Paylaş
Müslüman bir ailenin özellikleri nelerdir?
BildirQuestion
Please briefly explain why you feel this question should be reported.
İSLAM’DA AİLE ve ÖZELLİKLERİ
Yüce dinimiz aile hayatına büyük önem vermiş ve bu konuda ayetler ve hadisler aracılığıyla ailenin değerini ve önemini ortaya koymuştur. Kur’an-ı Kerim’de kadın ve aileye dair yüzün üzerinde ayet-i kerime vardır. Yine bu konuda Hz. Muhammed (s.a.v.)’in bir cilt kitap olacak kadar hadisleri mevcuttur.
İslam, aile yuvasını kendine özgü bir takım ilkelere bağladı. Çünkü aile, bir toplumun çekirdeği olup, herkes aile yuvasının eğitim ve terbiyesinden geçer. Fertlerin ilk kültür ve gelenek hamurunu aileler yoğurur.
Müslüman bir ailenin nitelikleri:
1. Aile meşru nikah temeline dayanır. Nikah müessesesi bütün semavi dinlerde korunmuş ve evlilikle ilgili bir takım prensipler konulmuştur. İbn Abidin bu konuda şöyle demiştir
“Bizim için Hz. Adem döneminden günümüze kadar meşru olmuş, daha sonra ve cennette de devam edecek olan nikah ile imandan daha sürekli bir ibadet yoktur.
İslam, nikahsız olarak bir arada yaşayanların topluluğunu, aile yuvası olarak kabul etmemiş ve onları evlenmeye davet etmiştir. Nikah insanı haramdan korur. Zinanın önünde bir engel oluşturur, Müslümanı zina töhmetinden kurtarır. Ayrıca gayrimeşru ilişkiler sonucunda ortaya çıkan bir takım hastalıklardan (aids, bel soğukluğu, frengi vb.) korunulmuş olur. Doğacak çocukların nesebi de evlilik sayesinde karışmamış olur.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Dört şey peygamberlerin sünnetlerindendir: Utanma, kokulanma, misvak ve evlenme.?
2. Aile bireylerinin güçlü bir inanca ve günlük hayatta salih amellere sahip olmaları amaçlanır. Dinimiz bu konudaki sorumluluğu aile reisine vermiştir.
Allah (c.c.), Kur’an-ı Kerim’inde şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun.”
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ise, şöyle buyurmaktadır: “Hepiniz birer çobansınız ve güttüklerinizden sorumlusunuz. Devlet başkanı (imam) bir çobandır ve yönettiklerinden sorumludur. Evin erkeği bir çobandır ve ev halkından sorumludur. Kadın, ev içinde bir çobandır ve güttüğünden sorumludur. Hizmetçi, efendisinin mali üzerinde bir çobandır ve bunun yönetiminden sorumludur.”
Müslüman bir ailenin her konuda Allah’a karşı sorumlu olacağını ve bir gün yaptıklarından hesaba çekileceğini iyi bilmesi gerekir. Bunu sağlamanın en güzel yolu, aile bireylerinin inancını güçlendirmek ve amellerinde devamlılığı sağlamaktır. Aile fertlerinin Allah’ın emir ve yasaklarına uymasını temin edecek olan ise, ailenin reisi olan babadır. Onun bu konuda başarılı olmasının yolu, bizzat kendisinin sağlam bir imana sahip olması ve amellerinde samimi olmasıdır.
Aile reisi olan baba, bu konularda güzel örnek olamazsa, ailesi üzerindeki çobanlık görevini yerine getirmemiş ve bundan dolayı da, Allah (c.c.)’a verdiği sözde durmamış olur.
İslamiyette aileyi birbirine bağlayan asıl bağ, iman bağıdır. Kan bağı daha sonra gelir. Bundan dolayı imandan yoksun olan hısımlar aile bağının dışına çıkmış olurlar. Nitekim kendisine iman etmemiş olan oğlunu tufandan kurtarmak için dua eden Nuh (a.s.)’a, Allah Teala şöyle buyurmuştur: “Ey Nuh! O, asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme.”
Burada Nuh (a.s.)’ın kendi soyundan olan oğlu, imansızlık ne deniyle aile dışında bırakılmıştır. Halbuki Hz. Muhammed (s.a.v.), aralarında hiçbir nesep bağı olmayan Selman el-Farisi’yi kendi ailesinden saymıştır. Diğer yandan özellikle Bedir savaşında bir çok sahabi, en yakınları olan babalarına, oğullarına, kardeşlerine, amcalarına, dayılarına, yeğenlerine ve diğer akrabalarına karşı savaşmışlardır.
3. Anne-baba ve çocuklar arasındaki ilişkiler karşılıklı sevgi ve saygı esasına dayanır. Hz. Peygamber (s.a.v.), kendi çocuklarına, torunlarına ve ashabının çocuklarına karşı son derece şefkatli ve merhametliydiler. Ashabını da böyle davranmaya teşvik etmişlerdir. Ebu Hureyre (r.a.) ‘den nakledildiğine göre bir gün Allah’ın Rasulü, torunu Hz. Hasan’ı öpmüştü. Orada hazır bulunan el-Akra’ b. Habis (r.a.) şöyle dedi: “Benim on tane çocuğum var, fakat onlardan hiç birini öpmem.” Hz. Peygamber ona baktı ve şöyle buyurdu: “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.”
Hz Aişe’nin naklettiğine göre bir arabi Rasulullah’a gelerek: “Siz küçük çocukları sevip öpüyorsunuz, biz onları öpmeyiz” dedi. Hz.Peygamber ona şöyle buyurdu: “Alahu Teala senin kalbinden merhameti çekip çıkarmışsa ben ne yapabilirim?”
Anne-babanın, çocuklarına acıyarak onları doğuştan gelen İslam fitratı üzere yetiştirmesi ve ebedi hayata hazırlaması gerekir. Hadiste şöyle buyurulur: “Her doğan çocuk İslam fıtratı üzere doğar. Daha sonra ana-babası onu Yahudi, Hristiyan veya ateşperest yapar.”
Ebu Hureyre, yukardaki hadisi naklettikten sonra şu ayeti okumuştur: “Ey Muhammed! Sen yüzünü hanif olarak dine, Allah insanlar hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona çevir. Allah’ın yaratışında hiçbir değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”
Diğer yandan çocukların da ana-babaya gerekli sevgi, saygı ve itaai göstermesi gerekir. Özellikle yaşlılık devresinde bu daha çok önem kazanır.
Allahü Teala şöyle buyuruyor: “Rabbin yalnız kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emret ti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine *öf” bile deme; onları azarlama; her ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçakgönüllülükle üzerlerine kanat ger ve; “Rab- bim! Küçüklüğümde beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et” diyerek dua et.
Abdullah b. Mes’ud (r.a.), Rasulullah (s.a.v.)’a hangi amelin da ha faziletli olduğunu sormuş ve Allah’ın Rasulü (s.a.v.) şu cevabı vermiştir: “Vaktinde kılınan namaz”; sonra hangisi sorusuna ise “ana-babaya iyilik” diye cevap vermiştir.”
Allah’ın Rasulü, çeşitli hadislerinde ana-baba ile ilişiği kesmenin büyük günahlardan olduğunu belirtmiştir. Haklı durumlar dışında ana-babayı üzen, onlara eza veren bir fil “ilişik kesme” sayılmıştır. Bu duruma göre, itaat etmek vacipdir. Bu durumda onların emrine karşı gelmek ise, “ilişik kesme” kapsamına girer.
İnsanların vereceği emirlere uymak, Allah’ın emir ve yasaklarıyla çelişmesi ön şartına bağlıdır. Ana-babaya itaat da bu prensiple sınırlıdır.
Sonuç olarak oğul ve kızlar, ana ve babaların İslam’a uygun olmayan, İslâmî emir ve yasaklarla çelişen emir ve isteklerine uymak zorunda değildir. Ebeveynin çocuklarına namaz, oruç, hac, zekat gibi açık farzları işlememesi veya faizli muamele yapması, tesettürü bırakması gibi istekleri bunlar arasında sayılabilir. Çocuğun bunun gibi konularda ebeveynine itaat etmemesi sorumluluk doğurmaz. Çocuğun inancını sarsacak konular da bu kapsama girer. Nitekim ayet-i kerimede şöyle buyurulur: “Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını emretmişizdir. Eğer onlar seni, hakkında bilgin olma yan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme.” ”
4. Karı-koca arasındaki ilişkiler de karşılıklı sevgi, saygı ve güzel muaşeret esasına dayanmalıdır.
Allah Teala, aile yuvasının “iyi geçim” esasına dayanması gerektiğini şöyle belirtir: “Eşlerinizle iyi geçininiz. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah’ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz
Rasulullah (s.a.v.) ise şöyle buyurmuştur: “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olandır. Ben de aileme karşı hayırlı olanım.”
Hz. Peygamber (s.a.v.) eşleriyle en güzel geçim halindeydi. Da ima güleryüzlü ve tatlı dilliydi. Aile fertlerine iltifat eder ve onların maişetini geniş tutardı. Hz. Aişe, Allah elçisinin kendisiyle yaptığı bir yarışı şöyle anlatır: “Rasulullah (s.a.v.) benimle bir yarış yapmış ve ben onu geçmiştim. Bu, benim bedence zayıf olduğum bir sırada olmuştu. Daha sonra ben kilo alınca yeniden yarıştık, fakat bu kez O, beni geçti.” ”
Kadının, kocasının meşru olan isteklerine uyması gerekir. Örfe ve toplum değerlerine göre ev içinde kadına ait olması gereken iş ve hizmetleri iyi geçimin bir sonucu olarak kadın yapmalıdır. Dengi aileler hizmetçi çalıştırmıyorsa temizlik, çamaşır ve mutfak işleri kadına ait işler arasında sayılabilir. Çocuklarının bakımı da bu kap sama girer.
Kadın ma’siyet sayılan emirlere uymaya zorlanamaz. Allah’ın Rasulüne hangi kadının daha hayırlı olduğu sorulunca, şu cevabı vermiştir: “Kocası kendisine bakınca, ona neşe ve sevinç verir, emrederse itaat eder, kendi malı ve özel yaşantısı konusunda, kocasının sevmediği şeyi yapmaz.”
Sonuç olarak dünya hayatını ömür boyu birlikte yaşamaya karar veren eşler, birbirinin değerini iyi bilmeli, karşılıklı anlayış ve fedakarlık içinde İslam’ın belirlediği ilkelere uyarak Yüce Allah’ın rızasını kazanmaya çalışmalıdır. Ne kadının ne de erkeğin, hayatı çekilmez hale getirmeye hakkı yoktur. Eşlerin geçimsizliğinden özellikle aile içindeki dini yaşantı zarar görmeye başlamışsa, tarafların İslam’ın bu konuda getirdiği önlemleri alma hakkı doğar. Öğüt, hafifçe dövme, yatakta yalnız bırakma, hakeme başvurma ve boşama bunlar arasında sayılabilir.
5. Aile içinde eve giriş ve çıkışlarda aşağıdaki edeplerin gözetilmesi gerekir. Eve girerken zile basmak, girince selam vermek, hal hatır sormak, çocukların ana-babalarına ait odalarına izinsiz gir memesi gibi edepler bunlar arasında sayılabilir
Kur’an-ı Kerim’de başkasının evine giriş edebi ise şöyle açıklanmıştır: “Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, kendinizi tanıtıp ünsiyet kurmadan ve ev halkına selam vermeden girmeyin. Herhalde bunun, sizin için daha iyi olduğunu düşünüp anlarsınız.”
Devamı olan ayetlerde ise; evde kimse yoksa, izinsiz girilmemesi ve “geri dönün” denilirse, hemen dönülmesi, ancak bu gidilen evde kendimize ait eşya bulunur, fakat o sırada evde kimse oturmuyorsa buraya girmekte bir sakınca olmadığı belirtilir.
Diğer yandan evin içinde birlikte yaşayan erginlik çağına girmeyen çocukların, günün üç vaktinde, yatak odasına veya dinlen me yerine girerken üç defa izin istemeleri esası getirilir. Bu üç vakit; sabah namazından önce, öğleyin dinlenmek için yatıldığında veya yatsı namazından sonraki vakittir. Çünkü bu vakitlerde, kişinin giysilerini çıkarmış olması mümkündür. Evin ergin çocuklarının da aynı şekilde izin isteyerek bu yerlere girebileceği vurgulanmıştır.
Sonuç olarak İslam’ın getirdiği bu ev içi veya dışardan gelenlerin görüşme edebi, insanların tecrübelerle ulaşabileceği en yararlı ve en güvenli kurallardır.
Günümüzde uygulanan kilit, kapı zili, diyafon, hatta görüntülü kamera sistemi vb. önlemler, görüşmelerde güveni sağlama gayesi ne yöneliktir. İslam, on beş asır önce görüşmelerdeki bu güvenlik sistemini kurmuştur. Aynı sistem, dükkân, mağaza, depo, büro, fabrika vb. işyerlerini de kapsamına alır. Belki kapısı herkese açık olan yerler için giriş izni verilmiş sayılır. İşyeri temsilcisiyle, selam verilerek ünsiyet kurulmuş olur.
6. Aile fertleri, günün gerektirdiği bilgi, görgü, edep ve tecrübe ile sürekli bir gelişmenin içinde bulunmalıdır. İslam, pratik ve dinamik bir dindir. Bu yüzden mü’minlerin sürekli maddi ve manevi bir gelişmenin içinde olmalarını ister. Önce ana ve baba, çeşitli konulardaki bilgi ve amel eksikliğini gidermeye çalışmamalıdır.
Çocuklar da günün şartlarına göre en az lise düzeyinde bir eğitim görmeli, mümkün olursa yüksek eğitim de yaptırılmalıdır. Ancak yüksek öğrenim gören gençler yalnız devlet kapısına güvenmemeli, kendi mesleğine uygun iş alanlarını kendi çabalarıyla meydana getirmeye çalışmalıdır.
İslam dini, mü’minleri sürekli ilim talebine teşvik etmiştir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “…De ki: Hiç bilenlerle bilme- yenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri düşünüp fikir üre tir. ” “. Ve de ki: Rabbim! Benim ilmimi artır.”
“… Kulları içinden ancak alimler, Allah’tan (gereğince) korkar. Şüphesiz Allah, daima üstündür, çok bağışlayandır.”
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ilme teşvik eden pek çok hadisleri vardır. Burada birkaçını zikredeceğiz: “İlim edinmek için çalışmak her Müslümana farzdır.
“Bir topluluk Allah’ın evlerinden bir evde toplanır, Allah’ın kitabını okur ve onu aralarında müzakere ederlerse, melekler onları kuşatır, üzerlerine sekinet iner ve kendilerini ilahi rahmet kaplar. Yüce Allah, onları nezdindeki kimselerle anar.” “Allah, hakkında hayır murad ettiği kimseyi dinde fakih kılar.”
Sonuç olarak bir ailede herkes kendi iş, çalışma ve meslek alanı ne ise, öncelikle kendisine her gün gerekli olan İslami bilgileri öğrenmesi gerekir. Çiftçi bununla, tüccar ticaretle, sarraf kendi mesleğiyle ilgili esasları öğrenmelidir. He Ömer’in devlet başkanı olunca valilere şu genelgeyi yayınladığı nakledilir: “Bizim çarşı ve pazarlarımızda, ticaretin dini esaslarını bilmeyen alış-veriş yapmasın.”
7. Aile bireylerinin İslam ahlakıyla ahlaklanmaları hedeflenmelidir. İslam, en son ve en mükemmel bir din olduğu için en yüce ahlak değerleri de onda toplanmıştır. İslam ahlakının esaslarını vahiy ve sünnet belirlemiştir. İslam’ı en güzel şekilde yaşayan ve İslam ahlakının en iyi örneklerini veren Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulur: “Andolsun ki, Rasulullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.”
Hz. Peygamber (s.a.v.) hem ahlaklı yaşamış hem de ashabını ahlaklı olmaya çağırmıştır. Hadislerde şöyle buyurulur: “Ben ahlakın güzellik lerini tamamlamak üzere gönderildim. ”
“İnsanlara verilen şeylerin en hayırlısı güzel ahlaktır. ” “Mü’minlerin iman bakımından en olgunu ahlakı güzel olandır. ” Peygamber (s.a.v.). insanlar arasında ahlakı en güzel olanıydı.
Sonuç olarak aile içinde çocukların yetişmesi ve eğitilmesi sırasında İslam’ın bu yüce değerlerinin onlara telkin edilmesi veya bu değerleri alabileceği kurs, okul, sohbet, seminer, kamp, konferans vb. yerleri tercihte aile reislerinin gerekli istişare ve feraseti göstermesi beklenir. Çünkü çeşitli eğitim kurumlarında yalnız pozitif ve tabiat bilimlerini okuyan gençlik, manevi ilim ve değerlerden habersiz yetişirse, belki diploma sahibi olmakta, fakat emanete ehil duruma gelememektedir.
Allah korkusu ve ahiret inancı olmayan bir kimse, hayatta ele geçirdiği makamları ve maddi imkanları kendi kişisel çıkarlar için kullanabilmekte ve toplum bundan ciddi yaralar almaktadır. Bu yüzden günün gerektirdiği bilgi ve tecrübeleri kazanan imanlı gençlik, aynı zamanda sabır, tevekkül, haya, tevazu, edep gibi güzel huyları alır ve kibir, ucub, hased kin ve yalancılık gibi kötü huylan da bırakırsa İslam toplumunun özlediği ve ihtiyaç duyduğu emanet ehilleri yetişmiş olur. İşte mü’min bir ailenin, çocuklarını böyle bir eğitimden geçirmesi ve ömür boyu güzel ahlak üzere bulunmayı hedeflemesi gerekir. Bu yolda gösterilecek gayretin, sonuç versin veya vermesin, sahibine ecir kazandıracağından şüphe yoktur.
BENZER KONULAR:
Cevapla