Ölünün arkasından ağlama konusunda hadisler

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

Peygamber Efendimiz ölünün arkasından ağlamak söz ve uygulamaları

Ölüye Ağlamak hakkında hadis rivayetleri

Ölüye ağlama konusu iki çeşittir. Birincisi Rasulullah’ın izin verdiği, ikincisi yasakladığı, izin vermediğidir. İzin verdiği ağlama çeşidi kalbin hüzünlenmesinden dolayı sessizce bağırıp çağırmadan gözyaşı dökmektir. Yasaklanan ise bağırıp çağırarak, üstünü başını yırtarak, başına toprak saçıp, dizini göğsünü dövüp ağıt yakma şeklindeki ağlamadır. Şimdi ağlamanın cevazı veya yasaklanmasına dair hadislere geçelim:

Birinci hadis imam Tirmizi (rh.a)’nin Sunen’inde geçen, Cabir (r.a)’den nakledilen bir hadistir: Cabir bin Abdullah (r.a) dan rivayet edilmiştir.
Dedi ki. Rasulullah (s.a.s) Abdurrahman bin Avfın elinden tutarak onunla oğlu İbrahim’in yanına gitti ve İbrahim’i can verme durumunda buldu. Peygamber(s.a.s) İbrahim’i kucağına aldı ve ağladı. Bunun üzerine Abdurrahman, Resul-i Ekrem’e “ağlıyor musun?”…” dedi; ağlamaktan (bizleri) menetmiş değil misin? Resul-i Ekrem “hayır!” buyurdu: “Ben ancak iki budala ve cırlak sesi men ettim: Yüzlerin tırmalanması ve yakaların yırtılması (ile) musibet anındaki ses ve şeytanın zırıltısı.”

Yasaklanan ağlayış tarzı yukarıda zikredilmiştir. Bundan dolayı Rasulullah (s.a.s)’ın ağlama ile ilgili rivayetlerini verelim. Sonra yasaklanan ağlama tarzına dair rivayetleri de zikrederiz, İnşallah.

“…Bize Kurayş -ki o İbnu Hayyan’dır. Sabit el-Bunani’den tahdis etti. Enes bin Malik (r.a) şöyle demiştir: Rasulullah ile demirci bir sanatkâr olan Ebu Seyf’in yanına girdik. Ebu Seyf, (Peygamberin çocuğu) İbrahim’in sütbabası idi. Rasulullah, İbrahim’i aldı, onu öptü ve kokladı. Bundan sonra bir kere daha Ebu Seyf’in evine gittik. Bu defa İbrahim can veriyordu. Rasulullah’ın iki gözü yaş dökmeye başladı. Bunun üzerine Abdurrahman bin Avf:

Ya Rasulallah! Halk musibet zamanında sabretmeyebilir; fakat sende mi?

Diye taaccüp ifade etti.

Rasulullah:

“Ey Avf oğlu! Bu halet, bir rahmet ve şefkattir” buyurdu. Sonra bu gözyaşını diğer bir gözyaşı takib etti. Bu defa da, Rasulullah (s.a.s):

-“Şüphesiz göz ağlar, kalb de mahzun olur. Biz ise, Rabbimizin razı olacağı sözden başka söz söylemeyiz. Ya İbrahim! Bizler senin ayrılığınla pek mahzun ve kederliyiz” buyurdu. 195

Başka bir hadiste de şunlar geçmektedir:

“…Asım İbn Süleyman haber verip şöyle demiştir: Ben Ebu Usman’dan işittim, o da Usame ibni Zeyd (r.a)’den ki, Peygamber (s.a.s)’in bir kızı (Zey-
neb) Peygambere:

-“Kızımın ölmesi yakın oldu, bizim yanımıza gel! Diye haber gönderdi.

Usame, Sad İbn Ubade ve zannediyoruz Ubeyy ibn Ka’b de Peygamber’in beraberinde bulunuyorlardı. Peygamber kızına selam gönderip:

“Allah’ın aldığı ve verdiği şey kendisine aittir. Ve her şey Allah yanında (ilahi ilimde bir müddetle) tayin edilmiştir. Sen Allah katından ecir iste ve sabret, diyerek cevap yolladı.

Bu defa Zeyneb Hz. Peygamber’e and vererek muhakkak gelmesini istedi. Bu haber üzerine Peygamber kalktı. Bizde beraberinde kalktık. (Zeyneb’in evine geldiğimizde) çocuk, Hz. Peygamber’in kucağına kaldırılıp verildi. Çocuğun canı çekilmekte ve bir ses işitilmekte idi. Hz. Peygamber’in iki gözü yaş döküyordu. Sa’d bin Ubade:

“Ya Rasulallah! Bu gözyaşı, bu ağlayış nedir? Diye hayretini açıkladı.

Rasulullah:

Bu göz yaşı bir rahmettir ki, Allah onu kullarından istediği kimselerin kalblerine koymuştur. Allah kendi kullarından ancak merhametli olanlara merhamet eyler” buyurdu. 196

Daha önce ölüyü öpme babında zikrettiğimiz “Osman bin Mazu’n (r.a) ile ilgili hadiste de Rasulullah’ın ağladığı rivayet ediliyordu. Hadisi zikre-

delim.

“…Aişe (r.a)’den, demiştir ki:

Rasulullah (s.a.s)’ı ölmüş olan Osman b. Mazu’n’u öperken gördüm. Hatta (gözlerinden) yaşlar akıyordu.”197

Rasulullah (s.a.s) kızı Ümmü Külsüm’ün cenazesinde de ağlamıştır. Bu
konudaki hadis şöyledir:

“…Enes bin Malik (r.a) şöyle demiştir: Bizler Rasulullah’ın bir kızının (Ümmü Külsüm’ün) cenazesinde hazır bulunduk. Enes dedi ki: Ben Rasulullah’ın iki gözünün yaş akıtmakta olduğunu gördüm. Yine Enes dedi ki: Rasulullah (s.a.s):

-“İçinizde bu gece günah işlememiş kimse var mıdır?” diye sordu. Ebu Talha:

Ben varım, dedi. Rasulullah:

“Haydi Kabre in!” buyurdu.

Bunun üzerine Ebu Talha o kadının kabrine indi (de yerleştirdi). 198 Ve uzunca bir rivayet de Hz. Rukayye (r.a) cenazesinde Hz. Fatıma’nın ağladığı kaydedilmiştir. Konu ile ilgili bölümünü aktaralım. “İbni Abbas’tan (dedi ki) (…………..)

Rasulullah’ın kızı Rukuyye öldüğünde Rasulullah (s.a.s) dedi ki: Bizim gerçek selefimizin hayırlısı Osman bin Mazu’n’dur. (İbni Abbas) dedi ki: Kadınlar ağladı, Ömer (r.a) (bu ağlama işini) yapanlara kırbaçla vurdu. Nebi (s.a.s) Ömer (r.a) ağlayan kadınları bırak bu ağlamalarının, şeytanın bağırmalarından (olduğunu söyledi). Sonra Rasulullah (s.a.s) dedi ki: Kalbin ve gözlerin (hüzünlenmesi) Allah’ın rahmetindendir. El ve lisan (ile ağlamak ise) şeytandandır. Rasulullah (s.a.s) Kabrin kenarına oturdu. Fatıma (r.a) gelip Rasulullah’ın yanına oturup ağladı. Rasulullah (s.a.s) ona acıyarak akan gözyaşlarını elbisesinin kenarıyla sildi.”199

Sızlamadan ağlama hakkında şu hadis de delillerimiz arasındadır.

“…Ebu Hureyre (r.a)’den, şöyle demiştir:

Peygamber (s.a.s) bir cenazede idi. Ömer (r.a) ağlayan bir kadını gördü de susturmak için kadına bağırdı. Peygamber (s.a.s):

“Onu bırak ya Ömer! Çünkü göz, yaş dökücüdür. Kalbe musibet gelmiş-
tir. Ölüm vukuatı yakında olmuştur” buyurdu. 200

Hz. Fatıma (r.a)’nın babasına (yani Rasulullah (s.a.s)’me) şöyle ağlamış-

tır: “…Enes bin Malik’ten, Fatıma selam üzerine olsun, babasına ağlarken dedi ki: Rabbine şaşılacak derecede yaklaşmış olan babacığım. Cibril’e vefat haberini verdiğimiz babacığım, makamı Firdevs cenneti olan babacığım.

Hammad bin Zeyd bin Sabit de şunu ziyade etti: “Rabbinin davetine icabet eden babacığım.”

Cem’ul-Fevaid’de Süleyman-er-Rudani (rh.a) Bezzar’dan (rh.a) şu hadisi zikretmiştir:

“Ebu Hureyre (r.a)’den:

“Peygamber (s.a.s)’e sesli olarak ağlanmamıştır.”

Rasulullah (s.a.s) vefatında Hz. Ebu Bekr (r.a)’de ağlamıştı. Konu ile ilgili bölümü zikredelim.

“…Zuhri şöyle demiştir: Bana Ebu Seleme haber verdi. Ona da Hz. Peygamber’in zevcesi Aişe (r.a) haber verip şöyle demiştir: (Peygamberin vefatı üzerine) Ebu Bekr, Sunh’daki meskeninden atına binip geldi. Atından inip Mescid’e girdi. Mesciddeki insanlarla konuşmadı. Doğru Aişe’nin yanına girdi. Hemen Hz. Peygambere yaklaştı. Peygamberin yüzü Yemani bir bürde ile örtülü idi. Yüzünden örtüyü açtı. Sonra üzerine kapandı ve
onu öptü, sonra ağladı. 203

Buraya kadar aktardığımız hadisler ölüye sessizce ağlamanın cevazına delalet eden nasslardır. Bir mümine yakışan da Allah’ın kaderine rıza gösterip sonra sabretmesidir. Allah her durumda kendi rızasına göre hareket etmeyi nasib etsin. Amin.

Abdurrahman el-Ceziri “Dört Mezhebe Göre İslam Fıkhı” adlı eserinde şunları kaydetmiştir:

“Ölü için yüksek sesle bağırıp çağırarak ağlamak Malikilerle, Hanefilere

göre haram, Şafiilerle, Hanbelîlere göre mübahtır. Bağırıp çağırmaksızın gözden yaş akması, bütün mezheplere göre mübahtır. ”

Şimdi yasaklanan ağlama çeşitleriyle ilgili rivayetleri zikredelim: “… Abdullah İbn Mes’ud (r.a) şöyle demiştir: Peygamber (s.a.s):

“(Ölüler için) avuç içi ile yanaklarını döven, yanaklarını yırtan ve cahiliyyet çağrısı ile feryad ve figan eden kimse bizden değildir” buyurdu. 205

Bu hadisin şerhine başvurmamız bizim için faydalı olur. Ahmed Davudoğlu Müslim şerhinde şunları kaydetmiştir:
“Bizden değildir” cümlesinden muradın: Bizim yolumuzda değildir demek olduğunu az yukarıda görmüştük. Çünkü ehl-i sünnete göre günah işlemek bir mümini dinden çıkarmaz. Meğer ki, günahın helal olduğuna itikat ede. Kirmani diyor ki: “Bu cümle tağliz (azarlama) içindir.” Ancak “cahiliyet daveti” haramı helal itikad etmek ve Allah’ın kazasına teslim olmamak gibi küfrü mucib bir şeyle tefsir olunursa o zaman bu nefi hakikat olur.

Cahiliyetten murad: İslam’dan evvelki fetret devridir.

Cahiliyet daveti harb için yardım çağırmaktır. “Cahiliyet devrinde Araplar harb edecek olurlarsa bütün kabileleri dolaşır ve “Ey-filan oğulları”! diye bağırarak onları harbe davet ederlerdi. Katile -zalim bile olsayardım ederlerdi. İslamiyet bu adeti yıkmıştır. Hz. Cabir (r.a)’den rivayet edilen bir hadise göre bir zat şaka ederek Ensar’dan birine dokunmuş, Ensar buna fena halde içirleyerek kavga etmişler. Ensari: “Yetişin ey Ensar!” Muhacir de: “Yetişin ey muhacirler” diye harpe davetinde bulunmuşlar. Bunun üzerine Peygamber (s.a.s) yanlarına çıkarak:

“Bu cahiliyet daveti ne oluyor?” demiş, sonra kavgalarının sebebini soruşturmuş; Muhacirin şakadan dokunması olduğunu anlayınca: “Bırakın onu! Çünkü o çirkin bir şeydir” buyurmuştur.

Kadı İyaz’a göre cahiliyet daveti: “Yas ederek ağlamak, ölünün iyiliklerini sayarak ağlamak gibi şeylerdir.

Başına bir bela gelince yanaklarına vurmak, yanaklarını yırtmak, yüzünü tırmalamak vay helakim, vay başıma gelenler…gibi feryatlarda bulunmak cahiliyet adetlerindendir. Hadiste yanakların zikredilmesi ekseriyetle onlara vurulduğu içindir. Yoksa vücudun sair yerlerine vurmak da aynı hükümdedir ve hepsi haramdır.” 206

“Hadiste geçen “Bizden değildir” sözünü Ehl-i Sünnetin çoğunluğu yukarıdaki gibi anlamıştır. Yalnız “Sufyan-ı Sevri (rh.a) farklı yorumlamıştır. Tecrid-i Sarih Tercüme ve şerhinde imamın görüşü şu şekilde nakledilmiştir.

ليس بنا Bu yolda cahilane hareket edenler bizden değildir, buyrulması nehiyle mübalağa maksadı ile varid olmuştur. Hakikatte ise; “Bizim sünnetimize tebaiyet etmemiş ve koyduğumuz İslam adet ve medeniyetine uymamış olurlar” demektir. Yoksa Müslümanlıktan tamamıyla çıkarlar, demek değildir. Ehl-i Sünnete göre, İrtikab-ı masiyet sahibi masiyet olan mümini, o masiyetin helal olduğuna itikat etmedikçe imandan çıkarmaz.
Yalnız Süfyan-ı Sevri o hadisi şerifte ليس منا “Bu Müslümanların cemaatinden değildir. Suretinde şeref varid olan sigaları, menü tahzir hususunda daha beliğdir, ” diyerek te’vile lüzum görmeksizin zahiri üzere kabul etmiştir. 207

Rasulullah (s.a.s) sesli şekilde ağlamanın şeytandan olduğunu söylemiştir. Cem’ul Fevaid’de Bezzar ve Tabarani’nin Mucemu’l-Kebir’inden şu sahih hadis nakledilmiştir:

Muaz (ra)’dan:

“Peygamber (s.a.s) onu Yemen’e gönderdiği zaman, bineğine binerek çıktı. Peygamber (s.a.s) de bineğinin yanında onunla yürümeye başladı. Ve ona şöyle buyurdu: “Ey Muaz! Kim bilir sen beni belki bu yılımdan sonra göremeyeceksin. Kabrime ve mescidime gelirsin” bunun üzerine Muaz, Allah Rasulu (s.a.s)’den ayrılacağına ağladı. Şöyle buyurdu: “Ağlama ey Muaz! Çünkü (sesli) ağlamak şeytandandır.”200

Başka bir hadiste de ağlamak üzere olan Ümmü Seleme (r.a) annemizi Rasulullah (s.a.s) bundan nehyederek şöyle diyor:

“…Ubeyd şöyle demiş: Ümmü Seleme dedi ki: Ebu Seleme vefat edince, bir garip hem de gurbet elde ölen bir garib! Ona öyle bir ağlayayım ki, dillere destan olsun, dedim. Tam ona ağlamak için hazırlanmıştım ki, birden bire Said’den bir kadın çıkageldi. Bana yardım etmek istiyordu. Hemen kendisini Rasulullah (s.a.s) karşıladı ve:

“Sen şeytanı, Allah’ın çıkardığı eve tekrar sokmak mı istiyorsun?” buyurdu. Bunu iki defa tekrarladı. Artık bende ağlamaktan vazgeçtim ve ağlamadım. ”

O zaman ki ve şimdiki kadınların adeti hiç değişmiyor. Şimdi de ölen kişiye yakınları ne kadar çok sesle ağlarsa o kadar çok sevdiklerinin bir ölçüsü sayılıyor. Bağırarak ağlamada, özellikle kadınlar bir araya toplanır ve ölü hakkında mersiyeler düzerler, doğru yanlış birçok özellik ölüye atfedilir. Belki de hayatında şeref ve izzetin hiçbir şubesi bulunmayan bir adam veya kadın birden ağıtlarla şeref abidesi haline geliverir. İslam ölüye ağlamayı yasaklamamış ama ölçüsü gereği vasat olan ümmete orta bir yol tutmasını Rasulullah yoluyla Allah (c.c) bildirmiştir. Allah’ın kader ve kazasına inanan her mümin ve mümine taşkınlığa düşmeden, Rabbini gadablandırmadan hüznünü dile getirir. Çünkü her nefis ölümü tadacaktır. Bu Allah (c.c)’ın sünnetidir. Ve her şey yok olur ama Allah (c.c) Bakidir. Bundan dolayı her olay karşısında “Biz Allah’ınız, muhakkak ona döneceğiz” şuuruyla hareket etmek gerekmektedir. Bu şuurla önümüze çıkan her engel, Allah Azze ve Celle’nin izniyle daha kolay aşılır.

Rasulullah (s.a.s) kadınlardan Allah adına beyat alırken bu adetleride kaldıracak sözlerle beyat aldı. Şimdi bu konu ile ilgili hadisleri zikredelim. “…(Hz. Peygamber’le) biatleşen kadınlardan olan bir kadından (rivayet olunmuştur) ki: Rasulullah (s.a.s)’in iyilikte (kendisine itaat edeceğimize dair) bizden aldığı söz içerisinde, iyilikte kendisine isyan etmeyeceğimize (özellikle musibet karşısında yüzümüzü) tırmalamayacağımıza, vah vah diye feryad etmeyeceğimize, yakamızı yırtmayacağımıza, saçlarımızı dağıtmayacağımıza dair aldığı söz de vardı. “210

Başka bir hadiste şöyledir:

Enes (r.a)den:

Rasulullah (s.a.s) kadınlardan biat aldığında (ölünün arkasından) feryad-ü figanla ağlamamak üzere de biat aldı. Bunun üzerine kadınlar:

“Cahiliyet devrinde bir takım kadınlar ölülerimize ağlamakla bizi mutlu ettiler, bizde onları mutlu edebilir miyiz? Şöyle buyurdu, Rasulullah: “İslam’da ölülere ağlamak suretiyle mutlu etmek yoktur.”

Başka bir rivayette de şunlar zikredilmiştir:

“…Ümmü Atiyye (r.a) şöyle demiştir: Peygamber (s.a.s) biz kadınlardan İslam üzerine beyat aldığı sırada ölüye feryad ve çığlıkla ağlamayacağımıza dair de söz almıştı. Beş kadından başka bizden hiçbir kadın (o zaman) ahdine vefa etmedi. Ahdini yerine getiren beş kadın: Ümmü Süleym, Ümmü’lAla, Muaz’ın karısı olan Ebu Sebre kızı, iki kadın ve Yahud Ebu
Sebre kızı ile Muaz’ın karısı ve diğer iki kadın. ”

Hadis’te geçen “şu beş kadından başkası ahdine vefa etmedi” sözü hakkında Kadı İyad şunları söylemiştir:

“Bu sözün manası: Ümmü Atiyye ile beraber beyat edenlerden beş kadın müstesna olmak üzere hiçbiri sözünde durmadı, demektir. Beş kadından maada kimse nihayayı terk etmedi, demek değildir.”

Sahabeden Ebu Musa (r.a) ölüm döşeğinde iken hanımının feryad ederek ağlaması üzerine şu şekilde tavır takınmıştır, hadisi okuyalım:

“…Yezid b. Evs’den demiştir ki:

Ebu Musa, ağır (hasta) iken yanına girmiştim. Karısı ağlamaya başladı. Yahut ta ağlamaya yeltendi. Bunun üzerine (Ebu Musa) ona: “Sen Rasulullah (s.a.s)’i ve (bu mevzuda) söylediklerini duymadın mı? Dedi. (Karısı) evet (duydum) dedi (ve) ağıdı kesti. (Bu hadisi Yezid ve Evs’ten rivayet eden İbrahim dedi ki): Ebu Musa ölünce, Yezid (bana) dedi ki: (Ebu Musa öldükten sonra ben o) kadınla karşılaştım ve kendisine “Ebu Musa’nın -Rasulullah’ın sözünü işitmedin midiye sana (söylediği) ve (işitince) sustuğun sözü neydi? Dedim

Rasulullah: “Saç yolan (musibet karşısında) feryad eden ve yaka yırtan bizden değildir” buyurdu, diye cevap verdi. ”

Bu hadisteki güzellik şu ki, Ebu Musa (r.a) karısına bu işin yasaklandığını hatırlatınca hemen uygulamasıdır. Allah onlara rahmet etsin ne güzel insanlarmış. Yukarıda Ümmu Atiyye (ra)’nin rivayet ettiği hadiste “Rasulullah’a musibet karşısında bağırıp çağırmayacaklarına, yanaklarını dövmeyeceklerine dair söz verip sözünde duran beş kadın zikredilmişti. Bunların içinden olan Ümmü Süleym (r.a) gerçektende bir sabır örneği, takva numunesi ve tam bir mücahidenin tavrını sergilemiştir. Onun yaşadıklarını buraya aktaralım.

“…Enes’ten naklen rivayet: Şöyle demiş: Ebu Talha’nın ümmü Süleym’den bir oğlu vefat etti de, Ümmü Süleym ailesi efradına Ebu Talha’ya ben söylemedikçe oğlundan bahsetmeyin! Dedi. Müteakiben Ebu Talha geldi, o da kendisine akşam yemeği getirdi. Ebu Talha yedi içti. Sonra ümmü Süleym ona bundan önce yaptığının en güzeliyle zinetlendi. O da kendisine yakınlık etti. Ümmü Süleym onun kendisine cima edip doyduğunu görünce şunu söyledi:

Ya Eba Talha! Ne dersin? Bir kavm, bir aileye emanet verseler de, sonrada emanetlerini isteseler. Onları vermeyebilir mi? Ebu Talha:

Hayır! Dedi.

Öyleyse oğlunu hesaba kat! Dedi.

Bunun üzerine Ebu Talha kızdı ve:

Beni pisleninceye kadar bıraktın, sonra bana oğlumu haber verdin! (Öyle mi) dedi. Hemen kalkıp giderek Rasulullah (s.a.s)’a vardı. Ve olanı ona haber verdi. Rasulullah (s.a.s):

“Geçen geceniz hakkında Allah size bereket ihsan etsin” buyurdu. Derken Ümmü Süleym hamile kaldı. Müteakiben Rasulullah (s.a.s) bir seferde idi. Ümmü Süleym de beraberinde bulunuyordu. Rasulullah (s.a.s) bir seferden Medine’ye geldiği vakit oraya geceleyin girmezdi. Medine’ye yaklaştılar, Ümmü Süleym’in doğum sancısı tuttu. Bu sebeple Ebu Talha onun başında kaldı. Rasulullah (s.a.s) gitti. Ebu Talha şöyle diyordu:

Sen pekala bilirsin ya Rabbi! Ki Resulun çıktığı zaman onunla beraber çıkmak, girdiği zamanda onunla beraber girmek benim hoşuma gider. Fakat şu gördüğün şeyle kapandım kaldım. Ümmü Süleym:

Ya Eba Talha, duyduğum sancıyı duymaz oldum. Git! Dedi. Biz de gittik. Geldikleri zaman Ümmü Süleym’i (yine) doğum sancısı tuttu ve bir oğlan doğurdu, annem bana:

Ya Enes! Bu çocuğu yarın sabah sen Rasulullah (s.a.s)’e götürmedikçe kimse emziremez, dedi. Sabahlayınca Enes çocuğu yüklendi ve onu Rasu-
lullah (s.a.s)’e getirdim. Ona elinde bir dağlama aleti olduğu halde rastladım, beni görünce:

“Galiba Ümmü Süleym doğurdu!” buyurdular.

“Evet!” dedim. Hemen dağlama aletini bıraktı. Ben de çocuğu getirerek

kucağına koydum. Rasulullah (s.a.s) Medine’nin Acve (hurma)sından bir hurma istedi ve onu eriyinceye kadar ağzınca çiğnedi. Sonra çocuğun ağzına çaldı. Çocuk onu yalamaya başladı. Bunun üzerine Rasulullah (s.a.s): “Ensarın hurmayı sevmelerine bakın!” buyurdu. Çocuğun yüzünü sildi ve ona Abdullah ismini verdi,

Ümmü Süleym (r.a)’in hadisteki sözleri ve tavırları gerçekten de onun çok akıllı bir şahsiyet olduğunu ortaya koymaktadır. Yüksek sesle ağlayıp, ağıt yapmak ölüye şöyle muamele ettirir:

“…Ebu Musa El-Eş’ari (r.a)’den rivayet edilmiştir: Rasulullah (s.a.s) buyurdu ki: “Herhangi bir kişi ölür de ağlayıcıları kalkıp vah desteğimiz! Vah efendimiz!” veya buna benzer bir şey der de ağlar ise, behemahal, onun başına iki melek dikilir ve onu yumruklayarak “sen böyle mi idin?” derler. ”

Hadislere müracaat ettiğimizde ağlaşan kadınlara, Rasulullah’ın (s.a.s) tehditlerini görürüz. Bu işten sakınmak ve sakındırmak için şu hadisleri okuyalım:

“…Ebu Said Hudri(r.a)’den demiştir ki: Rasulullah (s.a.s) ölünün iyiliklerini saya saya yüksek sesle ağlayan kadınlara ve onu dinleyen kadınlara lanet etmiştir. ”

Diğer bir rivayette de şunlar geçmektedir:
…Ebu Malik-i Eşari rivayet etmiş ki, Peygamber (s.a.s) şöyle buyurmuşlar:

“Ümmetim de cahiliyet adetlerinden kalma dört şey vardır ki; onları terk edemezler. (Bunlar): Asaleti ile öğünme, neseblere ta’n, yıldızlarla yağmur isteme ve niyahadır.” Rasulullah (s.a.s) şunuda sözlerine ilave buyurdular:

“Yasçılık yapan kadın, ölmezden evvel tevbe etmezse, kıyamet gününde üzerinde katrandan bir elbise ve uyuzlu bir gömlek olduğu halde (kabrinden) kaldırılır.

Kim böyle bir sonla karşılaşmak istemiyorsa toplumun adetlerine göre değil, Resul’un sünnetine göre hareket etsin. Allah; Kur’an ve sünnet üzere hayatımızı şekillendirmeyi en güzeli ile nasib etsin. Amin.

Kaynak: Cenaze Ahkamı

Benzer konular:

Cevapla