Paylaş
Kısaca Mute Savaşı
BildirQuestion
Please briefly explain why you feel this question should be reported.
Peygamber efendimizin savaştığı Mute Savaşı (629)
Mute, Suriye’de bir yer olup, Belka denilen vilayete bağlıdır. Rumlar ile yapılan ilk savaş budur. Müslümanlar bu savaştan sonuç alamadan çıkmıştır.
Mute gazvesi
Mute gazvesi hicretin 8 yılının 27 Ağustos 25 Eylül 629 yılında olmuştur
Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem onların başında Zeyd Bin Harise yi komutan olarak tayin ederek şöyle talimat verdi: Zeyd öldürülecek olursa Cafer bin ebi talip Cafer ölürse Abdullah Bin revaha Başa geçsin
Bunun üzerine Cafer şöyle dedi sen bana zeyd’i komutan tayin edecek olursan ben bu savaşa gitmeyeceğim
Hz peygamber git sen bunların hangisinin daha hayırlı olduğunu bilmiyorsun diye buyurdu
Herkes ağlamaya başladı ve ey Allah’ın resulü aramızda bıraksaydın ya onları dedi
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem onlara cevap vermedi çünkü Peygamberimiz filan kişi ölürse Emir filandır diyecek olursa kendisinden söz ettiği herkes mutlaka öldürülürdü.
Savaşa gidecekler hazırlıklarını yaptılar askerlerin sayısı 3000 kişiydi Peygamberimiz ve diğer Müslümanlar onları uğurladılar Abdullah Bin revaha ile vedalaşırken Abdullah ağladı çevredekiler niçin ağlıyorsun diye sorunca Abdullah ben dünyayı sevdiğimdenveyahut sizinle birlikte olmayı arzuladığımdan ağlamıyorum ağlamanın sebebi Peygamberimizi okurken ciddiyim şu ayettir
Meryem suresi 72 ayet (Sonra biz kötülükten sakınanları (cehennemden) esirgeriz; zalimleri de diz üstü çökmüş olarak orada bırakırız.)
Artık bilmiyorum oradan geçtikten sonra nasıl dönebileceğim?
bunun üzerine Müslümanlar Allah sizinle beraber olsun ve sağlık ve esenlikle sizleri bize geri göndersin dediler.
daha sonra muan diye bilinen yere varıncaya kadar yollarına devam ettiler. Heraklieos un ve bizanslılardan ve muüsta’rebe Arap larından olan lahm cüzam belkin ve belli kabilelerden müteşekkil 100000 kişilik ordu ile kendilerine doğru gelmekte olduğunu haber aldılar
Bu Bizans ordusunun başında Belli Kabilesi’nden adı Mâlik b. Râfile olan bir komutan vardı. Müşlümanlar el-Belka diyarında «Muâb» diye bilinen bir yerde konakladılar. Müşlümanlar burada iki gün durumlarını gözden geçirmek üzere kaldıktan sonra
kendi aralarında: “Resülullah (S.A. V.)’a mektup yazalım, durumdan haberdar edip emirlerini bekleyelim,” dediler. Fakat Abdullah b. Revâha bu konuda onları cesaretlendirerek şöyle dedi: “Ey kavim, Allah’a yemin ederim,muhakkak şu anda hoşunuza gitmeyen şey daha önce arzu ederek yola koyulduğumuz şeydir. Yani bu şahadettir, biz başkalarıyla sayı ya da kuvvetle savaşmıyoruz. Biz onlarla ancak bu din ile savaşıyoruz. O halde kalkınız, bu (şehitlik veya gazilik demek olan) iki şeyden başkası olmayacaktır.” Hazır bulunanlar da: “Allah’a yemin ederiz doğru söylüyor” diyerek yollarına devam ettiler.
Zeyd bu sözleri işitince ağlamaya başladı. Bunun üzerine Abdullah ona elindeki kamçıyla dürterek: “Sana ne oluyor, niye ağlıyorsun? Allah bana şahadet nasip edecek, sen de bu yükler arasında geri döneceksin.” dedi.
Daha sonra yollarına devam ettiler. Meşarif adı verilen Belka’nın bir kasabasının yakınlarında Bizans ve Araplardan müteşekkil ordu karşılarına çıktı. Müslümanlar «Mu’te» adı verilen bir kasabaya doğru çekildiler ve her iki ordu orada karşı karşıya gelip savaştılar.
Müslümanların sağ kanadının başında Kutbe b. Katâde el-Uzari, sol kanatlarında ise, Ensâr’dan Abâye b. Mâlik bulunuyordu. Çok şiddetli bir Savaşa tutuştular. Zeyd b. Hârise, Resülullah (S.A.V.Y’ın sancağıyla savaştı.
Bu savaşmasına karşı tarafın mızraklarıyla delik deşik oluncaya kadar devam etti. Daha sonra aynı sancağı Ebü Tâlib’in oğlu Ca’fer aldı. O da sancak elinde
olduğu halde savaşmasına devam etti. Savaşırken şu beyitleri okuyordu:
«Cennet ve ona yakınlık ne hoştur,
içecekleri ise soğuktur,
Rumlara gelince azapları yakındır
Ahdim var: Onlarla karşılaşırsam vuracağım diye.»
Savaş kızışınca Cafer üzerine binmiş olduğu dor atından inerek meydana atıldı ve atını kesti. Daha sonra da öldürülünceye kadar savaşmaya devam etti.
Böylece Ca’fer İslâm tarihinde atını ilk kesen kişi olmuş oluyordu. Vücudunda çeşitli darbe ve hançer, ok ve mızrak yarası olmak üzere 80 küsur yara tespit
edildi. Onun öldürülmesinden sonra bayrağı Abdullah b. Revâha aldı. İlerledi, önceleri biraz tereddüt geçirdiyse de daha sonra kendi nefsine seslenerek şu
beyitleri okudu:
«Yemin ettim ey nefs, ya isteyerek,
Savaşırsın ya da zorlarım seni.
Herkes ileri atılıp savaş kızışmışken
Cenneti ne diye istemezsin?
Sen uzunca rahat ettin
Bir damla sudan başka nesin ki!»
Yine şu beyitleri okuyordu:
«Ey nefs, öldürülmesen bile öleceksin
İşte ölünecek yere geldin
Ne istediysen verildi sana
Önceki iki kişi gibi yaparsan hidayet bulacaksın.»
Daha sonra atından indi. Amcasının oğullarından birisi O’na bir parça et getirdi ve: “Bunu al da biraz ayakta duracak hale gel, bu bildiğin sıkıntılarla
karşılaşıp durdun.” Abdullah eti aldı ve ondan bir lokma sıyırırken askerlerin bulunduğu yerden savaş gürültüleri işitince kendi kendine: “Sen, hâlâ dün-
yadasın ha?” diyerek elindekini fırlatıp kılıcını aldı ve şehit edilinceye kadar savaşmasına devam etti.
Müslümanların durumu oldukça zorlaştı. Düşman onların dört bir yanından etraflarını sarmış ve saldırılarına devam ediyordu. Kutbe b. Katâde bun-
dan önce Bizans ordularında bulunan Arapların komutanı olan Mâlik b. Râfile’yi öldürmüştü.
Savaşın haberleri Allah tarafından anında Peygamber (sav)’e bildirili . Bu m üzerine Hz. Peygamber (S.A.V.) minbere çıkıp: “Topluca namaza” diye seslenilmesini emretü. Müslümanlar bir araya gelerek camide toplandılar
Hz. Peygamber (sav), Üç defa: “Bu hayırlı bir kapıdır” diye şimdi sizlere şu anda savaşmakta olan ordunuzun haberini veriyorum. Şimdi sizlere şu anda savaşmakta olan ordunuzun haberini veriyorum . Onlar düşmanlarıyla karşılaştılar Zeyd şehit olarak öldürüldü.” Daha sonra zeyde istiğfar etti devam ederek: “Ondan sonra sancağı Ca’fer aldı. Karşı tarafa şehit olarak öldürülünceye kadar hücum etti,” diyerek O’na da istiğfar etti ve devamla: “Daha sonrâ sancağı Abdullah b. Revaha aldı. Hz. Peygamber burada bir süre sustu. Öyle ki çevrede bulunan Ensâr’ın yüzlerinin rengi değişti
Ve Abdullah’tan hoşlanmayacakları bazı durumlar ortaya çıktığını sandılar. Daha sonra Resülullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: Abdullah da şehit olarak öldürülünceye kadar devam etti. ” dedikten sonra şunları ekledi: “Bunların hepsi altından tahtlar üzerinde Cennete götürüldüler
İbn Revâha’nın tahtında öbür iki arkadaşının tahtına nazaran biraz değişiklik vardı. Ben, bu değişikliğin sebebi nedir? diye sorunca, bana: Bu ikisi tereddütsüz olarak ileri atıldı.
Fakat bu biraz tereddütten sonra ileri atıldı, diye cevap verdiler.” Daha sonra İbn Revâha öldürülünce sancağı Ensardan Sâbit b. Erkam alıp: “Ey Müslümanlar, aranızdan birinizi seçiniz” dediyse de orda bulunanlar: “Biz senden razıyız, komutanlığından razıyız” demeleri üzerine, Sâbit: “Ben bu işi yapamam,” diye
cevap verdi. Bunun üzerine Hâlid b. el-Velid üzerinde anlaştılar. Hâlid sancağı aldı. Ve güzel bir savunmada bulununca düşman oradan biraz geri çekilir oldu.
Bunun üzerine Resülullah (S.A.V.) şöyle buyurdu: “Daha sonra Allah’ın kılıçlarından birisi olan Hâlid b. el-Velid sancağı aldı. İnsanlarla ilerledi” diye
buyurdu. Bundan sonra Hâlid’e: «Allah’ın Kılıcı» adı verildi.
Resülullah (S.A.V.) buyurdu ki: “Dün Cafer bir grup melekle birlikte benim önümden geçti. İki kanadı vardı ve önleri kana boyanmış idi.”
Esmâ anlatıyor: “Peygamber (S.A.V.) yanıma geldi. Ben o sırada işimi bitirmiş ve Cafer’in çocuklarını yıkamış, onlara kokular sürmüştüm. Onları
alıp kucakladı, kokladı ve gözleri yaşardı. Ben Ey Allah’ın Resülü, Cafer hakkında sana bir haber mi ulaştı? diye sorunca: Evet bugün şehit oldu, cevabını verdi. Daha sonra ailesinin yanına giderek onlara Cafer’in ailesi için yemek hazırlamalarını emretti.”
İşte İslâm dininde ölü ailesi için yapılan ilk yemek budur.
Ümeysin kızı Esma anlatıyor: “Ben, kalkıp bir şeyler yapmaya uğraşınca kadınlar benim uuanıma gelip toplandılar. Ordu geri dönüp Medine’ye yaklaştığında Rasulullah (S.A.V.) ve Müslümanlar onları karşılamaya çıktılar.
Rasulullah (S.A.V.) Abdullah b. Ca’fer’i aldı ve bineğine bindirdi. Herkes orduya toprak saçarak <Ey Savaş kaçkınları, ey savaş kaçkınları» demeye başladı fakat bunun üzerine Resülullah (S.A.V.): «Hayır, hunlar kaçkın değildir onlar inşaallah hücum eden ileri atılanlardır.» diye buyurdu.”
23 Şevval 1440 Çarşamba
Cevapla