Kısas ne demektir kısaca bilgi

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

​ İSLAMDA KISAS (kısas anlamı ne demektir)

KISAS Nedir Kisasta Hayat Vardir Ayeti

​ Kısasa Kısas Nedir? İslam Dininde Kısas Kavramının anlamı

Hukuk dilinde kısas, suçluya işlediği su­çun dengi bir cezayı tatbik etmek demek­tir.

İslâm ceza hukukunda ise, kasden adam öldürme ve yaralama suçlarında gerekli şartların da bulunması kaydıyla suçluyu işlediği fiilin dengi bir ceza ile ceza­andırmayı ifade eden bir terimdir.

İslâm öncesi birçok din ve hukuk siste­minde hayvanların hatta cansız eşyanın da cezalandırılması uygulaması mevcutken, İslâm, insanın akıl ve iradesini esas alarak varlıklar arasında sadece insanın sorumlu olduğu (el-isrâ 17/33; el-Ahzâb 33/72), herkesin kendi işlediği sebebiyle sorumlu olacağı (el-En’âm 6/164; et-Tûr 52/21), suçluya işlediği suça denk bir ceza verilmesi (en-Nahl 16/136; eş-şûrâ 42/40) İlkelerini koymuştur. Kasden adam öldüren kimsenin Öldürülmesi (el-Bakara 2/178-179), kasden yaralayıp sakat bırakanın da aynı şekilde cezalandırılması (el-Mâide 5/45) kuralları, İslâm’ın insan hayatına ver­diği değer, suç ceza dengesi, suçlunun hak ettiği ceza ile cezalandırılması, suç sebe­biyle mağdurolan kişilerin haklarının göze­tilmesi gibi temel düşüncelere dayanır. İslâm hukukunda adam öldürme ve mües­sir fiil (yaralama ve sakat bırakma) suçları, şahsi hakların ihlali olarak görüldüğünden, bu konuda mağdur olan tarafa yani Öldürü­lenin yakınlarına, yaralanan/sakat kalan şahsa söz hakkı verilmiştir.

Suç kasden işlenmişse, mağdur tarafın kısası isteme, kısas yerine kan bedelini (diyet) talep hakkı vardır. Bu guruba giren suçlarda devlete re’sen kısas isteme veya affetme hakkı tanınmamıştır. Ancak, şahsi hakkı karşıla­yan bu cezanın dışında, devletin de kamu düzenini koruma amacıyla toplum adına ayrı bir ceza uygulayabilme hakkından sözedilir. Suçun hangi durumlarda kasden işlenmiş sayılacağı konusunda olabildiğince objektif ölçüler getirilmeye çalışılmış, fiille sonuç arasında yeteri derecede illiyet bağı kuru­lamadığı durumlarda doğrudan ve kasden değil hataen ve teşebbüsen cinayetten sözedilmiştir. Suçlunun cezaî ehliyetinin bulunması, suçun maddi unsurlarının olu­şumunda ve ispatında kesinliğin bulunması şarttır. Cezayı takdir ve uygulamada hak­sızlığı ve aşırılığı önlemek için ayrıntılı bir suç ve ispat hukuku doktrini geliştirilmiştir. Cinayetler ve bunlara uygulanacak ceza konusunda da hakimin takdir ve yorum yetkisinin sanık aleyhine kullanılmaması, şüpheden sanığın yararlanması, kanunsuz suç vecezanın olmaması, insanların kanun önünde eşitliği, cezanın uygulanmasından çok suçun önlenmesine Öncelik verilmesi, aksine delil bulununcaya kadar insanların suçsuzluğunun esas alınması gibi ilkelerin bu doktrin içinde önemli bir yeri vardır. Gerekli şartlar oluştuğunda ise cezayı uy­gulamak hem suçu önlemenin, hem top­lum düzenini korumanın ve adaleti sağla­manın tek çaresidir. Hakedilen cezayı uy­gulamakta ihmalkârlık veya gevşeklik ada­let değil, aksine zaaf, bütün insanlara verilen bir ceza ve toplumun ortak değerlerinin ihlali demektir. Kur’ân-ı Kerîm’de de “Ey akıl sahiplen sizin için kısasta hayat vardır” (el-Bakara 2/179) buyurularak bu hususa işaret edilir.

İslâm hukuk literatüründe kısas cezası;

a- İkasden adam öldüren kimseye uygulana­cak ölüm cezası (kısas fi’n-nefs),

b- Kasden yaralayan veya sakat bırakan kimseye uygulanacak ceza (kısas fîmâ dûne’n-nefs) şeklinde iki gurupta ele alınır. Ancak ikinci gurup cezalarda suçluya, işlediği fiilin den­gi bir ceza verme imkânı yoksa kısastan vazgeçilir ve yerine bir nevi maddi tazmi­nat ve kan bedeli demek olan diyet ödenir.

Bütün müslümanların, hatta İslâm ülkesi­nin bütün vatandaşlarının yaşama hakkı ve dokunulmazlığı aynı olduğundan kısas konusunda cins, ırk, sınıf hatta din farkı gözetilmez. Bu Hanefîler’in ortak görüşü­dür. Diğer İslâm hukukçuları zimmîlere karşı işlenen suçlara gereken bedeni ceza­ları ayrı bir statüde ele alırlar. Çağımızda ölüm cezalarının kaldırılması yönünde ciddi bir eğilim mevcut olup bir­çok ülkede yasal olarak veya uygulamada ölüm cezası mevcut değilse de bunun tamamiyle olumlu bir gelişme olduğu ve belli tür suçlarda ceza adaletini sağlamaya yettiği söylenemez. Batıda özellikle yargı­sız infazlara, ağır cezai yaptırımlara ve totaliter keyfi yönetimlerin uygulamalarına karşı tepki olarak doğan özgürlükçü ve hümanist hareket, ölüm cezalarının kaldı­rılmasının da önemli nedenleri arasında yer alır. İslâm hukukunda ise, ölüm cezası çok sınırlı birkaç halde öngörülmüş, bunun dışındaki suçlarda, suç ne kadar ağır olursa olsun, devletin ölüm cezası verme hakkının bulunup bulunmadığı tartışılmış, yasama organının ve yargının ölüm cezası verme hakkı büyük ölçüde kısıtlanmıştır. Suçluya ölüm cezasının verilebileceği hallerin ba­şında kasden adam öldürme ve (sıkı İsbat şartlarına bağlanmış olan) evlinin zinası suçlan gelir. Devlete silahtı isyan, eşkıyalık ve irtidad suçlarına ölüm cezasının uygula-nabilmesiyle ilgili birtakım şartlar vardır. İslâm insan hayatını ve aile kurumunu ko­runması öncelik taşıyan iki temel değer kabul etmiş, bunlara yapılan bilinçli saldırı­yı ise cevapsız bırakmamıştır. Kur’ân’da bir kimseyi öldürenin sanki bütün insanları öldürmüş gibi ağır bir suç işlediği vurgu­lanmış (el-Mâide 5/32), kasden işlenen cina­yetlerde gerek mağdur tarafın ve toplu­mun ortak duygularının tatmin edilmesi, gerekse suçun önlenmesi ve insan hayatı­nın ve sağlığının herşeyin üstünde tutul­ması İçin suça denk bir ceza demek olan kısas ilkesi getirilmiştir. İslâm hukukunda hataen, teşebbüsen veya kasdını aşarak adam Öldürene kısas cezası uygulanmaz. Buna karşılık bilerek, isteyerek ve tasarla­yarak bir kimseyi öldüren caniyi koruma­nın, affetmenin veya birkaç yıl hapis ceza­sıyla yetinmenin savunulabilir bir yönü yoktur. Üstelik bu konuda af ve hoşgörü sözkonusu olacaksa, bu konuda öncelikle mağdur tarafa söz hakkı vermek gerekir. Adam Öldürme suçlarında devletin kendini taraf görüp öldürülenin yakınları adına hareket etmesi doğru olmaz. (Toplum adına kamu düzenini sağlama amacıyla uygulanabilecek cezai müeyyideleri ayrı mütalaa etmek gerekir.) Günümüz Batı kökenli ceza hukuklarında, adam öldürme, ırza tecavüz, silahlı gasb gibi ağır suçlarda suçluya neticede 5-10 yılı aşmayan hapis cezalarının uygulanması hem mağdur tarafta ve toplumda geniş infiale ve hoş­nutsuzluğa yol açmakta, hem de suçun işlenmesinde hiçbir caydırıcı etki meydana getirmemektedir. Bu sebeble, suç ve suçlu­ların sayısının hızla artması, cinayetlerin kan davalarına sebep olması, işlenen her suçu yeni yeni suçların izlemesi gibi top­lumsal problemleri insanların eğitimsizliğiyle ve polisiye tedbirlerin yetersizliğiyle açıklamak yerine bunu biraz da suçluya uygulanan cezaların yetersizliğine bağla­mak daha isabetli görünmektedir. ​

BENZER KONULAR:

Answer ( 1 )

    1
    2023-12-26T16:28:09+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Rabbimiz (cc) Kur’an-ı Kerim’de bizlere kısasta hayat vardır buyurmaktadır.

    Bu sözü biraz düşünecek olur isek “kısas” bizim için hayattır. Şöyle ki kasten, hiçbir suçu olmadan birini öldürmek demek İslam ceza hukukunda kendisininden öldürülmesi demektir. Rabbimiz (cc) bu işi yapan katile aynısı ile ceza vermektedir. Ki insan bu suçu işlemekten korksun ve Rabbine sığınsın

    En iyi cevap

Cevapla