Selamun aleykum hocam internette bazı Sahih ve Hasen hadis rivayetlerinde Kur’an’ın mahiyetine gölge düşüren bazı rivayetler gördüm hepside sahih ile hasen derecelerinde bu rivayetleri anlayamadım hepsini yazma imkanım da yok pek çok çünkü bu rivayetlerde asıl anlatılmak istenen şey nedir neden böyle rivayetler var? Alimler neden böyle rivayetler paylaşmış rivayet etmiş? Rica etsem Bilgi verirmisiniz? Bu rivayetler ümmetin kafasını karıştıracak vaziyetteler neden böyle rivayetler rivayet edilmiş? Nesh ile ilgili olmayan ama yine Kur’an’ın mahiyetine gölge düşüren rivayetlerde var rica etsem açıklarmısınız? Ve nesh ile olsun olmasın farketmeksizin bu rivayetleri nasıl değerlendirebiliriz genel olarak?
Hadis rivayetleri konusunda ve Hadislerin Kur’ân’a Arzı Meselesini
Hüseyin Güleç makalesinden yararlanınız
Hadislerin Kur’an’a arzı meselesi günümüzde sünnetle alakalı önemli tartışma noktalarından biridir. İlk olarak İmam Ebu Hanife’nin hadisleri değerlendirmede bir kriter olarak zikrettiği Kur’an-ı Kerim’e arz, başta İmam Şafi olmak üzere diğer Şafii mezhebi fıkıh usûlcüleri tarafından detaylı bir şekilde tartışılmıştır. İmam Şafii, Kur’an’a arzı sünnetin teşrii değerine bir zarar getirebileceği düşüncesi ile reddederken, ona izafe edilen bir görüşe göre bir hadisin sıhhati için Kur’an’a muhalif olmamasını bir şart olarak belirtilir. Daha sonra gelen Şâfiî fıkıh usülcüleri de eş-Şâfiî’yi takip ederek Kur’an’a arzı ayrı bir yöntem olarak kabul etmediler. Usülcüler her ne kadar Kur’an’a aykırı hadisleri yalan haberler olarak kabul etseler de bu tavır bir metot olarak derinleştirilememiştir.
Hadislerin sıhhatinin tespiti noktasında rivayetlerin Kur’ân’a uygunluğunun gözetilmesi meselesi günümüzde üzerinde önemle durulan bir konudur. Bu konu üzerinde ehemmiyetle durulmasının nedeni, geçmişte hadislerin sened ağırlıklı olarak ele alındığı, metin tenkidine gereken ilginin gösterilmediği yolundaki yaygın iddialar olsa gerektir. Hadislerin Kur’ân’a arzı meselesi üzerindeki tartışmalar, geçmişte olduğu gibi günümüzde de sürmekte ve arz fikrini kabul edenler ve etmeyenler varlığını devam ettirmektedirler.
Hadislerin Kur’ân’a arz edilmesini bir metot olarak kabul edenlerin bir kısmı, Hz. Peygamber’in sözlerini te’kit etmek için zaman zaman âyetlere başvurması ile kendi sözlerine dayanak olması bakımından âyetlerden delil göstermesini gerekçe göstererek hadislerin Kur’ân’a arz edilmesinin ilk uygulayıcısının Hz. Peygamber olduğu yolunda bir değerlendirme yapmaktadırlar.
Hz. Peygamber’in sözlerini Kur’ân’a arz edip etmediği yolundaki değerlendirmeleri ile birlikte, sahabeden bir kısmının, bazı hadisleri rivayet ederlerken Kur’ân’a müracaat ettiğihususunda rivayetler bulunmaktadır. Diğer yandan Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Aişe, Hz. Abdullah b. Abbas gibi sahabeden bazılarının bazı haberleri reddetme gerekçesi olarak bunları Kur’ân’a aykırı buldukları şeklinde rivayetler bulunmaktadır.2 Özellikle Hz. Aişe’nin bu konudaki tutumu dikkat çekicidir.
Gerçekte bir kısım sahabenin hadis olarak aktarılan bu rivayetleri Kur’ân’a aykırı buldukları gerekçesi ile reddetmelerinde isabetli olup olmadıkları ayrı bir tartışma konusudur. Ancak şu söylenebilir ki, onların arz faaliyetinde bulundukları yolunda göz ardı edilmeyecek rivayetler bulunmaktadır.
Bu çalışmamızda ehl-i hadis çizgisini temsil eden eş-Şâfiî’yi temel alarak EbûHanife ve Şâfiîfıkıh usûlcülerinin konu ile ilgili görüşlerini yansıtmaya çalışacağız. Mâlikilerin de konu ile ilgili görüşlerine
kısaca değinilecektir.
1- Ebû Hanife (ö. 767)
Anlaşıldığı kadarı ile hadislerin Kur’ân’a arz edilmesini ve Kur’ân’a aykırı olan hadislerin ret edilmesini yüksek sesle ilk olarak dile getiren kişi İmam Ebû Hanife’dir. Ebû Hanife’ye nisbet edilen elÂlim ve’l-Müta’llim adlı eserde öğrenci olarak geçen zat, “Mü’min zina edince, başından gömleğinin çıkarıldığı gibi imanı da çıkarılır, tevbe edince iman kendisine iade edilir”4 rivayetini nakletmekte, bu rivayetin kabul edilmesinin haricilerin iman ile ilgili prensiplerinin kabul edilmesi anlamına geleceğini, rivayetin inkâr edilmesi durumunda ise, Hz. Peygamber’in sözünü yalanlamak suçlamasının söz konusu olacağını belirtmektedir. Ebû Hanife, bu bağlamda konuyu hadislerin Kur’ân’a arz edilmesi ile ilişkilendirerek şunları söylemektedir:
“Bazı râvîleri yalanlamak ve rivayetlerini kabul etmemek Hz. Peygamber’i yalanlamak demek değildir. Hz. Peygamberin sözünü yalanlamak, kişinin “ben Allah’ın elçisi (s.a.v)’in sözlerini yalanlıyorum” şeklinde ancak olabilir. Yok eğer bir kimse, “Hz. Peygamber’in her söylediğine inanıyorum, çünkü, Nebî (s.a.v) hakkın dışında konuşmaz ve Kur’an’a muhalefet etmez” derse, bu onun Hz. Peygamber’i ve Kur’ân’ı tasdik ettiği, Hz. Peygamber’i de Kur’an’a muhalefetten tenzih ettiğini gösterir. Şayet Peygamber (s.a.v)Kur’ân’a muhalefet etse ve Allah’a karşı haktan başka bir şey söyleseydi, Allah Teala “Eğer o (peygamber)bize karşı olarak Kur’an’a bazı sözler katmış olsa idi, biz onu kuvvetle yakalardık, sonra da onun şah damarını keserdik.”5kavline uygun olarak onu kuvvetle yakalar ve şah damarını keserdi. Allah’ın Rasûlü(s.a.v) Allah’ın Kitab’ına muhalefet etmez. Allah’ın Kitab’ına muhalefet eden de Allah’ın Rasûlü (s.a.v) olamaz. Onların rivayet ettikleri bu haber Kur’ân’a muhaliftir.
Çünkü Allah Kur’ân’da “zina eden kadın ve erkek…”6âyetiyle zina eden erkek ve kadından iman vasfını nefyetmemiştir. Yine “sizden fuhşu irtikab edenlerin her ikisini de…”7âyetinde Allah, “sizden” kaydı ile Yahudi ve Hristiyanları değil Müslümanları kastetmektedir. Bu sebeple, Hz. Peygamber’den Kur’ân’a muhalif hadis rivayet edeni ret, Peygamber’i (s.a.v) ret ve yalanlama değildir. Bu ancak Hz. Peygamber’den batıl rivayet eden kimseye rettir. Töhmet bu kimseyedir. Bu nedenle, Peygamber’in (s.a.v) söylediği her şey işitelim işitmeyelim başımız gözümüz üzerinedir. Buna iman eder ve Allah’ın Rasûlü’nün(s.a.v) söylediğine olduğu gibi şehadet ederiz. Ve yine şehadet ederiz ki, O (s.a.v) Allah’ın nehyettiği bir şeyi asla emretmez. Allah’ın bağladığı bir şeyi koparmaz. Allah’ın tavsif ettiği bir şeyi,başka şekilde tavsif etmez. Şehadet ederiz ki, O (s.a.v) bütün işlerinde Allah’a muvafıktır. Bidat olacak bir şeyi yapmamış ve Allah’ın sözüne bir şey katmamıştır. Zorlayıcılardan olmamıştır. Bu yüzden Allah; “Kim Rasûle(s.a.v)itâat ederse, Allah’a itâat etmiş olur.”8buyurmuştur.”
Ebû Hanife, daha sonra Buharî, MuslimEbû Davud, Tirmizî gibi hadis kitaplarında değişik versiyonları ile yer alacak olan bir hadisi Kur’ân’ı esas alarak reddetmiştir. Diğer yandan oKur’ân’a muhalif hadisleri reddederken, kendisinden sonra gelen Hanefilerin bu konuda önemle zikrettikleri arz hadisine atıfta bulunmamış, ancak hadislerin Kur’ân’a arz edilmesi gerektiğini ilke olarak ortaya koymuştur. Ebû Hanife’den sonra gelen Hanefilerin Kur’ân’ın umumuna muhalif âhâd haberleri de arz kapsamında ele aldıkları ve bunu reddettikleri hususunu yukarıda ele almıştık. Ebû Hanife’nin bu sözlerinden Kur’ân’ın umumunu tahsis eden âhad haberlerin arz ile olan ilişkisi konusunda bir açıklık bulunmamaktadır.
2- Mâlik b. Enes
İmam Malik’in hadislerin Kur’ân’a arz edilmesi konusuna genel manada olumlu baktığı ve onun “evlenme haramlığı doğuran süt emme sayısı”, “ölen kimsenin yerine hacca gitme” ve “köpeğin kaba ağzını daldırması” gibi meseleleri de Kur’ân’ın zahirine aykırı olduğu gerekçesiyle bu konuda rivayet edilen âhâd haberlerle amel etmediği nakledilmektedir.
10 Ancak Malikiler hadislerin Kur’ân’a arz edilmesi konusunda kapsam olarak Hanefilerden farklı düşünmektedirler. Malikiler haber-i vâhidin Kur’an’ın umumunu tahsis edebileceğini düşünmekte ve bu şekilde varit olan ahâd haberleri Kur’ân’a muhalif görmemektedirler.
3- eş-Şâfiî
Bilindiği gibi eş-Şâfiî “sünnet ortaya koyma” yetkisini Hz. Peygamber’e özgü kabul etmekte, bu konuda başkasının sünnet ortaya koymasını kabul etmemekte12 hadisleri, sünnetin yegane kaynağı olarak görmektedir. Kur’ân’da geçen hikmet kavramını sünnet olarak değerlendirmesi göz önünde bulundurulduğu zaman13, onun sünnete verdiği önem dolayısıyla, menkul rivayetlere ne kadar bağlılık
gösterdiği kolaylıkla anlaşılmaktadır. eş-Şâfiî’nin kendisinden sonra İslam düşünce tarihinde oynadığı rolun göz önünde bulundurulduğu zaman, hadislerin Kur’ân’a arz edilmesi hakkındaki görüşleri önem kazanmaktadır.
Bugün elimizde bulunan malzemeye göre, mezhep imamları içerisinde hadislerin Kur’ân’a arzı meselesi üzerinde en çok duran alimin İmam eş-Şâfiî olduğu söylemek mümkündür. Nitekim eş-Şâfiî, er-Risâle ve İhtilâfu’l-Hadîs’de bu konu üzerinde geniş olarak durmaktadır. Ayrıca, el-Umm’de de Ebû Yusuf’un bu konudaki görüşleri dolayısıyla hadislerin Kur’ân’a arzı meselesi üzerinde durmakta ve Ebû Yusuf’u hadislerin Kur’ân’a arz edilmesi gerektiği yönündeki görüşlerinden dolayı eleştirmektedir.
eş-Şâfiî, hadislerin Kur’ân’a arz edilmesi konusunu er-Risâle’de “hadislerdeki illetler” konusunu işlerken de tartışmakta ve burada muhatabının arz hadisini gündeme getirmesi sonucu, arz hadisi ile ilgili görüşlerini belirtmektedir. eş-Şâfiî’ye göre, hadis ile meşgul olan hiçbir kimse böyle bir hadisi sabit görmemiştir ve sözü edilen hadis munkatı olup hiçbir şekilde delil olmaya elverişli değildir.
eş-Şâfiî arz hadisine karşılık erikehadisi olarak bilinen şu hadisi bu konuda temel kabul etmektedir16: “Ben, kendisine emrettiğim veya yasakladığım şeylerden biri ulaşan ve koltuğuna yaslanıp da: “Bilmiyorum, biz Allah’ın Kitab’ında ne bulursak ona uyarız.” diyen biriyle asla karşılaşmak istemem.”
eş-Şâfiî, el-Umm içerisinde “KitâbuSiyeru’l-Evzâî” bölümünde savaşa süvari ve yaya olarak katılanlara ganimetin nasıl dağıtılacağı konusunda el-Evzâî ve Ebû Yusuf arasındaki ihtilafı tartışırken, Ebû Yusuf’un hadislerin Kur’ân’a arzı ile ilgili görüşleri nedeniyle de bu konuyu ele almıştır.
Ebû Yusuf, el-Evzâî’nin delil gösterdiği hadisleri eleştirmek açısından ammenin bildiği hadislere sarılmanın ve şazz hadislerden sakınmanın gerektiğini belirtmiş daha sonra arz hadisini delil olarak sunmuştur. Ebû Yusuf’un arz hadisinden başka konu ile ilgili sunduğu diğer deliller de şunlardır: Hz. Ali “Size bir hadis rivayet edildiği zaman biliniz ki, o hadis hidayete götüren, sakındıran ve hayat verendir.”18 demiştir. Hz. Ömer, ensardan bir grubu Kufe’ye yolcu ederken “Siz arı vızıltısı gibi Kur’ân okuyan bir topluluğa gidiyorsunuz. Orada Hz. Peygamber’den rivayeti kesiniz; ben de bu konuda sizin
ortağınızım” demiş ve rivayet edildiğine göre, Hz. Ömer iki şahit olmadan rivayet edilen hadisleri kabul etmemiştir. Hz. Ali, rivayetler arttığı zaman maruf olmayan ve fıkıh ehlinin bilmediği Kitap ve sünnete uymayan hadisleri kabul etmemiştir. Ebû Yusuf, bu rivayetlerden sonra, “Şaz hadislerden sakın, cemaatin kabul ettiği, fakihlerin bildiği Kitap ve sünnete muvafık olan hadislere sarıl. Diğerlerini de buna kıyas et. Kur’ân ile çelişenler rivayet de edilmiş olsalar Hz. Peygamber’e ait olmaz.” diyerek savunduğu görüşünü belirtmiştir. Ayrıca eş-Şâfiî’nin belirttiğine göre, Ebû Yusuf’un hadislerin Kur’ân’a arz edilmesi meselesindeki delillerinden birisi de Hz. Peygamber’in vefat etmeden önce buyurduğu şu hadistir: “Ben Kur’ân’ın haram ettiğini haram kılarım. Bunun dışında insanlar bana tutunmasınlar.” Özetle Ebû Yusuf’un Kur’ân’ın hadislere arz edilmesi hakkında Evzâî’ye karşı söyledikleri bunlardan ibarettir.
BENZER KONULAR:
Cevapla