Paylaş
Maide suresi hakkında bilgi
Question
Maide suresi ile ilgili bilgi kısa
Kuranda 5. sure olan Maide suresi ile ilgili bilgiler
Maide suresi Medine şehrinde iken nazil olmuştur. Bu sure toplamda 120 tane ayetten oluşmuştur. Maide kelimesinin sözlük anlamı ise sofra demektir. Bu ismi ise 112 ve 114. Ayetlerde geçen maide yani sofra kelimesinden alır. Maide suresinde şu konular ele alınmıştır; söz vermenin ve yerine getirmenin önemi, İsmailoğlularının verdikleri sözleri tutmamaları, Hristiyanların yanlış olan inançları, yolsuzluklar, Müslümanlar için bazı hükümler ve dini hükümler içeren bir suredir.
Maide suresi konusu ve verdiği mesajlar
madde madde
Kur’ân-ı Kerîm’in 5. sûresi 112 ve 114. âyetlerinde havarilerin isteği üzerine Hz. îsâ’nın, Yüce Allah’tan bir sofra (mâide) indirmesi talebinden de bahsedildiği için sûreye bu isim verilmiştir. Buna akitler anlamında “Ukûd”, kurtarıcı anlamında “Munkıze” ve hükümler çeşitli âyetlerine serpiştirilmiş anlamında “Müba’sire” sûresi de denir. Medine devrinde nazil olmuştur. 120 âyettir. Âyet sonlarına ahenk veren fasılaları be, dâl, râ, lâm, mim ve nun harfleridir.
Bu sûrede, ahde bağlılık, yardımlaşmada ölçü, yenilmesi haram olan hayvanlar, avlanmanın hükümleri, Ehl-i kitabın kestiklerinin yenilmesi ve kadınlarıyla evlenilme-sinin caiz olduğu, abdest, gusül, teyemmüm esasları, Ehl-i kitabın bazı inanç ve davranışlarının gerçeklerden uzak olduğu, ibadetin ve cihadın lüzumu, hırsızlık ve eşkıyalığın cezası, adaletin gereği, yemin keffâreti, İçki ve kumarın yasak oluşu, bazı bâtıl âdetler, vasiyette şahit tutmak ve şahitlik hükümleri gibi konulara değinilmekte, ayrıca Hz. Mûsâ ve Hz. Âdem’in iki oğlunun kıssalarıyla Hz. îsâ’nın mucizelerinden bahsedilmektedir.
Sûrede bahsedilen konular ve bazı sonuçlar özetle şunlardır:
* İslâm’a aykırı düşmeyen bütün antlaşmalara uyulmalı, verilen sözler yerine getirilmelidir (âyeti).
* Allah’ın koyduğu kurallara saygı göstermeli, İyilik ve takva üzerinde yardım-laşmalı, günah ve düşmanlık üzerinde yar-dımlaşmamalıdırU).
* Çok zor durumlar hariç meyte (murdar hayvan eti), kan, domuz eti, boğularak,
darbe İle vurularak, yüksek yerden düşerek veya atılarak, bir başka hayvan tarafından boynuzlanarak öldürülen veya yırtıcı hayvanların parçaladığı -kesmeye yetişeme-
den- ölmüş hayvanların eti, putlara adanan, yahut Allah adına kesilmeyen hayvanların eti haramdır, bunların etini yemek caiz değildir; fal oklarıyla kısmet aramak da haramdır. Yüce Allah, iyi ve temiz şeyleri helal kılmıştır. Besmele çekilerek salınan avcı hayvanın avladığı da helaldir (34}.
* Müslümanlar, kâfirlerden korkmamalı, sadece Allah’a karşı gelmekten sakınmalıdır (3).
* Yüce Allah, din olarak sadece İslâm’a razı olmuştur (3).
* Ehl-i kitabın yemekleriyle müslümanların yemekleri birbirlerine helâldir; ayrıca Ehl-İ kitabın kadınlarıyla evlenmek caizdir (5).
* Namaz kılacak kimse abdest almalı, cünüp ise gusletmelidir. Su bulamazsa teyemmüm eder (6).
* Allah’a verilen sözde durulmalı, imanda sebat etmelidir (7).
*Daima âdil olmalı, düşmana bile adaletle davranmalıdır; çünkü takvaya uygun olan budur {8, 2).
* İnanıp, salih amel (iyi işler) yapanlara bağışlanma ve mükâfat vardır. İnkarcılar ise cehennem halkıdır {910).
* Allah’ın müminlere olan lütfü unutulmamalı, her zaman O’na güvenmelidir (11).
* Sûrenin uzunca bir bölümünde (âyet: 12-86) yahudilerle hıristiyanların Allah’ın buyruklarına, kendi kutsal kitaplarıyla peygamberlerine ve müslümanlara karşı olumsuz davranışlarına yer verilir. Müslümanlar uyarılarak onları dost edinmemeleri buyurulur ve bunun gerekçeleri açıklanır. Yahudilerin Allah’a verdikleri sözde durmadıkları İçin cezalandırıldıkları anlatılır.
H.ristiyanlann Hz. îsâ’yı Allah’ın oğlu kabul etmeleri ve teslis (üçlü tanrı) inançları reddedilir. Ehl-i kitabın Hz. Peygamber’e ve Kur-ân’a inanmaları istenir. Onların Rasûlüllah’a karşı olan davranışlarının tahlili yapılır ve hıristiyanların daha ılımlı olduk-,arına işaret edilir. İnanıp iyi hareket edenlerin mükâfat, inkâr edenlerin ceza görecekleri bildirilir. Muhtevasını topluca özetlediğimiz bu âyetlerden çıkarılan bazı sonuçlar, aşağıdaki on dört maddede kaydedilmiştir.
* Allah’a verdiği sözden cayan ve Allah’ın sözlerini tahrif edenlerin kalpleri katılaşır, A’iah tarafından lanetlenir. Aynı şekilde Allah’ın buyruklarına uymayanların aralarına düşmanlık ve kin sokulur. Kitap ehlinin, Hz. Peygamber (s.a.)’i ve Kur’ân’ı tasdik etmeleri gerekir; doğru yola ve esenliğe ancak böyle erişilir (12-15,19)-
* Yüce Allah, rızasına uygun hareket edenleri esenliğe kavuşturur (16).
* Allah bir tek Tanrıdır ve hiç kimse, kendisini Yüce Allah’a karşı ayrıcalıklı gösteremez; bu bakımdan Gayr-i müslimlerin “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir” demeleri, “Allah’ın oğulları ve sevgilileri” olduklarını söylemeleri bâtıldır. Ayrıca Allah’ın verdiği nimetlere karşı nankörlük etmemek gerekir (17-18, ao-32).
* Haksız yere bir insanı öldüren, bütün insanları öldürmüş gibidir; buna karşılık bir ‘nsanın hayatını kurtaran da bütün insanları yaşatmış gibi güzel bir iş yapmış olur (32).
Allah’a ve Elçisine karşı savaşan ve yeryüzünde eşkıyalık, bozgunculuk yapanlar, arsızlık edenler cezalandırılır. Tevbe edenlerin tevbesini de Allah kabul eder (33-34,38-39).
* Müminler, Allah’tan korkmalı, O’nun rızasını elde etme çarelerini aramalı ve
Allah yolunda cihad etmelidir; kurtuluşa ancak böyle erişilebilir (35).
* İnkarcılara âhirette acı bir azap vardır. Onlar, yeryüzünü ve hatta onun bir katını daha fidye vermeye kalkışsalar, yine de kabul edilmeyecek ve azaptan kurtulamayacaklardır (36-37).
* Allah’ın kelimeleri, koyduğu hükümler değiştirilemez.Ayrıca Allah’ın âyetleri menfaat vesilesi yapılmamalıdır (41,44).
* Hz. Peygamberi hakem yapıp, sonra da verdiği hükme razı olmamak iman ile bağdaşmaz (42-43).
* Mağdur taraf bağışlamazsa, kısas farzdır (45).
* İncil Tevrat’ı doğrulayıcı olarak, Kur’ân da İncil’i doğrulayıcı ve kollayıp koruyucu olarak gönderilmiştir. Müminler, İslâm’ı alay konusu yapan Gayr-i müslim ve inkarcıları, dost ve sırdaş edinmemelidir; çünkü onlar birbirlerinin dostudur. Müminlerin dostu ancak Allah, Peygamber ve namazlarını kılan, zekâtlarını veren müminlerdir (46-53.55-58)-
* Dinden dönen toplumların yerine Allah Teâlâ, sevdiği başka bir toplumu getirir ki onlar da Allah’ı severler, müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve şiddetlidirler, Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar
(54)-
* Ehl-i kitap arasında müslümanlara cephe alıp düşmanlık edenler bulunduğu gibi, aralarında ılımlı kimseler de vardır; buna göre hareket etmek gerekir (59-86).
* Din adamları ve din alimleri, toplumu günah olan söz ve davranışlara karşı uyarmakla görevlidirler; aksi halde ağır bir sorumluluk yüklenmiş olurlar (63).
* Yüce Allah’ın helal kıldığı İyi ve temiz şeyler yenilmeli, haramdan sakınmalıdır (87-88).
* Bilerek ve geleceğe bağlı olarak yapılan yeminlerin bozulması durumunda keffâret vermek gerekir (89).
* Şarap (bütün alkollü içkiler), kumar, üzerine kurban kesilen dikili taşlar ve şans okları şeytan İşi pislik olup, bunlardan uzak durmak gerekir (90-91).
* Allah’a ve elçisine itaat etmeli, onlara karşı gelmekten sakınmalıdır (92).
* İhramda iken deniz avı serbest, kara avı ise haramdır. Bu durumda kasten öldürülen hayvandan dolayı fidye verilmesi gerekir (a, 94-96).
* Pis ile temiz, kötü İle iyi bir olmaz; haram çok bile olsa ona imrenilmemelidir; çünkü helalin azı, haramın çoğundan hayırlıdır (100).
* Gereksiz yere çok soru sormak doğru değildir (101-102).
* Din ile ilgisi olmayan bâtıl gelenek ve göreneklerden, hurafelerden sakınmak lazımdır (103-104).
* Müminler, öncelikle kendilerine dikkat etmelidir; doğru yolda olana, sapık kimse zarar veremez (105).
* Kişinin hayatta iken vasiyetini yazması ve yazdıklarına da iki şahit göstermesi, bilhassa borçlarını kaydetmesi gerekir {106-108).
* Allah Teâlâ Hz. îsâ’ya da bir çok mucizeler vermiş fakat inkarcılar, bunları “büyü” olarak değerlendirmişlerdir. Aynı şekilde
Hz. îsâ, insanlara, sadece Yüce Allah’a ibadet etmelerini söylediği halde, onlar Hz. îsâ’yı ve Hz. Meryem’i de tanrı ittihaz etmişlerdir. Âhirette’ kurtuluşa erecek olanlar yalnız Allah’a kulluk eden doğru ve samimi kullardır (109-119).
* Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ındır ve O’nun her şeye gücü yeter (40, 120).
BENZER KONULAR:
Answers ( 4 )
Maide suresi hicretten sonra Medine döneminde nazil olmuştur. Bu sure toplamda 120 tane ayetten oluşmuştur. Maide kelimesinin sözlük anlamı ise sofra demektir. Bu ismi ise 112 ve 114. Ayetlerde geçen maide yani sofra kelimesinden alır. Maide suresinde şu konular ele alınmıştır; söz vermenin ve yerine getirmenin önemi, İsmailoğlularının verdikleri sözleri tutmamaları, Hristiyanların yanlış olan inançları, yolsuzluklar, Müslümanlar için bazı hükümler ve dini hükümler içeren bir suredir.
Mâide Suresi, Kur’an-ı Kerim’in 5. suresidir ve Medine’de indirilmiştir. Toplam 120 ayetten oluşur. “Mâide” kelimesi Arapçada “sofra” anlamına gelir ve sure bu ismi, 112. ve 114. ayetlerde Havarilerin Hz. İsa’dan gökten bir sofra indirilmesi talebinden dolayı almıştır.
Bu surede çeşitli dini hükümler, ahde vefa, helal ve haram olan yiyecekler, Ehl-i Kitabın (Yahudi ve Hristiyanların) inançlarına yönelik eleştiriler, İslam’da adaletin önemi gibi konular işlenir. Ayrıca Hz. Musa ve Hz. Adem’in oğulları ile ilgili kıssalar anlatılır ve Hz. İsa’nın mucizelerine yer verilir.
Öne çıkan konular:
Sure, ahlaki ve hukuki ilkelerle Müslümanların hem bireysel hem toplumsal hayatını düzenlemeye yönelik hükümler içerir.
Miade 117’deki Allah ve Hz.İsa arasındaki diyalog ne zaman olmuştur? Burada zaman hususunda bir müphem var mıdır? Yoksa bunu ahirette gerçekleşecek olan bir konuşma olarak mı anlamalıyız? Teşekkürler.
Mâide Suresi 116-117. ayetlerde geçen Allah Teâlâ ile Hz. İsa (a.s.) arasındaki diyalog, genelde ahiret gününde gerçekleşecek bir konuşma olarak yorumlanmıştır. Bu görüş, ayetlerin bağlamı, kullanılan dil ve diğer Kur’an ayetleriyle uyum içinde olan genel tefsir anlayışına dayanmaktadır.
Ayetler ve Anlamları
Mâide 116-117:
Zaman Meselesi
Bu diyalogda geçen ifadeler ve bağlam, konuşmanın ahirette, yani hesap gününde gerçekleşeceğine işaret eder. Ancak bazı detayları inceleyelim:
1. Ahiret Bağlamı
Ayette kullanılan dil, özellikle Allah’ın Hz. İsa’ya “Beni ve annemi ilah edinin dedin mi?” şeklindeki sorusu ve Hz. İsa’nın bu soruya cevap veriş tarzı, bu konuşmanın hesap gününde olacağını düşündürmektedir. Ahiret günü, insanların yaptıklarının açıklığa kavuştuğu ve herkesin hesaba çekildiği bir zamandır. Bu, Kur’an’ın birçok yerinde ifade edilen bir durumdur:
2. Hz. İsa’nın Açıklaması
Hz. İsa’nın, “Ben aralarında olduğum sürece durumlarına şahittim” ifadesi, onun dünya hayatındaki görevini hatırlatır. Ancak “Beni vefat ettirdiğinde onların üzerine gözetleyici yalnız Sen oldun” cümlesi, Hz. İsa’nın vefatından sonra olanlara dair bilgi sahibi olmadığını açıkça ortaya koyar. Bu da onun hesap gününde, geçmişteki olaylara dair bilgiyi Allah’a bırakışını gösterir.
3. Müphemlik Var mı?
Bu ayetlerdeki zaman meselesi hakkında bir müphemlik yoktur. Tefsir alimlerinin çoğunluğu, konuşmanın ahiret gününde gerçekleşeceğini belirtmiştir. Bu diyalog, dünyada Hz. İsa ile Allah arasında gerçekleşen bir olay değil, ahiret günü Allah’ın Hz. İsa’ya, onu ilahlaştıran insanların sapkınlığı hakkında sorular sorduğu bir durumu tasvir eder.
Tefsirlerdeki Görüşler
Sonuç
Mâide 117’deki diyalog, ahiret günü hesap sırasında gerçekleşecek bir konuşma olarak anlaşılmalıdır. Bu, Allah’ın, peygamberlerin görevlerini yerine getirip getirmediğini açıklığa kavuşturduğu bir bağlamdır. Ayetlerde zaman açısından bir müphemlik yoktur ve ahiretteki sorgulama bağlamına işaret eden açık ifadeler vardır.
Bu tür ayetler, hem peygamberlerin masumiyetini vurgular hem de Allah’ın her şeyin mutlak bilgisine sahip olduğunu hatırlatır. Bu yüzden Hz. İsa’nın burada, dünya hayatında yalnızca Allah’ın emirlerini tebliğ ettiği ve sapkın inançlardan sorumlu olmadığı açıkça ifade edilmektedir.