Paylaş
Kırk Yaş Duası Arapça Türkçe
BildirQuestion
Please briefly explain why you feel this question should be reported.
Kur’an’da Geçen Kırk Yaş Duası Arapça Türkçe
Kırk yaş; insanın kemale yani olgunluğa ermiş olduğu yaş sınırıdır. Aynı zamanda kırk yaş; ortalama insanın ömrünün yarısına tekabül etmektedir.
İnsan kırk yaşına geldiği zaman belli bir tecrübe edinir. Geçmişinde yapmış olduğu işleri kırk yaşından sonra artık olgunluk ve tecrübe ile bakmaya başlar.
Kur’an’da kırk sayısı üç yerde,
– Biri Hz. Musa’nın Tur’da geçirdiği kırk gece ile ilgili olarak (bk. Bakara, 2/51);
– İkincisi, İsrailoğullarının kırk yıl çölde perişan bir hâlde dolaşması anlatılırken (bk. Maide, 5/26);
– Bir yerde ise yazımızın konusu olan dua ile ilgili olarak (bk. Neml, 27/19) geçer.
Kırk yaş duası diye bilinen dua Kur’an-ı Kerim’den bir ayettir. Aynı zamanda bu ayet dua ayetidir. Bu dua ayetini sadece kırk yaşına gelenler değil; tüm Müslümanların okuması gerekmektedir. Ayetin Arapça ve Türkçe meali şu şekildedir;
وَوَصَّيْنَا الْاِنْسَانَ بِوَالِدَيْهِ اِحْسَاناًؕ حَمَلَتْهُ اُمُّهُ كُرْهاً وَوَضَعَتْهُ كُرْهاًؕ وَحَمْلُهُ وَفِصَالُهُ ثَلٰثُونَ شَهْراًؕ حَتّٰٓى اِذَا بَلَغَ اَشُدَّهُ وَبَلَغَ اَرْبَعٖينَ سَنَةًۙ قَالَ رَبِّ اَوْزِعْنٖٓي اَنْ اَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتٖٓي اَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلٰى وَالِدَيَّ وَاَنْ اَعْمَلَ صَالِحاً تَرْضٰيهُ وَاَصْلِحْ لٖي فٖي ذُرِّيَّتٖيۚ اِنّٖي تُبْتُ اِلَيْكَ وَاِنّٖي مِنَ الْمُسْلِمٖينَ
İnsana, anne ve babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu zahmete katlanarak taşıdı ve zorluk çekerek doğurdu. Karnında taşıması ve sütten kesmesinin süresi otuz aydır. Nihayet çocuk olgunluğuna ulaşıp kırk yaşına girince şöyle yakarır: “Rabbim! Bana ve anne babama lutfettiğin nimete şükretmeye, razı olacağın işleri yapmaya beni muvaffak kıl. Benden gelecek nesli hayırlı eyle. Dönüp kapına başvurdum ve ben şüphesiz sana boyun eğenlerdenim!” (Ahkaf Suresi/15)
BENZER KONULAR:
Answer ( 1 )
Please briefly explain why you feel this answer should be reported.
Kırk Yaş Kemal Dönemidir
«Nihayet güç bulup şahsiyetini kazanınca ve kırk yaşına erişince; «Ey Rabbim! dedi, bana ve ana-babama verdiğin nimete karşı şükretmemi, razı olacağın iyi-yararlı amelde bulunmamı ilham eyle..»
Kırk yaş genellikle gençlikle yaşlılık arasında bir köprü sayılır. Aynı zamanda kişinin heves duyduğu ve uzmanlık dalı olarak seçtiği veya nefsanî saplantılarından en çok ilgi duyduğu konuda da en verimli, ya da en zararlı kerte kabul edilir.
Kırk yaşına kadar imân esasına bağlı sâlih amellerde bulunan kimse artık olgunlaşmış sayılır. Bundan sonra sapıtması uzak bir ihtimaldir. Bunun gibi kırk yaşına kadar azgınlık, sapıklık ve ahlâksızlıkla günlerini geçiren kimsenin, bu yaştan sonra azgınlığı büsbütün artabilir. Tabiî Cenâb-ı Hakk’ın hidâyeti tecelli etmiyecek veya geç tecelli edecek olursa, öylesinin dönüş yapması, yani hakka, iyiye, doğruya ve ibâdete dönmesi çok geç gerçekleşebilir veya hiç gerçekleşmeyip kişi o hal üzere ölür.
Müfessirlerin çoğuna göre, 15. âyetle bütün mü’minlere, Ebû Bekir Sıddîk’ın (R.A.) kırk yaşındaki kemal mertebesi ve Onun ana-babasıyla ev halkını hakka davet etmesi örnek veriliyor.
İniş sebebinde de naklettiğimiz gibi, 38 yaşında İslâm’a giren Ebû Bekir Sıddîk (R.A.) 40 yaşına girip olgunluk derecesine erişince, kişiliğini tam anlamıyla kazanıp İslâm’ın hayat verici havasıyla içini doldurunca, ana-babası ve ev halkının çoğu imân dairesine girmiş bulunuyordu. O da, Allah’ın bu hidâyet ve yüksek lûtfuna şükrederken şöyle diyordu : «Ey Rabbım! Bana ve ana-babama verdiğin nimete karşı şükretmemi; razı olacağın iyi-yararlı amelde bulunmamı ilham eyle. Soyum hakkında da benim için iyilik, dine bağlılık sağla. Şüphesiz ki ben sana yönelip tevbe ettim ve ben gerçekten (sana) teslimiyet gösterenlerdenim.»
Böylece Allah, insanın kırk yaşına girmeden eğitilip öğretilmesinin; imân ve irfan ile donatılmasının lüzumuna işarette bulunmaktadır. Temelde iyi bir dinî eğitim ve öğretim gören kimse, hem kendini, hem çevresini aydınlatan bir kandil olur.
Kur’ân bu düzeye gelen mü’minleri hem övmekte, hem de onları uhrevî mükâfatlarla şöyle müjdelemektedir : «İşte bunların yapageldiklerinin en güzelini kabul eder; işledikleri kötülüklerden vazgeçeriz (cezalandırmayız). Bunlar Cennet ehli arasındadırlar. Bu, va’dolundukları doğru sözdür (ki mutlaka yerini bulacaktır).»