Peygamber efendimiz nasıl bir liderdi

Question

Peygamber efendimiz nasıl bir liderdi

Peygamber efendimiz nasil bir liderdi

Liderlerin Önderi Hz. Peygamber

Peygamberimizin yöneticilere tavsiyeleri

Soru: Hz. Peygamber (s.a) liderlere nasıl önder olmuştur?

Cevap: Allah Teâlâ, Ahzab suresinde şöyle buyurmaktadır:

Ey iman edeneler! Andolsun ki, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok anan kimseler için Rasûlul-lah’ta güzel bir örnek vardır. (Ahzab/21)

Özel ve genel hayatımızda kendimize en güzel örneği edinmemiz için liderlik konusunda yüce Peygamberin (s.a) şahsiyetini tanımamızın yararı vardır. İster büyük ister küçük, hangi toplum olursa olsun mutlaka bir nizama, yönlendirilmeye ve lidere ihtiyacı olduğunu bilmemiz gerekir. Çünkü hayatlarında bir kargaşa ve kaos olup da bunu kontrol edecek bir yönetici ve kolluk kuvveti bulunmadığı zaman insanların işleri yolunda gitmez ve istikrarlı bir ortam temin edilemez. Bundan dolayıdır ki İslâm’ın öğretilerinin içinde hilafet veya imametin ya da insanları yönetmenin prensiplerinin de bulunduğunu görmekteyiz. Bununla gerçekleştirilmek istenen gaye, Allah’ın dinini koruyup gözetmek ve insanların dünyalarını bir düzene sokup idare etmektir.

İslâm’da imamet-i uzma/önderlik, başkanlık sürekli bir kural ve gerçekleştirilmesi gereken bir fariza/görev ve sorumluluk olduğuna göre İslâm gerekli ve uygun olan her alanda, savaş ve barışta, büyük ve küçük her toplulukta liderlik prensibini benimsemiştir. Hatta Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

Sizden üç kişi birlikte yola çıktığında içlerinden birini kendileri için başkan seçsinler.

Hz. Peygamber’in (s.a) bazı zamanlarda orduya bir komutan tayin ettiğini, bir veya iki kişiyi de ona yardımcı olarak atadığını görmekteyiz. Mesela Mute savaşında sırasıyla şu şahısları komutan olarak tayin etmişti: Zeyd ibn Harise, Cafer ibn Ebi Talib ve Abdullah ibn Revaha.

Hz. Peygamber (s.a) aynı şekilde her topluluğun başında bir gö-zetleyici veya her grubun başında sorumlu bir idarecinin bulunmasını istemiştir. Bu konuda şu veciz düsturu yerleştirmiştir:

Hepiniz çobansınız ve her çoban kendi güttüğünden sorumludur.

Aile veya birlik ya da sınıf gibi küçük ve sınırlı bir topluluğun bile idareye, dikkat ve gayrete muhtaç olduğunu bildiğimize göre koskoca bir milletin-kat kat daha fazla bir zorluğu, sabrı ve hikmeti gerektirdiği şüphesizdir.

Şimdi biz yönetim ve denetim konusunda Hz. Peygamber’in (s.a) şahsında ortaya çıkan en güzel örneği arayıp bulmaya çalışmalıyız. Bu arada şunu da hatırlatalım ki Rasûlullah’ın çok geniş bir yetki ve otoritesi vardır. Çünkü o, kendisine Allah’tan vahiy gelen bir Peygamberdir. O, masumdur ve Allah tarafından seçilmiştir. Akıl, ahlak ve hikmet yönünden kavminin en hayırlı sı dır. Arkadaşları arasında kendisine itaat edilen bir kişidir. Hatta onlar kendisine canlarını, ana ve babalarını bile feda edebilecek kimselerdir. Bununla beraber Hz. Peygamber (s.a) bu geniş otoritesini bir gün bile zulüm ve zorbalık yapmak için kullanmayı düşünmemiştir. Bilakis o kendisine bağlı insanlara bir yönetici baskısıyla değil, bir arkadaşlık ruhuyla muamele etmiş, bir komutan edası ve gücüyle değil, bir kardeşlik şefkatiyle yönlendirmiştir. Bu ona Allah’ın bir lütfü ve bağışıdır. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

Allah’ın rahmetinden dolayı, ey Muhammed, sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalbli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. (Âl-i İmran/159)

Biz lider Muhammed’in ne kadar yüce bir makama ve onurlu bir rütbeye, sahip olduğunu gayet iyi biliyoruz. O, hayatında hiçbir gün, zengin veya fakir, büyük veya küçük hiçbir kimseye zorbalık yapmamış veya çalım satmamıştır. Halbuki isteseydi bunu yapabilirdi. Fakat peygamberliğin karakteri veya onun yüce ahlakı buna engeldir. O kendisinin peşinden giden insanların, sevenleri ve tanıyanlarının arasında tam

bir tevazu, hoşgörü ve saygınlık numunesi olarak yaşamıştır. Mesela halktan huzuruna giren bir adam peygamberliğin nuru ve heybetinden dolayı titremeye ve heyecanlanmaya başlamıştır. Şayet Hz. Muhammed zorba bir idareci olsaydı hemen fırsatı değerlendirir, daha fazla itaat ettirmek için adamın gönlüne daha fazla korku ve heyecan salardı. Fakat o adama karşı gayet nazik ve yatıştırıcı bir eda ile şöyle der:

Sakin ol, ben ne bir padişahım, ne de bir zorbayım. Ben Mekke’de kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum.

Güneşte kurutulmuş et yemek Mekkeli fakirlerin bir adetiydi. Zenginler ise her gün bir hayvan keserler onu yerlerdi. Bir önceki gün kesilen hayvanın etini yemeye tenezzül etmezlerdi. Hz. Peygamber’in (s.a), büyük tevazuundan ve atalarıyla övünmekten hoşlanmadığı için kendisini annesine nasıl nisbet ettiğine bakınız…

Hz. Muhammed (s.a), sorumluluk duygusu taşıyan bir kimse idi. Kendisinden sorumlu olduğu gibi başkalarından da sorumlu idi. Kavmine yüklediği veya insanları çağırdığı yükümlülüklere kendisi de iştirak ederdi. Onlarla birlikte hareket eder, onlarla birlikte düşünür ve atacağı adımları onlarla birlikte atardı: Cihada çıkarlar en önlerinde o vardır. İçlerinde düşmana en yakın olan yine odur. Hz. Ali’nin dediği gibi arkasından gelenler onu düşman saldırılarından korumaya çalışırlardı. Medine’nin etrafına (düşmandan korunmak için) hendek kazılırken Muhammed onların başında bir reis veya gözetleyici gibi oturmaz, bilakis onlarla birlikte çalışır, hendek kazar, toprak taşır ve yorulurdu.

Zaman zaman da kendisi için en zor ve yorucu işleri tercih ederdi. Bir gün arkadaşlarıyla birlikte gezintiye çıkmışlardı. Yemek için bir koyun hazırlamak istediler. İçlerinden birisi dedi ki: “Koyunu kesmek bana ait.” Diğeri “Yüzmek de bana ait, dedi” Bir başkası: “Pişirmek de bana ait” dedi. Rasûl-i Ekrem ise: “Ben de odun toplarım” dedi.

Belki de orada odun toplamak, koyunu kesmek ve pişirmekten daha fazla gayreti gerektiren bir iştir.

Bunun üzerine arkadaşları hemen şöyle derler:

– Siz zahmet buyurmayın ya Rasûlullah, biz yeterliyiz.

Hz. Peygamber şöyle cevap verir:

Sizin yeterli olduğunuzu ben de biliyorum. Fakat ben sizden ayrı kalmayı ve seçilmeyi hoş görmüyorum. Allah Teâlâ kendisini arkadaşlarından farklı ve imtiyazlı gören kulunu sevmez.

O, önce kendi nefsinden başlardı, güzel bir örnek olmak için va-cibleri yerine getirmeye kendisine tabi olanlardan önce koşardı.

Rabbi ona böyle öğretmişti. Önce kendisinin başlamasını ve ilk adımı kendisinin atmasını, bundan sonra diğerlerinin kendisini izlemesini öğretmiştir. Bu sebeple yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

Ey Muhammed! De ki: “Benim yolum budur; ben ve bana uyanlar bilerek insanları Allah’a çağırırız. Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben asla Allah’a ortak koşanlardan değilim.” (Yusuf/108)

Cenab-ı Allah burada görevin ifasında ben diye başlamasını, sonra bana uyanlar diye devam etmesini emretmiştir.

Hz. Peygamber’i sürekli sorumluluk duygusuna doğru koşturan ve ona süratle görevini yaptıran belki de bu ilahi yönlendirmedir. Bunun en açık örneklerinden birisi de şu olaydır: Medineliler bir gece işittikleri bir sesten dolayı çok korktular. Durumu öğrenmek için sesin geldiği tarafa koştular. Bir de gördüler ki Hz. Peygamber çıplak ve eğer-siz bir ata binmiş, sesin geldiği yerden kendilerine doğru gelmektedir. Onlardan önce davranmış sesin mahiyetini öğrenmiştir. Sakin bir şekilde onların yanma gelir ve şöyle der:

Korkmayın endişe edecek bir şey yok.

Düşmanlıkta ve münakaşada kavmini aşırılıktan sakındırması da lider Muhammed’in bir hikmetidir. Kavmine şöyle demiştir:

İnsanların en kötüsü düşmanlıkta ileri gidendir.

Onları nefret ettirmek ve yöneldikleri sağlıksız bir tartışmadan veya çirkin bir düşmanlıktan sakındırmak suretiyle pek çok şeyi düzeltmiştir. Hz. Peygamber ashabına şu sözleri söylerken bu yönlendirme

metodundan çok geniş bir şekilde yararlanmıştır:

Ben sadece bir insanım. Benim önüme bir dava gelir. Belki bazılarınız bazılarınızdan daha güzel konuşabilir, ben doğru söylediğini zannedip bu sebeple onun lehine hüküm verebilirim. Ben bu şekilde kime bir müslümanın hakkını vermişsem bu ancak ateşten bir parçadır; ister onu alsın, isterse almasın.

Çünkü o herkes için ve her yönüyle bir lider olmayı arzu eden bir kişiydi. Onun bir kimseye yakınlığı başka bir kimseninn aleyhine bir sonuç doğurmaz. Bir grubun dostluğunu kazanacağım diye başka bir grubla arasına mesafe koymaz. O kavmine şöyle der:

Ben sizin aranıza temiz bir kalp ile çıkmak isterim.

İnsanlar arasında hükmettiği zaman doğru bir metot izler, adaleti unutmaz, hüküm verirken dostluk ve yakınlıkların etkisinde kalmazdı. O, şu sözleri söyleyen kimsedir:

Vallahi eğer kızım Fatıma da hırsızlık yapsa onun elini keserdim.

O, insanları idare ederken en uygun ve en güzel olanını tercih ederdi. Verilen hükmün eş, dost ve tanıdıkları memnun etmek adına kamu yararına aykırı bir sonuç doğrumaması için bu prensibe muhalefet etmekten sakınırdı. O şöyle derdi:

Kim ki bir kimseyi on kişinin üzerine yönetici yapar ve o on kişinin içinde tayin ettiğinden daha üstün birisinin olduğunu bilirse Allah’ı, Peygamber’i ve müslümanları aldatmış demektir.

BENZER KONULAR:

Dini Soru Cevap

Her soru cevap verilmeye değerdir, yeter ki aynı konu bize sorulmuş olmasın ve kurallara uygun sorulsun. Lütfen soru yollamadan önce aynı konu var mı diye \\\\"ARAMA\" yapınız. Konu altına yazılan sorulara öncelik tanıyoruz.. Bilginize

Takip Et

Answer ( 1 )

  1. Peygamber Muhammed (s.a.v.), İslam inancına göre Allah’ın son peygamberi ve Müslümanların lideridir. O, dini, siyasi ve toplumsal bir lider olarak önemli bir rol oynamıştır. Peygamber Muhammed’in liderliği, İslam’ın yayılmasında, Müslüman toplumun inşasında ve İslam hukukunun gelişmesinde büyük bir etkisi olmuştur.

    Adalet ve Merhamet: Peygamber Muhammed, adalet ve merhamet ilkelerine dayalı bir liderlik sergilemiştir. O, insanların haklarına saygı gösterir, adaletli kararlar alır ve toplumun refahını gözetir. Adaleti sağlamak için eşitlik, dürüstlük ve doğruluk gibi değerlere önem vermiştir.

    Örnek Davranış: Peygamber Muhammed, kişisel yaşamında ve liderlik görevinde dürüstlük, doğruluk, cömertlik, sabır, hoşgörü ve yardımseverlik gibi erdemleri sergilemiştir. Müslümanlara örnek olmuş ve onları İslam’ın öğretilerini pratiğe dökmeye teşvik etmiştir.

    İşbirliği ve İşbirliği: Peygamber Muhammed, insanları bir araya getirme, işbirliği ve toplumsal dayanışma ruhunu teşvik etmiştir. O, Müslümanları birlik ve beraberlik içinde hareket etmeye teşvik etmiş ve farklı topluluklar arasında barış ve anlayışın sağlanmasına önem vermiştir.

    İnsan Hakları ve Özgürlükler: Hz.Muhammed(s.a.v), insan haklarına ve özgürlüklerine büyük bir önem vermiştir. Onun liderliği altında, cahiliye döneminde yaygın olan kölelik, kadın haklarının ihlali ve diğer haksız uygulamalar azalmıştır. İslam, her bireyin saygı görmesi, adaletin sağlanması ve insan onurunun korunması gerektiğini vurgular.

    İslam’ın Yayılması ve İslam Devleti’nin Kuruluşu: Hz. Muhammed(s.a.v)’in liderliği altında İslam, hızla yayılmış ve toplumun her kesimine ulaşmıştır. O, İslam Devleti’nin kuruluşunu sağlamış ve Müslümanlar arasında düzeni, hukuku ve adaleti tesis etmiştir.

    Hz. Muhammed(s.a.v)’in liderliği, İslam toplumunda güçlü bir etki yaratmış ve onun örnekliği ve öğretileri, Müslümanlar için rehberlik kaynağı olmuştur. Onun liderliği, İslam’ın temel prensiplerine dayanır ve Müslümanları Allah’a ve birbirlerine yönlendirirken adalet, merhamet, dürüstlük ve sevgi gibi değerleri öne çıkarır.

    En iyi cevap

Cevapla