Paylaş
Müslümanlar Arasında Gruplaşmaların Sebebi Nedir?
BildirQuestion
Please briefly explain why you feel this question should be reported.
İslâm tarihine ilişkin kitaplarda Hz. Peygamber’in vefatından kısa bir süre sonra Hz. Osman’ın öldürüldüğünü, Hz. Ali döneminde Müslümanların birbirleriyle çatıştıklarını ve daha sonra farklı gruplara ayrıldıklarını okumaktayız. Aynı dine, aynı kitaba ve aynı peygambere inandıkları halde Müslümanlar arasında bu farklı gruplar/ gruplaşmalar nasıl olabilmektedir?
Mezhepler tarihinin klasik kaynaklarında Müslümanların gruplaşmaları, farklı görüşler benimsemeleri, görüşlerin sebep olduğu tefrika ve mezheplerin ortaya çıkışlarıyla ilgili farklı sebepler sıralanmaktadır. Örneğin Şehristâni (6. 548/1153) Hz. Peygamber (sas) hayattayken bile mezheplerin ayrışmasına sebep olan görüşlerin temsilcisi sayılabilecek kişilerin olduğunu savunur. Uhud Savaşı’na katılmayan mürnafıkların bu savaşta şehit düşenler için “Onlar yanımızda olsalardı ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi” (Âli İmran 3/156) diyenlerin, kaderin kendi ellerinde olduğunu iddia edenlerin görüşünü söylemiş olduklarını kaydeder. Müşriklerin “Allah isteseydi biz ve atalarımız O’ndan başkasına tapmazdık” (Nahl 16/35) ifadesini de cebr görüşünün ifadelendirilmesi olarak değerlendirir. Şehristâni, mezheplerin ortaya çıkışıyla ilgili birçok sebep sıralar. Bunlardan iktidar mücadelesiyle ilgili olanı dikkat çekicidir. Şehristâni”nin ifadesiyle “İslâm ümmeti arasındaki en büyük anlaşmazlık” imamet (halifelik/iktidar) konursunda olmuştur. İslâm’da dini hususların hiçbirinde, taraflar imamet için olduğu kadar birbirine karşı silaha sarılmamıştı. (Şehristâni, ef. Milel ve’n-nihal, 5. 31).
Mezhep kelimesi yerine çoğunlukla kullanılan fırka terimi, Türkçede de iktidar için mücadele veren partileri ifade emek için kullanılmaktaydı.
İlk halife olarak Hz. Ebü Bekir’in (ra) seçilmesiyle ilgili rivayetler seçim sürecindeki gruplaşmaların Ensâr, Muhacir ve kabil, asabiyeti olarak gerçekleştiğini göstermektedir. Sakifetü Beni Sâid, (Sâideoğulları gölgeliğil denilen yerde toplanarak iktidara talip olan bu grupların temsilcileri kendilerine göre gerekçelerini ifade etmişlerdi. Bu seçim süreci özellikle Şia mezhebi ve kolları tarafında, farklı bir tarih okumasına tabi tutulmaktadır. Hz. Ebü Bekir döne. minde (11-13/632-634) dinden dönenler (ridde) ile savaşlar yapılmıştı, Hz. Ebü Bekir’in tavsiyesi ile Hz. Ömer halife olmuştu. Hz. Ömer döneminde (13-23/634-644) Sâsânilerden Irak ve İran ile Bizans’tan Suriye ve Mısır fethedilmişti. Böylece İslâm dini Hz. Peygamber’in vefatından kısa süre sonra farklı din ve kültürlerin mensuplarının çogunlukta olduğu bölgelere yayılmıştır.
Yeni Müslümanlar arasında, eski din ve kültürlerinde var olan bazı kabuller tamamen ortadan kalkmamıştır. Sâsân/Fars kültüründeki yöneticinin kutsal kabul edilmesi ile Şia mensuplarının imamlarına verdikleri vasıflar arasındaki benzerlik bunun örneğidir. Hz. Hüseyin ile evlenen Şehrbânü’nun, Sâsâni sarayından biri olarak Hz.Muhammed’in (sas) nesebi ile birlikte Sâsâni neslini de devam ettirdiği kabul edilmektedir.
İbn Hazm (6. 456/1064), Müslümanlar arasında bu fırkaların çıkmasının esas sebebini Fars/Sâsâniler ile ilişkilendirmektedir. Farslar güçlü bir krallığa sahiplerdi. Kendilerini üstün ve soylular olarak görüyorlar, diğer insanları köleleri sayıyorlardı. Onlara göre Araplar en tehlikesiz kimselerdi. Devletleri, Araplar eliyle yıkılınca bu durum kendilerine çok ağır geldi. İslâm ile hile yoluyla mücadeleye giriştiler. Bir kısmı İslâm’a girdiğini açıkladı. Hz. Peygamber’e, ehl-i beytine muhabbet görüntüsüne büründüler ve Hz. Ali’ye zulüm yapıldığı şayiasını yaydılar. Böylece Şia mensuplarına meylettiler, onları İslâm’dan çıkarmak için çeşitli yollara başvurdular (İbn Hazm, el-Fasl, H, 20).
Mezhepler hakkında yazanlar muhalifi oldukları mezhepleri başka dinlerden etkilenmekle itham etmişlerdir. Örneğin Allah’ın kötülüğü/ şerri yaratmayacağını savunanlar hakkında “Kaderiyye bu ümmetin mecüsileridir” rivayeti yaygın olarak kullanılmaktadır. Mu’tezile mensupları da Allah’ın sıfatlarını kadim kabul edenleri Hristiyanlara benzetmektedir. Sıfatları, Hristiyanların teslis inancına benzer şekilde benimsemekle çok sayıda kadim (taaddüdü kudemâ) kabul edildiğini iddia etmektedirler.
Dini metinler yani Kur’ân ve hadislerin bazı ifadeleri açıklama gerektirir. Bazı ayetlerin delaletleri açık ve net (muhkem) olduğu için kolayca anlaşılabilir. Bazıları ise müteşabih olup anlaşılması için açıklama gerekir. Hz. Peygamber hayattayken insanların sorunlarını çözüyor, sorularını cevaplıyordu. Vefatıyla birlikte vahyin kaynağı ile olan bu türlü ilişki sona ermiştir. Ortaya çıkan meseleler için görüşüne başvurulacak kişi sayısı çoğalmıştır. Bunların ortaya koyduğu görüşlerde farklılıklar olmuştur. Zamanla görüşleri geniş kitlelerce benimsenmiş isimler, mezhep denilen yapıların imamları sayılmıştır. İnsanın olduğu her yerde farklı görüşlerin olması tabiidir. Farklı anlayıştaki kişi ve gruplar kendilerini meşrulaştırmak için dini metinleri kullandılar. Mezhepler Hz. Peygamber’in vefatından sonra ortaya çıkmış; farklı âlimlerin İslâm’ın kaynaklarından çıkardıkları görüşlerin zamanla kurumsallaşmasıyla oluşmuştur. Dolayısıyla mezhepler beşeridir. Başka bir ifadeyle söylemek gerekirse insanların din yorumudurlar.
Adem Arıkan
Cevapla