Kuranda hikmet nedir?

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

Kuran’a göre “hikmet” ne demektir?

Kuranda hikmet nedir

HİKMET, VAHYİN HAYATA TAŞINMASIDIR

“O, dilediğine hikmeti verir ve kime hikmet verilirse o kimse birçok hayra erişmiş demektir. Bunu ise ancak derin kavrayış sahibi olanlar düşünüp anlarlar.” (Bakara 2/269)

ن خَيْرًا كثيرا يُؤْتِي الْحِكْمَةَ مَنْ يَشَاءُ وَمَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ أُوتِي . وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّا أُولُوا الْأَلْبَابِ (۲۱۱)

Uhud dağının önünde Müşriklerle yapılan savaş kanlı geçmişti. Yetmiş sahabi Hakk’ın yolunda şehit düşmüştü. Aralarında Hz. Peygamber’in çok sevdiği ve “Allah’ın Aslanı” diye meşhur olan amcası Hz. Hamza da vardı. Hz. Hamza Müşrikler tarafından şehit edilmiş, sonra da vücudu hunharca parçalanmıştı. Allah Resûlü (sas), son derece mahzun bir hâlde şehit sahâbilerin arasında dolaşırken birden amcasının bu hâldeki bedenini gördü. Manzara tek kelimeyle dehşet vericiydi! Peygamberimiz eğildi, ağladı… Acıdan kıvrandı… Kederini içine gömmeye çalıştı. Peş peşe defalarca yutkunduysa da intikam hissine hâkim olamıyordu. Bu acı, onun mübarek ağzından şu cümle hâlinde taşıverdi: “Yemin olsun ki, ben de bunun karşılığında onlardan yetmiş kişiyi öldürecek, onlara sana yaptıklarını yapacağım.” Fakat Peygamberimizin bu sözleri, hikmeti sonsuz olan Yüce Allah tarafından onaylanmadı. Ayetler ardı ardına inmeye başlamıştı. Rahmet elçisi olarak gönderilen Peygamber’in intikam duygularıyla hareket etmesi ona yakışmazdı. Bunun üzerine Allah Resûlü (sas) sakinleşti, Rabbinden bağışlanma diledi. Hemen yeminine kefaret verdi. Allah’ın yardımıyla hikmetin gereğine boyun eğdi. O da sabretmek, affetmek ve insanları hikmetle Allah’ın yoluna davet etmekti…

Allah Resûlü (sas), Mekke’nin fethi sırasında da hikmetin zirvesini sergilemişti. Yıllarca ona sıkıntılar çektiren, defalarca hakaret eden, dışlayan, işkenceler eden, kendisine inananları hicrete mecbur bırakan insanları bağışlamıştı. Oysa o, düşmanlarına istediğini yapabilecek güçte idi. Fakat nefsine hâkim oldu, öyle yapmadı. Aksine “Ben de Hz. Yûsuf’un kardeşlerine dediği gibi: ‘Bugün yaptıklarınız yüzünüze vurulmayacak, Allah sizi affetsin! O, merhametlilerin en merhametlisidir.’ diyorum… Haydi gidin, artık serbestsiniz!” buyurdu. Bu hikmetli davranışın sonucunda, daha önce insanların malına ve canına kıymış nice kimseler İslâm’la şereflendi. Ebû Hüreyre’nin (ö. 58/678) haber verdiğine göre Mekkeliler, âdeta kabirlerinden çıkmışçasına dışarıya çıktılar ve hep birlikte İslâm’a girdiler.1

Hikmet, doğru bilginin doğru bir şekilde hayata yansıtılmasıdır.” Kur’ân’da anlatılan hikmetin, güzel bir kulluğun her yönüyle ilgisi vardır. Örneğin, hikmet Allah’ı anmak; nimetlere şükür; Allah’a ve buyruklarına karşı gelmekten sakınmak; iyi olmak ve iyiliği yaymaya gayret etmek; Yüce Allah’ın âyetlerinden öğüt almak ve benliği kötülüklerden arındırmaya çalışmaktır. Hikmet, kişinin doğruyu bilmesi ve kendisini bu yönde davranışlara yönlendirmesidir. Zira hikmet ancak bu şekilde oluşur ve ortaya çıkar. Nitekim âyetlerde de şöyle buyurulur: “Onlar, verdikleri sözü yerine getirirler ve dehşeti her yerde hissedilen bir günden korkarlar. Onlar, kendileri sevip istedikleri hâlde yoksula, yetime ve esire de yemek verirler. (Ve şöyle derler:) ‘Biz sizi Allah rızâsı için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz, öfkeli, çetin bir günde Rabbimizden (azabından) korkarız. Bu yüzden Allah onları o günün dehşetinden korur; yüzlerine aydınlık, gönüllerine bir sevinç verir. “74 Yine hikmetle hareket eden bu bilge insanlar, şu âyette belirtildiği gibi, Yüce Yaratıcı’nın sonsuz ve eşsiz güzelliklere yaptığı çağrıya uyar ve erdemli davranışlar sergilerler: “Rabbinizin mağfiretine mazhar olmak ve takva sahipleri için hazırlanmış olup gökler ve yer kadar geniş olan cennete girmek için yarışın! Onlar bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, öfkelerini yenerler, insanları affederler. Allah işini güzel yapanları sever.”
Vahyin hayata yansıması, insanı ve toplumu şekillendirmesi olarak hikmetin kendini gösterdiği alanlardan biri, peygamberlerin hak yola davet biçimleridir. Yüce Allah, peygamberleri, insanlığın en bilinçli ve en yetenekli öğretmenleri yapmıştır. Onları şefkatli ve merhametli, çağrılarıyla insanları inandıran birer eğitimci olarak görevlendirmiştir. Nitekim Nahl sûresi 125. âyette Resûlullah’a insanları hikmetle ve güzel öğütle Allah yoluna davet etmesi emredilir. Peygamberlerin bu konudaki sözleri ve amelleri hikmetin yansımasıdır. Allah’ın Son Elçisi (sas) bu gerçeği bir benzetmeyle şöyle açıklamıştır: “Allah’ın bana verdiği hidayet ve ilim, toprağa yağan yağmura benzer. O toprağın bir kısmı verimli olup suyu emer ve bol bol mahsul verir. Bir kısmı çorak olup suyu emmez, üstünde tutar. Burada biriken sulardan insanlar yararlanır. Kendileri ondan içtikleri gibi onunla hayvanlarını sular ve ziraatlarını yaparlar. Toprağın bir kısmı da düz ve kaygan olup ne su tutar ne de bir ot bitirir. İşte bu, Allah’ın dinini doğru anlayan, onun bilgi ve hikmetinden yararlanan, onu öğrenip öğreten kimse ile bunu reddedip kulak asmayan kimsenin misalidir.

Insanları Allah’a davet eden kimsenin, bir kısım zorluklar karşısında canı yanabilir. Hz. Musa gibi gönlü daralabilir. Hz. Yūnus gibi sabrı tükenebilir. İşte tam da burada bilge kişilik devreye girer. Hikmetin gücüyle donanan davetçi, sertlikten, kalp katılığından, öfke ve intikamdan uzak durur. Allah’tan yardım dileyerek tebliğe ve irşada devam eder. Sabretmenin, bağışlamanın, fedakârlıkta bulunmanın ve kötülüğe iyilikle karşılık vermenin hikmetin ta kendisi olduğunu en güzel örneklerle ortaya koyar. İşte Allah Resûlü’nün (sas) hayatından bunun eşsiz bir örneği: O, hicret yolculuğunda Medine’ye doğru ilerliyordu. Yanında en sadık dostu Hz. Ebû Bekir vardı. Peygamberimiz gördüğü, görüştüğü kadın-erkek, yaşlı-genç herkese İslâm’ı anlatıyordu. Bir taraftan da kısa yoldan Medine’ye varmak istiyordu. Güzergâhı bilen kişiler, “Burası Rekübe geçidinin Gâir yoludur. Burada Eslem kabilesinden mühânân (değersiz görülen ve sevilmeyen) diye tanınan iki kişi vardır. İstersen onlara gidelim.” dediler. Allah’ın Elçisi, “Bizi onların yanına götürün.” buyurdu. Bunun üzerine yola koyuldular. Rekübe’yi çıkıp yokuşun başına vardıklarında, toplum tarafından aşağı görülen o iki kişiden biri arkadaşına, “Bu şahıs Yemenlidir.” dedi. Hz. Peygamber (sas) onları yanına çağırıp İslâm’ı anlattı ve Müslüman olmalarını istedi. Onlar da İslâm’ı kabul ettiler. İsimlerini sordu: “Bize mühânân derler.” dediler. Resûlullah, “Bilakis siz mükremān (şerefli iki adam)sınız.” buyurdu ve onlardan müjdeci olarak önden Medine’ye gitmelerini istedi. Böylece bütün düşmanlarının hayatına kastettiği bir anda bile Rahmet Peygamberi, hikmetli ve ince tavrıyla Islâm’a iki kişiyi daha kazandırmıştı.

Esasen Bakara sûresinin 267-269. âyetleri, hikmeti kapsamlı şekilde anlatır. Yüce Allah bu âyetlerde Müminlere kazandıkları mallardan ve ekip biçtikleri ürünlerden muhtaçlara vermelerini emreder. Diğer taraftan kendilerine verildiğinde beğenmeyecekleri değersiz şeyleri, iyilik adına başkasına vermeye kalkışmamalarını ister. Sonra sözü, birçok durumda yaşandığı gibi, Allah’ın emri ile şeytanın vesvesesi arasındaki karşıtlığa getirir. Şeytanın insanı fakirlikle korkutup onu cimriliğe ve güzel ahlâkı çiğnemeye tahrik ettiğini hatırlatır. Allah’ın ise bağışlamayı ve bol nimet vermeyi vadettiğini bildirir. Bunun ardından da hikmetin, “şeytanın ayartmasını terk edip Allah’ın emrine sarılma” anlamını ortaya koymak üzere şöyle buyurur: “O, dilediğine hikmeti verir ve kime hikmet verilirse o kimse birçok hayra nail olmuş demektir. Bunu ise ancak derin kavrayış sahibi olanlar düşünüp anlarlar. Kuşeyri (6. 465/1072) bu âyetteki hikmeti şöyle açıklar: Hikmet; Allah’ın uyarılarının kişiye hâkim olması ve şeytanın çağrısına kulak vermemesidir. Allah’ın yüceliğinin kişiyi etkisi altına alması, böylece şeytanî aldatmaların onu etkilememesidir. Yine hikmet, nefsin kötü arzularının insanı tesir ve esaret altına alamamasıdır. Hikmet, işlerin doğrusunu yapmak ve ilâhî emirlere uygun hareket etmektir. Hikmetin karşıtı akılsızlık (sefeh) olup o da ilâhî emirlere karşı gelmektir. Hikmet hakkı ve gerçeği görmek iken; akılsızlık hakkı bırakıp bâtılı görmektir.

Rabbimiz hikmeti dilediği kuluna verir. Kime de hikmet verilirse, ona pek büyük iyilik verilmiş olur. Ayette yer alan “büyük iyilik” sözü dikkat çekicidir. Şöyle ki Kur’ân, “âhirete göre dünya hayatının yararının pek az olduğunu söyler. Altını, gümüşü ve her türlü nimetiyle birlikte dünyayı geçici ve çok kısa ömürlü olarak anlatır. Dünya malının bir imtihan, bir süs olduğunu bildirir. Hepsinin ötesinde inanç ve kulluktan yoksun bir dünya yaşantısının, “oyun ve eğlenceden başka bir şey olmadığını anlatır. Bütün bu hikmetli bilgileri aktaran Kur’ân’ı anlamayı ve onu hayata yansıtmayı da “büyük bir iyilik” olarak över ve takdir eder. Hikmetin
değerini yücelttikçe yüceltir. “Rabbim! İlmimi arttır.” diye dua edilmesini isteyerek hikmetin önemini açıklar. Ayetin sonunda “Ancak akıl sahipleri düşünüp öğüt alır.” buyrulması, hikmetin akıl ile olan ilişkisini ortaya koyar. Buna göre akıl, hem vahyi anlayıp özümseyerek hikmete erişir hem de vahyin hedeflerine uygun olarak ürettiği düşünceyle irfana ve bilgeliğe açılır. Onlardan hem kendi hem de insanlık adına istifade edebilir. Dünya hayatındaki ilim, irfan, kültür ve medeniyetin gelişmesinde insan aklının ürünü olan iyilik ve güzelliklere bakıldığında bu gerçek kolaylıkla görülebilir. Vahyi indiren Allah olduğu gibi, insana akıl gibi değerli bir nimeti veren de O’dur. Dolayısıyla hikmetin elde edilmesi ve hayata aktarılmasında insan aklı da önemli ve değerlidir.

Hikmet, el-Hakim olan Allah’ın, “kemål noktasında hikmet sahibi” anlamında bir sıfatı ve O’nun kullarına verdiği en büyük lütuflardan biridir. Bu lütuf insanda ancak Kur’ân’ın öğütlerini, anlam inceliklerini, Resûlullah’ın (sas) Kur’ân’ın tefsiri mahiyetinde olan açıklamalarını ve örnek yaşam tarzını en iyi şekilde anlayıp uygulamakla ortaya çıkar. Dolayısıyla bu büyük iyilik sayesinde insan kendisini bilir ve her türlü haksızlık, bozgunculuk, cahillik ve akılsızlıktan uzak durur. Doğru bilgi sahibi olup her daim doğru söyler ve işlerini de o doğru bilgi istikametinde sağlam bir şekilde gerçekleştirir. İnsanlarla ilişkilerinde vahyin ışığında aklını da kullanarak adaletli, hakkaniyetli, merhametli, hoşgörülü ve cömert olur. Mutedil, dengeli ve ölçülü davranır. Erdemlerle bezenmiş bir hayat yaşayarak insanların sevdiği ve Hakk’ın değer verip razı olduğu bir kul olur. Sonuç itibarıyla hikmetle aydınlanmış bir ömür sürerek dünyada da âhirette de nice iyiliklere, ödüllere, güzelliklere erişir.

Kaynak: Hayat Rehberi Kuran Diyanet

https://www.arapcadua.com/

BENZER KONULAR:

Answer ( 1 )

    1
    2024-08-07T17:31:01+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Kuran’a Göre Hikmet Nedir?
    Hikmet, Kur’an-ı Kerim’de sıklıkla geçen ve derin anlamlar içeren bir kavramdır. Kelime anlamı olarak hikmet, “bilgelik, doğru hüküm verme, yerinde ve faydalı işler yapma” anlamına gelir. Kur’an’da hikmet, doğru bilgi ve bu bilginin hayatın her alanına uygulanması anlamında kullanılır. Hikmet, Allah’ın insanlara lütfettiği bir erdemdir ve vahyin hayata taşınması, doğru ve anlamlı bir şekilde yaşanması olarak değerlendirilir.

    Hikmetin Kuran’daki Anlamı ve Önemi
    1. İlahi Bilgelik ve Doğru Hüküm:
    Kur’an’da hikmet, Allah’ın insanlara doğru yolu göstermesi ve onlara bilgelik vermesi olarak tanımlanır. Bakara Suresi 269. ayette, “O, dilediğine hikmeti verir ve kime hikmet verilirse o kimse birçok hayra erişmiş demektir.” buyrulmaktadır. Bu, hikmetin Allah tarafından verilen büyük bir lütuf olduğunu gösterir.

    2. Peygamberlerin Örnekliği:
    Peygamberler, hikmetle donatılmış insanlardır. Onlar, ilahi vahyi insanlara doğru bir şekilde iletmek ve bu vahyi hayata geçirmekle görevlendirilmiştir. Peygamberlerin hayatı, hikmetin somut örneklerini sunar. Örneğin, Hz. İbrahim’in putları kırarak toplumunu tevhid inancına çağırması, Hz. Musa’nın ilahi buyrukları insanlara öğretmesi, Hz. İsa’nın insanlara doğru yolu göstermesi ve Hz. Muhammed’in (sas) Mekke’nin fethi sırasında sergilediği affedicilik ve merhamet, hikmetin uygulamalı örnekleridir.

    3. Doğru Bilginin Uygulanması:
    Hikmet, sadece teorik bilgi değil, aynı zamanda bu bilginin doğru ve yerinde uygulanmasıdır. Hikmet, kişinin doğruyu bilmesi ve bu doğrultuda hareket etmesi anlamına gelir. Nahl Suresi 125. ayette, “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır.” buyrulması, hikmetin davet ve eğitimdeki önemini vurgular.

    4. Sabır ve Affedicilik:
    Hikmet, zorluklar karşısında sabırlı olmayı, öfke ve intikam duygularını kontrol etmeyi gerektirir. Peygamber Efendimiz (sas), Uhud Savaşı’nda amcası Hz. Hamza’nın şehit edilmesine rağmen intikam hissiyle hareket etmemiş, Allah’ın vahyiyle sakinleşmiş ve affedici olmuştur. Bu, hikmetin sabır ve affedicilikle olan bağlantısını gösterir.

    5. Erdemli Davranışlar:
    Kur’an’da hikmet, erdemli davranışlarla ilişkilendirilir. Bakara Suresi 267-269. ayetlerinde, Allah’ın emrettiği iyiliklerin yapılması ve şeytanın vesveselerinden uzak durulması hikmet olarak tanımlanır. Hikmetli insanlar, bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayan, öfkelerini yenen ve insanları affeden kimselerdir.

    6. Akıl ve Bilgelik:
    Hikmet, akıl sahibi kimseler tarafından anlaşılabilir. Kur’an’da sıkça vurgulanan “ancak akıl sahipleri düşünüp anlarlar” ifadesi, hikmetin akıl ve bilgelikle olan ilişkisini ortaya koyar. Hikmet, aklın vahyin ışığında kullanılması ve bu şekilde doğru bilgi ve davranışların ortaya çıkmasıdır.

    Hikmetin Hayata Yansımaları
    Hikmet, vahyin hayata taşınmasıdır. Vahiy, insanın ve toplumun doğru bir şekilde şekillenmesini sağlar. Hikmetli bir yaşam, Allah’ın buyruklarına uygun hareket etmek, erdemli davranışlar sergilemek ve insanlara örnek olmaktır. Peygamberlerin hayatları, hikmetin en güzel örneklerini sunar ve bizlere doğru yolu gösterir. Hikmet, insanı doğru yolda tutan, ona bilgelik ve anlayış kazandıran ilahi bir lütuftur.

    En iyi cevap

Cevapla