Paylaş
Kader – Tevekkül ilişkisi
BildirQuestion
Please briefly explain why you feel this question should be reported.
KADER VE TEVEKKÜL DENGESİ
Kader ve Tevekkül anlayışı nasıl olmalıdır?
İman esaslarından biri de KADERE iman etmektir. Kader; Allah’ın ebede kadar olacak şeyleri, zaman ve yerini, özellik ve niteliklerini, nasıl ve ne zamanda olacaklarını ezelde bilip o şekilde sınırlaması ve takdir etmesine denir. Kaza ise; Cenabı Hakk’ın ezelde irade etmiş olduğu ve takdir buyurduğu şeylerin, zamanı gelince her birisini ezelî ilim, irade ve takdirine uygun bir biçimde meydana getirmesi ve yaratmasıdır.
Kadere inanmak demek, hayır ve şer, acı ve tatlı, canlı ve cansız, faydalı ve faydasız her ne varsa hepsinin Allah’ın bilmesi, dilemesi, takdiri ve yaratması ile olduğuna inanmak demektir.
Dünyada meydana gelmiş ve gelecek olan her şey, Allah’ın ilmi, dilemesi, takdiri ve yaratması ile olur. İnsanlar, Ay ve Güneş’in tutulmalarını aylar,hatta seneler öncesinden bilirse,bizleri yaratan Allah,elbette geçmişimizi geleceğimizi noksansız bilir.
Yüce Allah, insanları hür iradeleriyle seçecekleri şeylerin nerede ve ne şekilde seçileceğini ezelî yani zamanla sınırlı olmayan mutlak ilmiyle bilir ve bu bilgisine göre diler ve zamanı gelince de kulun seçimi doğrultusunda yaratır.
Bu konuda Kuran-ı Kerim de şöyle buyrulmaktadır: “Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık.” “Her şeyi yaratıp ona bir nizam veren ve mahlûkatın mukadderatını tayin eden Allah, yüceler yücesidir.” Hiç kimse kaderi bahane ederek, kendisini sorumluluktan kurtaramaz. Bir insan “Allah böyle yazmış, alın yazım buymuş, ben ne yapayım?” diyerek günah işleyemez, günah işledikten sonra da kaderi bahane ederek kendisini temize çıkartamaz. Çünkü bu fiiller, insanlar böyle tercih ettikleri için, Allah tarafından yaratılmışlardır. Ayrıca; kader kurbanı, kader utansın, kahpe felek, zalim felek, gibi birtakım suçlayıcı sözler de bir mümine yakışmayan ifadelerdir.
Değerli Müminler!
Kadere iman konusunu tevekkül anlayışımızla tamamlamalıyız. Tevekkül kadere inancımızın sonucudur. Tevekkül başta değil sonuçtadır. İşin başında tevekkül ediyorum diyerek çalışmamak tembelliktir. H.z Ömer (r.a) mescitte sadece ibadetle meşgul olup çalışmayanlara“Siz burada ne yapıyorsunuz, ekmeğinizi nasıl kazanıyorsunuz?” diye sorar. Onlar “biz tevekkül ehliyiz” derler. H.z Ömer (r.a) “hayır siz tevekkül ehli değil, hazır yiyicilersiniz, size mütevekkilin kim olduğunu haber vereyim mi? Dedi ve ekledi: Mütevekkil kişi toprağı sürüp tohumu eker, sonra rabbine tevekkül eder ” cevabını verdi.
Tevekkül tedbirden sonra gelir. Tevekkül etmek sebeplere sarılmak demektir. Sebeplere sarılmak ise fiili bir duadır. Kul kendi üzerine düşeni yapar. Sonucu Allah’a havale eder. Böylece Allah’a tevekkül etmiş olur. Peygamber efendimiz (S.A.V) devesini salarak tevekkül ettiğini söyleyen bedevîye “Önce deveni bağla, Allah’a öyle tevekkül et” buyurarak tevekkülden önce tedbirin alınması gerektiğini bildirmiştir. Uhud savaşına giderken Peygamberimizin iki zırh giymesi de tevekkülün ancak tedbirden sonra olması gerektiğini göstermektedir.
Her Müslüman, olayların ilâhî program çerçevesinde, sebep-sonuç ilişkisi içerisinde olup bittiğinin bilincindedir. Çifçi tohum ekmeden ürün elde edemez. Öğrenci çalışmadan derslerinde başarılı olamaz. Bir kul da Salih amel işlemeden sevap kazanamaz ve dolayısıyla cennete giremez. O halde tevekkül, çalışıp çabalamak ve sonucu Allah’a bırakmaktır. Yüce Allah;”…Kararını verdiğin zaman artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever”
“…Yerde ve gökte hiç bir zerre Rabbinden gizli değildir. Bundan daha küçüğü veya daha büyüğü şüphe¬siz, apaçık bir kitaptadır.” buyurmaktadır.
Cevapla