Peygamber efendimizin güzel ahlakı örneklerle

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

HZ. PEYGAMBER (SAV)’İN AHLAKI

peygamberimizin ahlaki

Hz Muhammed sav sahip olduğu ahlaki özellikleri

Bu yazımızda Allah Rasulü’nün güzel ahlakından bahsetmeye çalışacağız…
Allah’ı sevdiğini söyleyen bizlerin iddiasının doğruluğu, ona tabi oluşumuzla ve ona ittiba edip uymakla ispatlanmış olur.
“Deki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (Al-i Imran, )
Peki Allah’ı sevmek kendisine uymakla gerçekleşen, Kuran’ın yüce ahlak sahibi diye belirttiği Allah Rasulü’nün ahlakı, huyu, hali ve sireti nasıldı? Bu soruya cevap aramaya ve onun ahlakından kesitler sunmaya çalışalım.
Aslında aynı hususu sahabiler de merak etmekteydi. Hz. Aişe validemize gelip Allah Rasulü’nün ahlakının nasıl olduğunu sordular. Bu soruya karşı Hz. Aişe’nin cevabın net ve kesindi:
“Siz Kuran okumuyor musunuz? Onun ahlakı tamamen Kuran’dı.” (Ebu Davud)

O, tevazu sahibiydi:

Bir peygamber olmasına karşın, bir devlet başkanı, bir ordu komutanı olmasına karşın son derece tevazu sahibiydi.
Rasulullah’ın tevazusu öylece ortadadır ki; O hiç kimseyi ayırt etmeksizin fakir, zengin, büyük, küçük, iman etmiş etmemiş herkesi ziyaret eder, hastalıklarında yine ziyaretleri ihmal etmez, cenaze merasimlerine katılır, acılarını paylaşır. Yemeğe davet eden kimse ve davet ettiği yemek nasıl da olsa asla ihmal etmez, icabet eder, daha kıymetli binitlere binme imkanı ve ihtimali varken bile eşeğe biner veya yaya gitmeyi tercih ederdi.
Katıldığı toplantılarda boş bir yere oturur, kimsenin kendisine ayağa kalkmasını istemezdi.
O kendisinin aşırı övülmesini istemez ve şöyle derdi: “Siz beni hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı methedip övdüğü gibi aşırı gitmeyin. Ben Allah’ın bir kuluyum. Sizler de benim için, Allah’ın kulu ve Rasulüdür, deyin.” (Şemail, 285/1.h) Maalesef bugün onun sadece mucizeleriyle ilgileniyor, hayata dair görüşlerini, tavsiyelerini kısaca sünnetini göz ardı ediyoruz. Ya da sünnet adına hayatımızda bir elin parmağını geçmeyecek derecede birkaç hususa sarılıp kalıyoruz. Sünnet-i Nebeviye gerçekten bir elin parmağını geçmeyecek kadar az mı? Peygamberimizin aile hayatı, ticari hayatı, sosyal hayatı insanlarla ilişkisi bizim için bir anlam ifade etmiyor mu acaba?!
Hıristiyan iken Müslüman olan Adiyy b. Hatem anlatıyor: “Müslümanların korkusundan yurdumu bırakıp Şam’a kaçmıştım. Sonra kendi kendime şöyle dedim: Onun yanına gideyim, yalancının tekiyse ben bunu fark ederim yok doğru söylüyorsa ona tabi olurum. Medine’ye vardım. Elimde herhangi bir bilgi yoktu. Kim olduğumu sordu, ben de söyledim. Etrafındakileri görünce onun bir melik olmadığını anlamıştım. Rasulullah (as) beni evine götürmek üzere kalktı. Aslında benim arzum da buydu. Onu evinde görmek istiyordum. Yolda yürürken yaşlı bir kadın Peygambere yaklaştı, bir şeyler söyledi. O, kadın sözünü bitirinceye kadar dinledi, bekledi. Kadının işini gördü. Ben kendi kendime “Vallahi bu bir melik değil!” dedim. Sonra eve gittik. İçi hurma lifi dolu deri bir yastığı bana uzattı ve “Buyur, otur.” Dedi. Ben “Hayır siz oturun.” Dedim. O, “Hayır siz oturun!” diye tekrar etti. Oturdum. Kendileri de kuru yere oturdu. Ben içimden, ‘Bu, kralın yapacağı bir iş değil!’ dedim. Daha sonra söze başladı: “Adiy, gel Müslüman ol, kurtul…” Ben ‘Benim bir dinim var.’ Dedim. O, ‘Ha, sen bir rakusi (Hıristiyanlık ve Sabilik karışımı bir din)sin değil mi?
– Evet.
– Sen, halkından ganimetin dörtte birini alıyorsun değil mi?
– Evet, alıyorum.
– İşte bu senin inancına göre sana haramdır.
– Evet, hakikaten öyledir.
Bu sözünden anladım ki o, hakikaten görevle gönderilmiş bir peygamberdir. Çünkü başkalarının meçhulü olanı biliyordu. Sonra O, bana şöyle hitap etti:
– Ey Adiyy, belki seni İslam’a girmekten, Müslümanların ihtiyaç içinde görmen alıkoymaktadır. Vallahi onların serveti yakında öylesine artacak ki zekatlarını alan bulunmayacak. Belki de düşmanlarının çokluğu, seni onlara katılmaktan alıkoyuyor. Vallahi çok geçmeden, bir kadının ta Kadisiyye’den deve üzerinde, korkmadan şu Beyti (Kabe’yi) ziyarete geldiğini duyacaksın. Belki seni, saltanat ve yönetimin başkalarının elinde olması Müslüman olmaktan men ediyor. Allah’a yemin olsun ki, yakında Babil’in beyaz köşklerinin Müslümanlar tarafından fethedildiğini duyacaksın.
Bunları duyunca, daha fazla dayanamadım, Müslüman oldum. ‘Ben hanif bir müslümanım.’ dedim. Rasulullah sevindi. Medinelilerin birinin yanında misafir kalmamı emretti. Artık sabah akşam O’nun meclislerine devam ediyordum. Gerçekten onun vefatından sonra Onun söylediği iki hususu gördüm, onlara şahit oldum. Diğer üçüncüsünün gerçekleşeceğinden de eminim.” (Isabe, ; Zehebi, A’lam, )
Şairin dediği gibi;
“Ziyarete gelenleri karşılayıp güler yüzle,
Selam verir, el sıkardı, ağırlardı tatlı sözle.
İmtiyazdan hiç hoşlanmaz, herkes ile bir dururdu,
Ashabıyla bir arada, bir yaygıda otururdu.” (A. Köksal, Peygamberimiz)

O, merhamet sahibiydi:

Çölden gelen birisi Hz. Peygamber’i çocuklarla birlikte görünce, siz çocukları öpüp okşar mısınız benim 10 çocuğum var hiç birisin kucağıma alıp sevmedim, deyince Allah Rasulü şöyle cevap verir: “Allah senin kalbinden merhamet duygusunu söküp çıkarmışsa ben ne yapabilirim ki!” (Buhari, Müslim)
Osman b. Mazun vefat ettiği zaman onun naşını öperken Allah Rasulü’nün gözlerinden yaşlar dökülmüştü. (Şemail 281/5) Yine kızı Ümmü Gülsüm’ün cenazesinde (Şemail 282/6) ve oğlu İbrahim’in cenazesinde ağlamıştır. Hatta İbrahim’in cenazesinde onun ağladığını görenler şaşırmışlar buna karşı o “Kalp hüzünlenir, göz yaşarır.” cevabını vermiştir. (Buhari, Müslim)

O hoşgörülüydü, affediciydi, insana değer verirdi:

Mekke’nin fethi günü onun güzellikleri had safhasına çıkmıştı: Hz. Peygamber, Mekke’nin fethini Allah Teala’nın kendise nasip ettiğini görünce, son derece mütevazi bir şekilde adeta devesinin üzerinde secde eder vaziyette Mekke’ye girdi. Öyle ki neredeyse çenesi devesinin semerine değecekti. Fetih Suresini okuyarak Mekke’ye girdi. (Sireti İbn Kesir, Nedvi, s. 304) Hz. Peygamber, Arap yarımadasının kalbi, siyasi ve ruhi merkezi olan Mekke’ye girerken adalet, eşitlik, tevazu ve hoşgörü, insana değer verme ilkelerini hakim kılmıştır. Devesinin terkisine kimi almıştır biliyor musunuz? Ne torunlarından birini ne bir Haşimi’yi ne Kureyş’ten birini. Azat ettiği kölesi Zeyd’in oğlu Üsame’yi. Üsame b. Zeyd’i. (age, Nedvi, s. 304)
Fetih günü bir adam Rasulullah’ın yanına gelerek onunla konuşmak istedi. Ama korku ve heyecandan titremeye başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Sakin ol! Ben kral değilim. Kurutulmuş et parçaları yiyen Kureyşli bir kadının oğluyum.” Buyurdu. (Buhari, Meğazi, Veda Haccı Babı, İbn Mace, Etıme, 30, Kadı Iyaz, Şifa)

Kabe’nin etrafında müşrikler ve Müslümanlar toplanmıştı. Bir el işaretiyle Müslümanlar bütün müşrikleri öldürebilirdi. O, bunu yapmadı ve Kureyşliler’e hitaben ‘Ey Kureyş topluluğu! Şimdi size ne yapacağımı sanıyorsunuz?” diye sordu.

Onlar hep bir ağızdan “Hayır umarız, sen kerim bir kardeş, ali-cenab bir kardeş oğlusun.” dediler. O meydandaki müşrikler arasında kimler yoktu ki: Kendisi her fırsatta öldürmeye çalışanlar, amcasının katili Vahşi, amcası Hz. Hamza’nın ciğerini çiğ çiğ çiğneyen Hind b. Utbe, kendisine en çok düşmanlık yapan ve babasından sonra onun yerine geçen Ebu Cehil’in oğlu İkrime, hicret esnasında Rasulullah’ın kızı Zeyneb’e saldıran ve ona sopası ile vurarak onu kayaların üzerine düşüren ve bu sebeple onun karnındaki bebeğinin düşmesine sebep olan Hebbar b. Esved…

Rasulullah “Yusuf’un kardeşlerine dediği gibi, ‘Artık bugün siz geçmişteki işlerinizden dolayı cezalandırılmayacaksınız. Hadi gidiniz hepiniz serbestsiniz.” Dedi. Kureyş reisleri ve eşrafı, yükselen Allah kelamını işitiyor, Mekke ezan sesleriyle inliyordu. (Zadü’l-Mead, I/424, Nedvi, s. 308) Ahmet Yesevi’nin dediği gibi;
Yoldan azan şaşkına hidayetli Muhammed,
İhtiyaç olsa kime, kifayetli Muhammed.
Ebu Cehl, Ebu Leheb’e siyasetli Muhammed,
Melametin sabunu, selametli Muhammed.
Bir başka şair de şöyle demektedir:
Hiç kimseyi azarlamaz, yapmazdı sert muamele,
Yapar idi kötülüğe iyilikle muamele. (Asım Köksal, Peygamberimiz.)
Huzurun kalmadığı insanların rahatça sokakta gezemediği, kan davalarının alıp yürüdüğü günümüzde onu örnek ve rehber edinmeye ne kadar da muhtacız!
Allah Rasulü gün olmuş hurmayla karnını doyurmuş gün olmuş misafir olduğu bir evde –fetih günü Ümmühani’nin evinde- sadece sirkeyle karnını doyurmuştur. Bu sirkenin bir özelliğinden dolayı değil evde ikram edecek bir şey bulamayan Ümmühani’yi rahatlatma maksatlıydı. Yine o bulduğunda tavuk etini, kuzu etini ve özellikle kuzunu kol kısmını da yemiştir. Kabak yemeği, helva ve bal yemiştir. (Şemail, s. 62-68) Yemek konusundaki sünnetini Hz. Aişe onun hiçbir zaman bir yemeği kötülemediğini bize haber vererek öğretmiştir.

 

Peygamberimizin ahlakına örnekler

O, herkese güzellikle davranır, insana değer verirdi:

Vahiy katibi Zeyd b. Sabit şöyle anlatıyor: “Rasulullah’ın komşusu idim. Kendisine vahiy nazil olduğu zaman, beni çağırtmak için birini gönderir, ben de vahyi yazardım. Onun bulunduğu toplantılarda, bizler dünyadan bahsetsek, bizimle beraber O da dünyadan bahseder, ahiretten bahsetsek, O da bizimle beraber ondan anlatırdı. Biz yemek konusunda konuşsak, O da bizimle beraber yemekten bahsederdi.” (Şemail, 297/1) Amr b. As da yeni Müslüman olduğu bir dönemde kendisini komutanlık yaptığı Zatü’s-Selasil Gazvesi’nin dönüşünde Hz. Peygamber’in kendisine güler yüz gösterdiğini hatta kendisinin en hayırlı insan olacak şekilde kendisine iltifat ettiğini ifade etmektedir. Hatta yeni Müslüman olan Amr, bu konuşmalardan destek alarak Allah Rasulü’ne en çok kimi sevdiğini sormuştur. Hz. Peygamber de Ebubekir cevabını vermiştir… (Şemail, 298/2) Enes b. Malik de Onu şöyle anlatmaktadır: “Ben Rasulullah’a 10 sene hizmet ettim. Bana hiçbir zaman üf demediler. Hatalı bir iş yapsam niçin böyle yaptın demezdi. Önemli bir işi terk etsem niçin bu işi terk ettin diye sormazdı. Rasulullah ahlak yönünden insanların en güzeliydi.” (Şemail, 299/3) Hz. Aişe de Allah Rasulu’nün eliyle ne bir hizmetçisine ne bir hanımına vurduğunu anlatmaktadır. (Şemail, 302/6) Cabir b. Abdillah’ın ifadesine göre Ondan herhangi bir şey istendiğinde asla yok ve hayır demezdi. (Şemail, 305/9)

O, haya ve edep timsaliydi:

Ebu Said el-Hudri şöyle demektedir: “Rasulullah perde arkasındaki bakire kızdan daha çok haya sahibi idi. Bir şeyi çirkin gördüğü zaman, yüzündeki değişiklikten bu anlaşılırdı. (Şemail, 311/1)

O, hep kolaylıktan ve kolaylaştırmaktan yanaydı:

Hz. Aişe günah olmamak şartıyla iki şey arasında tercih yapacağı zaman onun kolay olanı tercih ettiğini haber vermektedir. (Buhari, Müslim) Yine bütün sahabilere öğüdü şu şekilde olmuştur: “ Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; müjdeleyiniz, ürkütmeyiniz.” (Buhari, İlm, 11, Edeb, 80 ; Müslim, Cihad, 6-7)

O, yemek konusunda ayrım yapmazdı:

Allah Rasulü gün olmuş hurmayla karnını doyurmuş gün olmuş misafir olduğu bir evde –fetih günü Ümmühani’nin evinde- sadece sirkeyle karnını doyurmuştur. Yine o bulduğunda tavuk etini, kuzu etini ve özellikle kuzunu kol kısmını da yemiştir. Kabak yemeği, helva ve bal yemiştir. (Şemail, s. 62-68) Hz. Aişe onun hiçbir zaman bir yemeği kötülemediğini bize haber vermiştir.

O, verdiği sözünde dururdu, emindi, güvenilirdi:

Allah Rasulü Mekke’den Medine’ye hicret esnasında müşriklerin kendisinde emanet olarak duran malları yatağına bıraktığı Hz. Ali’ye vermiş ve ondan her bir emanetin sahibine verilmesini istemiştir. (İbn İshak) Yine Hudeybiye Antlaşması yapılır yapılmaz antlaşmayı müşrikler adına imzalayan Süheyl b. Amr’ın oğlu Ebu Cendel, Mekke’de hapsedildiği yerden kaçmış ve zincirleriyle antlaşma yerine gelmiştir. Müslümanlar tarafına geçmeyi istemiş fakat Allah Rasulü onun bu isteğini yerine getirmemiş ve şöyle demiştir: “Ey Ebu Cendel! Sabret. Ahdimizden dönemeyiz. Allah sana yakında bir yol açacaktır.” (Buhari, Müslim) Bedir Savaşı öncesi Huzeyfe b. el-Yeman ve bir arkadaşı yolda müşriklere savaşa katılmayacaklarına dair söz verdikleri için Allah Rasulü “Siz geriye dönün, her halükarda sözümüze riayet edeceğiz. Bizim yalnız ve yalnız Allah’ın yardımına ihtiyacımız var.” diyerek onları savaşa katmamıştır. (Buhari) Abdullah b. Ebi’l-Hums’un Rasulullah’a borcunu ödemesi için sözleştikleri yere 3 gün geç gelmesi (Ebu Davud) ve Allah Rasulü’nün ‘Muhammedü’l-Emin” diye isimlendirilmesi…

O, ailesine ve onların görüşlerine önem verirdi:

İlk vahiy geldiği zaman Allah Rasulü hemen eve dönmüş ve hanımı Hz. Hatice ile istişare etmiş; O da Hz. Peygamber’i teselli etmiştir. (Buhari) Bir başka olayda da Hudeybiye Antlaşması sonrası ashab antlaşma şartlarını ağır bulmuş ve onların moralleri bozulmuştu. Allah Rasulü onlara kurbanlarını kesip, ihramdan çıkıp başlarını tıraş etme emrini verdiği ve bunu birkaç kere tekrar ettiği halde onlar bu emre uymada ağır davrandılar. Buna karşı üzülen ve morali bozulan Hz. Peygamber çadırına girmiş onu Ümmü Seleme validemiz teselli etmiş ve onun kurbanını kesip, ihramdan çıkması ve başını tıraş etmesi üzerine ashabın da kendisine uyacağını belirtmiş gerçekten de hiçbir şey demeden bu hususları yapan Efendimize ashab hemen ittiba etmiştir. (Buhari, Müslim) Rasulullah evinde şu işleri yaparlardı: Sıradan bir kişi ne ile meşgul olursa, Rasulüllah da onlarla meşgul olurdu. Evin kırık döküğünü elden geçirir, elbisesini yamar, iliğini diker, papuçlarını tamir eder, evi süpürür, hayvanların sütünü sağar ve yem verirdi. (Tirmizi, Beyhaki)

O, çocuklara ve onların eğitimine önem verirdi:

O, çocuklara çok ayrı bir değer ve önem verirdi. Hz. Enes b. Malik anlatıyor: “Ailesine karşı Hz. Peygamber’den daha şefkatli hiç kimseyi görmedim. Oğlu İbrahim’in Medine’nin kenar mahallerinden birinde oturan bir sütannesi vardı. Bu sütannenin kocası demircilik yapmaktaydı. Her gün çouğu görmek için oraya giden Hz. Peygamber, varınca duman dolu eve girer, çocuğunu kucaklayarak bağrına basar, koklar ve öperdi. (Buhari, Edeb, 18 ; Müslim, Fedail, 63) Yine bir dizine torunu Hz. Hasan’ı diğerine de Üsame b. Zeyd’i oturtur ve ikisini de bağrına basarak onlara dua ederdi. (Buhari, Edeb, 21) O, sadece kendi akrabası olan çocukları değil bütün çocukları öper, okşar onları göğsünde uyutur, hatta onlarla şakalaşırdı. Namazda iken secde halinde sırtına binen Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’i düşmesin diye eliyle tutar ve namazda bile çocukları incitmezdi. (Buhari, Edeb, 18 ; Müslim, Mesacid, 42 Geniş bilgi için bkz. Diyanet İlmi Dergi, Peygamberimiz Hz. Muhammed Özel Sayısı, Ankara, 2001 s. 161-179)

O, tebessüm sahibiydi şaka da yapardı:

Hz. Peygamber sahabilerin yaptığı şakalara tebessüm etmiş ve gülümsemiş aynı zamanda kendisi de şakalar yapmıştır. Fakat kendi ifadesiyle O, şaka da olsa yalan söylememiştir. Örneğin bir kişi Hz. Peygamber Efendimize bir binit vermesi için gelmiş bunun üzerine Allah Rasulü şöyle demiştir: “Ben sana yavru bir deve vereyim.” Bunun üzerine adam “Ey Allah’ın Rasulü! Ben yavru bir deveyi ne yapayım. Ben ona nasıl bineyim?” dediği zaman her devenin bir annesi ve babası vardır. Yani her yetişkin devede sonuçta yavru bir devedir, buyurmuş ve o kişiye şaka yaptığını ifade etmiştir. (Şemail, 207/4) Yine ihtiyar bir kadın gelmiş ve şöyle demiştir: “Ey Allah’ın Rasulü! Allah’a dua et ki beni cennetine koysun.” Efendimiz şaka olarak “Ey falanın anası, ihtiyarlar cennete giremez.” deyince kadın ağlamaya başlamış bunun üzerine Hz. Peygamber şaka yaptığını ve cennetteki bütün kadınların genç yaşta bir rivayete göre 33 yaşında olacağını ifade buyurmuştur. (Şemail, 209/6)

BENZER KONULAR:

Answer ( 1 )

    1
    2022-03-14T07:07:38+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Peygamberimiz (sav) her yönü ile biz Müslümanlara örnektir. Bu örnekliğini bizler en fazla güzel ahlakında görmekteyiz. Rasulullah (sav) tevazu sahibi idi. Merhametli idi. Hoşgörülü, affedici ve kim olursa olsun insana saygılı idi. Peygamberimiz (sav) haya edep timsali idi. Verdiği sözde duran, güvenilir birisi idi. Ailesine değer veren birisi idi. Asık suratlı kaba birisi olmayıp, tebessüm eden birisi idi.

    En iyi cevap

Cevapla