Paylaş
Musibetlere karşı sabır
Question
MUSİBETLER VE SABIR HUTBE VAAZ
AYET VE HADİSLERLE
Musibet: İnsanın başına gelen bela, afet, acı ve ölüm gibi nahoş şeylerdir. Sabır ise, acıya katlanmak, tahammül etmek, aklın ve dinin gösterdiği yolda sebat etmektir. Musibet, bazen çok sevdiğimiz bir evladımıza, yakınımıza veya sahip olduğumuz değerli bir malımıza isabet edebilir. Zirveden dibe indirebilir. Hayatta yalnız bırakabilir. Bu gibi durumlarda kendimizi kaybetmeden, Allaha karşı isyana düşmeden, mükâfatını Allahtan bekleyerek sabırlı olmalıyız.
Yüce Allah Kullarını her türlü musibetlerle imtihan eder. Bunun en güzel örneklerini hayatlarında gördüğümüz Peygamber efendimiz (sav) ve Ashab-ı Kiramın hayatında görebiliyoruz. Onların İslam davası uğruna çekmedikleri cefa, görmedikleri işkence, tatmadıkları acı kalmamıştır. Ama asla Allaha şikâyette bulunup, isyana düşmediler. Bunun en güzel örneğini şu olayda görebiliyoruz:
Resulullah’ın amcası Hz. Hamza, Uhud savaşında şehit düştükten sonra, insanlık dışı bir muameleye maruz kalır. Karnı ve göğsü deşilir vücudu parçalanır. Kız kardeşi, Safiye Binti Abdilmuttalib, Hz. Hamza’nın müsle’ye maruz kaldığını, karnının deşilip ciğerlerinin bile çıkarıldığını işitince, görmek üzere savaş yerine gelir. Resulullah (sav), oğlu Zübeyr (ra)’ya; “Anneni geri çevir, kardeşi Hamza’yı o halde görmesin!” diye emreder. Zübeyr, Safiye (ra)’yı karşılar Resulullah’ın “geri dönmesi” emrini kendisine söyler. İşte o an Safiye validemizin sarf ettiği sözler ibret verici ve İslam davası uğruna sarf edilmiş tarihi sözlerdir:
“Bana, kardeşime müsle yapıldığı haberi geldi. Allah yolunda bu azdır! Biz daha fazlasına da razıyız! Allah’tan mükâfatını bekleyeceğim ve sabredeceğim!”
Hz. Zübeyr (ra) bu sözleri Resulullah’a getirir. Aleyhisssalatu vesselam: “Öyle ise bırak gitsin” buyurur. Kadın, Hz. Hamza’nın yanına gelir, sükûnet içinde dua eder ve ”inna lillahi ve inna ileyhi raci’un” deyip ayrılır.(1)
İşte musibetleri sabırla karşılamak ve ecrini Allahtan beklemek budur. Kendini kaybetmeden mükâfatını ve ücretini Allahtan beklemek, O’na sığınmaktır. Peygamber Efendimiz (sav): “Hoşlanmadığın şeye sabretmende büyük fayda vardır”.(2) buyurmuştur.
Yüce Allah, hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede şöyle buyuruyor: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.”(3)
Allah, bela ve musibetlere karşı sabır gösteren kullarına yardım edeceğini ve onlarla birlikte olduğunu buyurmaktadır:“ Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile yardım isteyin. Hiç şüphesiz ki, Allah sabredenlerle beraberdir.”(4)
Musibetlerle imtihana tabi tutulduğumuzda kendimizi kaybetmeyelim, her derdin bir ilacı olduğu gibi, musibetlerin de ilacının sabır olduğunu unutmayalım
Bir ayeti kerime ve bir hadis-i şerifle bitiriyorum:
“Allah’ın izni olmaksızın hiçbir musibet başa gelmez. Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya iletir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir”.(5)
“Mükâfatın büyüklüğü belanın büyüklüğü ile (orantılıdır) Allah bir topluluğu sevdi mi onları musibete müptela eder Kim bundan razı olursa Allah da ondan razı olur, kim de razı olmazsa Allah da ondan razı olmaz “(6)
____________________
1-Kütüb-i Sitte, İbrahim Canan, c.12,S.139
2-Ahmet B. Hanbel, Müsned,1,307
3- Bakar 155
4-Bakara 153
5-Teğabun,11
6-Tirmizi-Zühd,57
Answers ( 2 )
Hayatın akışı içerisinde her birimizin yaşadığı zorluklar, çile ve kederler, maddi ve manevi sıkıntılar olması mukadderdir. Çünkü bu dünya, adı üstünde, “imtihan dünyası”dır. Başa çıkmak için uğraştığımız imtihanlardan çok daha fazlasını Rasulullah (sav) yaşamıştır. O, daha doğmadan babasını, henüz altı yaşındayken annesini kaybetmiş, yetim ve öksüz olarak büyümüştür. Can yoldaşı eşini ve altı çocuğunu kendi elleriyle toprağa vermiştir. Mekke’de bir avuç müminle birlikte müşriklerin amansız baskı ve işkencelerine, kısıtlama ve dışlamalarına maruz kalmıştır. Bütün bu sıkıntı ve musibetlere rağmen, Rasulullah (sav) asla ümidini ve inancını kaybetmemiş, daima Rabbine sığınmış ve O’ndan yardım istemiştir. Şiddetten değil, merhametten yana tavır almış ve hiçbir zaman Allah’ın razı olmayacağı çözümlere tevessül etmemiştir. Elbette hiçbirimiz zorluklarla karşılaşmayı arzu etmeyiz. Ancak mü’minler olarak biliriz ki hayatın güzel anları kadar sıkıntılı zamanları da dünya imtihanımızın birer parçasıdır. Rabbimiz (cc), insanı bazen elindekileri alarak bazen de fazlasıyla nimet vererek imtihan eder. Bu yüzden, musibet karşısında isyan etmek, kırıp dökmek ya da kötü söz söylemek yerine öncelikle sabırlı ve metanetli olmaya gayret gösteririz. Sıkıntıyı aşmak için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getiririz. Bizler, her musibetten dünyamıza ve ahiretimize yönelik dersler çıkartırız. Benzer sıkıntılara maruz kalmamak için hata ve ihmallerimizi gözden geçiririz. İlim sahibi, tecrübeli insanlardan yardım alır, ondan sonra da Rabbimize tevekkül ederiz.
Musibetlere Karşı Sabır
İnsanın yaşam serüveninin sınanmalarla dolu olduğu göz önüne alındığında pek çok zorlukla karşı karşıya kalacağı kaçınılmaz bir gerçektir. Üstelik iyi şeyleri elde etmek, doğası gereği kötü şeyleri elde etmekten daha zordur. “İyi işler yokuş tırmanmak gibidir, zordur. Kötü işler iniş inmek gibidir, kolay elde edilir.” Yüce Allah Kur’an’da, yaşamın zorluklarıyla baş edebilmenin en önemli unsuru olarak, sabrı tavsiye etmiştir.
Musibetlere karşı sabır konusu ile ilgili örneklerden biri Bakara suresinde zikredilmektedir. Yüce Allah bu surede şöyle buyurmaktadır. “Biz sizi elbette biraz korkuyla, biraz açlıkla, mal, can ve ürünlerden noksanlaştırmakla deneyeceğiz. Sabredenleri müjdele.” el-Bakara 2/155.
Bu ayetten, mü’minin inancını yerine getirebilmesi için musibetlerin kaçınılmaz olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü mü’minler inançları uğrunda ne kadar yükümlülüklere katlanırsa inançlarının vicdanlarda kazanacağı değer o oranda yükselir. Ayetin sonunda sabırla bu zorluklara katlananlar müjdelenmektedir.
Ayetin devamında da sabredenler, başlarına bir musibet geldiğinde “ Biz Allah için varız ve sonunda ona döneceğiz” diyen kimseler olarak tanımlanmaktadırlar.