Paylaş
Kaç çeşit şirk vardır? Şirk örnekleri
BildirQuestion
Please briefly explain why you feel this question should be reported.
ŞİRKİN ÇEŞİTLERİ
Şirkin çeşitleri nelerdir? Örnekler
Akait kitaplarında şirkin beş çeşidinden bahsedilir. Bunlar:
1- Şirk-i İstiklâl:
Allah Teâlâ ile birlikte bir başka ilâh tanımak yahut tamamen ayrı olmak üzere bir veya birden fazla mabudun varlığını kabul etmektir. Biri hayrı, diğeri şerri yaratıyor diye iki ilahın varlığına itikat eden “Seneviler” bu kısımdadırlar.
2-Şirk-i Teb’îz :
Allah Teâlâ’nın bir olduğunu kabul etmekle beraber, “Birden fazla tanrının toplanmasından meydana gelen bir Allah” kabul etmektir. Teslis (-Üç ilahın toplamı olarak bir ilah) inancına sahip olan, yani Allah Teâlâ’nın -hâşâ- (Baba+ Oğul + Ruhu’l kudüs) toplamı olmak üzere bir ilah olduğunu iddia eden Hıristiyanların inancı gibi.
3- Şirk-i Takrib:
Âlemin yaratıcısının bir olduğuna inanmakla beraber ona yaklaştıracağı iddiası ile ağaçtan, taştan veya toprak ve benzeri şeylerden, madenden yapılmış put, heykel ve benzeri eşyaya tapmak. Peygamberimiz zamanında yaşayan cahiliye Arapları putlara tapmalarını böyle izah ediyorlardı. Kur’an-ı Kerim’de onların şöyle dedikleri anlatılır: “Allah’ı bırakıp da kendilerine bir takım dostlar edinenler derler ki: Biz, bunlara ancak bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsınlar diye tapıyoruz.”
4-Şirk-i Taklid:
Hususi olarak beğenip seçtikleri için değil de, baba ve dedelerinden geldiği için kabul ettikleri dindeki şirktir. Umumiyetle insanların çoğu, dinini ve mezhebini seçerek değil, yetiştiği cemiyette o din bulunduğu için bir dine sahip olur. Böyle baba mirası dine sarılanların en talihsizi de şirk-i taklid erbabıdır. Kur’an-ı Kerîm’de bunlar anlatılırken: “Atalarımızı bir ümmet (bir dine bağlanan topluluk) üzerinde bulduk. Biz de onların izlerine uyan insanlarız” dedikleri nakledilir.
5-Şirk-i Esbâb:
Kâinattaki her türlü kanunun Allah’ın yaratması ve müsaadesiyle değil de, kendi kendine tesirde bulunduğuna, eşyanın hakikî müessir olduğuna inanmak.
Kainatta her şeyi yaratan ve eşyanın hususiyetlerini tayin ve takdir eden Allah Teâlâ’dır. Ateş yakar, güneş ışık ve ısı verir, havasız yaşamak mümkün değildir, penisilin ateşi düşürür, yemek karnı doyurur, göz görür, kulak işitir. gibi. Yediğimiz, içtiğimiz, gördüğümüz, görmediğimiz, bildiğimiz ve bilmediğimiz her çeşit varlığın özellikleri Yüce Allah tarafından tayin ve tespit edilmiştir. Bir Ayet-i Kerimede. “Rabb’imiz her varlığa yaratılış özelliklerini veren sonra da hidayet yolunu gösterendir” buyurulur. Bir Müslüman bütün bunların Allah Teâlâ’nın yaratması, izni ve müsaadesi ile olduğuna inanır. Allah Teâla’yı hiç tanımayarak, eşyaya te’sir kudretini onun verdiğini kabul etmeyerek her şeyi eşyaya ve sebeplere bağlamak şirktir.
BENZER KONULAR:
Answers ( 4 )
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
ŞİRK-İ İSTİKLÂLÎ
Açık bir şekilde başka cisimlere tapmaya şirk-i istiklâlî denmektedir. Allah’tan başka ilah edinerek taşa, toprağa, güneşe, ay’a ve insanlara tapmaktır. Kâinatta hayır- şer olmak üzere iki ayrı ilahın varlığını kabul eden Mecûsîler ve Seneviyye bu tür şirke örnek verilebilir. Seneviyye ve Mecûsîlere göre ilah ikiye ayrılmaktadır. Biri iyiliğin diğeri ise kötülüğün tanrısıdır. Zulmet ile nur gibi tanrılarda varlığı yaratır ve düzenlerler. Mecûsî ve senevilere göre nur ve zulmet tanrıları birbirlerine uzaktı bir araya gelince âlemi oluşturdular. Mecûsîlere göre nur kadim, zulmet ise mahlûk ve hadis iken, Seneviyye’ye göre ikisi de kadimdir. Zulmet ve nur üzerine akide inşa etmek isteyenler aslında zulmetin hâdis olduğu konusunda bir müslüman ile hemfikir olmak durumundadır. Şöyle ki, zulmet ya kendi kendine ya da nurun onu ihdas etmesiyle var olmuştur. Şayet kendi kendine var olduğu iddia edilecek olursa bu durumda bir şeyin yaratıcısı olmadan meydana gelmiş olduğu kabul edilir. Ortaya çıkan sonuç, iki ayrı yaratıcının olduğu değil, yaratıcının (ta’tîl) işlevsiz kaldığıdır. Nurun zulmeti yarattığı var sayılacak olursa, Mecûsi ve seneviyyenin iddiasının aksine, nurun bütün kötülük ve suçların aslını yarattığı anlaşılmış olur. Böylelikle bu tür inancın geçersizliği tespit edilmiş olmaktadır.
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
ŞİRK-İ TEB’İZ
Allah’a inanıp Allah ile birlikte başka varlıkları da ilah edinmeye şir-i Teb’iz denmektedir. Yahudilerin Üzeyr Allah’ın oğludur demeleri ve Hristiyanların teslis inancı bu şirk türüne örnektir. Hristiyanların teslis inancı Baba Oğul ve Kutsal Ruh’tan oluşmaktadır. Ortodokslar ise Kutsal Ruh’un Oğul yoluyla Baba’dan çıktığına inanırlar. Katoliklere göre ise hem baba hem de oğuldan çıkar etmiştir Hristiyanlığa göre, Baba, Tanrı’dır; Oğul, Tanrı’dır, Kutsal Ruh (irade), Tanrı’dır. Bunlar, aslında birdir. Bir Tanrı’nın değişik tezahürleri, sıfatları olarak kabul edilir. Bu üçlü; açıklaması zor, ama inanılması gereken bir sırdır.
Hristiyanların bir kısmı Hz. İsâ’nın Allah’ın oğlu olduğunu iddia edip ulûhiyyeti “baba, oğul ve Kutsal Ruh” olarak üçlü sisteme oturtmuş ve “ulûhiyyet cevheri birdir” diyerek üçünü bir sayıp güya tevhid inancına ulaşmışlardır. Bir kısmı ise onu Allah ve Ruhulkudüs’ün insanlaşmış şekli kabul edip kendisine tapınmışlardır. Nitekim, “Allah, Meryem oğlu Mesîh’in kendisidir” sözleriyle bu inançlarını ifade etmek istemişlerdir. Hristiyanların teslis inancı Kur’an’da sıkça eleştirilmiş ve geçersiz sayılmıştır. Onların bu inançlarını doğrulayacak ne akli, ne de nakli bir delil vardır!
Allah’a ve peygamberlerine inanın da (Allah) “üç”(tür) demeyin. Kendiniz için hayırlı olmak üzere (bundan) vazgeçin. Allah ancak bir tek tanrıdır. O herhangi bir çocuğu bulunmaktan münezzehtir.( Nisa Süresi, 4/171-172.)
“Allah gerçekten üçün (üç tanrının) biridir’ diyenler andolsun kâfir olmuştur. Hâlbuki bir tek tanrıdan başka tanrı yoktur. Eğer diye geldikleri (bu sözden) vazgeçmezlerse içlerinden o kâfir olanlara herhalde pek acıklı bir azap dokunacaktır” (Mâide Süresi, 5/73)
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
ŞİRK-İ TAKLÎD
Geçmişi sorgulamadan atalarında gördükleri gibi körü körüne taklid etmeye şirk-i taklid denir. Atalarının yanlışlarını katı bir şekilde kabul etmek ve atalarının doğru dediğini doğru yanlış dediğini de yanlış olarak kabul etmek ve araştırmadan uygulamaktır. Bu şirk türüne bazı insanların diğer insanları Rab mertebesine yükselterek onların emirlerini kati bir şekilde uygulamak da girmektedir. Mesela Hristiyan din adamlarının insanların günahlarını affetmesi ya da kendilerini Rab gibi gören rahiplerin isteklerine harfiyyen uyulması da bu şirk türüne örnektir.
“Onlar Allah’ı bırakıp bilginlerini, rahiplerini, Meryem’in oğlu Mesih’i tanrılar edindiler. Hâlbuki bunlar da ancak bir olan Allah’a ibâdet etmekten başkasıyla emrolunmamışlardır. O’ndan başka hiçbir tanrı yok. O bunların eş tutageldikleri her şeyden münezzehtir.”( Tevbe Süresi, 9/31.)
Yüce Rabbimiz Bakara, 2/75, 79, 85; Âl-i İmran, 3/78 ve benzeri âyetlerde Hristiyan din adamlarının kutsal kitabı değiştirdiklerini, kendi heva ve heveslerine göre uydurduklarına yer vermiştir. Konuyla alakalı âyetlere bakıldığında Hristiyan ve Yahudi din adamlarının dini istismar ettiği, kendilerini yücelterek Rab mertebesine çıkardıkları ve insanların birçoğunu dinden soğuttukları görülmektedir. Bu bağlamda Hz. Muhammed’in son peygamber olarak islam dinini müjdeleyeceğini gizlemiş ve Hristiyan halkın Müslüman olmalarına engel olmuşlardır.
Bu şirk tipine Kur’an-ı Kerim’de ayrıca bu şekilde de değinilmiştir.
“Hiç birimiz Allah’tan başkasına tapmayalım. Ona hiçbirimiz, birbirimizi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp birbirimizi Rabb edinmeyelim.”( Âl-i İmran, 3/64.)
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
ŞİRK-İ ESBÂB
Eşyanın tabiatını, tabiat kanunlarını ilâh mertebesine çıkararak, onları hakiki müessir kabul etmek şeklinde kendisini gösteren şirke şirk-i esbâb denir. Tabiatta, âlemde yürürlükte olan Sünnetullah’ı reddederek her şeyi esbaba bağlayan Tabiiyyûn ve taraftarlarının şirki bu türdendir.
İlk olarak filozoflar tarafından ortaya atılmış olan bu görüşler 19. ve 20. yüzyıllarda felsefi akımların can bulmasıyla tekrar ortaya çıkmıştır. Bu akım özellikle ateist mihraklar tarafından benimsenmiştir. Bu şirk çeşidine göre âlemde olan her şey kendiliğinden varolmaktadır. Bilhassa maddiyyun ve tabiiyyunun sıkça başvurduğu şirk-i esbâb’a göre, tabiatın yapı taşı olan madde hâdis değil kadimdir ve tabiattaki herşey doğal olayların bir araya gelmesiyle varolmaktadır.
Maddiyyun, tabiiyyun veya pozitivizm gibi isimler altında felsefi birer sistem halini alan bu düşünce biçimlerinde fiiller, sebeplerin birer sonucudur. Allah’a ait isim, sıfat ve fiillerin yaratılmış varlık ve sebeplere nisbetiyle ortaya çıkan putperestlikte Allah’ın varlığı tümden inkâr edilmezken değindiğimiz esbâb şirkinde sebepler bazen Allah’ı tamamen unutturduğundan Allah’ın varlığının inkârı söz konusu olmaktadır.
İslamiyete göre tabiat ve tabiatta varolan her şeyi Allah yaratmıştır. Sebepler ancak bir şeylerin var olabilmesi için birer aracı olabilirler. Ayrıca İslam dininde insan tabiata kulluk etmez tabiat insana kulluk etmek için yaratılmıştır. Sebeplere kutsiyet atfedilmesi başlı başına yanlıştır.
Sebepleri ilahlaştırarak şirk koşmakla büyük bir yanılgıya düşülmektedir. Zira Allah Teâlâ, varlıkta zahirî bir illiyet bağı kurmuştur. İşte, sebep ve sonucun zâhirde birbirine yakın ve bitişik gözükmesi, sebeplere tesir vermek isteyenleri aldatan bir etken olmuştur. Onlar sebebi, sonucun illeti zannetmişlerdir; oysa iktiran (beraber olma) ayrıdır, illet (asıl ve gerçek sebep) olmak ayrıdır. Varoluşta illet, İlâhî irade ve Kudret’tir. Zira ne toprakta ne suda, ne havada, ne de ateşte herhangi bir varlığı meydana getirecek bir bilgi, irade, rahmet ve kudret göremeyiz. Çünkü sıcaklık, soğukluk, yaşlık ve kuruluk, bütün bunlar kendi başına yer tutamayan ve özünde devamlılık bulunmayan arazlardır, her an varlıkla yokluk arasında yer değiştirirler, kendilerini taşıyan (ayn)lar da hâdislere mahal teşkil ederler. O halde bunlar da hâdistir ve bir yaratıcıya mutlak surette muhtaçtır.
Kur’an-ı Kerim’deki bu âyet aslında Allah’ın kudretini açıkça ortaya koymaktadır:
“İnsan, yiyeceğine bir baksın; doğrusu suyu bol bol indirmekteyiz. Sonra yeryüzünü iyice yarmakta ve orada taneli ekinler, üzümler, sebzeler, zeytin, hurma ağaçları ve bahçelerde koca koca ağaçlı meyveler ve çayırlar bitirmekteyiz. Bunlar sizin ve hayvanlarınız için geçimliktir” (. 123 Abese Süresi, 80/24- 32.)
Rabbimiz âyet-i kerime’de her şeyi kendisinin yarattığını açıkça beyan etmiştir.