Kur’anda Cin, Cân, Şeytan Ve İblis Kelimeleri

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

KUR’AN-I KERİM’E GÖRE CİN-ŞEYTAN

Cin Can Seytan Ve Iblis kavramlari

CİN-ŞEYTAN VE ATALARI OLAN İBLİS

Cin, Cân, Şeytan Ve Îblis Kelimeleri

Konumuzu işlerken en çok karşılaşacağımız kelime­ler, sırayla “cin”, “şeytan”, “iblis” ve “cân” kelimeleridir. Bunların sözlükteki manaları ve terim olarak kullanılış­ları önemli olduğu için, işe kelimelerden başlamak uygun olacaktır.
“Cin” kelimesi, “cenne” fiilinden türemiş bir isim­dir. “Cenne-yecünnü” fiili de, “örttü, gizledi, göstermedi” manasındadır. En’am Sûresi, 76. âyette fiil bu manada kullanılarak, “Felemmâ cenne aleyhi’l-leylü reâ kevkeben.” yani “Gece (ibrahim’e herşeyi) örtüp, görünmez kı­lınca, o, bir yıldız gördü.” buyurulmuştur. Bundan dolayı, “gecenin cinni veya cünûnu veya cenanı” ifadeleri, “gecenin zifiri karanlığı” manasına kullanılmıştır. Çünkü gecenin örtüsü, karanlığıdır. “Bahçe” manasındaki “cennet”, “delilik” demek olan “cinnet”, “ana karnın­daki çocuk” anlamındaki “cenin”, ile kalb manasındaki “cenan”, hep esas manası “örtmek ve gizlemek” olan bu fi­ilden türemiştir. Çünkü bunların herbirinde gizleme ve örtme manası vardır: Ağaçlar, bahçenin yerini örterler; delilik, insanın aklını örter; ana karnındaki çocuk üç katlı özel örtüsü içindedir ve kalbler, hem madden hem manen örtülüdür, görünmez, içinde ne düşünceler var bilinmez. Daha bunlar gibi nice kelimeler bu manadan bir parça alarak, bu kökten türemiştir.

“Cin” ismi de aynı temel manayı taşımaktadır. Do­layısıyla ona, görünmediği ve gizlendiği için bu isim verilmiştir. İnsan görünen bir varlık olduğu için, “cin”, insan­dan farklı olan varlığın adı olmuştur. Buna göre “ins” ve “cin”, iki farklı varlık cinsinin adıdır. “Cin”, bütün cinsin adı olunca, bir tanesine “cinnî” denilmiştir.

Gözle görülmedikleri için meleklerin de “cin”, keli­mesine dâhil olduğu söylenmiş ve bu görüşe delil ola­rak da “Cinleri O’na ortak yaptılar, halbuki onları da O (Allah) yaratmıştır. Bundan başka, bilmeden O’nun oğul­ları ve kızları olduğunu da uydurup söylediler.”  âyeti getirilmiştir. Bu görüşte olanlar âyeti şöyle yo­rumlamışlardır: “Kâfirler, “Melekler, Allah’ın kızlarıdır.” diyorlardı. Yine bu görüşte olanlar, “Cinlerden murat me­leklerdir. Bu ismin melekler için kullanılması güzel ve ye­rindedir. Çünkü “cin” lafzı, “gizli ve kapalı olan” manasındadır. Melekler de gözle görülmez.” diyorlardı. Bina­enaleyh bu yorumu benimseyenlerin, âyetteki ifadenin bu manaya uygunluğunun isbat edilmesi için, kâfirlerin, “Melekler, Allah’ın kızlarıdır.” şeklindeki iddialarının, nasıl olup da melekleri Allah’a ortak saymalarına sebep olduğunu açıklamaları gerekirdi. Belki şöyle denilebilir:
“Onlar, meleklerin, Allah’ın kızları olarak, bu âlemin idarecileri olduğunu söylüyorlardı. Böylece de onları Al­lah’a ortak koşmuş oluyorlardı”.
Büyük müfessir Râzî, bu görüşü naklettikten sonra zayıf bir görüş oluşunu, şu yerinde izah ile ortaya koyu­yor: “Ayette bahsedilen ortak koşmayı, Arapların, “Melek­ler, Allah’ın kızlarıdır.” şeklindeki sözleri manasına al­mak, yani buradaki “cin” kelimesini melekler manasına almak şu bakımdan yanlıştır: Allah, kâfirlerin meleklerle ilgili bu inancını, âyette, “Bundan başka bilmeden O’nun oğulları ve kızları olduğunu da uydurup söylediler.” ifa­desi ile anlatmıştır. Binâenaleyh Allah’ın kızları olduğu­nu söylemek, “Melekler Allah’ın kızlarıdır.” demekten başka birşey değildir. Eğer âyetteki, “Cinleri O’na ortak yaptılar.” kısmını bu manada tefsir edersek, aynı âyette gereksiz bir tekrar yapılmış olması gerekir ki bu caiz de­ğildir”. Ayrıca, “(Allah), onların hepsini mahşerde top­layacak, sonra meleklere, “Bunlar mı size tapıyorlardı?” diyecek. (Melekler de), “(Ey Rabbimiz!) Seni tenzih ederiz, bizim dostumuz onlar değil, Sensin! Doğrusu onlar (bize değil) cinlere tapıyorlardı…” diyecekler.”  âyeti de, müşriklerin melekleri değil cinleri Allah’a ortak koştuklarını gösterir.
Yapılan bu izahlara ve tariflere göre, işte bu cinler, melekler dışında, “maddesi olmayan, bundan dolayı da normal hallerinde iken gözle görülemeyen, ama insan gi­bi aklı ve iradesi bulunan, gözle görülebilecek çeşitli şekil­lere girebilme ve bazı işleri yapabilme kabiliyetleri bulu­nan ruhî varlıklardır”.
Konumuz açısından önemli olan bir diğer tabir de “şeytan” idi. “Şeytan”kelimesinin, “uzaklaştı” manasındaki “şatane” fiilinden veya “yandı” manasındaki “şâta” fiilinden türediği şeklinde iki görüş bulunmakla birlikte âlimler tarafından daha çok birinci ihtimal benimsenmiş­tir. Kur’ân’da geçen “insan ve cin şeytanları.” tabiri, bu kelimenin; insandan olsun, cinden olsun, Allah’dan uzak­laşan, Allah’a isyan ederek, ilahi rahmetten pay alama­yan varlıklar için kullanıldığını göstermektedir. Fakat “insan ve cin şeytanları” ile ne kastolunduğu konusunda farklı yorumlar yapılmıştır: Bazıları, “İnsan şeytanları, insanlarla beraber olan ve onlar üzerinde görevli olan şeytanlardır; cin şeytanları da, cinlerle beraber bulunup, onları saptırmakla görevli şeytanlardır. Şeytan olan in­san yoktur.” demişlerdir.

Taberî, insanlardan da şeytanlar olduğuna işaret etmekte ve peşisıra Ebû Zer (r.a)’den şu hadisi naklet­mektedir:
“Rasûlullah (a,s)’ın bir sohbetinde idim. Sohbet epey uzadı. Rasûlullah,
“Ebû Zer, namaz kıldın mı?” de­di.
“Hayır, yâ Rasûlallah!” deyince,
“Öyle ise kalk, iki re­kat namaz kıl!” buyurdular. Namazı kılıp, tekrar otur­dum. Hz. Peygamber,
“Ey Ebâ Zer, insan ve cin şeytanla­rının şerrinden Allah’a sığındın mı?” dedi. Ben de,
“Ey Allah’ın peygamberi, insanlardan da şeytan olan var mı?” dedim.
“Evet, hem de cin şeytanlarından daha şerli­dirler.” buyurdu”. Mücâhid, “İnsanların kâfirleri, insan şeytanlardır; cinlerin kâfirleri de cin şeytanlardır.” der­ken aynı şeyi söylemektedir.
Şeytan kelimesinin çoğulu “şeyatîn”dir. Kelimenin temelinde bir azgınlık ve isyan manası bulunduğu için, azgın hayvanlar için bile, mecazî manada kullanılmıştır. Binâenaleyh Kur’ân’da genel olarak insan ve cin kelimeleri cins ismi olarak kullanılırken, “şeytan”, kâfir kelime­si gibi, sıfat olarak kullanılmıştır. Allah Teâlâ cehennem­deki zakkum ağacının çirkinliğinden bahsederken,
“O zakkum ağacı, çılgın ateşin, yani cehennemin dibinde ye­tişir ve tomurcukları şeytanların başları gibidir.”  buyurur. Çünkü insanlar, çirkin şekilli şeyleri hep şeytana benzetir ve mesela “Sanki şeytanın yüzü gibi..” veya “Şeytanın başı gibi..” derler. Çünkü şeytanın sırf şer olduğuna inanılır. Rivayete göre, bundan dolayı olsa ge­rek, Yemen’de çirkin görünüşlü bir ağaç çeşidine, “ru’ûsu’ş-şeyâtîn”, yani “şeytanların başları” ismi veril­miştir.
Böylece şeytan, çirkinliğin ve şerrin sembolü sayıl­mıştır. Zakkum ağacının tomurcukları, şeytanların başla­rına benzetilirken, sanki iki bilinmeyen şey birbirine ben­zetiliyor gibi görünmektedir. Halbuki, “İnsanlar, benzeti­leni bilmeli ki, yapılan teşbih bir mana ifade etsin?” şek­linde bir soru aklımıza gelebilir. Taberî buna şu cevabı verir: “Burada, benzeyen durumundaki zakkum ağacıdır ve Allah Teâlâ, bunu o insanlara anlatmış; böylece onlar onu öğrenmişlerdir. Bunun şeytanın başlarına benzetil­mesinde de, Araplar arasında bir şeyde ileri derecede bir çirkinlik olduğunu anlatmak için, “O, sanki şeytanın başı gibi..” ifadesinin yaygın kullanılışı tesirli olmuştur. Yine Araplar’da, çirkin ve korkunç görünüşünden dolayı yılan başının “şeytan”a benzetilmesi yaygındır. Üçüncü olarak, “şeytan başı” diye isimlendirdikleri bir bitki bulunmakta­dır. Bütün bunlardan dolayı âyetteki teşbihi anlamaları güç olmamıştır” Velhâsıl burada kelimenin sembolik anlamı sözkonusudur.
Bu kelimenin sembolik olarak kullanımı her dilde sözkonusu olmakla birlikte, hakikat olarak hiçbir mana ifade etmediğini söylemek büyük yanlış olur. “Şeytan, in­sanın içindeki kötülüktür, hayvanlıktır, insan bunlara galebe çaldığı derecede insanlığının seviyesini yükseltmiş olur…”, “Şeytanın vesvesesi, insanın gönlünden geçen birtakım gizli fısıltılardır.” gibi fikirleri isabetli bul­muyoruz.
Bir diğer kelimemiz, “iblis”… Bu kelimenin, “bele­se” ve “eblese” fiilinden türediği söylenmiştir. Bu fiiller, “ümitsizlikten kaynaklanan üzüntü” manası taşımakta­dır. Dolayısıyla bu kelimelerde iki mana yanyana bu­lunmaktadır: Ümitsizlik ve üzüntü… Buna göre “iblis”, alabildiğine ümitsiz ve hüzünlü demektir. İleride daha iyi anlaşılacağı gibi, o, Allah’a karşı baş kaldırdıktan sonra af dilemeyi kendine yediremediği için, meşhur tâbiri ile gemileri yakmış, dönüş yollarını kapamış, dolayısıyla da Allah’ın sonsuz af ve mağfiretinden ümidini kesmiştir. Bundan dolayı “şeytan” kelimesi mutlak ve tekil olarak kullanıldığında çoğu zaman İblis’i gösterir. Mesela,
“Şey­tan onların, yani Adem ile eşinin ayağını cennetten kay­dırdı.”  âyetinde bahsedilen şeytan, İblis’in taa kendisidir. Bu yüzden biz de İblis’e, bazan özel ismi ile bazan da “şeytan” diye işaret edeceğiz.
“Can” kelimesi, “cin” ile aynı köktendir ve aynı manaları taşımaktadır. Bu kelimenin, cinlerden bir çeşidin ismi olduğu söylenmiş ise de, çoğu âlime göre bu, ileride geleceği gibi, cinlerin atası olan İblis’in bir diğer adı olarak kullanılmıştır. Bazıları da, Cânn’ın, cinlerin atası olduğunu, ama İblis’den başka bir varlık olduğunu söylemişlerdir. İbn Abbas (r.a)’dan rivayet edilen bir gö­rüşe göre, “Cinler, şeytanlardan başka bir cinsdirler ve Cânn’ın soyudurlar; bunların da mü’minleri vardır, kâ­firleri vardır; şeytanlar kıyamete kadar ölmediği halde, bunlar ölürler”. Fakat bu zayıf bir görüştür ve kelime­lerin Kur’ân’daki kullanımları bunun aksini göstermekte­dir. Daha doğrusu bu rivayetin İbn Abbas’dan gelişi za­yıftır. Çünkü İbn Abbas (r.a)’dan Cânn’ın İblis olduğu görüşü de rivayet edilmiştir. Hasan-ı Basrî, Mücâhid ve Katâde’den de Cân ile İblis’in aynı varlık olduğu rivayet edilmiştir.

Bu konularda değişik görüşler ileri sürülmüş ise de biz, ümmet arasında genel olarak inanıldığı şekli ile ve büyük müfessir Fahreddin Râzî’nin özetlediği gibi şöyle diyoruz: Cinler bir cins varlıktırlar. Nasıl insanların atası Âdem (a.s) ise, onların atası da Cân, yani İblis’dir. İb­lis’in soyu olarak çoğalan cinlerin bir kısmı, bu atalarının izinden giderek Allah’a baş kaldırmış, insanların kâfirleri gibi, isyanlarını sonuna kadar sürdürme yolunu tercih et­mişlerdir. Bu kâfir cinlere şeytan denilmiştir. Bir kısmı ise, insanların mü’minleri gibi, Allah’ın peygamberlerine ve kitablarına kulak vermiş, onların söylediklerine inan­mış, kendilerinden istenen kulluğu yerine getirmeye ça­lışmışlardır. İşte bunlar mü’min cinlerdir. Bunlar için “şeytan” ismi kullanılmamıştır. Dolayısıyla cin ismi, kâfir-mü’min bütün bu cinsin ismidir. Kitabımızın bun­dan sonraki kısmında bu kelimeleri kullanırken gözettiği­miz manalar işte bunlardır.

Musevî iken samimi bir müslüman olan Muhammed Esed, Türkçe’ye “Kur’ân Mesajı” adı ile tercüme edilen mealinin sonundaki, “Cin Terimi ve Kavramı” baş­lıklı ekinde “cin” teriminin Arap folklöründe, “tüm şer güçler” için, Kur’an’da ise bundan farklı pek çok mana­larda kullanıldığını ifade ettikten sonra, “En çok karşıla­şılan anlam, bedensel bir varlığı olmadığından, bizim be­densel duyularımızın kavrayış alanının dışında kalan ruhsal güçler veya varlıklardır. Bu, hem “şeytanları” ve “şeytanî güçleri”, hem de “melekleri” ve “melek güçleri” ih­tiva eden bir anlamdır.” der. Daha sonra bizim yukarıda özet olarak verdiğimiz anlamı, klasik müfessirlerin, “cin” kelimesine verdiği anlam olarak zikreder. Sonra bu kelimenin, öz gerçekleri ile değil de tezahürleri ile görünen tabiat güçleri için kullanıldığını ve insan tabiatının da buna dâhil olduğunu söyler. En ilginci o, Cin Sûresi’nin bazı âyetlerini örnek göstererek, bu kelimenin, “bizatihi görünmez olmayan, ama o zamana kadar görülmemiş varlıklar” hakkında kullanıldığını söyler. Aynı görüş Ömer Rıza Doğrul tarafından da dile getirilir. Ona göre, “Cinler, genelde gizli kuvvetlere, ya da tanınmayan ve ge­nel çerçeve ile sınırlandırılamayan varlıklara verilen bir isimdir. İyiye de kötüye de kullanılır. Böyle olunca cin, karakteri yönünden insan ve melek özellikleri taşıyan bir varlıktır. Anlayış ve davranış yönünden de melek ile iblis ve şeytan arası bir varlıktır, iyilik veya kötülük eğilimi besleyen, tanınıp bilinmeyen insan gruplarına da cin tâbiri kullanılmıştır.” Muhammed el-Behiy de aynı görüşü dile getiriyor.

Bu görüşlerin bir kısmı, -orijinal olmakla birlikte, âyetleri belli bir standartta anlamamıza engel teşkil ede­ceğinden- isabetli değildir. Çünkü mesela Cin Sûresi’nin ilk âyetindeki “cin” kelimesinin, “tanınmayan yabancı varlıklar, yani Halkın ve Kur’ân’ın nazil olduğu kimsenin (peygamberin) daha önce hiç rastlamadığı yabancıları göstermekte” olduğunu; rivayetleri de yorumlayarak, bu­rada “cin” diye bahsedilenlerin muhtemelen uzaklardan, Suriye veya Mezopotamya’dan gelen yahudiler olabileceği­ni söyleyeceksiniz ve dört âyet sonra gelen “cin”ni, sebep yokken, “görünmez güçler” diye tercüme edeceksiniz. Hal­buki bahsedilen varlık aynı varlık, ne konu değişmiş, ne sûre değişmiş, ne de sahife değişmiş. Bu zaafın farkında olan müellif, “Benim bu olayla ilgili açıklamamın henüz kesinleşmemiş bir görüşten ibaret olduğunu vurgulamak isterim.” diyerek bir bakıma kendini kurtarıyor. Ama meallerini de bu varsayım üzerine bina etmekten geri dur­muyor. Zaten anlaşılmaz yönleri çok olan böylesi konu­larda, işin içine bir de ölçüsüz yorum ve yenilikleri kata­cak olursak, doğrulara isabet etmemiz oldukça zorlaşır.
Cinlerin, “kötü insanların ruhları” ve keza “zararlı mikroplar” olduğu görüşü de doğru değildir. Doğrusu, es­kiden beri inanıldığı gibi, cinler, meleklerden ve insanlar­dan farklı, madde yönleri bulunmayan, fakat ruhî yönleri ağır basan varlıklardır.

Answer ( 1 )

    2
    2021-10-06T20:56:32+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Yukarıda tafsilatlı ve detaylı bir şekilde anlatılan cin kavramını yine yukarıda bulunan tanıma göre şöyle tarif edebiliriz; cinler, melekler dışında, “maddesi olmayan, bundan dolayı da normal hallerinde iken gözle görülemeyen, ama insan gi­bi aklı ve iradesi bulunan, gözle görülebilecek çeşitli şekil­lere girebilme ve bazı işleri yapabilme kabiliyetleri bulu­nan ruhî varlıklardır.

    Şeytan kelimesini biraz açıklayacak olursak; çirkinliğin ve şerrin sembolü sayıl­mıştır.

    İblis kelimesini yine yukarıda bulunan tanımlara göre açıklayacak olursak; alabildiğine ümitsiz ve hüzünlü demektir.

    En iyi cevap

Cevapla