Paylaş
Meleklerin ibadeti ve itaati
BildirQuestion
Please briefly explain why you feel this question should be reported.
MELEKLERİN İBADETİ VE KIYMETİ
İslâm inancında meleklerin ilk ve önemli vasıfları, ibadetleri ve dolayısıyla kazanmış oldukları şerefleridir.
a- Meleklerin İbadeti Ve Allah’tan Korkmaları
Kur’ân-ı Kerîm’in âyetlerini gözden geçirdiğimiz zaman, meleklerin bitmez tükenmez bir arzu ve istekle Allah Teâlâ’ya karşı ibadete koştuklarını öğreniriz. Binâenaleyh Kur’ân’da hangi âyette melek konusu geçse, orada mutlaka kulluk ve itaat olarak yapılan bir işten bahsolunmaktadır. Bazı âyetler de meleklerin bu örnek kulluklarını açık şekilde bildiriyor.
Hristiyanların Hz. İsa (a.s) hakkındaki yanlış inançlarını reddetmek üzere gelen bir âyette
“Ne Mesih, ne de (Allah’a) en yakın melekler, Allah’ın kulu olmaktan asla geri durmazlar..” [1][61] buyurulmuştur. Ayetteki “Allah’ın kulu olmak” ifadesinin, üzerinde iyi düşünülürse, çok geniş manaları kapsadığı görülecektir.[2][62]
İbadetin, yani kulluğun çok geniş anlamı vardır ve meleklerin kulluğunun da bu genişlik içinde ele alınması gerekir. Mesela “teşbih” ve “hamd” bir kulluk çeşididir. Melekler gafletten uzak ve bıkkınlığa düşmeden Allah’ı teşbih ederler ve
“Ey Rabbimiz, biz Seni hamdinle birlikte teşbih ederiz, tenzih ederiz…” [3][63] derler. Meleklerin bu sözünü birçok âyette Allah Teâlâ teyit eder ve şöyle buyurur:
“Meleklerin, Rablerini hamdi ile teşbih ederek arş’ın etrafını sardıklarını görürsün”. [4][64]
“Böylece onlar Rablerini teşbih ederek, O’nun yüceliğini ikrar ediyor, O’na saygı gösteriyor, takdis edip noksanlıklardan münezzeh olduğunu söylüyorlar”.[5][65]
“Melekler Rablerini hamd ile teşbih ederken, (Allah’ın büyüklüğünden dolayı) gökler neredeyse tepelerinden çatlayacak”. [6][66] Melekler, Rablerine itaat ile ibadet ediyorlar; O’nun azamet ve celâline bakıp hamdediyorlar.[7][67]
“Teşbih, meleklerin namazıdır.” denilmiştir.[8][68] Hz. Peygamber (a.s) de bir hadislerinde
“Allah Teâlâ melekler için teşbih olarak “Subhâne Rabbî ve bi-hamdihî” ifadesini seçmiştir.” buyurur.[9][69] Meleklerin teşbihinin, kendilerine has bir teşbih olduğu da söylenmiştir. Bu hususi teşbihin “Subhâne zi’l-azameti ve’l-ceberrût, subhâne zi’l-mülki ve’l-melekût, subhâne’l-hayyi’llezî la yemût.” yani “Azamet ve ceberut sahibi Allah yücedir, noksanlıklardan münezzehtir, yine mülkün ve melekûtun sahibi Allah yücedir, noksanlıklardan uzaktır, keza ölmez diri olan Allah yücedir, noksanlıklardan beridir.” şeklinde olduğu söylenmiştir. Bundan dolayı bu teşbih “meleklerin teşbihi” diye meşhur olmuştur.
Melekler için seçilen teşbihin “Subhânallâhi ve bi-hamdihî” şeklinde olduğunu söyleyenler, Ebû Zerr (r.a.)’den gelen şu rivayeti delil göstermişlerdir: “Hz. Peygamber (a.s)’e:
“Hangi söz faziletlidir?” diye soruldu. Rasülullah (a. S):
“Allah Teâlâ’nın melekler için seçtiği teşbih olan Subhânallâhi ve bi-hamdihî sözü..” cevabını verdi.[10][70]
Temelde teşbihler aynı manaya geliyor. Bundan dolayı Taberî bütün bu ve benzeri teşbihlerin manasını şöyle özetliyor: “Melekler bu teşbihleri ile demek istiyorlar ki:
“Ey Rabbimiz; müşriklerin Sana nisbet ettikleri şeylerden Seni tenzih ederiz ve Seni onlardan teberrî eder, söylenenlerden uzak olduğuna inanırız. Seni, Sana layık sıfatlarla takdis eder, o sıfatlarla Sana dua ederiz. Küfür ehlinin Sana izafe ettikleri sıfatlardan ve pisliklerden uzak, yüce sıfatlarınla Sana yalvarırız, Seni ulularız ve büyüklüğünü daima anarız”.[11][71]
Binâenaleyh melekler devamlı Allah’ı hamd ile birlikte teşbih ederek, Allah Teâlâ’nın büyüklüğünü, nimetlerini ve buna karşılık kendilerinin küçüklüklerini ve muhtaç oluşlarını ilan etmektedirler. Böylece kulluklarını en güzel şekilde ortaya koymaktadırlar.
Kulluğu en belirgin şekilde göstermenin yolu da secdedir. Kur’ân penceresinden baktığımızda melekleri bu seçkin ibadet içinde görüyoruz. Çünkü Kur’ân’da buyuruluyor ki:
“Göklerde ve yerde bulunan canlılar ve melekler, kendilerine hiçbir yüksünme gelmeyerek Allah’a secdeye kapanırlar. Kendilerine her bakımdan kahir ve hâkim olan Rablerinden korkarak, emrolundukları şeyleri yaparlar.” [12][72] yani “huşu ile secdeye kapanırlar, ibadet ederler, itaat ile Allah’a boyun eğmeyi gururlarına yediremeyenlerden olmazlar”[13][73]. Bu âyet, ileride de bahsedileceği gibi, meleklerin her türlü günahtan masum olduğuna dair kesin ve ezici bir delildir. Çünkü “kendilerine hiçbir yüksünme gelmeyerek” ifadesi, onların, yaratıcılarına boyun eğip, O’na hiçbir hususta karşı gelmediklerini göstermektedir. Âyette bahsedilen korkuları da, Allah’ı daha iyi tanıyanlara has korku olup, ona şanına layık şekilde itaat edip, saygı gösterememe korkusudur.[14][74]
Bir âyet-i kerîmede Cebrail (a.s)’in dili ile
“Biz melekleriz, o saf saf dizilenler biziz; biziz o teşbih edenler biz.” [15][75]
“Allah’a ibadet ve itaat için saf saf duranlar biziz.”[16][76] derler. Katâde “Melekler, gökte saflar halindedirler.” diyor. İbn Abbas (r.a) da “Melekler saf saf olup Allah’ı teşbih ederler.” demektedir.[17][77] Bu, ümmet-i Muhammed’in saf saf namaz kılışına benziyor. Bundan dolayı Hz. Ömer (r.a) namaz kıldırırken, başlamadan önce cemaatine döner ve “Saflarınızı düzeltin. Çünkü Allah Teâlâ “Biz melekleriz, o saf saf dizilenler biziz.” âyeti ile melekleri size örnek gösteriyor ki ibret alasınız.” derdi.[18][78] Bu konu hakkında Hz. Peygamber (a.s) Huzeyfe (r.a)’nin rivayet ettiği bir hadisde şunu ifade etmiştir: “Biz (ümmet-i Muhammed) diğer ümmetlere üç bakımdan üstünlük sağladık: Saflarımız, meleklerin safları gibi yapıldı; bütün yeryüzü bize mescid (namaz kılabileceğimiz yer) kılındı; su bulamadığımız zaman, toprak bizim için temizleyici, (yani abdest alabileceğimiz birşey) sayıldı”.[19][79] Bir başka rivayette de Hz. Peygamber (a.s), namaza duracakken cemaatına, “Meleklerin Rableri huzurunda saf tuttukları-gibi saf tutmaz mısınız?.. Onlar, önce ilk safları tamamlarlar ve saflarını iyice sıklaştırırlar.”[20][80] buyururmuş. Bunlar gösteriyor ki müelümanm, Allah’a kulluk ve boyun eğişte bir örneği de meleklerdir ve -Allâhu a’lem- Kur’ân’da anlatılış hikmetlerinden biri de budur.
Meleklerin o güzel kulluklarını anlatan bir başka âyet, yine Cebrail (a.s)’in şu sözüdür:
“Biz (meleklerin) istisnasız herbiri için gökte belli bir makamı vardır”. [21][81] Demek ki gökte her meleğe ait özel bir yer bulunmaktadır.[22][82] Aslında melekler bu sözle kulluklarını anlatmaktadırlar.[23][83] Hz. Âişe annemizden rivayet edilen bir hadis bunu izah eder: Rasûlullah (a.s) “Gökte, secde veya kıyam yahut da rükû halinde Allah’a ibadet eden bir meleğin bulunmadığı hiçbir nokta yoktur.” buyurur ve peşisıra Sâffât Sûresi’ndeki bu âyetleri okur.[24][84] Tirmizî ve İbn Mâce’de yeralan bir diğer hadiste de “O meleklerden kimileri var ki belini hiç doğrultmaksızın devamlı rükûdadır; kimileri var ki başını hiç kaldırmaksızın secdededir.” [25][85] denilir.
Allah Teâlâ meleklerin şeref ve kıymetini göstermek için onlara yemin ederek “Saf bağlayıp duran (meleklere yemin ederim ki…” [26][86] buyuruyor. Melekler, kelimelerle anlatılması zor olan bu ibadetlerine rağmen kıyamet günü Allah Teâlâ’nın huzurunda “Ey Rabbimizl Biz Sana layıkıyla ibadet edemedik, ancak şirksiz bir imanla karşına geldik.” Diyeceklerdir.[27][87]
Allah Teâlâ’nın, Kur’ân’da kendilerine yemin edilmek suretiyle şereflendirilmiş bu temiz kulları aynı zamanda son derece müttakîdirler, yani Allah’dan çok korkar ve O’na karşı alabildiğine saygılıdırlar. Hak Teâlâ onların bu korkularını haber verip:
“Onlar, kendilerine her surette kahir ve hâkim olan Rablerinden korkarak (daima O’na boyun eğerler), kendilerine ne emrolunursa onu yaparlar.” [28][88] buyurur. Dolayısıyla onlar, korkarak ve çekinerek sânı yüce Rablerinin huzurunda secdelere kapanırlar.[29][89] Bu saygı dolu korku içinde yıldırımlarla birlikte Allah’ı teşbih ederler:
“Gök gürültüsü hamd ile Allah’ı teşbih eder. Melekler de O Allah’dan korkusundan O’nu teşbih eder”. [30][90] Bir başka tefsire göre “gök gürültüsü” olarak tercüme ettiğimiz “ra’d”, bir meleğin adıdır. Gök gürültüsü olarak işittiğimiz ses de, onun teşbihidir. Bir hadis-i şerifte Rasûlullah (a.s) şöyle buyurmuştur:
“Ra’d; elinde ateşten mızrak bulunan ve onlarla bulutları Allah’ın dilediği yere götüren, bulutlarla görevli bir melektir” [31][91] Geçen âyette bahsedilen meleklerin de, Ra’d meleğinin yardımcıları olduğu söylenmiştir.[32][92]
İbn Kesîr’in naklettiği bir hadis-i şerife göre “Allah’ın öyle melekleri vardır ki Allah’dan korkularını tarif etmek mümkün değildir. Bunlardan kimi devamlı gözyaşı dökerler, ancak namaz kılan bir meleğe rastladıklarında gözyaşları diner. Bazıları vardır, Allah’ın yerleri ve gökleri yarattığı günden beri başları secdededir ve hiç kalkmamıştır, kıyamete kadar da secdeden kalkmazlar. Bazıları da yerler ve gökler yaratıldığı günden beri rükûdadır, kıyamete kadar başlarını rükûdan kaldırmazlar. Kıyamette bütün bu melekler başlarını kaldırıp Allah’a “Ey Rabbimiz! Seni tenzih ederiz, Sana hakkıyla kulluk edemedik.” derler”.[33][93]
Meleklerin Allah Teâlâ’ya karşı olan bu korkuları, günahlardan dolayı olmayıp, O’nun azamet ve celâlinden dolayıdır. Onlar Allah’ın büyüklüğünü, kudretini ve sonsuz kemâl sıfatlarını yakînen bildikleri için, böylesine bir korkuyu yaşıyorlar. Peygamberlerin Allah korkusu da bu çeşittir; kurukuruya bir korku değil, saygı dolu bir korkudur.[34][94]
b- Meleklerin Allah’a İtaati Ve İsmeti
Melekler Allah Teâlâ’ya son derece bağlıdırlar ve “Kendilerine kesinlikle kahir ve hâkim olan Rablerinden korkarak (daima O’na boyun eğer ve) emrolundukları şeyi yaparlar”. [35][95] Onlar Allah’ın gazabından çekinir ve O’nun emirlerini hakkıyla yerine getirirler.[36][96] Dolayısıyla da Allah’a itaat yolunda, emirlerini yerine getirip nehiylerinden kaçınmak için bütün güçleri ile çırpınırlar.[37][97]
Allah Teâlâ tarafından, çamurdan yaratılmış Adem (a.s)’e secde etmeleri emrolunduğu zaman, İblis gibi itiraz etmeden, tam bir teslimiyetle secde etmişlerdi.[38][98] Çünkü bu secde, Âdem (a.s)’e kulluk manasında değildi ve sırf Allah emrettiği için yapılan bir selamlama, bir ikram, bir saygı secdesi idi ve neticede Allah içindi.[39][99] Bu secdede Âdem (a.s), Allah’ın kudret ve sanatının harikulade bir şekilde tecelli ettiği bir kıble konumunda idi.[40][100] Allah’ın meleklere bir imtihanından başka birşey olmayan bu secde, rivayete göre, Âdem’in yaratılıp son şeklini almasından sonra ve soyunun, anaların rahminde şekillenmesinden önce idi.[41][101]
İbn Kesîr’in haklı olarak “Allah en iyi bilendir, ama görünen o ki bu rivayet İsrâilidir.” dediği[42][102] bir rivayette Taberî, İbn Abbas (r.a.)’dan şunu nakleder:
“Allah melekleri yarattığı zaman onlara, “Ben kurumuş bir çamurdan ve şekillenmiş bir balçıktan bir insan yaratacağım. Onun yaratılışını bitirdiğim ve ona ruhumdan üflediğim zaman siz derhal onun için secdeye kapanın!” [43][103] diye emretti. Onlar buna yanaşmadılar. Allah da cehennemi onların üzerine gönderip, onları yakarak yoketti. Sonra bir grup melek daha yarattı. Bu meleklere de aynı şeyi emretti. Onlar da secde etmeye yanaşmadıkları için, akıbetleri aynı oldu. Sonra şimdiki melekleri yarattı ve aynı emri onlara verdi, iblis ‘dışındaki bütün melekler, “Ey Rabbimiz,’emrini işittik ve itaat ettik.” deyip secdeye kapandılar.[44][104]
İbn Kesîr’in de işaret ettiği gibi bu hikaye akla ve sahih rivayetlere ters düşmektedir. Allah Teâlâ’nın yaratmalarının böyle deneme-yanılma şeklinde olmayacağında ve Hak Teâlâ’nın hikmetsiz işinin olmayacağında şüphe yoktur. Böylesi bir iş, laboratuvarlarda deneylerle neticelere ulaşmak isteyen insanlara mahsustur.
Meleklerin Allah’a karşı teslimiyetinden bahseden bir diğer âyette buyurulur ki:
“Onlar Allah’ın kendilerine emrettiği şeylere asla isyan etmezler ve görevlendirildikleri şeyi de yaparlar”. [45][105] Emri Allah’dan alınca, nasıl olur da başkaldırırlar ve günaha düşerler. Zaten, gece-gündüz işleri güçleri teşbih ve ibadet, günah a zamanları yok ki:
“O (melekler), gece-gündüz, ara vermeksizin O Allah’ı teşbih ve tenzih ederler”.[46][106] [47][107]
[1][61] Nisa: 4/172.
[2][62] Âlusî, 6/38.
[3][63] Bakara: 2/30.
[4][64] Zümer: 39/75.
[5][65] İbn Kesîr, 6/118.
[6][66] Şûra: 42/5.
[7][67] Taberî, 25/6.
[8][68] Taberî, 1/166.
[9][69] Taberî, 1/167.
[10][70] Âlûsî, 1/222.
[11][71] Taberî, 1/167.
[12][72] Nahl: 16/49,50.
[13][73] Taberî, 14/80.
[14][74] Râzî, 14/237-238.
[15][75] Sâffât: 37/165,166.
[16][76] İbn Kesîr, 6/40.
[17][77] Taberî, 23/71-72.
[18][78] Taberî, 23/71.
[19][79] Müslim, Mesâcid, 4 (1/371).
[20][80] Müslim, Salât, 119 (1/322); Müsned, 2/98; İbn Kesîr, 6/3.
[21][81] Sâffât: 37/164.
[22][82] Taberî, 23/70; İbn Kesîr, 6/40.
[23][83] Âlûsî, 23/153.
[24][84] Taberî, 23/71-72; İbn Kesîr, 6/740.
[25][85] Âlûsî, 23/153.
[26][86] Sâffât: 37/1.
[27][87] Sirâcüddin, s. 52.
[28][88] Nahl: 16/50.
[29][89] İbn Kesîr, 4/199.
[30][90] Ra’d: 13/13.
[31][91] Tirmizî, Tefsir, 14 (5/294); Müsned, 1/274.
[32][92] Râzî, 13/416.
[33][93] İbn Kesîr, 6/3; Sirâcüddin, s. 53.
[34][94] Sirâcüddin, s. 55.
[35][95] Nahl: 16/50.
[36][96] Taberî, 14/80.
[37][97] İbn Kesîr, 4/199.
[38][98] A’raf: 7/11; Hicr: 15/28-30; İsrâ: 17/61; Kehf: 18/50; Tâhâ: 20/116; Sâd: 38/71-74.
[39][99] Taberî, 14/22; İbn Kesîr, 4/160; Âlûsî, 14/45.
[40][100] Âlûsî, 14/45.
[41][101] Taberî, 8/95.
[42][102] İbn Kesîr, 4/160.
[43][103] Hicr: 15/28,29.
[44][104] Taberî, 14/22
[45][105] Tahrim: 66/6.
[46][106] Enbiyâ: 21/20.
[47][107] Sirâcüddin, s. 223-224.
Cevapla