Paylaş
Müslümanların Habeşistan’a hicret etmesi kısaca
Question
Habeşistan’a Hicret
habeşistan’a hicret özet kisa
(müslümanların habeşistan’a hicret etmesinin sebepleri ve sonuçları nelerdir)
Hz. Peygamber Mekke’deki baskı ve zulüm ortamında bulunan müslümanlara Habeşistan’da adaletli bir hükümdar bulunduğunu söyleyerek, can güvenliği ve dinî hürriyet İçinde yaşayabilecekleri bu ülkeye geçici bir süre İçin göç etmelerini tavsiye etti. Bunun üzerine müslümantar, ilk kafilesi peygamberliğin beşinci yılma rastlamak üzere bir yıl arayla peş peşe Habeşistan’a iki kafile halinde göç ettiler. Her iki kafilede göç edenlerin sayısı – on yedisi kadın olmak üzere – yüzbeş idi.
Habeşistan hicreti İslâm’ın tebliğinde yeni bir sayfa oluşturuyordu. Çünkü bu, sırf sıkıntılardan kaçma hareketi olmayıp, aynı zamanda İslâm’a çağrı faaliyetinin bir uzantısı niteliğindeydi. Nitekim müşrikler, müslümanlığın Habeşistan’da yayılarak güçlenmesinden ve müslümanların sayılarının artarak kendilerini tehdit etmesinden endişe ettiler ve hükümdara iki kişilik elçi heyeti göndererek çeşitli hediyelerle saraya sızmasını sağladılar; müslümanları bozguncu gibi göstererek oradan attırmak için çaba sarfettiler. Ancak, müslümanların kafile başkanı durumunda olan Cafer b. Ebî Talip’in şaheser savunması sayesinde hükümdar, gerçekleri anlamakta gecikmedi. Elçiler elleri boş geri dönmek zorunda kaldılar. Hz. Peygamber ile Kureyş müşrikleri arasında bir yumuşama olduğuna dair yanlış haberlerin Habeşistan’a kadar ulaşması ile oradaki muhacirlerden bir kısmı Mekke’ye gelmişlerdi. Müslümanlara yapılan sert muamelenin hiçbir şekilde yumuşamadığı ortaya çıkınca bazıları Habeşistan’a döndüler, bazıları da sıkıntıları göze alıp Mekke’de kaldılar.
Peygamberimizin hayatını OKU
BENZER KONULAR:
Answers ( 2 )
Rasulullah (sav) Mekke’deki baskı ve zulüm ortamında bulunan müslümanlara Habeşistan’da adaletli bir hükümdar bulunduğunu söyleyerek, can güvenliği ve ibadetlerini özgürce yapabilmek için buraya hicret etmelerini tavsiye etti. Müslümanlar, ilk kafilesi peygamberliğin beşinci yılma rastlamak üzere bir yıl arayla peş peşe Habeşistan’a iki kafile halinde göç ettiler. Göç edenlerin sayısı on yedisi kadın olmak üzere yüzbeş idi. Habeşistan hicreti İslam’ın tebliğinde yeni bir sayfa oluşturuyordu. Çünkü bu hicret, sadece sıkıntılardan kaçmak için değil, aynı zamanda bir tebliğ görevinde idi. Müşrikler, müslümanlığın Habeşistan’da yayılarak güçlenmesinden ve müslümanların sayılarının artarak kendilerini tehdit etmesinden endişe ettiler ve hükümdara iki kişilik elçi heyeti göndererek çeşitli hediyelerle saraya ulaşmasını sağladılar; Müslümanları bozguncu gibi göstererek oradan adeta kovmak için çaba sarfettiler. Ancak, Müslümanların kafile başkanı durumunda olan Cafer b. Ebî Talip’in savunması sayesinde hükümdar, gerçekleri anlamakta gecikmedi. Elçiler elleri boş geri dönmek zorunda kaldılar. Rasulullah (sav) ile Kureyş müşrikleri arasında bir yumuşama olduğuna dair yanlış haberlerin Habeşistan’a kadar ulaşması ile oradaki muhacirlerden bir kısmı Mekke’ye gelmişlerdi. Müslümanlara yapılan sert muamelenin hiçbir şekilde yumuşamadığı ortaya çıkınca bazıları Habeşistan’a döndüler, bazıları da sıkıntıları göze alıp Mekke’de kaldılar.
Müslümanların Habeşistan’a hicreti
Mekke’de Müşriklerin baskısı altında zor günler geçirmeye başlayan ilk Müslümanlar, bir çıkış yolu olarak Habeşistan’a hicret etmek durumunda kalmışlardı. İnandıkları gibi yaşayabilmek uğruna Habeşistan’a hicret eden Müslüman topluluğun temsilcisi Ca’fer b. Ebi Talib orada Kral Necâşî’ye bir konuşma yaptı. Bu konuşmadan Arap toplumunun İslâm’dan önceki dinî ve sosyal hayatının yanı sıra İslâm’ın mesajını bütün açıklığı ile öğrenmekteyiz. Ca’fer b. Ebî Talib, konuşmasında şöyle demişti: “Ey hükümdar! Biz cahil bir millettik. Putlara tapardık. Leş yerdik. Her türlü kötülüğü işlerdik. Akrabalarımızla ilişkilerimizi keserdik. Komşularımıza kötülük yapardık. Kuvvetli olanlarımız zayıf olanlarımızı ezerdi. Yüce Allah, bize kendimizden; soyunu, doğruluğunu, güvenilirliğini, iffet ve inceliğini bilip duyduğumuz bir peygamber gönderinceye kadar, biz bu durumda idik. O Son Peygamber; bizi Allah’a, Allah’ın birliğine inanmaya, O’na kulluğa, bizim ve atalarımızın tapındığı taşları ve putları kırmaya davet etti. Doğru söz söylemeyi, emanetleri yerine getirmeyi, akrabalık haklarını gözetmeyi, komşularla güzel geçinmeyi, günahlardan ve kan dökmekten sakınmayı bize emretti. Her türlü ahlâksızlığı, yalan söylemeyi, yetimlerin malını yemeyi, namuslu kadınlara dil uzatmayı ve iftira etmeyi bize yasak etti. Hiçbir şeyi eş, ortak koşmaksızın bir Allah’a ibadet etmeyi, namaz kılmayı, zekât vermeyi, oruç tutmayı bize emretti…
Biz de o Peygamber’e iman ettik. Onun, Allah’tan getirip tebliğ ettiği mesajları kabul ettik. Hiçbir şeyi ortak koşmadan yalnızca Allah’a ibadet ettik. Onun bize haram kıldığını haram, helâl kıldığını da helâl olarak kabul ettik. İşte bu yüzden kavmimiz bize düşman kesildi. Bu sebepten kanlı ellerini gırtlağımıza dayayıp bize zulmettiler. Bizi dinimizden döndürmek, Allah’a ibadetten alıkoymak, putlara taptırmak için türlü işkencelere ve zorlamalara uğrattılar. Bizi, sırf İslâm ile hayat bulduğumuz için perişan ettiler. Bize eski kötülüklerimizi yaptırmak için uğraştılar. Bizi dinimizden, Peygamberimizden ayırmak gayesiyle yanıp tutuştular. Biz de senin yurduna, senin ülkene can attık ve sana siğındık. Seni başkalarına tercih ettik. Senin himayene, komşuluğuna güvendik. Senin yanında haksızlığa uğramayacağımızı ümit ediyoruz! Selâm konusuna gelince: Biz seni, Allah Resûlü’nün selâmı ile selåmladık ki, birbirimizi de öyle selámlarız. Cennete gireceklerin selâmlarının da böyle olduğunu Allah’ın Resûlü bize öğretti. Bunun için biz de seni öyle selamladık. Sana secde etmedik, çünkü biz, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan başkasına secde etmekten Allah’a sığınırız!” Hükümdar Necâşi bu sözleri dinledikten sonra heyecanla: “Allah’a yemin ederim ki bu sözler Hz. Műsā ve Hz. İsa’ya gelen vahiylerle aynı kaynaktandır.” dedi. Ardından kendisinden Müslümanları korumamasını isteyen Mekkeli Müşriklerin elçilerine dönerek: “Siz ikiniz gidin artık. Vallahi, ne ben onları size teslim ederim ne de kimse onlara dokunabilir.” sözleriyle taleplerini reddetti.