Paylaş
Ölüm Haberini Vermenin Hükmü
Question
Ölüm Haberini Vermek
Ölüm haberi vermenin dini hükmü nedir, nasıl verilir?
Sahabeden bazıları Rasulullah (s.a.s) hadisinde geçen “Ölüm haberini yaymayın. Çünkü bu, cahiliyet adetlerindendir” sözünün zahirine tutunup bu olayın caiz olmadığı görüşüne sahib olmuştur. Şimdi bu konudaki yasaklayıcı ve izin verir tarzdaki, hadisleri zikretmeye başlayalım. “…Abdullah bin Mes’ud (r.a)’den rivayet edilmiştir:
Rasulullah (s.a.s) buyurdu ki: “Na’y (ölüm haberi salmak) dan sakının! Çünkü na’y, cahiliyet amelindendir.” Abdullah “na’y, ölümü duyurmaktır” dedi.
Başka bir hadiste de şöyle geçmektedir:
“Ebu Hayyan’ın babasından naklettiğine göre “Benim ölümümü kimseye duyurmayın ve beni Allah’a havale ediniz.” Demiştir. Diğer bir rivayette de şöyledir:
“…Huzeyfe (r.a)’den rivayet edilmiştir; dedi ki: “öldüğüm vakit benim (ölümümü) hiç kimseye bildirmeyin. Çünkü na’y (ölüm haberini salma) olmasından korkarım. Nitekim Rasulullah (s.a.s) den, na’yi menettiğini işittim.
Bir diğer rivayette de şöyle geçmektedir:
“…Bilal el-Absiyyu dedi ki: Huzeyfe, ailesinden birinin cenazesinde olduğu zaman onlardan hiçbirinin diğerini çağırmasına izin vermedi ve söyledi ki: Ben bunun na’y olmasından korktum. Ben Rasulullah (s.a.s)’ın na’yı yasakladığını işittim.
Bu hadisi bize nakleden sahabeler hadisin zahiriyle amel etmişlerdir. Ama ulema buradaki Nay’ı yani ölüm haberinin cahiliyette ki gibi övgü ile olanından nehyedildiğini belirtmişlerdir. Çünkü Rasulullah (s.a.s) bizatihi bunu yapmıştır. Şimdi bu hadisleri zikredelim:
“…Ebu Hureyre’den naklen rivayet ettiği şu hadisi okudum: Rasulullah (s.a.s): Necaşi’nin vefatını halka günü gününe haber verdi. Sonra cemaati namazgâha çıkardı ve dört tekbir alarak cenaze namazını kıldı.” Başka bir rivayette de.
“…Enes İbn Malik (r.a) şöyle demiştir: Peygamber (s.a.s) minber üzerinde “Sancağı Zeyd İbn Harise aldı, akabinde şehid edildi. Sonra sancağı Cafer ibn Ebi Talib aldı; o da şehid edildi”. Sonra sancağı Abdullah ibn Revaha aldı; oda şehid edildi, buyurdu. (Bunu söylerken) Rasulullah’ın iki gözünden yaş akıyordu. (Rasulullah devamla): “Bundan sonra sancağı emirsiz olarak Halid İbn Velid aldı ve ona feth ihsan olundu” buyurdu. 242 Başka bir rivayette şöyle geçmektedir:
“…Bize Yahya ibn Said tahdis edip şöyle dedi: Bana Abdurrahman kızı Amre haber verip şöyle dedi: Ben Aişe (r.a)’den işittim şöyle diyordu: Zeyd ibn Harise, Cafer ve Abdullah ibn Revaha’nın ölüm haberleri geldiği zaman Peygamber (s.a.s) mescide oturdu. Kendisinde hüzün fark ediliyordu. (…)
Bu konuda şu hadisi de zikredelim: “…(Ebu Hureyre’den şöyle demiştir):
Bir zenci adam yahud zenci kadın, mescidi süpürür idi, vefat etti. Peygamber (s.a.s) onun halinden sordu. Öldü dediler. “Bana haber vermeli değilmiydiniz? O adamın yahud o kadının kabrini bana gösteriniz” buyurdu. Müteakiben o adamın veya kadının kabrine vardı ve üzerine namaz kıldı.
Yine İmam Beyhaki, Sunenu’l-Kubra’sında İmam Malik (rh.a)’in şu sözünü kaydeder.
“Malik bin Enes’den dedi ki: Bir adamın ölümü için mescidin kapılarında bağırılmasını sevmem. Şayet mescidin çevresinde insanlar öldüğünü bildirirse bunda bir beis olmaz.”
Buraya kadar zikrettiklerimizde bu işin cevazına dair olan delillerdendir.
Bu konu ile ilgili olarak, Vehbe Zuheyli de şunları kaydetmiştir:
“Cumhura göre: Bir kimsenin ölüm haberini namazda ve benzeri şeyler için topluca bulunan yerlere ilan etmekte bir beis yoktur. Çünkü Buhari ile Müslim’in rivayet ettiklerine göre, Hz. Peygamber (s.a.s) Necaşi’nin öldüğü gün, ashabına ölüm haberini duyurmuştur. Yine Hz. Peygamber (a.s) Cafer b. Ebu Talib, Zeyd bin Harise ve Abdullah b. Revaha’nın ölüm haberini vermiştir. Hanefilerin sonradan gelen bazı alimleri, eğer ölen şahıs alim ve zahit veya mübarek bir kimse ise cenaze namazı için sokaklarda onun ölümünü dellallar aracılığı ile duyurmayı güzel görmüşlerdir. Esah olan görüşte budur. Özellikle zamanımızda bunu yapmak en iyisidir. Çünkü ölü ile birçok kişinin müşterek hukuku vardır. Bunların haberdar edilmesi gerekir.
Cahiliyet döneminde olduğu gibi ölen kişinin övünülecek taraflarını ve eserlerini hatırlatarak ölüm ilanı vermek mekruhtur. Çünkü bu şekilde ölüm haberi vermek yasaklanmıştır. Nitekim Tirmizi de bu husustaki yasaklamayı sahih kabul etmiştir. Bu cahili ölüm ilanı tarzı, sadece ölüm haberini vermekten farklı bulunmaktadır.
Hanbelîlere göre: Bir dellal kiralayıp, falanca oğlu falanca ölmüştür, cenazesine gelin, şeklinde ölüm haberi verdirmek mekruhtur. Çünkü Huzeyfe (r.a) şöyle demiştir: “Hz. Peygamber (a.s)’in cenaze ilanı vermeyi yasakladığını işittim. Huzeyfe (r.a) kendisi için de şöyle demiştir: “Öldüğüm zaman ölüm haberimi kimseye ilan ettirmeyin. Çünkü ben bunun na’y olmasından, yani cahiliye dönemindeki yasaklanmış ölüm ilanı olmasından korkarım. “İbni Ömer de şöyle demiştir: “Ölüyü ilan etmek, cahiliye dönemindeki ölü ilanıdır. El-Mühezzeb adlı kitabın yazarı Şafiilere göre ölüm haberi vermenin mekruh olduğunu tesbit etmiştir. Ancak, Nevevi’nin ilk olarak zikrettiği husus itimada şayandır, ”
Yeri gelmişken Türkiye topraklarında ihdas edilen bir bidata değinmekte fayda vardır. Bu topraklarda yaşayan insanların adet haline getirdikleri “sala”, aslının İslam’da olmadığı bir bidattır. Yaptığımız araştırmalarda güvenilir kaynaklarda bu işin cevazını bırakın, zikredildiğini bile duymadık. Bu yapılan işi hocalara sorduğumuzda onlarda bu işin İslam’da olmadığını söylediler. Bu konu ile ilgili olarak şu hadisleri okuyalım:
“…Aişe (r.a) şöyle demiştir: Rasulullah (s.a.s):
“Her kim bizim şu din işimizin içinde ondan olmayan bir bid’at icad ederse, o reddedilmiştir; batıldır” buyurdu.
Diğer bir rivayette şöyledir:
“…İrad b. Sariye’den (naklen) rivayet etti (ki İrad) şöyle dedi:
(Bir gün) Rasulullah (s.a.s) bize sabah namazını kıldırdı. Sonra bize öyle güzel, fasih bir va’z verdi ki (cemaatin) gözlerinden yaş boşandı, kalpler ürperdi. Bunun üzerine birisi şöyle dedi: “Ya Rasulallah! Sanki bu veda va’zıdır. O halde bize tavsiyede bulunun!” şöyle buyurdu: “Size Allah’tan korkmayı, Habeşli bir köle de olsa (başkanınızı) dinleyip itaat etmeyi tavsiye ederim. Çünkü durum şu ki, sizden benden sonra yaşanacak olan kimseler yakında çok ihtilaflar görecekler. Binaenaleyh benim sünnetime, doğru yolu bulan, hidayete erdirilmiş halifelerimin sünnetine sarılır. Bunlara azı dişlerinizle (yapışır gibi sımsıkı) yapışın. Sonradan çıkarılmış şeylerden sakının. Çünkü sonradan çıkarılmış her şey bid’attir.” (Ravi): Ebu Asım, bir defa da (hadisin bu kısmını) şöyle nakletmiştir: “işlerin sonradan çıkarılmışlarından sakının. Çünkü her bid’at sapıklıktır.”
Bu konu ile ilgili olarak, kendisine ölüm haberi verilen kişilerin takınması gereken tavrı da zikredelim: Allah (c.c) kitabında kendine herhangi bir musibet gelen müminin tavrının şöyle olması gerektiğini bildirmiştir: “Onlar kendilerine bir musibet gelip çattığında: “Muhakkak biz Allah’ınız ve muhakkak biz O’na dönücüleriz” diyenlerdir.
İşte Rablerinden salâvat ve rahmet hep onların üzerinedir ve onlar hidayet bulanların ta kendileridir. (Bakara 2/56-7)
Allah azze ve celle müminin tavrını böyle belirlemiştir. Sünnete başvurduğumuzda da şöyle açıklanmıştır:
“…Ebu Sinan’dan rivayet edilmiştir; dedi ki: Oğlum Sinan’ı toprağa verdim. Ebu Talha El-Havlani, kabrin kenarında oturuyordu. (Kabirden) çıkmak istediğimde elimden tuttu ve “ya Eba Sinan!” dedi. “Sana bir müjde vereyim mi?” ben de “evet” dedim. Dedi ki; “Ed-Dahhak bin Abdurrahman bin Arzeb, Ebu Musa el-Eşari’den bana tahdis (rivayet) etti ki, Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu: “Kulun çocuğu öldüğü zaman, Allah meleklerine “Kulumun çocuğunun ruhunu kabzettiniz mi?” buyurur. Melekler “evet” derler. “Onun gönül meyvasını kabzettiniz (kopardınız)” buyurur. Melekler “evet” derler. “Kulum ne dedi?” buyurur. Melekler “sana hamdederek, inna lillahi ve inna ileyhi raciun” dedi, derler. Allah “kuluma cennette bir ev yapın ve adını “hamd evi” koyun!” buyurur.
Başka bir rivayette de şöyle geçmektedir:
“…Ümmü Seleme’den (rivayet edildiğine göre), Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurmuştur:
“Birinize bir musibet geldiği zaman inna lillahi ve inna ileyhi raciun Allahümme indeke ahtesibü musibeti feacirini fiha ve ebdil libiha hayran minhadesin.”
Mü’minin musibetler karşısında takınacağı tavır budur. Allah azze ve celle her hareketimizde mümin tavrını muhafaza etmeyi nasip etsin. Amin.
Kaynak: Cenaze Ahkamı
BENZER KONULAR:
Answer ( 1 )
İslam’da ölüm haberi vermek, ölen kişinin yakınlarına bilgi iletmek ve cenaze işlemlerinin organize edilmesi açısından önemli bir vazifedir. Bu durumun dinî hükmü, niyete ve şekle bağlı olarak değerlendirilir.
Ölüm Haberini Vermenin Hükmü:
Dikkat Edilmesi Gereken Hususlar:
Sonuç olarak, ölüm haberini vermek İslam’da caizdir ve hatta gerekli olabilir. Ancak bu süreçte gösteriş, aşırılık ve gereksiz davranışlardan kaçınılmalı; amaç, cenaze işlemlerini kolaylaştırmak, taziyeye vesile olmak ve dua talep etmek olmalıdır.