Paylaş
Oruç ile ilgili kısa soru ve cevaplar
Question
Oruçla ilgili fetvalar
ORUÇ
SORU – Ramazan-ı şerif ne ile sâbit olur?
CEVAP: Ramazan-ı şerif, iki şeyden birisiyle sabit olur:
1- Çıplak bir gözle Ramazan ayı hilâlini görmek.
2- Şaban ayının otuz gününün tamamlanmasıyla. Peygamber (sav) şöyle buyuruyor: “Onu (hilâli) gördüğünüzde oruç tutunuz. Gördüğünüzde de orucunuzu açınız. Ortalık bulutlu olursa Şaban ayının sayısını otuz güne tamamlayınız” (Buhâri).
Hilalin görülmesi, Şafii mezhebinde adil bir tek şahidin şehadetiyle sabit olur. Ortalık bulutlu olsun, açık olsun arasında fark yoktur. Hanefi mezhebine göre ise ortalık açık olduğu takdirde yalan söylemek hususunda ittifakı mümkün olmayacak kadar sayısı kabarık bir cemaat tarafından görülmesi lazımdır. Bu sayının miktarı elli mi, altmış mı, o hakimin takdirine bağlıdır. Şayet ortalık bulutlu veya sisli olursa bir tek adil tarafından görülse kafidir.
SORU – Hilâli görmeden rasathanelerin hesabına göre oruç tutmak veya bayram yapmak caiz midir?
CEVAP: Hanefi, Maliki ve Hanbelî mezhebine göre hesaba dayanarak Ramazan orucunu tutmak ve bayram yapmak caiz değildir. Ancak Şâfii ulemasından Ibni Sureyc el-Kaffal, el-Kazi Ebû et Tayyib, Muhammed bin Mükatil ve Muhammed Remli gibi zevat, hesabın doğruluğunu kabul eden kimsenin hilâl rü’yeti olmadan da rasathanenin hesabına göre oruç tutması veya bayram yapması vaciptir, diyorlar’.
SORU – Bir ülkede hilâlin rü’yeti sâbit olursa bütün İslâm âleminde bulunan müslümanlara oruç tutmak vacib olur mu?
CEVAP: Hanefi, Maliki ve Hanbeli mezhebine göre dünyanın herhangi bir ülkesinde rü’yet-i hilâl sâbit olursa, bütün müslümanlara oruç tutmak ve bayram yapmak vacib olur. Şafii mezhebine göre ise bir ülkede rü’yet-i hilal sâbit olursa her yandan yüzkırkdört kilometreden az olan yerlere hükmü caridir. Fakat yüzkırkdört kilometre yani Şâfiîlere göre seferi namaz kılınabilecek kadar veya daha fazla uzak olan yerlerde ise, ne oruç tutmak ne de bayram yapmak hususunda o ülkeye tâbi olunmaz. Meselâ: Libya’da ve Tunus’ta hilâl görülse, Türkiye’de mevcut bulunan müslümanlar onlara tâbi olamazlar. An cak bir ülkede rü’yet-i hilâl sâbit olduğundan oranın hakimi oruç tut mak veya bayram yapmak için hüküm verirse hakimiyeti altında bulu nan herkes -Şâfiîler dahil- hakimin hükmüne uymaya mecburdur’. Fa kat hakimiyeti altında olmayan Şâfiîler arada 144 km. veya daha fazla olursa hükmünü uygulayamazlar. Meselâ: Suudi Arabistan’da rü’yet-i hilâl sâbit olursa ihtilâf-1 metali olduğu ve burada Şafiiler oranın hükmü altında yaşamadıklarına göre oruç ve bayram hususunda oraya tâbi olamazlar. Şu mühim hususu belirtmek isterim. Ictihadî meseleler için müslümanların birbirine girip münakaşa yapmaları doğru değildir. Bir mezhebde bir husus câiz olmazsa diğer mezhebde câiz olabilir. Her dört mezheb hak olduğuna göre ta’assup göstermek yanlıştır. Meselâ Hanefi mezhebine uygun düşmeyen bir husus, Şâfi’i mezhebine uygun düşebilir. Binaenaleyh rüyet-i hilâl ve bayram meseleleri için birbirimize düşüp tekfir etmenin mânâsı yoktur.
SORU – Hilâl meselesinin sık sık gündeme gelmesinin sebepleri nelerdir?
CEVAP: Hak ile batıl, Imânla küfür savaşı tarih boyunca ara vermeden devam edip gelmiş ve hâlâ da devam etmektedir. Bazan hak batıla, bazan da batıl hakka galebe çalmıştır. Ancak 19. ve 20. asırlarda denge tamamen Imânın aleyhine bozulup müslümanlar esaret boyunduruğu altına girmişlerdir. Bütün İslâm toprakları elden çıkıp istilaya uğramıştır.
Zamanla düşman Islâm topraklarını istilaya devam etmenin kolay olmayacağına ve pahalıya mal olacağına kanaat getirince taktik değiştirmek zorunda kalmıştır. Toprak işgali yerine kültür emperyalizmini tercih etmiş ve sonuç istediği gibi olmuştur. Yani düşman müslümanların akıl ve rûhlarını istila etmek suretiyle gerçek hakimi yetini sürdürmüş ve sürdürmektedir. Bugün İslâm âleminin her ülkesinde düşmanın gözü ile bakan onun aklıyla düşünen insanlar türemiştir. Meselâ Kızıl Rusya, milyonlarca kilometre karelik Türk-İslâm diyarının üzerine kabus gibi çöküp yedi ve hazmetti. Ama doymadı. Bu sefer bir başka İslâm ülkesi olan Afganistan’ı yemeğe başladı. Pençesinde çırpınan zavallı Afgan halkının ahu figanından izdırap duymak icap ederken Suriye ve Libya gibi bazı İslâm ülkelerinin idarecileri rahatça Kızıl Rusya’nın yaptıklarını destekliyor ve “Rus’un gayesi Afgan halkını kurtarmaktır” diyor.
İçinde yaşadığımız bu çetin zamanda iç ve dış düşmanlar birleşerek inanan kesime cephe alıp onları bertaraf etmek için çeşitli silahlar kullanmaktadır. Bir kısmı şunlardır:
1- Yayın Silahı: Basın, video, tiyatro ve sinema gibi yayın vasitalarıyla müslümanların akılları uyuşturulmak istenmektedir.
2- Şehvet Silahı: Neslin şehvet duygusunu kamçılamak ve sanattan, basın hürriyetinden söz etmek suretiyle müstehcenliği yaymak, gazete ve dergi sahifelerinde çıplak fahişelerin her gün boy boy resimlerini yayınlayarak neslin iffetini yok etmek.
3- İrtica Yaygarası Silahı: Bunlar. Islâm’a hizmet veren bazı kimselerin hizmetlerini sık sık dile getirerek velvele koparıyor. Irtica var, şerîat geliyor deyip duruyor. Sanki Islâm’a hizmet vermek, müslümanları islah etmek için çalışmak, Imam-Hatip Lisesinde Kur’an Kursu’nda okumak ve okutmak. müslümanların bilgilerini artırmak suçtur. Bu tip yaygara ile idarecileri tahrik edip şaşırtmaya çalışıyor.
4- Müslümanları Bölme Silahı: Yine düşman, müslümanların gücünü zayıflatıp yok etmek için çeşitli kıyafetlere bürünerek onların aralarına girmekte ve fitne ateşini alevlendirmek suretiyle müslümanları birbirine vurdurmaktadır. Iran, Irak, Filistin ve Lübnan gibi ülkelerde çatışan Müslümanlar bunun en bariz misalidir. Bu tablo ne kadar hazindir, değil mi? Islâm’dan ve Islâmi gayretten söz eden dengesiz bazı müslümanların küçük ve ictihadi meseleler için bir birleriyle uğraşmaları da en az bu kadar hazin değil midir? Bunların
durumu bana tarihi bir hâdiseyi hatırlattı. Hülagu ordusu birçok İslâm ülkelerini istila edip, köy, kasaba ve şehirlerini ateşe vererek o zaman müslümanların başşehri olan Bağdat Kapısı’na dayandığı halde devrin âlimleri cihad yerine gereksiz münakaşalarda bulunuyorlardı. Kur’ân-1 Kerim mahluk mu değil mi münakaşa mevzuu idi. Bizler de bu gün İslâm Älemi’nin hazin tablosuna bakınız özellikle yurt dışında nelerin münakaşasını yapıyoruz. Cuma namazı farz mı, değil mi; din görevlisi mürted mi, değil mi: Suudi Arabistan’da hilâl görülse oruç tutmak ve bayram yapmak gerekir mi, gerekmez mi. Bu ne kadar acıdır.
Aziz kardeşim bilmemiz gereken bir husus vardır, o da şudur: Düşmanımızın en büyük gayelerinden biri bizim için önemli olan ana meselelerimizi bir tarafa itip böyle içtihadi meselelerle uğra sip münakaşaya girmemizi sağlamaktır. Bu gibi şeyler için münakaşa etmemiz anlamsızdır. Meselâ Hanefi mezhebine göre kıyamda me’münun Fatiha-yı Şerife’yi okumaması. Şâfii’ye göre okuması ge rekir. Bayram namazı ile Vitir namazı İmam-ı Azam a göre vacip, İmam-ı Şâfiî’ye göre sünnettir. Bu gibi meseleler için münakaşa etmek -ki Allah’a şükür edilmiyor- doğru olmadığı gibi, hilâl meselesi için münakaşa etmek de doğru değildir. O da aynı şekilde ictihadi bir meseledir. Zira Hanefi, Maliki ve Hanbeli mezheplerine göre dün yanın herhangi bir yerinde rü’yet-i hilâl sâbit olursa bütün dünyada oruç tutmak ve bayram yapmak icap eder; yalnız Hanbeli mezhebine göre bu hususta Hakim’in hüküm verebilmesi için bir şahit, Maliki mezhebine göre iki şahit yeterlidir. Yani, müslüman bir hakim bu şehadete istinaden oruç tutmak veya bayram yapmak için hüküm verirse onun hükmüne uymak gerekir. Yalnız Hanefi mezhebinin bu hususta değişik bir durumu vardır. Ona göre hava açık olursa, ru’yetin muteber olabilmesi için cemmi gafirin yani büyük cemaatin hilali müşahede etmesi gerekir. Beş, altı, on kişilik bir cemaatın müşahedesi yeterli değildir. Ancak, gayrizahir elrivayeye göre iki şahit kâfidir. Şafii mezhebine gelince, âlimlerin çoğuna göre yine rüyet-i hilal esastır. Ancak ihtilâf-1 matali hükmü vardır. Bir misal verelim: Bilecik şehrinde hilal görülürse orada ve onun çevresinde bulunan kimseye oruç tutmak ve bayram yapmak icap eder. Ama güneyinde, kuzeyinde ve doğusunda yüz kırk, yüz elli kilometre uzak olan yerlerde hilal görülmediği takdirde oranın sakinleri ne oruç tutabilir, ne de bayram yapabilirler. Yani, namaz vakitleri değişik olabildiği gibi, oruç tutmak ve bayram yapmak için biraz vakit değişikliği olabilir.
Yalnız bu mezhebe göre bir ülkede hilal görülse ve oranın hakimi bu husus için hüküm verirse bu hüküm hakimiyeti altında yaşayan herkes için muteberdir. Ve onun hükmü, ihtilâf-ı metali hük münü kaldırır. Ama Misır ve Suud gibi bir ülkede hilâl görüldüğünden oranın hakiminin bu husus için verdiği hüküm geçerli değildir. Onun hükmü yalnız hakimiyeti altında yaşayan kimseler için muteberdir’.
İmam-ı Süpki, Şehabettin Erremli, İbn-i Cüreyc ve El-Tablavi El-Kebir gibi Şafii alimlerinin bazılarına göre de beş vakit namazımızı, oruç açmamızı ve sahur vaktimizi hesab ile tesbit ettiğimiz gibi, oruç ve bayramımızı da aynı şekilde hesab ile tesbit etmemiz caizdir.
Netice temennimiz, Müslümanların bu gibi şeyler için müna kaşa etmemeleri ve Ramazan-ı Şerifi dedikoduya ve fitneye vesile kil mamalarıdır. Esasen bugün İslâm ülkeleri bir tek devlet halinde olsaydı bu ihtilâf olmayacaktı. Devlet Başkanı şu veya bu görüşe göre emir verip işi bitirecekti. Ama islâm âlemi çeşitli ülkelere bölündüğü için bu ihtilâf ortaya çıkıyor.
SORU – İftarda ne demek icab eder?
CEVAP: Peygamber (s.a.v.) orucunu açarken (iftarda) şöyle buyururdu:
“Allah’ım senin için oruç tuttum, rızkınla orucumu açtım, yarın oruç tutmaya niyet ettim.”
Bizim de Peygamber efendimize uyarak bunu söylememiz sünnettir
Oruca niyet etmek istediğimizde biliyorsak Arapçasını, yoksa Türkçesini söyleriz.
SORU – Kendi memleketinden iki üç saat önce akşam olan Pakistan gibi doğu bir ülkeye uçak ile giden kimse orucunu nasıl tamamlayacak, yani Pakistan’da güneş battığı zaman onlarla birlikte mi orucunu açacak yoksa içinde oruca başladığı Türkiye halkıyla birlikte mi orucunu açacaktır?
CEVAP: Oruca niyet edip kendi memleketinden birkaç saat önce akşam olan doğu ülkelerinden birisine uçak ile giden kimse her ne kadar gününden birkaç saat kısalırsa da gittiği memlekete göre orucunu (iftarını) açacaktır. Yani orada güneş battığı zaman orucunu açacaktır. Oranın halkı gibi aynı şekilde namazını da kılacaktır. Yine bati ülkelerinden birisine giderse, gittiği memlekete göre orucunu tutacak – -gün uzasa da- namazını kılacaktır. Hatta Şâfiî mezhebine göre hilâl görülmediğinden bayram yapan başka bir memlekete giden bir kimse orucunu bozup onlarla birlikte bayram yapacaktır!.
SORU – Oruca ne zaman niyet edilir?
CEVAP: Şâfi mezhebine göre niyetin vakti oruç farz olursa gecedir. Gündüze bırakılmaz. Gece niyet getirilmediği takdirde bay ramdan sonra gününe gün kaza etmek lazımdır.
Hanefi mezhebine göre ise kazaya kalmış Ramazan, nafile ve muayyen nezir oruçları için niyet gece vakti getirilebildiği gibi gündüz öğleden önce de getirilebilir. Bunun için İbn-i Hacer diyor ki:
Şâfiî olan kimse Ramazan’da niyetini unutup gece vak tinde getirmeyen kimse Hanefî mezhebini takliden gündüz öğle den evvel niyet getirsin. Malikî mezhebine göre Ramazan-ı Şerifin başında bir niyet getirilirse kafidir. Her gece niyet getirmek gerekmez. Bunun için Şafii veya Hanefi olan kimse Ramazan-ı Şerifte “ben şu Ramazan-ı Şerif ayında oruç tutmağa niyet ettim” dese iyi olur. Çünkü bir günün niyetini unutacak olursa da Maliki mezhebine göre orucu sahih olur.
SORU – Bir kimse Ramazan-ı Şerifte gece vaktinde oruca niyet eder ve şafaktan sonra uzun bir yola çıkarsa orucunu bozabilir mi?
CEVAP: Malum olduğu gibi uzun bir yola çıkan kimseye na mazı kısaltmak, üç mezhebe göre cem’, takdim ve tehir etmek ve oruç tutmamak gibi birtakım kolaylıklar tanınmıştır. Ancak bunlardan faydalanabilmek için birtakım şartlar vardır. Fıkıh kitaplarında beyân edildikleri için burada onları izah etmek gerekmez. Yalnız sorumuzla ilgili şartı beyân etmek lâzımdır. O da misafir olan kimsenin orucunu terkedebilmesi için şafaktan önce bilfiil seferde olması veya niyet etmemiş olmasıdır. Binaenaleyh bir kimse Ramazan-i Şerifte gece vaktinde oruca niyet eder ve şafaktan sonra uzun bir yola çıkarsa orucunu bozamaz!
SORU – Oruçlu olan kimsenin kulağına ilaç veya su akıtılsa orucu bozulur mu?
CEVAP: Oruçlu olan kimsenin kulağına ilaç veya su akıtılsa orucunun bozulup bozulmayacağı hususunda ihtilâf vardır. Şâfiî mez hebinde kuvve kavle göre ilaç ile su arasında fark olmaksızın her ikisi de kasden kulağa akıtılsa orucu bozulur. Yalnız kulağın dış tarafını yıkamak isterken içine girerse oruç bozulmaz”.
İmam-ı Âzam’a göre kulağa konulan ilaç orucu bozar. Su ise bozmaz. Müfta bih olan bu görüştür. Imameyn’e göre ise kulağa ne akıtılırsa akıtılsın orucu bozmaz’.
SORU – Ramazan-ı Şerifte yıkanmak caiz midir?
CEVAP: Her zamanda yıkanıp temizlenmek câiz olduğu gibi Ramazan’da da yıkanıp temizlenmek caizdir. Hz. Aişe (ra) buyurmuş- tur ki: “Zaman zaman Peygamber (sav) cünüb olarak sabahlardı.” Yani Peygamber (sav) bazen sabah olduktan sonra yıkanırdı. Şâyet oruçlu olarak yıkanmak câiz olmasaydı elbette Peygamber (sav) bunu yapmazdı.
SORU – Oruçlu iken göze merhem sürmek veya damla damlatmak caiz midir?
CEVAP: Oruçlu olan kimse gözüne merhem sürebildiği gibi
damla da damlatabilir. Bunun için hiç bir mani yoktur. Fakat buruna damla damlatmak, hiç şüphe yok ki orucu bozar.
SORU Oruçlu olan bir pilot oksijen teneffüs edebilir mi?
CEVAP: Yükseklerde uçan pilot veya denizlere dalan bir dal gıç, oruçlu olduğu halde oksijen teneffüs edebilir, orucuna bir halel gelmez. Çünkü oksijen ne yenir ne de içilir. Hatta duman gibi hacmi olmayan bir şey boğaza girerse yine oruç bozulmaz ‘.
SORU – Şâfii fıkıh kitapları doğuda hilâl görülürse ba tıda olan kimselere orucun farz olduğunu kaydediyorlar. Buna göre Suudi Arabistan’da hilâl görüldüğü takdirde Türkiye’de mevcut olan Şâfi’ilere de oruç farz olur mu?
CEVAP: Hanefi, Malikî ve Hanbeli mezheblerine göre hilal dünyanın herhangi bir yerinde görülürse Ramazan hilali ise oruç tut mak, Şevval hilali ile bayram yapmak lâzım gelir. Görüldüğü yer uzak olsun, yakın olsun; doğu olsun, batı olsun arasında hiç bir fark yoktur. Şâfiî mezhebine göre ise hilâl bir yerde görülürse matla ı değişmeyen çevredeki müslümanlara oruç tutmak veya bayram yapmak vacip olur. Ancak hilal doğuda görüldüğü takdirde batida aynı enlem üzerinde yaşayan müslümanlara oruç tutmak veya bayram yapmak lâzım gelir. Binaenaleyh Suudi Arabistan toprağı yaklaşık olarak 16 ile 33 enlem arasında, Türkiye 36 ile 42 enlem arasında bulunduğuna göre Şafii mezhebinde Suudi Arabistan’da hilâl görüldüğü takdirde Türkiye’de yaşayanlara oruç tutmak lâzım gelmediği gibi bayram yapmak da lâzım gelmez.
SORU – Ramazan-ı Şerifte lokanta ve meşrubat yerle rini açıp çalıtırmak caiz midir?
CEVAP: Ramazan-ı Şerif müslümanların en mukaddes ayıdır.
Bu ay, her mü’minin hürmet etmesi îcâb eden bir aydır. Hatta bir kimse yolculuk veya kadın aybaşı gibi bir halde olursa halkın gözü önünde yemek yememesi îcâb eder. Ramazan-1 Şerifte lokanta açıldığı takdirde yolcu, aybaşı ve lohusa halinde olan kimseler yiyebilecekleri gibi mazereti olmayan kimseler de yiyebilirler ve bu sebeple mazereti olmayan kimselere yemek yedirmek suretiyle lokanta sahibi ile orada çalışan işçiler günaha girmiş olurlar. Ancak çocuklara yemek satmak veya iftar yemeğini hazırlamak ve oruç tutmakla mükellef olmayanlar için lokanta açıp çalıştırmanın bir mahzuru yoktur.
SORU – Oruçlunun kolonya kullanması, dişlerini fırça ve macun ile yıkaması orucunu bozar mı?
CEVAP: Kolonya az da olsa içinde alkol bulunduğu için Şâfiî mezhebine göre kullanılması haramdır ve necistir. Kullanılmasına asla cevaz verilmemiştir. Hanefi mezhebinde ise üzümden imal edilmiş şa rap kesin olarak haramdır. Hakkında ihtilaf vârid olmamıştır. Necaseti galize ile müteneccistir. Üzümden başka şeylerden işlenen alkollü madde hakkında üç çeşit görüş vardır.
1- Necaset-i muğallazadır.
2- Necaset-i muhaffefedir.
3- Tahirdir.
Racih görüş, necaseti mugallaza olması görüşüdür. Kolonya is ter muhaffefe olsun ister muğallaza olsun şâyet necis olarak onu kabul edersek Ramazan-ı Şerifin içinde ve dışında kullanılması caiz değildir, haramdır. Tahirdir desek her zaman kullanılmasında beis yoktur.
Dişleri macun ile fırçalamak meselesine gelince fırça misvak gibidir. Hatta fikha göre misvak sayılır. Hanefi mezhebinde oruçlu olan kimse kuru olsun, yaş olsun, öğleden evvel olsun, öğleden sonra olsun her zaman kullanılabilir. Ancak bazı rivayetlere göre Ebû Yusuf oruçlu olan kimsenin yaş misvakı kullanmasının mekruh olduğunu söylüyor. Şâfii mezhebine göre öğleden evvel kullanılmasında beis yoktur. Öğleden sonra mekruhtur. Hülasa Hanefi mezhebinde müftabih olan kavle göre her zaman firçanın kullanılması caizdir. Şafii mezhebinde öğleden evvel olursa beis yoktur. Öğleden sonra mekrûhtur.
imkanı varsa gündüz değil gece vaktinde iğnesini yaptırmaya gayret sarfetsin, fazla rahatsız olur veya gece vaktinde yaptıracak kimsesi olmazsa Hanefi olan kimse imameyne göre orucunu bozmadan iğnesini yaptırır. Bilahere ihtiyâten gününe gün kaza ederse iyi olur. Ama “karnına bir hançer sokarsa” Şâfiî mezhebine göre orucu bozulur’. İmameyne göre bozulmaz.
SORU – Ramazan-ı Şerif, Haziran, Temmuz ve Ağus tos aylarına rast geldiği zaman, Adana, Urfa, Mardin, Diyarbakır gibi sıcak bölgelerde işçilerin oruç tutmaları çok zor veya imkan sızdır. Misafir veya hasta gibi kimseler için rûhsat olduğu gibi bunlar için de herhangi bir rûhsat var mıdır?
CEVAP: Ramazan-ı Şerifte sıcak bir ülkede veya harareti yük sek bir maden ocağında çalışan kimse işini Ramazan’dan sonraya bırakması mümkün ise “yani geçim hususunda sıkıntı çekmeyecek ve mali telef olmayacaksa” muvakkaten işine son vermek mecburiyetin dedir. Yoksa çalışmadığı takdirde kendisi veya çocukları sefalete maruz kalacak veya ekin gibi malı telef olacaksa her gece oruç tutmak için niyet getirir, çalışamayacak hale gelirse orucunu bozar. Remli, Cami’ü’l-Fetava’dan naklederek şöyle demektedir: Gaçimini sağlamak için çalışıp oruç tutamazsa orucunu bozar.
Ancak çalıştığı iş kendisine ait olmaz, muhtaç olmayacak ka dar mali durumu iyi ise oruç tutması mümkün olmadığı takdirde çalışip orucunu bozması câiz değildir.
Mısır’ın bazı uleması, fabrikalarda çalışan işçiler mecburiyet altında kaldıkları takdirde misafir gibi oruçlarını başka bir zamanda kaza eder diyorlar.
SORU – Oruç keffareti ne zaman gerekir?
CEVAP: Ramazan-ı şerifte oruç niyetini getirip özürsüz olarak kasten orucu bozmakla kefaret lâzım gelir. Yani -varsa- bir köleyi hürriyete kavuşturmak, imkân yoksa ara vermeden iki ay oruç tutmak, buna da gücü yetmezse altmış fakire yemek yedirmektir. Ama niyet getirmeden orucu yemek kazadan başka bir şey gerektirmez.
Şafii mezhebinde Ramazan-ı Şerifte oruçlu olan kimse cinsi münasebette bulunduğu takdirde kendisine keffaret lâzım gelir. Yemek yemek ve su içmekle keffaret söz konusu değildir. Sadece gününe gün kaza etmek lâzım gelir.
SORU – Gece ve gündüzü yirmi dört saattan fazla olan ülkelerde “yani 66 enlem derecesinden itibaren doksan enlem de recesine kadar bulunan müslümanlar” nasıl oruç tutacaklar? İftar vaktiyle imsak vaktini nasıl edecekler?
CEVAP: Gece ve gündüzü yirmi dört saatten fazla olan yerlerde vakit teşekkül etmediği halde namaz için mutedil veya en yakın memleketin vakti ölçü olarak alındığı gibi oruç için de ölçü olarak alı nacaktır.
SORU – Ramazan-ı Şerifte hasta olan kimse oruç tutmayabilir. Kur’ân-1 Kerîm, hasta ve yolcu olan kimselere oruç tutmama rûhsatını vermiştir. Fakat oruç tutmamayı mubah kılan hastalığın ölçüsü nedir?
CEVAP: Oruç tutmamayı mubah kılan hastalığın ölçüsünü fakihlerimiz şu şekilde beyan etmişlerdir:
1- Oruç tutmakla hasta olan kimsenin çok sıkıntı çekmesi.
2- Oruçtan dolayı ölüm tehlikesinin bulunması,
3- Oruçtan dolayı hastalığın artması veya şifanın gecikmesi.
Bugün güvenilir doktorların beyânlarına göre oruç tutmamayı mubah kılan hastalıkların bazıları şunlardır:
1- Son safhada bulunan kalp hastalığı,
2- Verem ve ciğer iltihabı hastalığı.
3- Kanser hastalığı,
4- Şiddetli böbrek iltihabı,
5- Idrar yollarında iltihapla birlikte taşın bulunması.
6- İleri safhada damar sertliği,
7- Mide veya bağırsaklarda ülserin bulunması,
8- İleri safhada şeker hastalığı!
SORU – Savaşa katılan kimsenin oruç tutması zor olduğundan orucunu bozabilir mi?
CEVAP: Savaş sahası 90 km. kadar (Şâfiî mezhebine göre 144 km. kadar) uzak olduğu takdirde tabiatıyla savaşçı misafir olduğundan oruç tutmak zorunda değildir. Allah misafir olan kimselere oruç tutmama rûhsatını tanımıştır. Ama savaş sahası yakın olursa Şâfiî’ye göre oruç tutmak zorundadır. Hanefi mezhebine göre ise savaş sahası yakın da olsa oruç tutmaktan endişe eden kimse savaş edebilmek için oruç tutmayabilir.
Halil Günenç Diyanet manevi müftüsü (Amcamız)
BENZER KONULAR:
- Oruç ile ilgili Sahabelerin ve Alimlerin sözleri
- Hz. Muhammed’in Ramazan ve Oruç ile ilgili ibadetleri ve yaptığı uygulamalar
- Şafi mezhebine göre Oruç ile ilgili hükümler nelerdir?
- Oruç ile ilgili kısa soru ve cevaplar
- Hacivat Karagözün Oruç ile ilgili diyalogları
- Tümünü görüntüle.
Answers ( 3 )
Dil fırçalamak orucu bozar mı
Oruçlu iken diş, dil fırçalamak genel anlamda orucu bozmaz. Fakat dil ve diş fırçalarken fırçaya sürülen diş macununu yutmak veya boğazdan aşağıya suyun inmesi orucu bozmaktadır.
Oruç ile ilgili soru
Ben oruç tutarken çok sinirli ve değişik bir insan oluyorum. Etrafımdaki insanları üzüyorum bunun farkındayım ama hiç birsey yapamıyorum o an çünkü her denilen her söylenen söz ben sinirlerimi boza biliyor
Ve bu durumdan çok rahatsızım oruç tutamasam bu daha faydalı olur mu
Oruç tutarken sinirli olmak normaldir. Fakat kişinin bu siniri kontrol altına alması gerekmektedir. Fakat bu sebepten dolayı oruç tutmamak meşru bir mazeret değildir. Sinirlerinizi bir şekilde kontrol etmelisiniz.
Selamün Aleyküm benim yaşadığım yer denize çok yakın bu nedenle çeşmelerden biraz tuzlu su geliyor bende namaz için abdest aldığım zaman abdestten sonra ağzımda tuz birikiyor bende bu tuzu yuttum orucuma zarar vermiş midir?
Eğer tuz yutmuş iseniz yani damaktan aşağıya tuzun tadı inmiş ise bu orucunuzu bozar.