Peygamberimizin hayatı mekke ve medine dönemi

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

Peygamberimiz Hz. Muhammedin Hayatı

Peygamber efendimizin hayatı Mekke ve Medine dönemi

Peygamberimizin hayati mekke ve medine donemi

Mekke ve Medine Dönemi

“Alemlere rahmet olarak” gönderilen bir elçi olarak tanımlanan Hz. Muhammed’in ismine Kur’an’da dört yerde atıfta bulunulur. Bunların ikisinde ‘resulullah’ tabiri geçmekte (33. Ahzab, 40; 48. Fetih, 29), bi­ rinde onun resul olduğu ifade edilmekte (3. Al-i İmran, 144), birinde de dünya ve ahiret mutluluğuna erişmek için Hz.Muhammed’e inanmak şart .koşulmaktadır (47. Muhammed, 2). Bir diğer ayette ise Hz. İsa’nın kendisinden sonra gelecek resulü müjdelerken onun adının Ahmed olacağını söylediği bildirilmektedir (61. Saf, 6).

Hz. Peygambere, Muhammed isminin dışında Ahmed, Mustafa, Mahmud gibi başka isimler de verilmektedir. Hz. Muhammed son nebi ve resul ya da son peygamber, Kur’an’ı insanlara anlatan ve öğreten bir öğretmen, onu bizzat kendi yaşamında insanlara örnek olarak sunan bir rehber ve insanlara dini anlama ve yaşama konusunda öne çıkan bir li­ derdir. Kur’an, birçok ifadesinde Hz. Peygamber’in önemini dile getirmekte ve ona itaatin gereğini vurgulamaktadır.

A. Mekke Dönemi

Hz. Muhammed, farklı rivayetler arasında genel kabul gören ka­naate göre Fil Vak’ası’ndan elli (veya elli beş) gün sonra Rebiülevvel ayının 12’sinde (20 Nisan 571) Pazartesi günü Adnaniler’in ana yurdu kabul edilen Mekke’de dünyaya geldi. Babası Abdullah o doğmadan kı­sa bir süre önce vefat etmişti; annesi ise doğumdan bir süre sonra vefat etti. Dolayısıyla yetim olarak doğan Hz. Muhammed kısa bir süre sonra annesini de kaybetmiş oldu. İlk yıllarını sütannesi Halime’nin yanında geçirmiş olan Hz. Muhammed’in annesinin ölümü sonrası bakımını de­ desi üstlendi. Dedesi Abdülmuttalib, ölümünden önce sekiz yaşında olan Muhammed’in bakımını Abdullah ile anne-baba bir kardeş olan E­bu Talib’e vasiyet etti. Ebu Talib, ölümüne kadar Hz. Muhammed’in ba­ kımını üstlenerek onu himayesi altına aldı.
Peygamberlik öncesi dönemdeki yaşantısında Hz. Muhammed’in içinde yaşadığı müşrik Arap toplumunun putperestliğinden uzak durma­ ya çalıştığı, ahlaka, adalete, yardımseverliğe ve benzeri erdemlere önem verdiği dikkati çeker. Öyle ki onunla ilgili olarak kullanılan Muhamme­dü’l-emin (güvenilir Muhammed) ifadesi onun bu üstün özelliğine işaret etmektedir. Yine bu dönemde Hz. Muhammed her zaman zayıfların ve ezilenlerin yanında olmaya gayret etmiş, Hılfu’l-Fudul gibi çeşitli yardım kuruluşlarında görev yapmıştır. Bu dönemde Hz. Muhammed her zaman sorun çözen bir hakem olarak halkın genel teveccühünü kazanmıştır. Örneğin Miladi 605 yılında Kabe, Kureyşliler tarafından yeniden inşa edilirken Hacerü’l-Esved’in yerine konulması hususunda ortaya çıkan ve şiddetli bir çatışmaya dönüşmesi an meselesi olan anlaşmazlık, o zamanlar otuz beş yaşlarında olan Hz. Muhammed tarafından çözülmüştür.

Hz. Muhammed yirmi yaşını geçtiği sırada ticari seyahatlere çıkma teklifleri alıyordu. Hastalandığı için bizzat gidemeyen bir tüccarın malla­ rını götürüp başarılı bir sonuç elde edince yeni teklifler aldı. Onun Hati­ce bint Huveylid ile evlenmesi de bu ticari gelişmelerden sonra gerçekleşti. Bu evlilik sırasında kendisinin yirmi beş, Hatice’nin kırk yaşında ol­duğu söylenmekle birlikte Hatice’nin daha küçük yaşlarda bulunduğu da rivayet edilmektedir. Hatice’nin yirmi sekiz yaşında olduğu yolundaki rivayet bazı araştırmacılarca daha makul olarak kabul edilmektedir.

İçinde yaşadığı cahiliye toplumunun şirk temelli inançlarından, zulüm ve kaosa dayalı toplumsal yapısıyla, ahlaki zaaflarından uzak du­ran Hz.Muhammed’in, ciddi bir arayış içerisinde olduğu anlatılmakta­ dır. Onun zaman zaman şehirden uzaklaşarak sıklaşan aralıklarla Hira mağarasında uzlete çekildiği ve orada tefekkür ve murakabe şeklinde bir tür ibadet hayatı yaşadığı anlatılır. Nitekim Hira’da bulunduğu 610 yılı Ramazan ayının son on günü içinde bir gece, bazı rivayetlere göre pazartesi günü sabaha karşı melek Cebrail asli suretiyle gelmiş ve ona Kur’an’ın ilk ayetlerini getirmiştir.

Hz. Muhammed, getirdiği yeni mesajın Mekke’deki dini ve içtimai geleneği sarsıcı mahiyette oluşu sebebiyle önceleri gizli tebliğde bulun­ du ve üç yıl kadar sadece yakın çevresini dine davetle yetindi. Hz. Pey­ gamber o andan itibaren çevresindeki insanları lslam’a davet etmeye başladı. Bu davet üç yıl kadar gizlice sürdü. Önce eşi Hatice, ardından yakın dostu Ebu Bekir, Ali b. Ebi Talib ve Zeyd b. Harise, kızları Zeyneb, Rukıyye ve Ümmü Gülsüm Müslüman oldu. Üç yıllık gizli davet sırasın­ da Hz. Ebu Bekir’in yakın dostları olan Osman b. Affan, Zübeyr b. Av­ vam, Abdurrahman b. Avf ve Talha b. Ubeydillah gibi kişiler de lslam’ı benimsediler. Dördüncü yıldan itibaren belli bir sayıya ve güven duygu­ suna erişen ilk cemaat kendini belli eder etmez Mekkeli müşriklerin şid­ detli hücum ve işkencelerine maruz kaldı. Mekke’nin ileri gelenleri ve liderleri bu yeni dini kesinlikle kabul edilemez ve Mekke’nin sosyal, siya­ sal ve ekonomik yapısı için tehlikeli buluyorlardı. Zira onlara göre insan­ ları yalnızca Allah’ın tek ilahlığını ve rabliğini kabul etmeye davet eden bu inanç, Mekke’de kurulu olan yapıları ve inançları temelinden sarsa­ cak bir şeydi. Zira Araplar o dönemde Allah’ın varlığına inanmakla bir­likte onun aşkınlığından dolayı alemden adeta elini eteğini çekmiş olan bir üstün güç olduğuna inanıyor; Allah adına yeryüzünde insanlar üze­ rinde egemenlik yetkisinin Lat, Menat, Uzza gibi birtakım tanrısal varlık­ larla kabile reisleri, toplumsal liderler, zenginler ve güçlülerde olduğunu kabul ediyorlardı. Bir bakıma bunlar Allah adına toplumda egemenlik tesis etmişlerdi. Bu yeni din ise bütün bunları tersyüz ederek, yalnızca Allah’ın uluhiyetini ve üstünlüğünü savunuyordu. Bu yeni söylemin bastırılması ve bu dinin yayılmasının engellenmesi için müşrikler, bu dinin, tespit ettikleri taraftarlarına acımasız bir takibat başlattılar.
Hz. Muhammed bir gün Safa tepesine çıkarak bütün Mekkelilere açıktan İslamiyet’i tebliğ etmeye karar verdi ve orada toplananlara şunları söyledi: “Ey Kureyşliler, size şu dağın arkasında bir düşman birliği var de­ sem inanır mısınız?” “Evet, senin yalan söylediğini hiç görmedik.” cevabı­ nı alınca konuşmasına şöyle devam etti: “Öyleyse ben büyük bir azaba uğrayacağınızı size haber veriyorum. Allah bana en yakın akrabalarımı uyarmamı emretti. Allah’tan başka ilah yoktur demediğiniz sürece size ne bu dünyada ne de ahirette bir faydam dokunur.” (Belazuri, I. 120).
Kureyşliler, Hz. Muhammed’in İslam’a davet faaliyetlerine engel olması için amcası Ebu Talib ile üç defa görüştü. Ebu Talib birinci müra­caatı gönül alıcı bazı sözlerle savuşturdu. İkincisinde Kureyşliler tehdit edici ifadeler kullanınca Resulullah’ı çağırdı ve kabilesine karşı daha fazla direnemeyeceğini söyledi. Amcasının kendisini artık himaye etme­yeceğini düşünen Hz. Peygamber şöyle dedi: “Bu işten vazgeçmem için güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler hiçbir şey değişmez, Allah bu dini üstün kılıncaya kadar çalışacağım veya bu uğurda öleceğim.” (ibn Hişam, 1. 266). Bu arada bazı Kureyşliler’in bizzat Hz. Peygamber’le gö­rüşüp onu davasından vazgeçirmeye çalıştıkları, kendisine para ve mevki teklifinde bulundukları da kaydedilmektedir.
Hz. Peygamberin Mekke döneminde en dikkat çekici gelişmeler­ den birisi Hz. Hamza ile Hz. Ömer’in Müslüman oluşlarıdır. Bu iki önemli şahsiyetin İslam’a girişi Mekke’de Müslümanların gücünü artır­mış ve ciddi bir moral takviyesi yapmıştır. Ancak buna rağmen Müslü­manlara yapılan baskı ve takibatlarda bir azalma olmamıştır. Nitekim aralarında Hz. Osman ve eşi Resulullah’ın kızı Rukıyye’nin de bulundu­ğu bazı Müslümanlar Habeşistan’a hicret etmek durumunda kalmışlar­ dır. On bir erkekle dört kadından oluşan bu kafile MS. 615 yılında Habe­ şistan’a gitmiştir. Yaklaşık bir yıl sonra Hz. Peygamber yüz sekiz kişiden oluşan ikinci bir kafilenin de Ca’fer b. Ebi Talib önderliğinde Habeşis­ tan’a göç etmesine izin vermiştir. Müşriklerin Mekke’de kalan Müslü­manlara yönelik baskı ve saldırıları artarak devam etmiş ayrıca Müslü­manlar yaklaşık üç yıl (617-620) toplumdan tecrit edilmiş bir şekilde tam bir sosyoekonomik boykot ve kuşatma altında yaşamak durumun­ da kalmışlardır. Kuşkusuz bu durum, Mekke döneminde Müslümanla­rın yaşadıkları en zor anlar olarak hafızalarda kalmıştır. Nübüvvetin 10. yılında Ebu Talib ile Hz. Hatice’nin üç gün arayla vefat etmesi (10 Rama­ zan/19 Nisan 620) Hz. Muhammed ve Müslümanlar için bir başka üzün­tü kaynağı olmuş ve bu yıla “hüzün yılı” denilmiştir.

Hz. Peygamber Mekke’de artan baskılar karşısında kendisine İslam mesajını tebliğ etmede daha özgür bir ortam aramaya çalışmış ve bu ne­ denle Mekke dışına yönelmiştir. Bu amaçla yanına Zeyd b. Harise’yi ala­rak Sakif kabilesinin yaşadığı Taife giden Hz. Muhammed’e Taif ileri ge lenleri kaba davranmışlar ve halkı kışkırtarak onun taşlanmasına ve şehir dışına çıkarılmasına neden olmuşlardır. Oldukça acı bir tecrübe olan bu olayda Hz. Muhammed Taiflilerin hidayete kavuşması için dua etmiştir.

620 yılı İslam tarihi açısından önemli bir gelişmeye kapı aralamıştır. Bu tarihte Hz. Peygamber, hac mevsiminde Yesrib’den gelen Hazrec ka­ bilesine mensup altı kişilik bir gruba İslamiyet’i tebliğ etmiş, onlar da İsla­mı benimsemişlerdir. İçlerinden Es’ad b. Zucire, Yesrib’e dönerek bu yeni dini anlatıp bir yıl sonra tekrar Akabe’de Resul-i Ekrem’le buluşma sözü verdi. Ensar zümresinin çekirdeğini oluşturan bu altı kişinin faaliyetleri neticesinde birçok Yesribli Müslüman oldu. Ertesi yıl onu Hazrecli, ikisi Evsli olmak üzere on iki kişi Resulullah’la gizlice Akabe’de buluştu. Birin­ci Akabe Biatı adıyla anılan buluşmada bu grup Allah’a ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek ve iftira et­memek üzere Hz. Muhammed’e biat etti. Hz. Peygamber Yesrib halkına Kur’an’ı ve islam’ı öğretmesi ve namaz kıldırması için Mus’ab b. Umeyr’i onlarla birlikte gönderdi. Mus’ab’ın bir yıl içindeki faaliyetleri Yesrib ileri gelenlerinin Müslüman olmasını sağladı. Nübüvvetin 13. yılı (Ms 622) hac mevsiminde ikisi kadın yetmiş beş Yesribli Müslüman Mekke’ye geldi ve hacdan sonra yine Akabe’de Resulullah’la gizlice buluştu ve Resulullah’a biat etti. Akabe Biatları, Müslümanların yeni bir merkez edinmeleri, sosyal ve siyasal anlamda yeniden yapılanmaları açısından bir dönüm nokta­ sı oldu. Bu gelişme İslam tarihindeki en önemli hadiselerden birisi, sosyal ve siyasal güç olma açısından bir başlangıç olan Hicret’e kapı araladı.

B. Hicret

islam’ın Mekke’de tebliğine ve tutunmasına imkan görmeyen Hz. Muhammed, Medinelilerle yaptığı Birinci ve İkinci Akabe Biatlarından sonra kendilerine himaye vaat eden Yesrib’e (Medine) hicret etmeleri için Müslümanlara izin verdi. İkinci Akabe Biatı’ndan sonra Hz. Muhammed’in hicrete izin vermesi üzerine ilk defa Amir b. Rebia ile hanı­ mı Leyla bint Ebi Hamse, Yesrib’e göç etti, ardından diğer sahabiler kafi­ leler halinde Mekke’den ayrılmaya başladı.

Mekke’nin yönetim ve istişare merkezi olan Darunnedve’de top­lanan müşrik Araplar İslamın önlenemeyen gelişmesi ve artık Mekke sı­ nırlarını aşan yaygınlığı karşısında son bir hamle yapmaya karar verdiler ve Ebu Cehil’in teklifiyle Resulullah’ı öldürmeyi planladılar. Suikast ni­ yetinden vahiy yoluyla haberdar olan Hz. Peygamber, Ebu Bekir’le bir­ likte hicret hazırlığına başladı. Hz. Peygamber ve Ebu Bekir bir gece Mekke’den ayrılıp Sevr dağındaki mağaraya saklandılar. Üç gün sonra kılavuzlarının getirdiği develere binerek Yesrib’e doğru yola çıktılar (1 Rebiulevvel/13 Eylül 622). Yesrib’e ulaşınca şehir halkı kendisini büyük bir coşku ile karşıladı. Resulullah, devesinin çöktüğü yerin en yakınında bulunan Ebu Eyyı1b el-Ensan’nin evine misafir oldu. Onun hicreti sefıe­ biyleYesrib şehri Medine (Medinetu’r-Resul) adını aldı.
Hicret birçok açıdan İslam tarihi için bir başlangıç/milat oldu ve bu nedenle Müslümanlar takvimlerini Hicret’le başlattılar. Hicret, Müs­lümanların baskı ve zulümden kurtulmaları ve sosyal ve siyasal açıdan özgürleşmeleriydi. Yine Hicret, Hz. Muhammed önderliğinde yeni bir merkezde oluşturulacak olan siyasal yapılanmanın başlangıcıydı. Bir başka açıdan ise Hicret, Müslümanlar için bireysel anlamda alışkın ol­dukları yerleşik yaşamlarından, mal ve mülklerinden feragat etmeleri ve Allah ve Resulü için fedakarlıkta bulunmaları anlamına gelmekteydi.

C. Medine Dönemi

Hz. Muhammed’in yaşantısındaki Medine dönemi İslam toplumu­nun teşkilatlanması, dışa açılması ve İslam mesajının yayılması ağırlıklı­ dır. Hz. Peygamber’in, hicretten hemen sonra yaptığı ilk şey, Mekke’de­ ki. evlerini terk ederek Medine’ye göç eden muhacirlerin barınma ve benzeri günlük ihtiyaçlarını çözmek olmuştur. Bu doğrultuda o, onların her birini Evs veya Hazrec kabilesinden bir Müslümanla kardeş ilan et­miştir. Peygamber’in yaptığı bir diğer önemli faaliyet, ağırlığını Mekkeli ve Medineli Müslümanlarla, Yahudilerin teşkil ettiği yeni Medine toplu­munu oluşturan grupları kendisinin başkanlığında bir şehir devleti halinde teşkilatlandırmaktır. Bu doğrultuda o, Müslümanlar, Yahudiler ve gayrimüslim Araplar arasında barış ve güven içinde bir arada yaşamanın şartlarını bir metinle belirlemiştir. Medine Vesikası ya da Sözleşmesi ola­rak adlandırılan bu metin Medine’de kurulan şehir devletinin adeta bir anayasası olmuştur. Bu sözleşme, kabileyi esas alan üyelik anlayışı ve dar otorite kalıpları yerine yeni bir siyasi üyelik tanımı getirmiş, ardın­ dan devlet siyasi güç olarak örgütlenmiş ve yayılmaya başlamıştır.
Hz. Muhammed Medine’de toplumun sosyal ve siyasal yapılan­masını belirleyen bu adımları atarken Kureyşliler, mallarının büyük bir kısmını bırakarak hicret eden Müslümanların Mekke’de kalan mallarını zimmetlerine geçirdiler. Kureyşliler, Müslümanların geride bıraktıkları mal ve mülkleri de kullanarak Arap yarımadasının güney ve kuzey isti­ kametlerine doğru ticaret kervanları düzenlemekteydiler. Doğal olarak bu durum, muhacir Müslümanları oldukça rahatsız etmekteydi. Sonun­ da Müslümanlar, Ebu Sufyan’ın idaresinde olan bir ticaret kervanına, Suriye’den dönerken Bedir’de baskın düzenlemek için harekete geçti­ler; kervan bu baskından kurtuldu. Ancak Ebu Cehil kumandasındaki müşriklerden oluşan bir ordu Bedir’de Müslümanlarla karşı karşıya gel­ di (Ms 624). Bu savaşı Müslümanlar kazandı ve savaşta müşriklerin bir­ çok ileri geleni öldü. Bundan yaklaşık bir yıl sonra müşrikler Bedir’in intikamını almak üzere yeniden büyük bir orduyla Müslümanlara karşı saldırıya geçti. Uhud eteklerinde iki ordu karşı karşıya geldi ve başlarda Müslümanların lehine gelişen çatışmalar sonradan aleyhine dönmeye başladı. Ancak sonuçta Müslümanların tepelere çekilmesiyle müşrikler tekrar Mekke’ye döndü. Mekkeli müşriklerin Müslümanlara yönelik bir diğer büyük saldırı girişimi, Müslümanların Medine etrafına hazırladık­ ları taktik savunma planı ile sonuçsuz kaldı. Bir müddet kuşatmada bulunan Mekkeliler sonuçta Müslümanlarca hazırlanan hendekleri geçe­ meyerek kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı.

Hz. Muhammed, Medine’ye hicret ettiği sırada şehir halkının yarı­ ya yakın nüfusunu teşkil eden Yahudilerle baştan itibaren olumlu ilişki­ ler kurmaya çalıştı ve onlara karşı hoşgörülü davrandı. Medine Sözleş­mesinin tarafları arasında onlar da vardı. Ancak çok zaman geçmeden Medine’deki Yahudiler, Müslümanlara karşı çeşitli tacizlerde bulunarak anlaşma maddelerini ihlal etmeye başladı. Örneğin, Ben! Kaynuka çarşı­ sına giden Müslüman bir kadının tacize uğraması ve yardım için gelen sahabinin tacizi yapan Yahudi’yi öldürmesi, kendisinin de şehit edilmesi üzerine bu kabileyle yapılan antlaşma bozulmuş oldu. Hz. Peygamber Şevval 2 (Nisan 624) tarihinde Ben! Kaynuka’nın üzerine yürüdü ve on­ ları kuşatma altına aldı. Sonunda bu kabile mensupları Medine’yi terk etti. Bir diğer Yahudi kabilesi olan Nadiroğulları ise Hz. Peygamber’e su­ ikast tertip etti. Üzerine bir taş yuvarlamak suretiyle Peygamber’i ve ya­nındakileri öldürmeye teşebbüs ettiler. Durumu fark eden ve bu suikast­ tan kurtulan Hz. Peygamber onlardan on gün içinde şehri terk etmelerini istedi. Sonunda onlar da Medine’den ayrıldı. Bir diğer Yahudi kabilesi olan Kureyzaoğulları ise Ahzab ya da Hendek savaşında Müslümanların düşmanlarıyla gizliden ittifak yaparak Müslümanlara ve Medine Sözleş­mesine ihanet etti. Böylelikle onlarla yapılan ittifak da sona ermiş oldu.

Medine döneminde yaşanan en önemli olaylardan birisi Hudeybi­ ye Antlaşması’dır. Hicri altıncı yılda (628) Mekkelilerle yapılan bu antlaşma sonrası Hz. Muhammed ve Müslümanlar islam’ın yayılışı faaliyet­leri açısından önemli bir fırsat elde etti. Bu antlaşmanın hemen sonrasında Fetih suresi nazil oldu. Bu antlaşma ile başlayan dönemde Hicaz bölgesinin dört bir tarafına Müslüman tebliğciler gönderildi; ünlü ko­mutan Halid b. Velid de dahil Mekke’nin birçok önemli siması Müslü­man oldu. Bir süre sonra Mekkeli müşrikler bu antlaşmayı bozdu ve Müslümanlar 630 yılında Mekke’yi fethetti. Çatışma olmaksızın ve kan akıtılmaksızın Mekke’ye giren Hz. Muhammed, Mekkelilere karşı engin bir hoşgörü gösterdi, intikam peşinde koşmadı.

Mekke’nin fethi sonrası da Medine’de yaşamayı sürdüren Hz. Mu­hammed hacca gitmek için hazırlığa başladı ve bütün Müslümanların katılmasını istedi. 26 Zilkade 10 (23 Şubat 632) tarihinde yanında ha­nımları ve kızı Fatıma olduğu halde Müslümanlarla beraber Medine’den hareket etti; Arafat vadisinde sayıları yüz yirmi bini aşan ashabına Veda Hutbesi diye anılan meşhur konuşmasını yaptı. İslam’ın birçok temel esasları gibi bu konuşmada Hz. Muhammed tüm Müslümanlara şu vur­guyu da yaptı: “Gerçekte ben size öyle bir şey bırakıyorum ki ona sıkı sarılır da sebat ederseniz dalalet ve sapıklığa düşmezsiniz; bu Allah’ın Kitabı ve onun peygamberinin sünnetidir. ”
Hz. Peygamber, hicretin 11. yılında hastalandı ve eşi Hz. Aişe’nin kolları arasında “ma’a’r-refikı’l-a’la” (en yüce dosta) sözüyle ruhunu tes­lim etti (13 Rebiulevvel 11/8 Haziran 632, Pazartesi).
DİYANET

BENZER KONULAR:

Hicretten sonra Medine dönemi kısaca

Mekke’den Medine’ye Hicret

 

Answer ( 1 )

    1
    2024-08-15T21:44:29+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Hz. Muhammed’in hayatı, İslam’ın doğuşunu ve gelişimini belirleyen önemli dönüm noktalarını içermektedir. Mekke ve Medine dönemleri, bu sürecin temel taşlarını oluşturur. İşte Hz. Muhammed’in Mekke ve Medine dönemlerinin ana hatları:

    Mekke Dönemi
    1. Doğum ve Çocukluk:

    Hz. Muhammed, 20 Nisan 571’de Mekke’de doğdu. Babası Abdullah doğumundan önce vefat etmişti ve annesi Amine de doğumdan kısa süre sonra vefat etti.
    İlk yıllarını sütannesi Halime’nin yanında geçirdi. Daha sonra dedesi Abdülmuttalib ve ardından amcası Ebu Talib’in himayesinde büyüdü.
    2. Gençlik ve Ticaret:

    Genç yaşta ticaretle ilgilendi ve Hatice bint Huveylid ile evlendi. Evliliği sırasında Hatice, 28 yaşındaydı ve Hz. Muhammed 25 yaşındaydı.
    Mekke’deki adaletsizliklere ve putperestliğe karşı hassasiyet gösterdi. “Muhammedü’l-emin” (güvenilir Muhammed) olarak tanındı ve çeşitli yardım kuruluşlarında görev yaptı.
    3. Peygamberlik Öncesi Arayış:

    Hz. Muhammed, Mekke’deki putperestlik ve sosyal adaletsizliklerden uzak durmaya çalıştı. Hira Mağarası’nda ibadet ve tefekkür için zaman geçirdi.
    4. Peygamberlik:

    610 yılında Hira Mağarası’nda melek Cebrail tarafından Kur’an’ın ilk ayetleri kendisine iletildi. Bu olay, peygamberliğinin başlangıcıydı.
    İlk yıllarda, İslam’ı gizlice tebliğ etti. Eşi Hatice, yakın dostları Ebu Bekir, Ali b. Ebi Talib ve bazı diğerleri Müslüman oldu.
    5. Açık Tebliğ ve Karşıtlık:

    Hz. Muhammed, Safa Tepesi’nde Mekkelilere açıkça İslam’ı tebliğ etti. Mekke’nin ileri gelenleri bu yeni dini kabul etmeyip şiddetli bir şekilde karşı çıktı.
    Müslümanlara yönelik şiddet ve baskılar arttı. İlk hicretler Habeşistan’a (Etyopya) yapıldı.
    6. Hüzün Yılı ve Taif:

    620 yılında, Hz. Muhammed’in amcası Ebu Talib ve eşi Hatice’nin vefatı, onun için büyük bir üzüntü kaynağı oldu. Bu yıl “Hüzün Yılı” olarak adlandırıldı.
    Mekke’deki baskılardan kaçmak amacıyla Taif’e gitti ama Taifliler tarafından hor görüldü ve taşlandı.
    7. Akabe Biatları:

    620’de ve 621’de Yesrib (Medine) halkı ile yapılan Akabe Biatları, Müslümanların yeni bir merkez bulmasını ve Medine’de güçlü bir destek bulmasını sağladı.
    Hicret
    1. Mekke’den Medine’ye Göç:

    622 yılında, Mekke’den Medine’ye hicret edildi. Bu olay, İslam takviminde bir milat olarak kabul edilir.
    Hz. Muhammed, Medine’ye varınca burada Müslümanlar, Yahudiler ve diğer kabilelerle barış ve güven esasına dayalı bir toplum düzeni kurdu. Medine Vesikası bu düzeni belirleyen ilk resmi metindi.
    Medine Dönemi
    1. Toplumsal ve Siyasal Yapılanma:

    Medine’de Müslümanlar arasında kardeşlik tesis etti ve toplumsal yapıyı organize etti.
    Medine Vesikası, şehrin siyasi ve toplumsal düzenini tanımlayan önemli bir belgedir.
    2. Savaşlar ve Çatışmalar:

    Bedir (624) ve Uhud (625) savaşları, Müslümanların Mekke’ye karşı savunmalarını ve savaş stratejilerini belirledikleri önemli çatışmalardır.
    Hendek Savaşı (627) sırasında, Mekkelilerin kuşatma girişimleri sonuçsuz kaldı.
    3. Hudeybiye Antlaşması:

    628 yılında Hudeybiye Antlaşması yapıldı. Bu antlaşma, İslam’ın yayılmasını kolaylaştırdı ve Mekkelilerle barış sağladı.
    Antlaşmadan sonra İslam’ın etkisi arttı ve birçok kişi Müslüman oldu.
    4. Mekke’nin Fethi:

    630 yılında Mekke fethedildi. Hz. Muhammed, Mekke’ye barışçıl bir şekilde girdi ve engin bir hoşgörü gösterdi.
    5. Veda Haccı ve Veda Hutbesi:

    632 yılında, Hz. Muhammed son haccını yaptı ve Veda Hutbesi’ni sundu. Bu hutbe, İslam’ın temel prensiplerini ve hukuki esaslarını vurguladı.
    6. Vefat:

    Hz. Muhammed, 13 Rebiulevvel 11 (8 Haziran 632) tarihinde hastalandı ve eşi Hz. Aişe’nin kollarında vefat etti.
    Hz. Muhammed’in hayatı, sadece bir peygamberin değil, aynı zamanda bir liderin, toplum organizatörünün ve hukukçunun rolünü de ortaya koyan kapsamlı bir öyküdür. Mekke ve Medine dönemleri, İslam’ın temellerinin atıldığı ve geniş bir coğrafyada yayıldığı kritik dönemlerdir.

    En iyi cevap

Cevapla