımın arasını da doğu ile batı arasını uzaklaştırdığın gibi uzaklaştır.
İbni Abbas (r.a)’dan da bunun benzeri rivayet edilmiştir. Hadis şöyledir: “…. Ebu Zubeyr den, o da Tavus’dan, o da İbni Abbas’dan naklen rivayet etti ki: Rasulullah (s.a.s) kendilerine Kur’an’dan bir sure öğretir gibi şu duayı öğretir:
“Ya Rab! Cehennem azabından sana sığınırım, kabir azabından sana sığınırım, Mesihi Deccal’in fitnesinden de sana sığınırım. Hayatın ve ölümün fitnesinden de sana sığınırım; deyin “buyurmuş….
Enes bin Malik (r.a) şöyle derdi: Peygamber (s.a.s) şu duayı söylerdi.
“Allah’ım, ben acizlikten, tembellikten, korkaklıktan ve çok ihtiyarlığın
çökkünlüğünden sana sığınırım. Keza kabir azabından da sana sığınırım. Hayatın ve ölümün fitnelerinden de sana sığınırım.”
Başka bir rivayette de şunlar geçmektedir:
…Mus’ab ibni Sa’d şöyle demiştir. Babam Sa’d İbn Ebi Vakkas (r.a) beş şeyi emreder ve bunların Peygamber (s.a.s)’den duyduğunu zikrederdi. Peygamber (s.a.s) şu kelimelerle dua etmeyi emrederdi(……)
“Ya Allah ben cimrilikten sana sığınırım. Korkaklıktan sana sığınırım. Ömrün en değersizine döndürülmekten de sana sığınırım. Dünya fitnesinden yani Deccal fitnesinden de sana sığınırım. Kabir azabından da sana sığınırım.
Ömer b. El-Hattab (r.a)’dan demiştir ki:
Rasulullah (s.a.s) beş şeyden (Allah’a) sığınırdı; Korkaklıktan, cimrilikten, kötü ömür (ihtiyarlık)den, kalb fitnesinden ve kabir azabından.”
Diğer bir rivayette de şöyledir:
Muslim bin Ebi Bekre babasından, (dedi ki):
Nebi (s.a.s) namazın bitiminin ardından şöyle derdi:
“Ey Allah’ım ben küfürden, fakirlikten ve kabir azabından sana sığınırım”
“…Nadra’dan, o da Ebu Said-i Hudri’den, o da Zeyd bin Sabit’ten naklen
haber verdi. Ebu Said demiş ki: Ben bunu Peygamber (s.a.s)’den işitmedim. Lakin onu bana Zeyd bin Sabit rivayet etti (Dedi ki): Bir defa Peygamber (s.a.s) bizde beraberinde olduğumuz halde bir katırın üzerinde Benî Neccar’ın bir bahçesinde iken aniden hayvan onu yoldan saptırdı, az daha düşüyordu. Birde ne görelim, altı veyahut dört kabir! (Ravi, Cureyri böyle diyordu, demiş). Bunun üzerine Peygamber (s.a.s):
“Bu kabirlerin sahiblerini kim biliyor? Diye sordu. Bir adam: Ben (biliyorum) dedi.
Öyleyse bunlar ne zaman öldüler? Dedi. Adam:
Onlar şirk içerisinde öldüler, cevabını verdi. Müteakiben Peygamber (s.a.s):
Gerçekten bu ümmet kabirlerinde imtihan olunuyor. Eğer defnetmemeniz endişesi olmasaydı, kabir azabından benim işitmekte olduğumu, sizede işittirmesi için Allah’a dua ederdim.
Dedi ve sonra yüzünü bize dönerek:
“Cehennem azabından Allah’a sığının!” buyurdu. Ashab: Biz cehennem azabından Allah’a sığınırız, dediler. (bu sefer)
“Kabir azabından Allah’a sığının! Buyurdu. Ashab: Biz kabir azabından Allah’a sığınırız, dediler.
“Fitnelerin açığından, kapalısından, Allah’a sığının!” buyurdu. Ashab:
“Biz fitnelerden, onların açığından, kapalısından Allah’a sığınırız, ” dediler.
Deccal’in fitnesinden Allah’a sığının! Buyurdu. Ashab:
Biz Deccal’in fitnesinden Allah’a sığınırız! Dediler.
Peygamber (s.a.s) zevcesi Ummu Habibe:
Allah’ım! Bana zevcim Rasulullah (s.a.s), babam Ebu Süfyan ve kardeşim Muaviye ile fayda ver! Dedi. Bunun üzerine Peygamber (s.a.s): “Sen Allah’tan muayyen ecellere, madud günlere ve taksim edilmiş rızıklara ait bir şey istedin. O hiçbir şeyi vakti gelmeden yaratacak, yahut bir şeyi vaktinden sonraya bırakacak değildir. Şayet Allah’tan seni cehennemdeki bir azabtan veya kabirdeki azabtan korumasını isteseydin daha hayırlı ve daha faziletli olurdu” buyurdular.
“…Musa İbn Ukbe şöyle demiştir. Bana Halid bin Said bin el-As’ın kızı tahdis etti. O da, Peygamber (a.s)’i kabir azabından Allah’a sığınırken duydum.”
“…İbn Şihab şöyle demiştir. Bana Urve ibnu’z-Zubeyr haber verdi ki, O Ebu Bekr’in kızı Esma’dan işitmiştir. Esma (r.a) şöyle diyordu: Rasulullah (s.a.s) bir kere hutbe vermeye kalktı ve kişinin kabirde tabi tutulacağı imtihan fitnesini zikretti. Rasulullah kabir hallerini böyle tafsilatıyla anlatınca Müslümanlar dehşetli bir surette feryadla ağlaştılar. Ravi Gunder: Kabir azabı (haktır) cümlesini ziyade etmiştir.”
Buraya kadar sıralamaya gayret ettiğimiz hadisler bile kabir azabının itikadi bir unsur olduğunu ortaya koyar. Konu ile ilgili rivayetleri zikretmeye devam edelim.
Cabir (r.a)’den, dedi ki: Rasulullah (s.a.s) Benî Neccar’ın (kabristanına) girdi. Bir ses duydu ve korkmuş bir şekilde çıkıp dedi ki: Kabir azabından Allah’a sığının. ”
“…Cabir, Ümmü Mübeşşir’den dedi ki: Rasulullah (s.a.s) ve ben Benî Neccar’ın etrafı duvarlarla çevrili (bir bahçesine) girdim. Orda cahiliyet devrinde ölmüş olanların kabirleri bulunuyordu. (Rasulullah -s. a.s-) Onlara azab olunduğunu duyunca oradan çıktı ve dedi ki: “Kabir azabından Allah’a sığının. Dedim ki:”Ya Rasulallah, onlar kabirlerinde azab olunuyorlar mı? (Rasulullah -s.a.s-) dedi ki: Evet (onlara azab olunur) Azabı hayvanlar işitir. ”
Abdullah’tan (yani İbni Mesud’dan) Nebi (s.a.s) dedi ki:
“Muhakkak ölüler kabirlerinde azab olunurlar. Hayvanlarda onların seslerini işitirler.”
…Bera b. Azib’ten o da, Peygamber (s.a.s)’den naklen rivayet etti ki, şöyle buyurmuştur:
“Allah, iman edenleri sabit kaville yerinde tutar” (ayeti kerimesi) kabir azabı hakkında inmiştir. Ölen kula, Rabbin kim? Diye sorulacak. O da: Rabbim Allah! Peygamberim de Muhammed (s.a.s)’dir, cevabını verecektir. İşte Allah (Azze ve Celle)nin!
“Allah iman edenleri hem dünya hayatında, hem de ahirette sabit kaville yerinde tutacaktır, ayeti kerimesi budur. ”
“…Ali (keremullahu vechehu)’den rivayet edilmiştir. Dediki: “Kabir azabı hakkında şübhe etmekte devam ettiki nihayet” öğünmeler sizi oyaladı, suresi indi. (Yani Tekasür suresi)
“…Bize Şube Katade’den, o da Enes’den naklen rivayet etti ki, Peygamber (s.a.s):
“Eğer defnetmememiz endişesi olmasaydı, size kabir azabından bir şeyler işittirmesi için Allah’a dua ederdim.” Buyurmuşlardır.
“…Bera ibnu Azib’den tahdis etti ki, Ebu Eyyub (r.a) şöyle demiştir. Peygaber (s.a.s) güneş batmış olduğu halde Medine’den dışarıya çıkmıştı. Bir ses işitti de:
Yahudi Kabilesi, kendi kabirleri içinde azab olunuyor, buyurdu.
“…Aişe (r.a) şöyle demiştir: Rasulullah (s.a.s) ailesi başında ağlaşmakta olan bir Yahudi karısının (mezarı) yanından geçmişti de:
“Bunlar ölüleri üzerine ağlıyorlar. Halbuki ölü kabrinde azab olunuyor” buyurdu.
Yukarıdaki rivayet kafire kabir de azab olunacağına delildir. Bu müminin azab olunmayacağına delil olmaz. Bunu dememizin sebebi hadisin mefhumul-muhalifini (yani söylenen sözün tam tersi manayı) almanın mümkün olmayacağıdır. Yani bu hadisten kabirde kafirler azab olunur, dolayısıyla müminler için geçerli değildir, denilemez. Kabirde müminlerin azab olunduğuna dair hadislerde vardır. Onları rivayet edelim:
“…İbni Abbas (r.a) şöyle demiştir. Peygamber (s.a.s) iki kabrin üzerine
uğradı da: “Bu iki kabir içindekiler muhakkak azab olunuyorlar. Halbuki büyük bir şeyden dolayı azab olunmuyorlar” buyurdu. Sonra da: “Evet biri koğuculuk ederdi, diğeri de sidiğinden sakınmazdı” buyurdu. Ravi dedi ki: Bundan sonra Rasulullah yaş bir değnek aldı, değneği iki parçaya böldü. Sonra da o parçalardan her birini bir kabir üzerine dikti. Sonra da: “Bunlar kurumayıp taze kaldıkları müddetçe belki bu kabir sahiblerinden azab hafifletilir, buyurdu.
Ulemamız yukarıdaki hadisle ilgili olarak “pek büyük olan bir şeydende değil” sözü hakkında. Gıybetin ve sidikten korunmamanın büyük günahlardan olduğu ancak mezardakilerin bunu büyük görmedikleri veya bunlar büyük günahlardan en büyüğü olmadığı yönünde açıklamalarda bulunmuşlardır. İleride inşaAllah tekrar değineceğiz.
Şimdi Rasulullah (s.a.s)’ın kabir azabı ile ilgili olan sadık bir rüyasını Buhari (rh.a)’nin “Sahih”inden aktaralım:
…Semure ibnu Cundeb (r.a) şöyle demiştir: Peygamber (s.a.s) sabah namazını kılınca yüzünü bize yöneltir ve “Bu gece sizden kim rüya gördü? Diye sorar idi. Eğer birisi rüya görmüş ise, rüyasını Peygambere hikaye ederdi. Peygamber de o şahsın rüyası hakkında Allah’ın dilediği şeyleri (yani yorumunu) söylerdi.
Yine birgün bize sordu ve: “Sizden rüya gören var mıdır? Buyurdu. Biz: Hayır, yoktur, dedik. Peygamber(s.a.s) dedi ki: “Lakin bu gece ben şöyle bir rüya gördüm: Bana iki adam geldi, bunlar elimi tuttular ve beni Mukaddes Arz’a (yani pampak ve düz bir araziye) çıkardılar. Orada bir adam oturuyordu. Diğer bir adamda ayakta duruyordu, elinde de demirden çatal bir kanca vardı. Musa İbn İsmail’den rivayet eden bazı arkadaşlarımız şöyle dedi: Ayaktaki adam bu çatal kancayı oturanın ağzının sağ tarafına ta kafasına kadar sokuyor ve ağzın bu kısmını parçalıyordu. sonra bu adam onun ağzının diğer tarafınıda böyle yapıyor ve bu tarafı da parçalanıyordu. Bu sırada ağzın sağ tarafı iyileşmeye başlıyordu. Bu defada buraya dönüyor, yine kancayı sokup parçalıyordu.
Ben, benim yanımdaki iki zata: Bu adam kimdir ve bu hal nedir? Dedim. Onlar bana (sorma) yürü, dediler. Birlikte ileri gittik. Nihayet arka üstü yatmış bir adamın yanına geldik. Bunun başucunda da bir adam dikilmiş, elinde yumruk büyüklüğünde bir taş var. Bu taşla yatan adamın başını kırıyordu. Taşı başına her vurduğunda taş yuvarlanıp gidiyordu. O adamda arkasından taşı almak için koşuyordu. O dönüp gelmeden bunun kırılmış olan başı düzeliyor ve tekrar eski haline dönüyordu. Öteki adam dönüp gelince yine başına vurup eziyordu.
Ben yanımdaki adamlara: Bu adam kimdir? Diye sordum. Onlar (hiç sorma) ileri yürü dediler. Birlikte ileriye gittik. Fırın gibi altı geniş, üstü dar bir deliğe eriştik. Bu deliğin altında ateş yanıyordu. Ateş alevlenip yükseldikçe içindeki insanlarda yükseliyor, hatta delikten çıkmağa yaklaşıyorlardı. Ateşin alevi sakinleşincede aşağı dönüyorlardı. Bunun içinde çıplak erkekler ve çıplak kadınlar vardı.
Ben yanımdaki iki zata: Bunlar kimdir? Diye sordum. Onlar da (hiç sorma) ileri yürü, dediler beraber yürüdük. Nihayet kandan bir nehrin yanına geldik. O nehrin içinde ortasında ayakta bir adam dikiliyordu. Ravi Yezid ile Vehb İbnu Cerir İbn Hazım şöyle dediler: Bu nehrin kıyısında da bir adam duruyordu. Önünde de birtakım taşlar vardı. Nehrin içindeki adam yüzerek kenara doğru gelip dışarı çıkmak isteyince kıyıdaki adam onun ağzının içine bir taş atıyor ve onu geriye eski yerine döndürüyordu. Çıkmak için sahile doğru gelmeye her teşebbüs ettikçe, kıyıdaki hemen ağzına bir taş fırlatıyor ve onu eski yerine döndürüyordu.
Ben yine yanımdaki iki zata: Bu nedir? Diye sordum. Onlarda: Sorma, ileri yürü dediler. Beraberce yürüdük. Nihayet yeşil bir bahçeye vardık. Bu bahçede büyük bir ağaç vardı. Bu ağacın dibinde de yaşlı bir adamla bir takım çocuklar bulunuyordu. Bu ağaca yakın bir yerde de bir adam vardı ve önündeki ateşi yakmaktaydı.
Benim yanımdaki iki zat, benimle beraber ağaca çıktılar. Ve beni bir eve soktular ki, ben asla bundan güzel bir ev görmedim. Burada da bir takım yaşlı erkekler, bir takım gençler, bir takım kadınlar ve bir takım çocuklar vardı. Sonra yanımdaki iki adam beni buradan dışarıya çıkardılar. Benimle birlikte ağaca yukarı çıktılar. Ve beni evvelkinden daha güzel ve daha kıymetli bir eve girdirdiler. Burada da bir takım yaşlılar ve gençler vardı.
Ben yanımdaki iki zata: Sizler beni bu gece (iyi) gezdirdiniz. Şimdi bana gördüğüm şeyleri haber verip bildiriniz, dedim. Onlar: Evet (anlatalım) dediler: Şu ağzının parçalandığını gördüğün kimseye gelince, o bir yalancı idi; o dünyada devamlı yalan söylerdi. Bunun yaydığı yalan her tarafa ulaşırdı. İşte bu yalancı kıyamet gününe kadar yapılmakta olduğunu gördüğün şekilde azab olunacaktır.
Başı ezilmekte olduğunu gördüğün kimseye gelince, öyle bir adamdır ki; Allah ona Kur’an-ı öğretmiş, o da bu (nimetin kıymetini bilmeyerek) bütün gece uyumuş, gündüz de Kur’an ile amel etmemişti. İşte hayatın da Kur’an’dan yüz çeviren bu gafil kimse de kıyamet gününe kadar bu suretle azab olunacaktır.
O delik içinde gördüğün çıplak kimselere gelince, onlar da bir alay zina edicilerdir. Nehir içinde gördüğün kimse ise riba (yani faiz) yiyicilerdir. Ağacın dibindeki yaşlı kimse İbrahim peygaberdir. İbrahim’in etrafındaki çocuklar ise, insan çocuklarıdır. O ateş yakan kimse cehennemin bekçisi olan Malik’tir. Girdiğin birinci ev, bütün müminlerin, ortak evidir. İkinci gördüğün o muhteşem sarayda, şehidlerin sarayıdır. Ben Cibrilim, bu da (kardeşim) Mikail’dir. (Ya Muhammed!) Sen başını yukarı kaldır, dedi. Başımı kaldırdım, birde gördüm ki, üst tarafımda beyaz bulut misali bir şey, melekler. İşte burası senin makamındır, dediler. Ben: Beni bırakınızda şu makamıma gireyim, dedim. Melekler, hayır, senin daha tamamlamadığın kalan bir ömrün vardır. Onu ne vakit tamamlarsan o zaman menziline girersin, dediler.
“…Derrac Ebu’s-Semhi şöyle derken işittim. Ben Ebu’lHeysem’i şöyle derken işittim: Ben Ebu Said el-Hudri’yi şöyle derken işittim:
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
And olsun ki, kafirin üzerine kabrinde doksan dokuz büyük yılan sataştırılır. Bunlar onu, kıyamet kopuncaya kadar ısırır ve sokarlar. Bu büyük yılanlardan bir tanesi yeryüzüne üfürse, artık hiçbir yeşillik bitmez”
“…Atab, Mervan’dan, O babasından, O da Kab’dan, Musa’ya denizi yol eden Allah’a yemin ederek şöyle dedi:
“Tevrat’ta Davud (a.s)’un namazdan sonra şu duayı okuduğu yazılır.”
“Allah’ım cehennem azabından ve zalimlerin zulmünden korunmak için bir sığınak yaptığın dinimi benim için hayırlı kıl! Rızkıma temiz vasıta kıldığın dünyayı da benim için hayırlı yap! Allah’ım öfkenden sana sığınırım!
Sonra şu anlamda bir söz söyledi:
Cezalandırmandan affına sığınırım. Vermene hiçbir şey mani olamaz. Vermediğini de hiç kimse verdiremez. Senden yine sana sığınırım. Senin kudretin olmadan hiçbir kuvvet, sahibine fayda vermez!
Kab bana; Süheyb, Muhammed (s.a.s)’inde namazı bitirince aynı duayı okuduğunu haber verdi.
“Abdurrezzak, Mamer’den (o da) Ali bin Zeyd bin Cudan’dan, (o da) Yusuf bin Mihran’dan (o da) İbni Abbas’tan, dedi ki: Ömer bin Hattab’tan duydum. O şöyle diyordu:
“Muhakkak ki, sizden sonra bir kavim çıkacak, kabir azabını yalanlayacak, Rahman’ı yalanlayacak, Deccali yalanlayacak. Havzı yalanlayacak, ve bir kavimde çıkıp cehennemi yalanlayacak. ”
Kabir azabı ile ilgili hadisten delillerde bunlardır. Bu hadislerin geneli kabir azabının hak olduğunu gösterir bir niteliktedir. Şimdi bu konumuzun bağlantısı olan başka bir konuya geçebiliriz.
Kabir Azabını Gerektiren Şeyler ve Kabir Azabından Muaf Olanlar
Kabir de azabın hak olduğunu yukarda gördük şimdi, kabir azabının nedeni olan şeyleri zikredelim:
Ameş, Ebi Salih’ten (o da) Ebu Hureyre’den (r.a) dedi ki: Rasulullah (s.a.s) dedi ki:
“Kabir azabının en çoğu idrardandır.”
Ebi Yahya, Mucahid’den (o da) İbni Abbas’tan (o da) Nebi (s.a.s) ref ederek dedi ki:
“Kabir azabının geneli bevldendir: ”
Muhammed bin Sirin, Ebu Hureyre’den Rasulullah (s.a.s) dedi ki: “İdrar’dan sakının, muhakkak ki, kabir azabının geneli ondandır.”
*…Ebu Cafer er-Razi Katade’den (oda) Enus’den dedi ki: Rasulullah (s.a.s) şöyle dedi: İdrardan sakının muhakkak ki kabir azabının geneli ondandır” “…Ebi Umame’den (o da) Nebi (s.a.s)’den dedi ki:
İdrar’dan sakının, muhakkak ki, kulun kabirde ilk hesaba çekildiği şeydir. ”
Bu hadisler kabir azabının çoğunun idrardan olduğunu gösteren bir delildir. Hadisler birbirini destekleyerek sahih derecesine ulaşmışlardır. Diğer hadisleri de zikredelim:
“…İbni Abbas (r.a) şöyle demiştir: Peygamber (s.a.s) iki kabrin üzerine uğradı da: “Bu iki kabir ehli muhakkak azab olunuyorlar. Halbuki büyük bir şeyden dolayı azab olunmuyorlar” buyurdu. Sonra da: “Evet biri koğuculuk ederdi, diğeri de idrarından sakınmazdı” buyurdu. Ravi dedi ki: Bundan sonra Rasulullah (s.a.s) yaş bir değnek aldı, değneği iki parçaya böldü. Sonra da o parçalardan her birini bir kabir üzerine dikti. Sonra da: Bunlar kurumayıp taze kaldıkları müddetçe belki bu kabir sahiblerinden azab hafifletilir” buyurdu.
İmam Suyuti “Şerhu’s-Sudur” adlı eserinde (bu eser “Kabir Alemi”
adında Türkçeye çevrilmiştir). İmam Beyhaki’nin kabir azabı ile ilgili risalesinden şu hadisi naklediyor:
“Ebu Hureyre (r.a)’den rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.s) şöyle
buyurdu: “Kabir azabı üç şeyden olur, Gıybetten, koğuculuktan ve bevi. den mutlaka bunlardan sakının, ”
…Ebu Rafi (ra)’den:
Rasulullah (s.a.s) ikindi namazını kıldıktan sonra, beni Abdil Eşhel oğullarına gider, akşam namazına kadar onlarla konuşup sohbet ederdi. Bir defasında Rasulullah (s.a.s) akşam namazına yetişmek için süratlice giderken Baki mezarlığına uğradık. Rasulullah (s.a.s): “Yazık sana, yazık sana” dedi.
Bu bana çok ağır geldi. Rasulullah (s.a.s) bana söylüyor, sandım ve geri kalmak istedim.”
Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s):
Niçin geri kaldın? Yürü, dedi.
Bir şey yaptım galiba, dedim.
Nedir? Diye sordu.
Bana yazıklar olsun dedin, diye cevap verdim.
Rasulullah (s.a.s):
Hayır sana söylemedim. Şu kabirden geçtiğimiz adam var ya; onu ben filan oğullarına zekat toplaması için göndermiştim. Fakat o, topladığı zekattan siyah beyaz çizgili bir gömlek çaldı. Şimdi ona gömleğe karşılık ateşten bir zırh giydirildi, dedi.
“Abdurrezzak Mamer’den, (o da) Ebi İshak’tan (o) Amr bin, Şurahbil’den, dedi ki:
“Bir adam öldü. Kabrine girdiğinde ona melekler gelip dediler ki: Sana Allah’ın azabından yüz celde (sopa) var. (Ölü) dedi ki: Namazını, orucunu ve cihadını hatırlattı. Melekler: On tane (celde) oluncaya kadar ondan (azab) hafifletildi. Sonra (melekler ona amellerinden) sordular ve (azabı) hafiflettiler taki, bir (celde) oluncaya kadar. (Ravi) ona derler ki: Senin celden bir tanedir ve ondan kaçış yok. (Ve) Ona ateş çıkaran celdesi vurulur ve kabri ateşle (dolar). Ve bunun üzerine bayılır. Ayılıp kalktığında der ki: Bu celdeyi bana niçin vurdunuz? Derler ki: Sen bir gün yemin ettirmiştin, sonra abdestsiz namaz kılmıştın ve senden yardım isteyen bir mazluma yardım etmemiştin.”
Abdurrezzak (r.a)’ın Musannef inde rivayet edilen hadis mürseldir. Seyyid Sabık (rh.a) Fıkhu’s-Sunne’sinde kabir suali bölümünde konu ile ilgili sahih hadisleri zikrederken İmam Tahavi’nin İbni Mesud (r.a)’un rivayet ettiği hadisi sahih kabul ettiğini belirtmiştir. Buradan hareketle mazluma yardım etmemek ve temizlenmeden yada başka bir ifadeyle abdestsiz namaz kılmakta kabir azabına sebeb olan işlerdendir.
Bundan önceki konuda zikrettiğimiz Semure bin Cundeb (r.a) hadisinde Rasulullah’ın (s.a.s) rüyasında iki meleğin onu gezdirdiğini ve bir kişinin yalandan dolayı, bir kişinin, Kur’an öğrenip onunla amel etmediğinden dolayı, zina edenlere ve faiz yiyenlere nasıl azab edildiğini ve bu azabın kıyamete kadar süreceğini Rasulullah (s.a.s)’dan İmam Buhari (rh.a) rivayet etmiştir.
Bu hadisten öğrendiğimize göre; yalancılık, ilimle amel etmeme, zina ve faizden dolayı kabirde azab olunur.
Burada şunu da belirtelim ki; zina ve faiz yemek büyük günahlardandır. Bunlara kıyasen diğer büyük günahlardan dolayıda azab olunabilir. Kaldı ki, İbni Abbas (r.a) hadisinde “Bu kabirdekiler azab olunmakta hemde büyük olmayan şeylerden; biri koğuculuk yapardı, diğeride idrarından sakınmazdı” hadisinin zahirinden hareketle bu küçük günahlardan azab olunuyorsa diğerlerinden de azab görmesi mümkündür. Bununla beraber Allah dilediğini muhafaza eder.
Bu konudan sonra kabir azabını önleyen ve azabtan kurtulan kişileri zikredelim.
Kabir azabından korunmanın birinci yolu ondan Allah’a sığınmak için dua etmektir:
…Enes bin Malik (r.a) şöyle dedi. Peygamber (s.a.s) şu duayı söylerdi:
“Allah’ım, ben acizlikten, tembellikten, korkaklıktan ve çok ihtiyarlığın çökkünlüğünden sana sığınırım. Keza ben kabir azabından da sana sığınırım. Hayatın ve ölümün fitnelerinden de sana sığınırım!”819
Bazı surelerin okunması kabir azabına engeldir. Bu konu ile ilgili rivayetler şunlardır.
…Halid b. Ma’dan şöyle demiş: Şüphesiz Elif-Lam-Mim Tenzil (Secde) suresi kabirde, (hayattayken kendisini okumuş olan) arkadaşı için; “Allah’ım eğer ben senin kitabından değilsem beni ondan sil!” diyerek mücadele eder. O, kuş gibi de olup kanadını onun üzerine gerer. Böylece ona şefaat edip onu kabir azabından korur.”
(Bu haberin) benzeri Tebareke Suresi hakkında da vardır. Bu sebeble Halid bunları okumadıkça gecesini geçirmezmiş.
“Abdullah b. Mesud (r.a)’tan rivayet edilmiştir:
Her kim Tebareke (Mülk) Suresini her gece okursa, Allah O sure ile kendisini kabir azabından uzaklaştırır. Biz Rasulullah döneminde O sureyi “önleyici” olarak adlandırmıştık.
İbni Mesud (r.a): Adam kabrine getirildiğinde (melekler) ayakları tarafından gelerek derler ki: Bu yoldan onun üzerine gelemezsiniz. Çünkü o ayakta (diri) iken Mülk suresini okurdu. Sonra göğüs tarafından veya karın tarafından gelinir ve denilir ki: Sizin onun üzerine yolunuz yoktur. Çünkü O diri iken mülk suresini okurdu. Sonra baş tarafından gelirler derler ki. Sizin onun üzerine yolunuz yoktur. O mülk suresini okurdu. (İbni Mesud) dedi ki: 0 (Mülk suresi) önleyicidir. Kabir azabından korur. Ve O Tevrat’ta Mülk suresidir. Kim Onu bir gece okursa çok büyük (bir iş) ve çok güzel olur.
“İbni Abbas bir adama sana sevineceğin bir hadis söyleyeyim mi? Dedi. Adam:
“Evet ey İbni Abbas Allah sana merhamet etsin” dedi. İbni Abbas Tebarekellezi biyedihil mülk’ü oku, ve onu ezberle ve onu ehline, bütün çocuklarına ve evdeki çocuklarına, komşularına öğret. Çünkü (Mülk Suresi) cehennem azabından, kıyamet günü rabbiyle karşılaştığı zaman sahibini müdafa eder. Sahibinin ateşten korunması için talebte bulunur. Allah Teala onunla sahibini kabir azabından korur” dedi. (Sonra) İbni Abbas dedi ki:
“Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
(Muhakkak ki, Onun (Mülk Suresinin) ümmetimden her insanın kalbinde olmasını isterdim (veya hoşlanırdım).
“Enes (r.a) rivayet ediyor:
Kur’an’da sadece otuz ayetten ibaret bir sure vardır ki, okuyanı cennete girdirinceye kadar savunur. O sure, Tebareke (Mülk) Suresidir, “…Ebu Hureyre (r.a)’nin rivayet ettiğine göre, Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
“Kur’an-ı Kerim’de otuz ayetlik bir sure vardır. Sahibine (onu ezberleyip okuyana) bağışlanıncaya kadar şefaat eder. O (Tebarekellezi biyedihil mülk) diye başlayan Sure-i Mülk’tür.
“…Amr b. Murre rivayet edip şöyle dedi: Mürre’yi şöyle derken işittim: Kabirdeki bir adama (azab) meleği gelmiş de (adam) kabrinin köşesine gitmiş. (Melek de oraya gitmiş). O zaman Kur’an’dan otuz ayetlik bir sure onun için mücadele etmeye koyulmuş (ve onu kurtarmış)
“(Murre sözünün devamında) demiş ki: Bunun üzerine ben ve Mesruk baktıkta Kur’an’da Tebareke Suresi dışında otuz ayetlik bir sure bulamadık. ”
Bu sureleri okumak İnşallah kişiyi kabir azabından korur. Kur’an-ı Kerim mümin için şefaatçı konumdadır.
Kabir azabından koruyan amellerden biride kişinin kabrine ot veya ağaç dikmektir. Bunlarda yaş kaldığı müddetçe kişinin azabının hafifletilmesi umulur.
“İbni Abbas (r.a) şöyle demiştir: Peygamber (s.a.s) iki kabrin üzerine uğradı da: “Bu iki kabir muhakkak azab olunuyorlar. Halbuki büyük bir şeyden dolayı azab olunmuyorlar” buyurdu. Sonra da: “Evet biri koğuculuk ederdi, diğeride idrarından sakınmazdı” buyurdu. Ravi dedi ki: Bundan sonra Rasulullah (s.a.s) yaş bir değnek aldı değneği iki parçaya böldü. Sonra da: Bunlar kurumayıp taze kaldıkları müddetçe belki bu kabir sahiblerinden azab hafifletilir” buyurdu. ”
İbni Abbas (r.a) hadisinde “Buhari’deki rivayet şeklinde عُودًا رَطبا Yas (nemli) ağaç (parçaların) dan ibaresi geçerken “Müslim’deki rivayette” بغسيب رطب Yas hurma dallarından.” İbaresi geçmektedir. İbni Huzeyme’de بجريدة Sopa manasına gelen kelime kullanılmıştır. İbni Hibban’ın rivayetinde عودًا Ağaç parçası ibaresi kullanılmıştır. Diğer bir rivayetinde ise İbni Huzeyme’nin naklettiği ibare şeklinde geçmektedir. Darimi (rh.a) Sunen’inde, Ahmed (rh.a) Musned’inde, Ebu Davud Teyalisi (rh.a) Musned’inde de جريدة lafzıyla geçmektedir. Ebu Davud es-Sicistani (rh.a) Sunen’in de, Nesai (rh.a) Sunen’inde, Beyhaki (rh.a) Sunenu’l-Kubra’sında يغيب رطب yas hurma dalları” lafzıyla rivayet edilmiştir.
İbni Ebi Şeybe (rh.a) Musannefinde, Beğavi (rh.a) Şerhu’s-Sunne’sin de ve İbni Hacer (rh.a) Metalibu’l-Aliye’sinde : جَرِيدَةٍ رطب yaş bir sopa” lafzıyla rivayet etmişlerdir.
Ebu Davud Teyalisi (rh.a) Musned’inde (2/198) Ebu Bekre (r.a) rivayet ettiği hadisin de النخل يغيب Yapraksız hurma dalı lafzıyla rivayet etmiştir. Abdurrezzak (rh.a) Musannefi’nde (3/394)’de Katade (ra)’den جريدة من
نخل Hurmadan bir sopa” lafzıyla rivayet etmişlerdir.
Bu amelin, azabı hafifletmesi konusunda ise; Buhari, Müslim, Nesai, Beyhaki, Ahmed, İbni Hibban, İbni Huzeyme, Beğavi (rha( : لَعَلَّهُ يَخْفَّفُ عَنْهُمَا مَا لم يبسًا Bu ikisi kurumadıkları müddetçe belki (azabları) hafifletilir, lafzıyla rivayet etmişlerdir.
Ebu Davud Teyalisi, Darimi (İbni Abbas’tan rivayetinde) Abdurrezzak )Tavus’tan (rh.a)
: عى أَنْ يَخَفَّفُ عَنْهُمَا حَتَّى يَبْبَسًا
Umulur ki o ikisinden azab hafifletilir. Taki (dikilen dallar) kurumayıncaya kadar, lafzıyla rivayet etmişlerdir.
Genelde hadislerde Belki ve Umulur ki belki lafzı ile rivayet edilmiştir. Yalnız azabın kaldırılacağı ifade eden sarih lafızlarla da hadisler gelmiştir. İbni Hacer (rh.a) Metalibu’lAliye b. Zevaidi’l-Mesanidi’s-Semaniye, adlı eserin de şu hadisi nakletmiştir:
Cabir (Rasulullah -s. a.s) ref ederek dedi ki:
Biz, Rasulullah (s.a.s)’la beraber yürüyorken iki kabrin başına geldi (ve dedi ki) Bu iki (kabrin) sahibine azab olunuyor. Azab olundukları (şeylerde) büyük (şeyler) değil. Sonra dedi ki:
“Bilakis o ikisinden birincisi insanların gıybetini yapıyordu. Sonraki (ikincisi ise) idararından sakınmaz idi. Sonra yaş bir sopa aldı veya iki sopa aldı. Sonra o ki (sopayı) kırdı. Sonra bütün kırdıklarını kabir(ler)in üstüne dikti (sonra) dedi ki:
“Muhakkak (bu dikilen ağaçlar) yaş kaldıkları müddetçe (kabirde bulunan) o ikisinin (azabı) hafifletilir.”
Bu hadiste açıkça azabın hafifletileceği bildirilmiştir.
Mecmeu’z-Zevaid’de İmam Heysemi (rh.a) şu hadisi kaydetmiştir. Ebu Hureyre (r.a)’den, dedi ki:
“Rasulullah (s.a.s) bir kabrin yanından geçiyordu, dedi ki: Bana iki sopa getirin. (sopalardan) birini (kabrin) başına ve diğerini ayağına koydu. (Ashab) dedi ki: Ya Rasulallah bunun ona faydası olur mu? Diye sordular (Rasulullah -s. a.s) dedi ki:
“(Kabir azabını) asla kaldırmaz. (Ancak dikilen) iki (ağaç parçası) yaş kaldığı müddetçe kabir azabının bazısı ondan hafifletilir. “829 Burda da azabın hafifletileceği ifadesi kesindir.
Ebu Davud Teyalisi (rh.a) Musned’in de Ebu Bekre (r.a)’den şu hadisi nakletmiştir:
Ebu Davud dedi ki: Esved bin Şeyban bize tahdis etti. (o da) Bahr bin Merrar el Bekravi’den (o da) Ebi Bekre’den dedi ki:
Ben ve Rasulullah’ın yanında bir adam Rasulullah aramızda olduğu (halde) beraber yürüyorduk. İki kabre geldiğinde dedi ki:
“Şu anda bu iki kabir sabihibine azab olunuyor. (Sonra bize): Siz ikiniz bana bu yapraksız hurma dallarından getirin. Ben ve arkadaşım (kabrin yakınındaki ağaçtan getirmek için yürümeye) devam ettik ve ben yapraksız hurma dallarından kırıp “Nebi (s.a.s) getirdim (Nebi (s.a.s)) onu ikiye böldü” bir yarısını bir kabre, diğer yarısını da diğer kabrin üzerine dikti ve dedi ki:
“Önemli olmayan şeylerden dolayı bu ikisine (azab olunuyor) O iki (dal parçası) yaş kaldığı müddetçe (azab olunmaz) o ikisi gıybetten ve bevlden azab olunuyorlar.”
Bu hadislerden kabre dikilecek ağaç parçalarının yaş kalmaları sonucu azabın hafifletileceği anlaşılır. Ama birçok hadis kitabında ‘belki hafifletilir’ veya ‘umulur ki, hafifletilir’, söylemleri ulemanın değişik yorumlarda bulunmasında etkili olmuştur. Bunlara değineceğiz, İnşallah…
İmam Buhari (rh.a) Sahih’inde Büreyde el-Eslemi (r.a)’nin vasiyetini talikan bize bildirir. Hadis şöyledir:
“Büreyde el-Eslemi kendi kabrinin içine iki hurma dalı konulmasını vasiyet etmiştir. ”
İmam Celaleddin es-Suyuti Nesai’ye yazdığı şerh’te İbni Abbas (r.a) hadisi ile ilgili ulemanın görüşlerini şöyle aktarmaktadır.
Hafız ibni Hacer de bu konuda şöyle der: Mezardakilerin isimleri bilinmiyor. Duruma bakılırsa ayıplarını açığa vurmamak için ravilerin kabirdekilerin isimlerini kasten zikretmedikleri anlaşılmaktadır. Buda makul bir davranıştır. Gerçekte de, hakkında hoş olmayan şeyler söylenen kimselerin isimlerini aramak, araştırmak, bunları mübalağa yapmak, anlatmak gerekmez.
Mazuri, üzerine dikilen hurma dalları yaş olduğu müddetçe mezardakilere yapılan azabın hafifleyeceğinin, Peygamberimize vahyedildiği ihtimalinden bahseder. Kurtubi’de bu müddet içinde onlara şefaat edildiği görüşünü serdeder. Hattabi, hurma dalları yaş olarak kaldığı müddetçe, kabirdekilerin azablarının hafifletilmesi için, dua ederler, der. Hurma dallarının getirdikleri tesbihin bereketiyle onların azabının hafifletildiği de söylenir. Yaş ağaç veya yaş herhangi bir şeyin mezarlığın üzerine dikilmesiyle de aynı şey olur. Zikir veya Kur’an okumak suretiyle bunun evveliyetle olacağı tabiidir. İbni Battal’da şöyle der: Burada hurma dallarının zikredilmesinin bir özelliği vardır. Hurma en uzun ömürlü meyvə ağacıdır. Ağacın uzun ömürlü olması hasebiyle azabında uzun müddet hafifleyeceği tabiidir. Hurma ağacı Rasulullah’ın mümine benzettiği bir ağaçtır. Hurmanın Hz. Adem (a.s)’in çamurunun fazlasından yaratıldığı da rivayet edilir. Teybi de şöyle der: Zebanilerin sayısını bilemediğimiz gibi, hurma dallarının yaş oldukları müddetçe azabın hafiflemesine sebep olmalarının hikmeti de bizce meçhuldur.
Hattabi ve onun görüşünü kabul edenler, bu hadisle amel ederek kabirlerin üzerine hurma dalı veya başka ağaç dikilmesini hoş karşılamışlardır. Tartuşi, kabirlerin azablarının hafifletilmesi Rasullullah’ın elinin bereketiyle hasıl olmuştur, der. Hafız İbni Hacer ise, hadisin devamında bunun Rasulullah’ın elinin bereketiyle olduğuna dair kesin, bir ifade bulunmadığını ileri sürer. Rasulullah’ın, Allah tarafından böyle yapması emredildiği ihtimalinden bahseder. Nitekim, Büreyde b. Huseyb bunun örnek alınmasını istemiş ve vefatından sonra kabrinin üzerine iki hurma dalı konulmasını vasiyet etmiştir. Böyle kimselerin kabirlerinin üzerine hurma dalı konması evladır.
İbni Abbas hadisi genel olarak bütün müminlere geçerlidir diye anlaşılabileceği gibi. Ulemadan bazıları da bu olayı o iki kabirde yatan şahsa has kılmışlardır.
İbni Abidin (rh.a) konu ile ilgili olarak şunları söylemektedir:
“Kabristandan yaş ot ve nebat kesmek de mekruhtur. Kuru ot kesmek mekruh değildir. Nitekim Bahır, Dürer ve Münye şerhinde izah edilmiştir. İmdad adlı eserde bu “Çünkü nebat ve ot yaş olduğu müddetçe Allah Teala’yı tesbih eder. Ve meyyite yoldaş olur. Onun zikir etmesiyle rahmet iner” sözleriyle talil edilmiştir. Hamiye’de de bunun gibi sözler vardır.
Ben derim ki; Bunun delili, bir hadiste bildirildiği vecihle Rasulullah (s.a.s)’ın yeşil bir hurma dalını ikiye yararak, azab olunan iki kimsenin kabirleri üzerine koyması ve dallar kurumadıkça o kimselerin azabını hafifletir diye talilde bulunmasıdır. Yani dalların tesbihi bereketine, bu kimselerin azabı hafifletilir, demek istemiştir. Çünkü yaş otun tesbihi kurunun tesbihinden daha mükemmeldir. Zira yaş otta bir nevi hayat vardır.
Şu halde ot ve ağaç kendiliğinden bile bitse kerahat sabittir. Ve o ot mülk olmaz. Çünkü bunda meyyitin hakkını yemek vardır. Bundan ve hadisten kabrin üzerine yeşillik koymanın mendup olduğu hükmü çıkarılır. Zamanımızda adet olan mersin dalı gibi şeyler koymak da buna kıyas olunur. Şafiilerden bir cemaat bunu açıklamışlardır. Bu söz bazı Malikilerin “O iki kabrin sahiblerine azab, Peygamber (s.a.s)’in mübarek eli veya duası hürmetine hafifletilmiştir. Binaenaleyh başkaları ona kıyas edilmez.” Sozünden daha iyidir. Filhakika Buhari’nin Sahih’inde beyan ettiği vecihle Bureyde b. Hasib (r.a) kabrinin üzerine iki hurma dalı konmasını vasiyet etmiştir. Allahu Alem.
Konunun başında kaydettiğimiz İbni Abbas (r.a) hadisin de hurma ağacının getirilip kabre dikildiği zikredilmişti. Kabre hurma ağacının dikilmesi bu ağacın her zaman yeşil olmasıdır. Bu konuda şu hadisi zikredelim:
“…. Abdullah ibn Dinar’dan: O da İbn Ömer’den tahdis etti. O şöyle demiştir: Rasulullah (s.a.s): “Ağaçların içinden bir nevi vardır ki, yaprağı düşmez. O ağaç (kamil) Müslümanın benzeridir. Onun ne olduğunu bana tahdis edin (söyleyin)” buyurdu. Orada bulunanlar vadilerdeki ağaçları saymaya daldılar. Abdullah ibni Ömer dedi ki: Bunun hurma ağacı olduğu hatırıma geldi, fakat (söylemeye) utandım. Ondan sonra:”Ya Rasulallah, onun ne ağacı olduğunu bize tahdis et (söyle) dediler. Rasulullah “Hurma ağacıdır” cevabını verdi.
Bu hadis’ten çıkan hükümler kamil manadaki müminin hurma ağacı gibi daima canlı ve meyvesinin tatlılığıdır. Ayrıca soru sorarak öğretme metodunun etkili bir öğretim tarzı olduğudur.
Bizim esas üzerinde duracağımız mesele hurma ağacının bütün bir sene yeşil olmasıdır. Rasulullah (s.a.s), kabrin üzerine yerleştirdiği dal parçalarının yeşil kaldığı müddetçe kabir azabının hafifletileceğini söylemiştir. Buradan hareketle eğer hurma gibi daima yeşil kalan bir bitki kabre ekilirse kabirdeki için fayda olur. Bizim bölgelerimiz için çam ağacını zikredebiliriz. Çünkü çam ağacıda bütün zamanlarda yeşilliğini koruyan bir ağaçtır. Allah en iyisini bilir.
Kabir azabından korunan kişilerin zikrine geçelim. Cuma gecesi ölen kişi kabir azabından muaf tutulur. Konu ile ilgili rivayeti zikredelim.
“…Abdullah bin Amr (r.a)’den rivayet edilmiştir; dedi ki: Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Herhangi bir Müslüman Cuma günü veya Cuma gecesi ölürse, Allah behemehal onu kabir azabından korur.”835
“…Abdullah bin Cafer, Vakıd bin Seleme’den (o da) Yezid bin er-Rakkaşi’den (oda) Enes’ten:
Rasulullah (s.a.s) dedi ki:
“Kim Cuma günü ölürse kabir azabından kurtulur.”
Bu iki hadis birbirini destekler mahiyettedir. İmam Kurtubi (rh.a) bunu tezkiresinde kabir azabından kurtarıcı sebepler arasında saymıştır.
Gerçek manasıyla şehid olanlar kabir azabı görmeyeceklerdir. Bu konudaki hadisi zikredelim:
“El-Mikdam bin Madikeribe (r.a)’den rivayet edilmiştir; dedi ki: Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu: “Şehidin Allah katında altı hasleti vardır! Kanının ilk dökülüşünde günahları affedilir. Ve cennetteki makamı kendisine gösterilir. Kabir azabından korunur, en büyük korkudan emin olur, başına vakar tacı giydirilir ki, o tacın yakutu dünyadan ve içindekilerden daha kıymetlidir; cennet kızlarından yetmiş iki zevce ile evlendirilir ve akrabasından yetmiş kişiye şefaatçı kılınır. ”
Bu hadis şehid olan kişilerin kabir azabından korunacağına dair delildir. Sahabe neden şehidin kabirde sorguya çekilmediğini sormuş. Rasulullah (s.a.s) şu cevabı vermiştir: “Raşit b. Sad, Nebi (s.a.s)’in ashabından bir kimseden naklediyor:
Adamın birisi:
“Ya Rasulallah, niçin bütün müminlere kabirde sual ediliyor da şehidlere edilmiyor?” Diye sordu. Rasulullah (s.a.s):
“Şehidin başındaki kılıç parıltısı, imtihan olarak yeter” buyurdu. 838 Kimlerin Şehid sayılacağı ise hadislerde şöyle belirlenmiştir:
“…Ebi Salih Abdullah bin Nevfel’den dedi ki:
Rasulullah (s.a.s) bana dedi ki:
“Allah yolunda ölen şehiddir.”
“…Ebu Musa (r.a) şöyle demiştir. Peygamber (s.a.s)’e bir kimse geldi de:
“Bir kısım kimseler ganimet malı için muharebe eder, bir kısım kimseler de insanlar arasında adının söylenip övülmesi için muharebe eder, bir kısım insanlarda yiğitlikteki mevki derecesi görülsün diye savaşır. Şu halde Allah yolunda cihad eden kimdir? Diye sordu.
Peygamber:
“-Her kim Allah’ın kelimesi en yüksek olsun diye mukatele ederse, Onunkisi Allah yolundadır” buyurdu.
Bu hadiste bize her savaşta ölenin şehid olmayacağını gösterir. Hadisteki ifadesi Allah’ın kelimesi yüce olsun, yani İslam kanunları hakim olsun yaşansın, hayata hakim olsun diye savaşan şehiddir. Yoksa bugün beşeri düzenlerin ordularında savaşıp ölen kimselerin şehid denmesi onların şehid olduğunu gösteren bir delil değildir. Hadisten hareketle, onların şehid olmadıkları hatta kelime-i tevhidin alçaltılması uğruna savaştıklarından kafir olarak öldükleri sabittir.
Konumuza dönersek şehidlerin kabir azabı görmeyeceği sabittir, bir de şehid hükmünde olan kimseler vardır onları da hadislerden hareketle hatırlatalım:
“…Ebu Salih, Ebu Hureyre’den (r.a) haber verdi ki, Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur; “Şehidler beş (nevi)dir. Taundan ölen; karın hastalığından ölen, suda boğulan, yıkık altında kalıp ölen, bir de Allah yolunda şehid olan, yani öldürülen.”
“…Saffan bin Umeyye’den (o da) Peygamber (s.a.s)’den (naklen) haber verdi ki, O şöyle buyurdu.
“Veba (hastalığından ölmek) şehidliktir. Suda boğulmak (suretiyle ölmek) şehidliktir. Savaşta (öldürülmek) şehidliktir. Karın (hastalıklarından ölmek) şehidliktir. Loğusa (iken ölmek) şehidliktir”. 842
“…Şurahbil İbnu’s-Simt’ten (o da) Ubade İbnu’s-Samit’ten (naklen) haber verdi ki; O şöyle dedi. Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu: “Allah yolunda öldürülmek şehidliktir. Veba (hastalığından ölmek) şehidliktir. Karın (hastalıklarından ölmek) şehidliktir. Hamile iken (karnındaki) bebeği kendisini öldüren kadın şehiddir.”
“…Abdullah ibn Amr (r.a) şöyle demiştir: Ben Hz. Peygamber(s.a.s)’den işittim, şöyle buyuruyordu. “Malını (muhafaza) uğrunda öldürülen kimse şehiddir”.
“…Said ibn Zeyd’den (rivayet edildiğine göre) Hz. Peygamber (s.a.s) (şöyle) buyurmuştur:”
“Malı uğrunda öldürülen şehiddir, ailesi uğrunda öldürülen şehiddir. Canı uğrunda yahud dini uğrunda öldürülen şehiddir. ”
“…Ebu Cafer (r.a)’den, Rasulullah (s.a.s):
“Kim zulme uğrayarak öldürülürse o kimse şehittir.” dedi.
“…Zeyd bin Ali bin Hüseyin babasından oda dedesinden, dedi ki”
Rasulullah (s.a.s) dedi ki:
“Kim haksız yere (veya suçsuz olarak) öldürülürse o şehiddir. ”
“…İbni Abbas (r.a)’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu, demiştir.
“Gurbet ölümü şehidliktir. ”
Bu hadisin şerhinde Haydar Hatiboğlu şunları kaydetmektedir.
“Zevaid türünden olan bu hadisi Darakutni, İbn-i Ömer (r.a)’den rivayet etmiştir. Oradaki rivayetin senedinde el-Huzayl Abdulaziz’den, o da Nafi’den, o da İbni Ömer (r.a)’den rivayet etmiştir. Sindi şöyle demiştir. Suyuti İbnül Cevzi bu hadisi başka bir yoldan Abdülaziz’den rivayetle mevzu hadisler arasında zikretmiş ise de bunda isabet etmemiştir. Ben “el-leali’l-Masnua”da bu hadis için çok tarik sevketmişimdir, demiştir. El-Hafız İbni Hacer’de et-Tercih’te İbni Mace’nin senedi zayıftır. Çünkü el-Hüzeyl’in hadisi münkerdir, demiştir. Darakutni’de el-ilel’de el-Huzeyl’den dolayı seneddeki ihtilafı zikretmiş ve el-Huzeyl’in Abdulaziz aracılığıyla Nafi’den ve Nafi’inde İbni Ömer (r.a) den olan senedi sahih olduğunu anlatmıştır.
Hadis gurbet diyarında ölen bir müminin ahiret sevabı açısından şehid olduğuna delalet ediyor.
“…Sehl b. Ebi Umame b. Sehl b. Huneyt rivayet etmiştir ki, Peygamber (s.a.s):
“Her kim sıdk ile Allah’dan şehidlik dilerse: Allah onu şehitlerin menzilesine ulaştırır. Velevki döşeğinde ölmüş olsun” buyurmuştur.
Bunu zikretmemizin nedeni bununda şehidliğin bir türü olmasıdır. Niyetler ameller ile beraber olursa bu en güzel unsurdur.
Kabir azabından kurtarıcı bir unsurda nöbet beklemektir. Kim İslam için savaşır ve nöbet beklerse kabir azabından kurtulur. Bu konu ile ilgili hadisi zikredelim.
“…Şurahbil b. Semit’den, oda Selman’dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş:
“Ben Rasulullah (s.a.s)’i bir gün bir gece serhat (sınır) bekçiliği, bir ayın orucu ile teravihin’den daha hayırlıdır. Ölürse üzerine dünyada iken yaptığı ameli ve rızkı cereyan eder. Fettan (kabir azabın)dan da emin olur.”
Buyururken işittim.
Bu saydığımız şeyler ve kişiler kabir azabını önleyici ve kabir azabından kurtulan kişilerdir, burada şuna da değinmek gerekir ki o da şudur; kabirdeki müminlerin hallerinin nasıl olduğuna bir diğer anlamıyla müminlerin kabir hayatlarının nasıl geçtiğine dair şeylerin zikridir. Şehitlerin hayatta oldukları kesindir. Yalnız bizim anlamamız mümkün değildir. Allah (c.c) kitabında biz Muvahhid kullarına şöyle diyor:”Allah yolunda öldürülenler için “ölüler” demeyiniz. Aksine onlar diridirler. Fakat siz anlayamazsınız.”(el-akara 2/154)
Bu ayetin bir benzeride Ali-imran (3/169) ayetidir. İman Kurtubi(rh.a) bu ayetin tefsirinde şunu söylemektedir.
“Allah bu ayeti kerimede, şehidlerin cennette diri olduklarını, rızıklanmakta olduklarını haber vermektedir. Şüphesiz onlar, ölmüş bulunuyorlar ve cesedleride topraktadır. Bununla birlikte ruhları, diğer müminlerin ruhları gibi de diridir. Ayrıca onlara öldürülme anından itibaren dünya hayatı onlar için ebedi imişçesine cennette rızıklandırılmaklada üstün kılınmışlardır.”
Bu hususun mahiyeti hakkında ilim adamları farklı görüşlere sahiptir. Büyük çoğunluğun kabul ettiği görüş; bizim belirttiğimiz şekildedir. Ve şehidlerin hayatta olduklarının muhakkak olduğunu kabul etmektedirler. Ama kimileri şöyle demektedir: Şehidlere kabirlerinde ruhları geri verilir ve onlar nimete mazhar kılınırlar. Tıpkı kafirlerin kabirlerinde diriltilip azab gördükleri gibi…”
(…)
Şehidlerin hayatta oluşlarını, onların ileride diriltilecekleri şeklinde yorumlara gelince, böyle bir yorum, Kur’an ve sünnetin reddettiği uzak bir yorumdur….”
Bu tefsirden hareketle şehidlerin kendilerine dair özel bir hayatlarının olduğu kesindir. Ama dünyaya gelme gibi bir şey söz konusu değildir. Bu konuyu, şehidler için özel işleyeceğimiz bölüme bırakalım. İnşallah orada etraflıca açıklanacaktır.
En sahih olarak şu hadis bizim görüşümüzü açıklar.
“…Bize A’meş, Abdullah b. Murra’dan, oda Mesruk’dan naklen rivayet etti. Şöyle dedi:
Abdullah’a ki o İbni Mesud’dur, şu ayetin hükmünü sorduk.
“Allah yolunda öldürülenleri asla ölü sanma! Bilakis onlar Rableri katında diri olup rızıklandırılmaktadırlar.”
Abdullah şu cevabı verdi: Bakın buraya! Biz bunu vakti ile Peygamber Efendimize sorduk da:
“Onların ruhları yeşil bir takım kuşların karnındadır. Onların Arş’a asılı kandilleri vardır. Cennette istedikleri yerde dolaşır, sonra bu kandillere inerler. Rableri onlardan öyle bir haberdar olur ki… Ve kendilerine: Bir şey arzu eder misiniz? Diye sorar. (Onlar):
(Daha) ne isteyelim, işte cennette dilediğimiz yerde dolaşıyoruz. Derler. Bunu kendilerine üç defa tekrarlar. Sorulmaktan azade bırakılmayacaklarını görünce;
Ya Rabbi! Ruhlarımızı bedenlerimize iade buyurmanı dileriz! Taki senin yolunda bir defa daha öldürülelim! Derler. Ve bir hacetleri olmadığını görünce bırakılırlar.” Buyurdular.
Şehidlerin ruhları böyle nimetlendirilir. Aynı şekilde mü’minlerin şehadete erişmeyenleri içinde aynı şey vardır. Hadisi zikredelim.
“…Abdarrahman bin Ka’b. Bin Malik (r.a)’den;o’da babası (Ka’b. Malik) (r.a)’den rivayet ettiğine göre;
Ka’b (r.a) vefat edeceği zaman yanına gelen el-Bera bin Marur’un kızı Ümmü Bişr(r.a), Ey Eba Abdurrahman öldükten sonra falan adama rastlarsan benden ona selam söyle demiş
Ka’b (r.a)’da Allah seni bağışlasın ey ümmü Bişr (r.a)
Ey Ebu Abdurrahman! Sen Rasulullah (s.a.s)’den şöyle buyururken işitmedin mi?
“Şüphesiz mü’minlerin ruhları, yeşil kuşların içindedir. Cennetin ağaçlarından rızıklanırlar…”
Ka’b (r.a);
Evet (işittim) diye cevap verdi.
Ümmü Bişr(r.a)’de
İşte bu odur, dedi.
Mü’minlere kabrin cennet bahçelerinden biri olmasıda kabirdeki mü’minlere verilen nimetlerdendir. Şu hadisi okuyalım.
Ebu Said dedi ki; Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu;
“Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe ya da cehennem çukurlarından bir çukurdur.”
Kişiye kabrinde gideceği yer gösterilir. Mü’mine cennette varacağı nokta gösterilir. Bu da bir nimettir.
“…Bana Malik Nafi’den o da, Abdullah İbn Ömer (r.a)’den tahdis etti ki, Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur;
“Sizden biriniz öldüğü zaman, ona varıp oturacağı yeri sabah akşam gösterilir. O kimse cennet ehlinden ise cennette, cehennem ehlinden ise cehennemde olan yeri gösterilir. Ve ona; işte senin oturacağın yer burasıdır, nihayet kıyamet günü Allah seni buraya gönderecek denilir.”
“…Ebu Hureyre’den (r.a) Rasulullah (s.a.s) dedi ki;
“Mü’minin kabri bir bahçedir. Onun için kabri yetmiş zira genişletilir ve kabri ayın onbeşinci gecesinin parladığı gibi aydınlatılır. (Sonra Rasulullah(s.a.s) dedi ki;
“Onun için dar bir geçim vardır. Kıyamet günüde onu kör olarak haşrederiz.” Taha 143 ayetinin ne hakkında indirildiğini görmüyor musunuz?” (….) Dediler ki; Allah ve Rasulu daha iyi bilir. Bunun üzerine Rasulullah(s.a.s) dedi ki;
“Kabri içinde kafire azab olunur. Nefsimi elinde bulunduran’a (yemin olsun ki); Onun üzerine doksandokuz ejderha musallat edilir.”
Rasulullah (s.a.s) “Ejderhaların ne olduğunu bilir misiniz?” Sonra Rasulullah (s.a.s) dedi ki;
“Doksandokuz yılandır ve her yılanın yedi başı vardır. Onun (ölünün) cismine üfürürler ve onu sokar, tırmalarlar taki kıyamet gününe kadar. ”
Kabrin genişletilmesi mü’min için bir ikramdır. Bunu destekleyen bir hadisin ilgili bölümünü zikredelim;
“…Bera bin Azib’ten, Rasulullah (s.a.s)
“Ve ona iki melek gelir. Onu oturtarak ona Rabbin kimdir.?” Derler.
Rabbim Allah’tır, der sonra ona;
Dinin nedir? Derler.;
Dinim İslam’dır der, sonra
Şu size gönderilen adamda kimdir? Diye sorarlar.
Salat ve selam üzerine olsun, O Allah’ın Resuludur, cevabını verir. Sonra bunu sana öğreten nedir? Derler. O da
Ben Allah’ın kitabını okudum, ona inandım ve (onu) tasdik ettim, der.” Ceririn rivayetinde (su) ilave vardır. “bu(nu bana öğreten şey) Aziz ve Celil olan Allah’ın (şu) sözüdür.”
“Allah insanları dünya hayatında da ahirette de sağlam bir sözle tesbit eder.” (İbrahim 14/27)
(…….) Hz. Peygamber sözlerine devamla şöyle buyurdu;
“Bunun üzerine gökten bir münadi kulum doğru söyledi. Ona cennetten bir yer hazırlayınız ve cennete (açılan) bir kapı açınız. Hemen arkasından o kula (cennetin) esintisi ve hoş kokusu gelmeye başlar ve daha kabrinde iken ufku gözünün alabildiği kadar açılıp genişler.”
Kabir nimetlerinden biriside kişinin kıyamete kadar uyumasıdır.
“Ebu Hureyre (r.a)’den rivayet edilmiştir, Rasulullah (s.a.s) dedi ki: Ölü veya “sizden biriniz” buyurdu, defnedildiği zaman ona siyah(tenli) ve mavi (gözlü) iki melek gelir. Birine Münker öbürüne de Nekir denir. Müteakiben o iki melek sorar;” Bu adam (Muhammed) için ne demiştin?” bunu üzerine o ölmeden önce söylediğini aynen söyler.” O Allah’ın kulu ve Resuludür; Allah’tan başka Mabud-i hakiki olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve Resulü olduğuna şehadet ederim!…” Sonra o iki melek “senin bunu söylediğini esasen biliyorduk!” derler. Sonra onun kabri yetmiş arşın murabbe (kare) olarak genişletilir, sonra aydınlatılır ve kendisine “uyu(istirahat et)” denir. O da “aileme dönüp haber vereyim mi?” der. O iki melek “gelin güvey gibi uyu ki onu (gelin ve güveyi) ailesinden elbet en çok sevdiği kişi uyandırır!” derler. O kişi, Allah onu o yatağından mahşere kaldırıncaya kadar (rahat rahat uyur.).
Bu konu hakkında zikredeceklerimiz bu kadar. Bundan sonra kabir ile ilgili değişik konuları işlemeye gayret edeceğiz İnşallah.
Kaynak: Cenaze Ahkamı ve Salatul Cenaiz
Dini Sitelerimiz:
BENZER KONULAR:
Answer ( 1 )
Kabir suali ve kabir azabı, İslam inancında ölümden sonra kabirde ruhun deneyimlediği süreçlerle ilgilidir. Bu kavramlar, ölen bir kişinin ahirete yolculuğu öncesinde, kabirde geçici bir sınav veya hesaplaşma yaşayacağını ifade eder.
1. Kabir Suali
Kabir suali, kişinin kabirde sorguya çekilmesi anlamına gelir. İslami inanca göre, kişi öldüğünde iki melek -Münker ve Nekir- kabirde onu ziyaret ederek Allah’a, peygambere ve dini inançlarına dair sorular sorar. Bu sorulara verilen cevaplar, kişinin kabirde nasıl bir durum yaşayacağını belirler. İnanca göre, imanlı bir kimse bu sorulara doğru cevap verip huzurlu bir durumla karşılaşırken, imanı zayıf olan veya inançsız bir kimse sıkıntılı bir sürece girebilir.
2. Kabir Azabı
Kabir azabı, kişinin kabirde yaşadığı acı ve sıkıntıları ifade eder. Bu, dünya hayatında yapılan kötü amellerin bir yansıması olarak kabul edilir. İslam’a göre, bazı günahkar kimseler, kabirde cezalandırılır ve ahiretteki esas cezalar başlamadan önce burada azap çekmeye başlarlar. Ancak kabir azabı geçici olup, kıyametin kopmasıyla birlikte sona erer ve asıl ahiret hesaplaşması başlar.
Bu iki kavram, İslam ahlakında insanların dünya hayatında doğru, adil ve inançlı bir yaşam sürmeleri gerektiğini vurgulamak için sıklıkla öğüt verici bir araç olarak kullanılır.