Paylaş
Kehf suresi 86 ayetin tefsiri
Question
Kehf suresi 86. ayetin, Zülkarneyn’in gözünden tasvir edildiğini nereden anlıyoruz?
Kehf Suresi 86. Ayet Tefsiri
“Nihayet güneşin battığı yere varınca, onu kara bir balçıkta batar buldu. Onun yanında (orada) bir kavme rastladı. Bunun üzerine biz: Ey Zülkarneyn! Onlara ya azap edecek veya haklarında iyilik etme yolunu seçeceksin, dedik.”
Bu ayette, Zülkarneyn’in yolculuğunun ikinci durağı anlatılmaktadır. O, güneşin battığı yere kadar yolculuğuna devam eder ve orada bir kavme rastlar. Bu kavmin bulunduğu yer, kara bir balçıkta güneşin battığının görüldüğü bir yerdir.
Tefsirciler, bu kavmin yaşadığı yerin, Batıda Atlas Okyanusu kıyısında bulunan bir yer olabileceğini belirtmektedirler. Bu kavmin bulunduğu yer, güneşin batışı ile karanlığın başladığı bir yerdir. Bu nedenle, bu kavmin inkârcı bir topluluk olduğu düşünülmektedir.
Allah Teâlâ, Zülkarneyn’e bu kavme karşı iki seçenek sunar: Ya onları cezalandıracak ya da onlara iyilik edecektir. Zülkarneyn, bu kavmi cezalandırmak yerine, onlara iyilik etmeyi seçer.
Zülkarneyn’in Seçimi
Zülkarneyn’in bu seçimi, onun adil ve hikmet sahibi bir lider olduğunu göstermektedir. O, bir kavmi cezalandırma yetkisine sahip olmasına rağmen, bu yetkisini zulüm için kullanmamış, hakkaniyetle hareket etmiştir.
Zülkarneyn, bu kavme iyilik etmek için, onların topraklarını sulamak için bir set inşa eder. Bu set sayesinde, kavmin toprakları sulanır ve bereketlenir. Zülkarneyn, ayrıca kavmin güvenliğini sağlamak için, bir duvar inşa eder. Bu duvar sayesinde, kavmin toprakları barbar kavimlerin saldırılarından korunur.
Zülkarneyn’in Hikmeti
Zülkarneyn’in bu davranışı, onun hikmet sahibi bir lider olduğunu göstermektedir. O, kavmin ihtiyaçlarını ve sorunlarını tespit ederek, onlara göre bir çözüm üretmiştir. Zülkarneyn, hem kavmin maddi hem de manevi ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmıştır.
Zülkarneyn’in hikmeti, onun yolculuğundaki diğer olaylarda da kendini gösterir. Örneğin, o, bir kavmin arasında çıkan anlaşmazlığı barışçıl bir şekilde çözer. Ayrıca, bir kavim tarafından esir alınan bir grubu kurtarır.
Zülkarneyn’in Örneği
Zülkarneyn, Müslümanlar için bir örnektir. O, güçlü bir lider olduğu kadar, adil ve hikmet sahibi bir liderdir. Zülkarneyn’in hayatı, Müslümanlara, liderlikte adalet ve hikmetin önemini göstermektedir.
BENZER KONULAR:
Answer ( 1 )
Kehf suresi 86 ayetin tefsiri
Ayetlerin Tefsiri
83. Ey Muhammedi Yahudiler sana Zülkarneyn hakkında soru soruyorlar, onun durumu ve kıssası nedir? diyorlar. Onlara ele ki: Size onun haberini Kur’an ve vahy yofuyla anlatacağım.
84. Gerçekten biz ona melik ve hükümdar olma, ülkeleri fetih ve imar etme yollarını hazırladık. İlim, kudret ve tasarruf gibi, amacına ulaşmak için muhtaç olduğu her şeyi ona verdik. Tefsirciler şöyle der: Zülkarneyn, Yunanlı, Romalı İskender’dir. Doğuya ve batıya sahip olduğu için Zülkarneyn ismi verildi. İmanlı bir hükümdardı. Allah onu, yeryüzünde kuvvetli kılmıştı. Adaletli hüküm verir, sulh ve sükûnu sağlardı. İsa (a.s) ile Peygamber (s.a.v) Efendimiz arasındaki dönemde yaşamıştı. Rivayete göre, yeryüzüne hakim olanlar dört kişidir: İkisi mü’min, ikisi kafir. Mü’min olanlar, Süleyman (a.s.) ve Zülkarneyn; kâfir olanlar ise Nemrut ve Buhtunnasr’dır.
85. O da, Allah’ın kendisi için hazırladığı yola girerek batıya doğru yürüdü.
86. Nihayet güneşin battığı yere varınca, Güneşi su ve balçık içine batar buldu. Kendi bakış ve izleyişi bu şekilde bulmadı. Zira güneş, yeryüzündeki gözelerden birine sığmayacak kadar büyüktür. Fahreddin er-Râzî şöyle der: Zülkarneyn, batının en uzak noktasına varıp, artık daha ilerde hiçbir bina kalmayınca, her ne kadar gerçekte öyle olmasa da, güneşi, karanlık ve basık bir göze içine batıyormuş gibi buldu. Nitekim, kıyıyı göremeyen bir denizci, güneşi denizde kayboluyormuş gibi görür. Halbuki gerçekte güneş deniz ötesinde kaybolmaktadır.[137] Bu çamırh, sıcak gözenin yanında kavimlerden bir kavim buldu. Biz ona ilham yoluyla şöyle dedik: Onları ister öldür, istersen güzel bir şekilde imana ve hidayete çağır. Tefsirciler şöyle der: Zülkarneyn’in bulduğu bu insanlar kâfir idi. Allah, onları ölümle cezalandırma veya kendilerini İslama çağırıp ihsanda bulunma konularında Zülkarneyn’i serbest bıraktı.
87. Zülkarneyn dedi ki: İnkârda ısrar edeni öldüreceğiz. Sonra Rabbine dönecek, Rabbi de ona cehemmemde müthiş şekilde azap edecek.
88. Allah’a iman edip de dünyada iyi işler işleyen ve salih ameller takdim edene gelince, onun amelinin karşılığı cennettir, orada nimetlenir. Dünyada onun işlerini kolaylaştıracağız, onu zor şeylerle yükümlü tutmayacağız, bilakis ona kolaylık sağlayacağız. Bu âdil hükümdar, onları güzellikle davet etme yolunu tercih etti. Artık kim iman ederse, onun için cennet vardır. Ona iyi muamele ve yardım edilir, işleri kolaylaştırılır. Kim de inkâra devam ederse, onun için dünya ve âhirette ceza ve azap vardır.
89. Sonra ordusuyle birlikte doğuya doğru bir yol tuttu.
90. Nihayet, insan gözüne göre güneşin doğduğu yer olan doğu tarafında, insanların yaşadığı en uç noktaya varınca, Güneşi öyle bir insan topluluğu üzerine doğar buldu ki, bu insanların, kendilerini güneşin sıcaklığından koruyacak elbise ve binaları yoktu. Güneş doğunca, yer altında bulunan inlere girerler, battığı zaman da, geçimlik elde etmek için çıkarlardı. Katâde şöyle der: Zülkarneyn şehirleri fethederek, hazineleri toplayarak ve iman edenlerin dışındaki erkekleri öldürerek yürüdü. Nihayet güneşin doğduğu yere gelince, inlerde yaşayan çıplak bir takım insanlara rastladı. Bunların, doğduğu zaman güneşin pişirdiğinden başka yemekleri yoktu. Güneş batınca, rızık-larını aramak için inlerinden çıkarlardı. Bize anlatıldığına göre bunlar, üzeninde hiçbir binanın bulunmadığı bir yerde yaşıyorlardı. Bunların, zenci oldukları da söylenir.
91. Doğudakilere de, batıdakilere yaptığını yaptı; İnananları bıraktı, inanmayanları öldürdü. Biz, onun bütün hallerini, haberlerini, harp hazırlıklarını ve ordusunu biliyorduk. Onun büyüklüğü ve adamlarının çokluğu, Allah’ın ilminden başka hiçbir şeyin kuşatamıyacağı şekilde idi.
92. Daha sonra Zülkarneyn, üçüncü bir yola girdi. Doğu ile batı arasındaki bu yol, onu, yüksek dağların bulunduğu kuzey tarafına ulaştıracaktı.
93. Nihayet, iki büyük engelin bulurduğu bir yere ulaştı. Burası, Türkistan topraklarının Ermenistan ve Azerbeycan tarafından sona erdiği yerdir. Taberî şöyle der: Sedd, iki şey arasında bulunan engeldir. Burada iki şedden maksat, aralarına sed çekilen iki bağdır. Zülkarneyn, Ye’cüc ve Me’cüc’ten gelebilecek kötülüğe engel olmak için, Ye’cüc ve Me’cüc ile aralarına çok sağlam bir sed çekti. Zülkarneyn bu iki dağa ulaşınca, bu dağların arkasında farklı bir topluluk buldu. Bunlar hemen hemen, kendi dillerinden başka bir dili, anlamıyorlar, ancak büyük zorluklarla anlayabiliyorlardı. Tefsirciler şöyle der: Bunlar lügatlerinin garipliği, anlayışlarının kıtlığı ve başkalarına karışmaktan uzak durmaları sebebiyle konuşulanları anlamıyorlardı. Onların dilleri ancak bir tercüman aracılğı ile anlaşılıyordu.
94. İşte bu topluluk Zülkarneyn’e şöyle dedi: Ye’cüc ve Me’cüc Öldürme, soygun, yağma ve diğer kötülülükleri yaparak bozgunculuk çıkaran bir kavimdir. Bunlar, yaratılışlarında kötülük bulunan, Âdemoğullarından iki kabiledir. Son derece uzun olanları olduğu gibi son derece kısa olanları da vardır. Tefsirciler şöyle der: Bunlar, insan eti yiyenlerdendi. İlkbaharda ortaya çıkarlar, yemedik hiçbir yeşil bırakmazlar, her kuru şeyi de alıp götürürlerdi. Mallaramızın bir kısmım vergi ve haraç olarak sana verelim de Bizi, Ye’cüc ve Me’cüc’ün kötülüğünden koruyacak bir sed yap. Ebu Hayyan şöyle der: Bu, verecekleri şeyin kabul edilmesi için edeplice yaptıkları bir ricadır.
95. Zülkarneyn şöyle dedi: Allah’ın bana verdiği kudret ve mülk, sizin bana vereceğiniz maldan daha hıyırlıdır. Benim mala ihtiyacım yok. Siz, kuvvetiniz ve adamlarınızla bana yardımcı olun da, ben sizinle onların arasında, aşılmaz çok dayanıklı bir engel yapayım. Bu, onun gösterdiği bir yiğitlik ve mertliktir. Zira kendisine verilecek malı kabul etmedi, şeddi karşılıksız yaptı. Adamların yapacakları yardımla yetindi. [149]
96. Bana demir kütleleri getirin ve benim için onları şu yere yığın, Nihayet bina, dağın iki yanı arasını aynı seviyeye getirince Zülkarneyn: “Bunun üzerine körüklerle üfleyin” dedi. Bu demir yığınını, şiddetli sıcaklıkla ateş haline getirince, “Getinin bana, üzerine erimiş bikir dökeyim” dedi. Fahreddin er-Râzî şöyle der: Onlar Zülkarneyn’e demir kütlelerini getirince, Zülkarneyn bunları üst üste koydu. Nihayet, tepelerine kadar iki dağın arasını kapatacak hale geldi. Sonra bunun üzerine körükler koydu. Demir kütleleri ateş haline gelince, bu kızgın demirin üzerine erimiş bakır döktü. Birbirlerine yapıştılar ve sert bir dağ gibi oldular.
97. Bozguncular, yükseklik ve düzgünlüğünden dolayı üstüne çıkıp onu aşamadılar. Sertlik ve kalınlığından dolayı da, alt tarafından onu delemediler. Bu aşılmaz ve sağlam sed sayesinde, Zülkarneyn, Ye’cüc ve Me’cüc’ün yollarını tıkamış oldu.
98. Zülkarneyn şöyle dedi: Bu sed, Allah’tan kullarına bir nimet ve rahmettir, Fakat, Ye’cüc ve Me’cüc’ün çıkacağına dair Allah’ın va’di gelince, ki bu kıyametin kopmasına yakın bir zamanda olacaktır, Allah onu yerle bir eder ve sanki dün hiç olmamış gibi yıkılır gider. Bu şeddin yıkılacağına ve kıyametin kopacağına dair Allah’ın va’di, kesinlikle gerçekleşecektir. Zülkarneyn kıssası burada bitiyor. Bundan sonra kıyametin şiddetli ve dehşet verici olaylarından bahsedilir.