Maden ve definelerin zekatı

Question

Madenlerle Definelerin Zekâtı nasıl hesaplanır?

Maden ve definelerin zekati nasil hesaplanir

Hazine bulanlar nasıl zekat çıkarırlar?

Fakihler zekât yemek farz olan maden ve definelerin mâna ve zekât miktarında farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Hanefîlere göre, maden definedir. Cumhura göre bu iki kelime ayrı ayrı manalar ifade ederler. Maden, Malikî ve Şafiilere göre, altın ve gümüştür. Hanefilere göre, ateşte eriyip kalıba giren şeydir. Hanbelilere göre, katı ve sıvı bütün maden türlerini içine almaktadır. Hanefîlerle Malikilere göre, madenlerden beşte bir zekât vermek gerekir. Şafii ve Hanbelilere göre, kırkta bir zekât vermek gerekir. Definelerde ittifakla beşte bir zekât vermek gerekir. Aşağıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere Cumhura göre, madenlerde farz olan miktar zekât Hanefilere göre, ganimet sayılır. Cumhura göre, definelerden farz olan miktar kamu yaran bulunduğu için ganimettir. Şafiilere göre definelerden alınan bu vergiler zekâtın harcanacağı yerlere harcanır. ittifakla madenlerin nisap miktarına ulaşması şarttır. Definelerde nisap miktarına ulaşmak şartı yoktur. Defi nelerde büyük çoğunluğa göre, nisaba ulaşmak şart değildir. Şafiilere göre şarttır.

Hanefilere göre:

Maden, rikâz, (define) kenz bir manaya gelir. Bunlar toprak altında gömülü bulunan her türlü mala denilir. Ancak maden, Allah teala’nın yeryüzünü yaratırken yerin altında yarattığı madenlerdir. Define veya kenz ise insanların yahut kafirlerin fiili ile toprağa gömülü olan mallardır.

Madenler üç türlüdür:

a) Katı madenler: Bunlar altın, gümüş, demir, kurşun ve bakırda olduğu gibi ateşte eriyen ve şekillenen madenlerdir. Civa da buna ilave edilir. Bu gibi varlıklar da gerekli olan zekât nisaba ulaşmasa da beşte birdir.

b) Katı maddeler: Bunlar ateşte erimeyen ve şekil almayan kireç, kireç taşı, sürme, zümrüt, yakut, tuz ve benzeri taşlardır.

c) Sıvı maddeler: Bunlar kati mayan zift, petrol gibi maddelerdir.

Humus, yani beşte birinin verilmesi sadece birinci türden gerekir. Bu madde ler ister haraç topraklarında bulunsunlar, ister öşür topraklarında bulunsunlar(2) fark etmez. Humuslar ganimetlerin harcanacağı yerlere harcanırlar. Bunların dayandıkları delil Kitap, sahih sünnet ve kıyastır.

Kitaptan delil: “Biliniz ki ganimet olarak elde ettiğiniz malların beşte biri Allah’ındır. “mealindeki ayet-i kerimedir. Madenler ganimet sayılır. Çünkü bunlar kafirlerin ellerindeki topraklardan çıkarılmaktadırlar. Daha sonra Müslümanlar savaşarak topraklan elde etmişlerdir.

Sünnetten delil: “Hz. Peygamber (a.s)’in şu hadisidir: “Dilsiz hayvanların yaraladığı hederdir, su kuyusuna düşen hederdir, maden kuyusuna düşen hederdir. Rikazda ise beşte bir zekât vermek gerekir. “ Rikâz, madenleri de defineleri de içine alan bir terimdir. Rikaze’den gelmiştir. İster Allah tarafından, ister kullar tarafindan olsun, toprak altına yerleştirilen madenler ve kıymetli şeyler demektir.

Kıyastan delil, madenlerin cahiliye dönemindeki definelere benzetilmesidir. Aralarındaki ortak nokta her birinde ganimet manasının sabit olmasıdır. Dolayısıyla bunlardan beşte bir zekât vermek gerekir.

Humus’tan Artanın Hükmü: Bulunan definelerle madenlerden beşte bir zekât verildikten sonra artan kısım eğer define ve madenler birinin mülkünde bulunmuşsa, mülkün sahibine aittir. Eğer açık arazide olduğu gibi, hiç bir kimsenin mülkiyeti altında değilse, artan kısım bulana aittir.

Madenlerden beşte bir zekatın vacip olması: Eğer madenler üzerinde put ve haç gibi cahiliye döneminin alâmeti varsa bundan beşte bir zekât vermek gerekir. Eğer Kelime-i şehadet gibi İslâm nişanı bulunuyorsa yahut Müslüman bir devlet yöneticisinin ismi bulunuyorsa, bulunan bu maden yitik maldır, bundan beşte bir zekât vermek gerekmez.

Bunun gibi, eğer maden yahut define bir kişinin mülkünde olan evde bulunur sa, Ebu Hanife’ye göre, bundan beşte bir zekât vermek gerekmez. Çünkü bu maden toprak altında bir araya getirilmiş toprak parçalarından biridir. Toprağın diğer par çalarında her hangi bir vergi olmadığı gibi, bu parçasında da bir vergi söz konusu değildir. İmam Ebu Yusuf ile İmam Muhammed’e göre, böyle madenlerden beşte bir zekât vermek gerekir. Çünkü daha önce geçen hadis mutlaktır.: “Definelerden beşte bir zekât vermek gerekir. “Bu hadisteki define ifadesi mutlak olup evde ve ev dışındaki defineler arasında bir ayırım yapılmamaktadır. Ebu Hanife ise bu iki ayn yerde bulunan defineler arasında ayın yaparak, evin bazı mali sorumluluklardan hali olduğunu, toprağın ise sorumluluklar, vergileri bulunduğunu ileri sürmüştür.

Dayandığı delil, topraktan öşür ve haraç alındığı, fakat evlerden öşür alınmadığı hususudur. Dolayısıyla bu vergi, yani beşte bir zekât öşür ve haraç gibi topraktan bulunanlarda farz olur, evde bulunanlarda farz olmaz. Madenlerden ateşte erimeyen ve şekil almayan sıvı ve katı olanlarından zekât vermek gerekmez. Ancak sıvı hâldeki cıvadan beşte bir zekât vermek gerekir. Çünkü cıva aynen kurşun gibi kabul edilmiştir.

Dağlarda bulunan Firuz madeninden zekât vermek gerekmez. Çünkü Hz. Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur: “Taştan zekât vermek gerekmez. ”

İnciden, amberden, denizden çıkarılan hiç bir zinetten, denizde gömülü define bile olsa zekât vermek gerekmez. Çünkü bunlar üzerinde devlet gücü kullanılmamıştır. Dolayısıyla bunlar ganimet değillerdir. Ancak ticari olurlarsa zekât vermek gerekir.

Define ile rikâza gelince: Sahibi bulunmayan bir toprakta bulunurlarsa bunlardan humus, beşte bir alınır. Dayandığı delil daha önce geçen şu hadistir: “Rikaz- dan beşte bir zekât vermek gerekir. ” Toprak altında bulunan silah, alet, elbise ve benzeri her şey buna ilave edilir. Çünkü bunlar altın ve gümüş gibi birer ganimettirler.

Darul-harbe eman (vize) ile giren kimse, bu ülkede bazı insanların evinde define bulsa, zulüm yapmaktan kaçınmak için bulduklarını onlara geri verir. Çünkü evde bulunan şey özellikle sahibine aittir. Eğer bu gibi buluntu mallan kişi sahibine iade etmeyip kendi memleketine götürürse bunlar habis mallar olurlar. Bu gibi malların sadaka olarak verilmesi gerekir. Eğer darul-harp’te açık arazide define bulu nursa bu define, bulan kişiye aittir. Çünkü bulunan mallar özel olarak hiç bir kimse ye ait değildir, dolayısıyla alması bir gaddarlık sayılmaz. Bunlardan ötürü bir şey vermek de gerekmez. Çünkü bu durum, darul-harpte açıktan değil, gizli olarak hırsızlık yapan ve harbilerin mallarından gizlice bir şeyler alan ve İslam ülkesine götü ren kimse gibidir.

Malikilere göre:

Maden, rikâz (define)i aynı manada değildir. Maden, Allah tealâ’nın toprak al unda yarattığı altın, gümüş, demir, bakır ve benzeri şeylerdir. Bunları çıkarıp elde etmek için bir tasfiye ameliyesine ihtiyaç vardır. Madenlerin Mülkiyeti: Madenler üç türlüdür:

1- Hiç kimsenin mülkiyetinde olmayan bir yerde bulunan madenler. Bu gibi madenler devletindir. Devlet bu madenleri dilediği Müslümanlara verebilir yahut onları amme menfaati için hazineye devredebilir.

2- Belirli bir şahsın mülkü olan toprakta bulunan madenler de yine devletindir.

Bu madenler mülk sahibine mahsus değildir. Bir görüşe göre mülkün sahibinindir

3- Savaş yahut sulh yolu ile elde edilen topraklarda olduğu gibi, belli bir şahsın mülkiyeti altında olmayan topraklarda bulunan madenler. Devlet gücü ile alınan topraklar devletindir. Sulh yolu ile elde edilen topraklar sahiplerinindir. Bu toprakların sahipleri kafir olarak yaşadıkları müddet onlara dokunulmaz. Eğer Müslüman olurlarsa, bunların durumu devletin kontrolüne geçer.

Özetle, madenlerin hükmü mutlak olarak imama, yani devlete aittir. Ancak sahipleri ile sulh yapılan toprakların durumu sahiplerinin kâfir olmasına bağlı olarak devam eder.

Madenlerde vacip olan vergi: Madenlerde verilmesi gerekli olan zekât olup bunun miktarı nisap miktarına ulaşırsa 1/40’ur. Zekâtta olduğu gibi hür ve Müslüman olmak şartı vardır. Fakat madenlerde üzerinden bir yıl geçme şartı yoktur. Bel ki ziraî ürünlerde olduğu gibi, elde edildiği zaman zekâtı verilir. Zekât vermek farz olan madenler altın ile gümüştür. Bakır, kurşun, civa ve benzeri diğer madenlerden zekât vermek gerekmez. Ancak bu madenler eğer ticarî maksatla bulunduruluyorsa zekât vermek gerekir. Hanefilerle Malikiler arasında vacip olan miktardaki ihtilafin sebebi şudur: Rikâz ismi madenleri de içine alır mı, almaz mı? Hanefîlere göre rikâz, madenleri içine almaktadır. Hanefiler daha önce de geçen şu hadis ile amel ediyorlar: “Rikâzdan beşte bir zekât vermek gerekir. ” Malikîler şöyle demişlerdir: Rikâz madenleri içine almaz. Dolayısıyla rikâzda sadece altın ve gümüşün zekatı olan 1/40 zekât vermek gerekir ve bu miktar zekâtın harcanacağı yerlere harcanır.

Bir maden ocağından ikinci kez çıkarılan maden birinci kez çıkarılana ilave edilir. Ancak maden damarının bir olması gerekir. Eğer birinci ve ikinci defa çıkan lan madenler nisap miktarı veya daha çok olursa zekâtı verilir. Arada zaman farkı da olsa hüküm aynıdır. Bir maden damarından çıkarılan maden diğer damardan çıkarılana kezâ bir maden diğer bir madene ilave edilmez. Her birinden çıkarılanlar ayrı ayrı olarak hesap edilir. Madenlerden çıkarılan nedre dedikleri parça, madenden istisna edilir. Nedre, topraktan tasfiye edilmesi kolay olan altın ve gümüş kütleleridir. Bu gibi madenlerin tasfiyesinde büyük bir itinaya ve gayrete ihtiyaç olmaz. Bunlardan beşte biri verilir, nisaba ulaşma şartı da yoktur. Bu gibi madenlerden verilecek olan zekât gani- metlerin harcandığı Müslümanların yararına harcanır. Nitekim Hanefiler de ateşte eriyen ve şekil alan madenlerde aynı görüşü benimsemişlerdir.

Rikaz ve definelere gelince: Bunlar cahiliye ehlinin toprağa gömdükleri altın, gümüş ve benzeri kıymetli madenleridir. Bir kimse toprağa gömülü olan bu gibi madenlerin cahiliye döneminden kalma mı, yoksa İslami döneme ait mi olduğu hususunda şüpheye düşerse, cahiliye döneminden kalma olduğuna itibar edilir.

Rikazın Mülkiyeti: Rikazın mülkiyet hükmü, bulunduğu toprağın hükmüne göre değişmektedir. Bu da dört şekilde olabilir:

1- Rikaz sahrada ve cahiliye ehlinin gömdüğü şeylerden olmalıdır. Bu gibi defineler bulanlara aittir.

2- Mülk olan toprakta bulunmak: Toprağı ihya etmek yahut varis olmak sure tiyle bu gibi topraklarda bulunanlar sahiplerine aittir, bulanın değildir. Bunun gibi, bunlara satın alma yahut hibe yoluyla sahip olana da ait değildir. Biliniyorsa ilk satan yahut hibe edene aittir. Eğer bilinmiyorsa bulunan mal yitik maldır.

3- Devlet gücü ile fethedilen topraklarda bulunmak. Bu gibi topraklarda bulunan defineler bulana aittir.

4- Sulh yolu ile fethedilen topraklarda bulunmak. Bu gibi defineler de yine bulana aittir.

Bütün bunlar Müslümanların mührünün bulunmadığı mallar içindir. Eğer bulunan definelerde Müslümanlara ait mühür bulunursa yitik mallar hükmünde olup bir yıl ilan edildikten sonra bulan kimseye ait olur.

KAYNAK:

Zekât verilecek mallar ve oranları (Dört mezhebe göre)

Dini Soru Cevap

Her soru cevap verilmeye değerdir, yeter ki aynı konu bize sorulmuş olmasın ve kurallara uygun sorulsun. Lütfen soru yollamadan önce aynı konu var mı diye \\\\"ARAMA\" yapınız. Konu altına yazılan sorulara öncelik tanıyoruz.. Bilginize

Takip Et

Answer ( 1 )

    0
    2025-02-19T01:13:54+03:00

    Maden ve definelerin zekâtı, İslam’da zekât verilmesi gereken mal ve kazançlar arasında yer alır. Maden, yeraltından çıkarılan değerli metaller (örneğin altın, gümüş) ve diğer değerli taşlar olarak anlaşılabilir. Defineler ise genellikle toprağa gömülü eski mal varlıkları veya hazineler olarak bilinir.

    İslam’a göre, maden ve defineler üzerinde zekât, bu mal varlıklarının bir yıldan fazla süreyle elde tutulması durumunda gereklidir. Bu tür varlıkların zekâtı şu şekilde hesaplanır:

    Madenler: Yeraltından çıkarılan değerli metaller veya mineraller (altın, gümüş gibi) için zekât, bu madenlerin ticaret amacıyla çıkarılması durumunda geçerlidir. Çıkarılan madenin değeri, bir yıl boyunca biriktirilip, belirli bir miktara (nisap miktarına) ulaşırsa, %2,5 oranında zekât verilmesi gerekir.

    Defineler: Define veya gömülü hazineler de benzer şekilde değerlendirilir. Eğer bu defineler tesadüfen bulunmuşsa, bulunan değerin zekâtı da %20 oranında verilir. Bunun anlamı, bulunan define bedelinin beşte biri kadar zekât verilmesidir. Ancak, bu defineyi bulmanın bir “hazine bulma” durumu olduğu düşünülürse, bir çeşit “hazine zekâtı” devreye girer.

    Her iki durumda da, zekât yalnızca gerçek bir zenginlik oluşturuyorsa ve belirli bir miktara ulaşmışsa ödenir. Ayrıca, kazancın sadece altın, gümüş gibi madenlerle sınırlı olmadığını, diğer değerli taşlar ve metallerin de benzer bir şekilde zekâtı gerektirebileceğini unutmamak gerekir.

    Bu tür mallarla ilgili zekât hesaplaması yaparken, yerel dini otoriteler veya İslam alimleri ile danışarak doğru bir hesaplama yapmak faydalı olacaktır.

Cevapla