Peygamberimizin Yahudilerle ilişkileri

Bildir
Question

Please briefly explain why you feel this question should be reported.

Bildir
İptal

Yahudilerle İlişkiler
(Peygamber Efendimizin Yahudilerle İlişkileri)

Peygamber Efendimizin Yahudilerle Iliskileri

Asr-ı Saadette Yahudilerle İlişkiler

Hz. Peygamber hicret ettiğinde Medine nüfusunun yaklaşık olarak yarısını yahudiler oluşturuyordu. Bunlar, ibranice yazdıkları halde arapça konuşuyorlardı. Beytü’l-Midras diye anılan bir bilim evine, savaş harcamalarını ve benzen ihtiyaçları karşılamak üzere belirli ödemelerin biriktirildiği bir hazineye (kenz) sahiptiler. Çeşitli Arap kabileleriyle ittifakları olan bu yahudilerin mensup bulunduğu en önemli üç kabile şunlardı: Benî Kaynuka, Benî Nadîrve Benî Kureyza. Bunlardan Kaynuka yahudileri kuyumculukla, Nadîr yahudileri bahçecilikle (hurma bahçeleriyle), Kureyza yahudileri ise muhtemelen dericilikle uğra­şırlardı.

Rasûl-i Ekrem, Hicretten kısa bir süre sonra ortaya koyduğu-ve bazı araştırmacı-larca dünyadaki İlk yazılı anayasa olarak nitelenen-siyasi metinde bütün sakinlerin görev ve sorumluluklarını sıralarken, yahudilerin durumunu da belirtmiş, ayrıca ek maddeler halinde bunlarla anlaşmalar yapmıştı. Buna göre sakinler, şehri düşma­na karşı ortaklaşa savunacaklar, birbirleri­ne saldırmayacaklar ve diyetlere belli esas­lar dahilinde iştirak edeceklerdi. Bu gibi ortak yükümlülüklerin yanı sıra inanç hürri­yetinin kabulü ile ilgili hükümler de kon­muştu.

Medine’deki yahudilerden Abdullah b. Selâm gibi az sayıda kişinin müslüman olduğu görüldü. Yahudiler önceleri Abdul­lah b. Selâm’ı hep övgü ile anarlarken müslüman olduğunu öğrenince, onu kötü­lemek için söylemediklerini bırakmadılar. Yahudiler Hz. Peygamber ve müslümanları küçük düşürüp onların ma­neviyatını kırmayı amaçlayan tutum ve davranışlarını giderek artırıyorlardı. Meselâ “ölüm üzerine olsun, ölümünüzü görelim” anlamına gelmek üzere “Essâmü aleyküm” diyerek selâm veriyorlardı. Ayrıca münafık­lık yapıyorlardı. Meselâ sabah müslüman olmuş gibi görünüyorlar, akşama dinden çıkıyorlardı. Böylece bunun Araplar içinde bir yol olmasını ümit ediyorlardı (Âl-i imrân 3/71). Araplar nezdindeki itibarlarını baskı aracı olarak kullanıp, güya müşrikliğjn müslümanlıktan üstün olduğunu söyleye­rek onların İslâm’a yönelişini kırmayı hayal ediyorlardı (en-Nisâ 4/51). Ayrıca Evs ile Hazrec arasındaki eski kabile kavgalarını ortaya atarak tekrar kavga, gürültü çıkart­mak istiyorlardı. Fakat Evs ile Hazrec tak­vaya dayalı İslâm kardeşliği ile kaynamıştı. Yahudilerin oyunları birer birer boşa çıkı­yordu.
Öte yandan hicretten sonra İslâmî öğre­tilerin çarşı-pazar konusunda sağladığı gelişmelerin sonucu olarak müslümanların yahudilere iktisadî bağımlılığı giderek aza­lıyordu. Üstelik müslümanlar Bedir savaşını da kazanmıştı. Bütün bunlar haset ateşiyle yanan yahudileri iyice hırçınlaştırmıştı.

Kaynuka çarşısında bir müslüman hanı­ma yapılan hakaret ve bu olayla ilgili olarak bir müslümanın şehit edilmesi bardağı taşıran son damla oldu.
Hz. Peygamber hemen bir ordu hazırla­yıp on beş gün süre ile Benî Kaynuka ma­hallesini kuşattı. Kaynukalılar silahla karşı­lık veremeden teslim oldular ve Medine dışına sürgün edildiler. Giderken taşıyabi­lecekleri eşyalarını gotürmüşlerse de, bo­şalan ev ve dükkanlardan ayrı olarak çok sayıda kılıç, zırh, mızrak ve kalkan, gani­met olarak müslümanlara kalmıştır (2 Şev­val/624 Mart).

Kâ’b b. Eşref, annesi tarafından Benî Na­dîr yahudilerindendi. Ünlü bir şair olup şiirleriyle Mekke müşriklerini Medine’deki müslümanlar aleyhine kışkırtıyor, Hz. Pey­gamber, ashabı ve aileleriyle alay ediyordu. Rasûl-i Ekrem bu kabil zararlı faaliyetlere seyirci kalındığı takdirde benzerlerine cesa­ret verilmiş olacağını biliyordu. Bu münasebetle Kâ’b’ın gıyabında ölüm kararı alındı ve Muhammed b. Mesleme başkanlığında bir heyet, bir gece gidip Kâ’b b. Eşrefin ölüm cezasını infaz ettiler (2/624). Nakledil­diğine göre ertesi gün bazı yahudiler bu durumu Hz. Peygamber nezdinde protesto etmeye gelince o şu cevabı vermiştir: “İha­netin, Allah’a ve Rasûlüne saldırmanın, putperestlerle işbirliği yapıp müslümanların aleyhine bozgunculuk yapmanın cezası budur. Sizden nicelen vardır ki, onlara böyle bir şey yapılmamış­tır. Evinde edebiyle oturana, işinde, gü­cünde, geçiminde olana kimse bir şey yapmaz!” Bu olay Bedir savaşından sonra, Uhud savaşından önce olmuştur.

Bi’r-i Mâûne olayı ile ilgili olarak bir müslümanın (Amr b. Ümeyye) yanlışlıka Hz. Peygamber’den eman (koruma güven­cesi) almış iki kişiyi öldürmesi üzerine, yürürlükteki malî yükümlülük hükümleri uyarınca Hz. Peygamber Nadîr yahudilerinin payına düşen diyet miktarını tahsil etmek için onların mahallesine git­mişti. Bir hisar altına oturduğunda yahudilerin Hz. Peygamber’in başına bir değirmen taşı atarak onu öldürmek istedik­leri farkedildi. Hz. Peygamber ve çevresin­deki müslümanlar derhal uzaklaştılar. Hz. Peygamber, Muhammed b. Mesleme’yi haberci olarak gönderip, on gün içinde orayı terketmelerini aksi halde kendileriyle savaşılacağını bildirdi. Benî Nadîr, Medi-ne’yi terketme kararı almak üzere iken, Medine’deki münafıkların destek vadi üze-rır>e bundan vazgeçtiler. Bunun üzerine Hz. peygamber on beş gün süre ile Nadîr yahudilerinin yurdunu kuşattı. Dışarıdan ve içeriden (münafıklardan) herhangi bir yar­dım gelmeyince şehri terketmeye karar verdiler. Binekleriyle, taşıyabilecekleri eşyayı beraberlerinde götürmelerine mü­saade edildi, canlarına dokunulmadı. Bir kısmı Hayber’e, bir kısmı da Şam’a ve Filis­tin’e doğru gittiler (4/626). Benî Nadîr yahudileri ile yapılan savaşın başka sebep­lerinden de söz edilir.

Böylece Medine’de kabile olarak sadece Kureyza yahudileri kalmıştı. Bunlarla iyi ilişkiler devam ediyordu. Ancak Hendek savaşında müslümanlara hıyanet ederek dış düşmanla birleşmeleri; bu iyi ilişkilere son vermeye sebep oldu. Hendeği geçe­meyen düşmanın toparlanıp gittiği gün Hz. Peygamber, hiç ara vermeden ordusu ile Kureyza yurdunu kuşattı. Kureyzalılar baş­langıçta direndiler, dil ile sataştılar, kılıç kullanmaya yeltendiler. Fakat İslâm ordu­suna karşı yapacakları bir şey yoktu. Bir meydan savaşını göze alamadılar. Eski müttefiklerinden Evsli Sa’d b. Muaz’ın Tevrat hükümlerine göre hakemlik yapma­sını kabul ettiler. Verilen hüküm, eli silah tutan Kureyzalı erkeklerin (askerlerin) idam edilip, diğerlerinin esir sayılmasını ve mal­larının da ganimet kabul edilmesi yönünde idi. Kureyzalılar Sa’d’ın kendilerini kayır­masını beklediklerinden sonuca şaşırmakla birlikte itiraz edemediler. Hz. Peygam­ber’in onayı ile Sa’d’ın verdiği hüküm infaz edildi (5/1T1.627). Kuşatma günlerinde Ebû Lübâbe el-Ensarî isimli müslümanın yaptığı bir davranış ve bunu affettirebilmek için gösterdiği çaba ilginç bir olay olarak kaynaklarda yer alır.

Peşpeşe şehri terkeden üç yahudi kabilesinden sonra mensupları daha az olan ve sözü geçen siyasî metinde adlarına işaret edilen diğer bazı yahudi aileleri şehirde tüccar olarak yaşamaya devam etmişler, faaliyetlerini kanunlara uygun olarak sür­dürdükleri sürece huzur ve güvenlik içinde bulunmuşlardır. Hatta Hz. Peygamber ve ashabı bu kabil tacirlerin alanına giren çeşitlerde onlarla alışveriş yapmakta idiler. Bu ilişkilere bir örnek olmak üzere, Hz. Peygamber’İn, vefatına yakın bir zamanda, ihtiyacı olan bir miktar arpayı Ebüşşehm adlı bir yahudiden zırhını rehin bırakarak satınaldığı, vefatından sonra Hz. Ebubekir’in sözkonusu borcu kapatarak alacaklıdan zırhı kurtardığı tarzındaki riva­yet (Hamidullah, İstâm Peygamberi, I, 589) anılabi­lir.
Üç önemli yahudi kabilesi Medine’yi terketmiş olmakla beraber, Medine dışın­daki yahudiler rnüslümanların güvenliği ve İslâmî tebliğin mesafe katetmesi açısından olumsuz bir rol oynamaya devam ediyor­lardı, Bunlar (özellikle Hayber yahudileri) öteden beri Kureyş’e destek veriyor, maddi imkânlarını seferber ederek Gatafan ve Süleym gibi vurguncu kabileleri müslümanlar aleyhine harekete geçiriyor-lardı. Servetini bu yönde harcayan başlıca İslâm düşmanlarından biri Sellâm b. Ebî’l-Hu-kayk (Ebû Rafı) adlı Hayberli bir yahudiydi. Hz. Peygamber, Ebû Rafı’nin bu yöndeki suçlarının bir cezası olarak ve Hayberliler’e ibret teşkil etmesi için onu gıyabında ölüme mahkum etti. Daha önce Kâ’b b. Eşref hakkındaki benzer hükmü başarı ile infaz eden Evsliler’in yanısıra, bu kez Hazrecliler de görev istediler. Abdullah b. Atik komutasında bu iş için görevlendiri­len beş kişilik askeri birlik, Hayber’e gidip diğer ev sakinlerine ve Hayberliler’e hisset­tirmeden Ebû Rafı’nin evine gizlice girmeyi ve onu öldürüp Hayber’den uzaklaşmayı başardı (6/627) (ibn Hişam, III, 287).

Medine’nin kuzeyinde ve yaklaşık 180 km. uzağında bulunan Hayber, müslümanların aleyhine bir fitne ateşi ve fesat ocağı durumundaydı. Müslümanların kuzey yönünde rahat edebilmeleri için bu engelin ortadan kalkması gerekiyordu. Hendek savaşında müttefikler ordusuna paralı asker temin eden ve diğer yahudi kabilelerini müslümanlar aleyhine kışkır­tanlar Hayber yahudileriydi.
İşte bu yüzden, Hz. Peygamber’İn Hudeybiye antlaşması ile hedeflediği so­nuçlardan biri de Kureyş-Hayber ittifakını bozmaktı. Nitekim anlaşmadan sonra Hayber’i kuşatma hazırlıklarına girişmişti.
İki yüzü atlı ve bin dörtyüzü piyade ol­mak üzere yaklaşık bin altıyüz kişilik bir ordu oluşturan Hz. Peygamber, tekbir ve dualarla yola koyuldu. Hayber’e vardığında vakit gece idi. Hz. Peygamber kuşatma için sabahı bekledi. Sabahleyin bahçelerine gitmek üzere yola koyulan Hayberliler kuşatıldıklarını görünce şaşırıp gerisin geri döndüler ve kalelerine kapandılar.

Yirmi günü aşkın devam eden savaşta Kamus kalesi dışındaki bütün kaleler hay­ret verici bir hızla fethedildi. Epeyce dire­nen Kamus kalesi de Hz. Ali komutasındaki bir hücumla düşürüldü (7 Muharrem / 628 Mayıs).
Bu arada Rasûl-i Ekrem’in Gatafanlılar’a uyguladığı taktiğin müslümanların başarı­sını olumlu yönde etkilemiş olduğu belir­tilmelidir. Şöyle ki: Gatafan, sefer yolu üstünde olup Hayberliler’in müttefiki idi.
Bunların Hayber’den ayrı kalmalarına karşı­lık İslâm devleti kendilerine Medine hurma gelirlerinden bir miktar vermeyi önerdi. Fakat kabul etmeyip askerlerini Hayber’e doğru şevkettiler. Bunun üzerine Hz, Pey­gamber, İslâm ordusunu taktik icabı Gatafanlılar’ın boşalan yurduna doğru yürüttü. Bunu haber alan Gatafanlılar top­raklarına döndüler ve savaş boyunca bura­dan ayrılmadılar.
Bu savaş esnasında bazı ilginç olayların meydana geldiği kaynaklarda nakledilir. Bunlardan biri Kuzman olayıdır: İslâm or­dusunda bir asker olan Kuzman savaşta gösterdiği atak davranışlarıyla tanınan ve övgüyle anılan biri idi. Savaş akşamların­dan birinde Hz. Peygamber bu kişinin ce­hennemlik olduğunu söyleyince herkes şaşırdı. Ashaptan Huzâî Eksüm, ertesi gün onu adım adım İzlemeye kararverdi. Gördü ki, Kuzman nerede yaşlı ve yaralı bir yahudi varsa onun peşinden koşuyor, esas savaş alanında pek görünmüyordu. Bu arada bir yara alan Kuzman, yaranın acısına daya­namayıp savaş alanından uzaklaştı, kılıcı­nın kabzasını bir kayaya, sivri ucunu da göğsüne dayayıp kılıcın üstüne yüklendi ve intihar etti. Bunu öğrenen Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “İnsanlar arasında bir gurup vardır ki, halkın bakışına göre cennetliklere yaraşan hayırlı işler yapar; halbuki o, ce­hennemliklerdendir, yine insanlardan bir gurup da vardır ki, halkın bakışına göre cehennemliklere ait kötü işler yapar; hal­buki o, cennetliklerdendir” (Tecrîd-i Sarîh, X, 267).

Diğer bir olay Hayberli bir yahudinin ya­nında ücretle çalışan siyahı bir çoban ile ilgilidir: Savaşın devam ettiği günlerde muhtemelen patronunun çevresinde Hz. Muhammed (s.a.) hakkında anlatılanları dinleyen ve bunlardan etkilenip Rasûlullah’ı tanımayı arzulayan bu çoban, bir defasında koyun sürüsü ile giderken Hz. Peygamber’le görüşüp konuşma şerefine erişmiş ve müslüman olmuştu. Rasûl-i Ekrem kendisine, koyunları yerine yerleşti­rip ondan sonra müslümanlar arasına dönmesinin daha uygun olacağını söyleye­rek emaneti korumak konusunda ölümsüz bir ders vermiş, o da bu talimata uymuştur. Emaneti yerine getirip müslümanların yanına dönen çoban, mücahid olarak yahudilerle savaşa girişmiş ve kısa bir süre sonra şehit düşmüştür. Şehitlerin arasında dolaşırken Hz. Peygamber’e, bu çobanın üzerindeki toprakların kendisine ihsan edilen iki huri tarafından temizlendiği gös­terilmiştir. Allah’a ve Rasûlune gönülden teslimiyetinden ötürü, böyle ödüllendirilen ve adının “Yesar” olduğu sanılan bu çoban, zamanla ashab-ı kiram arasında bulmaca tarzında bir soru ile anılır olmuştur:
“-Söyleyin bakalım! Hiç namaz kılmadan cennete giden kimdir?” Sorunun cevabı da şöyledir: “Yesar adlı çobandır” (ibn Hişam, ili, 358).
Hz. Peygamber zımmî (Gayr-i müslim vatandaşlar) hukukuna dair ilk uygulamala­rı bu savaşın sonunda başlatmış, yahudilerin isteklerini ve müslümanların yararını dikkate alarak onları, ürünlerinin yarısını Medine İslâm devletine ödemeleri ve dilediği zaman çıkarabilmek şartıyla topraklarında bırakmıştır.

Seferden dönüşte Hz. Peygamber Nadîr yahudileri reisi Huyey b. Ahtab’ın kızı Safi­ye ile evlenerek müslüman-yahudi ilişkile­rinin düzelebilmesi yönünde etkili bir adım attı. Müslümanlığı kabul ederek Ümmehâtü’l-müminin arasına katılan Hz. Safiye, ömrü boyunca yahudi olarak kalmış bazı yakınlarına sahip olduğu malından destek vermeye devam etmiş ve Hz. Pey-gamber’in buna engel olmadığı görülmüş­tür.
Hz. Peygamber Medine’ye dönüşte Vadilkura yahudileri üzerine yürüdü, kısa bir direnişten sonra Hayberlilerinki gibi bir anlaşmayı kabul ettiler. Aynı şekilde Fedekliler hiç direnmeden İslâm devletinin hakimiyetini kabul ettiler ve öncekilerin şartlarını içeren bir anlaşmaya razı oldular. Bunu takip eden dönemde diğer yahudiler de birer birer İslâm devletine bağlandı. Bunlardan Akabe körfezi kıyısın­da bir balıkçı köyü kurmuş olan Makna yahudileri ile Cerba ve Azruh yahudileri Tebük seferi esnasında cizyeye bağlanmış­lardır. Diğer bölgelerde dağınık vaziyette yaşayan yahudiler de, İslâm’ın oralara yayılışından sonra gayr-i müslim zimmî hukukuna tabi olmuşlardır.

Peygamberimizin Hayatını OKU

Hz Muhammedin hayatı hakkında uzun araştırma

Bir Yahudi İnancı

BENZER KONULAR:

Answers ( 2 )

    2
    2021-02-22T15:36:54+03:00

    Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Rasulullah (sav)’in hicreti sırasında Medine nüfusunun yarısını Yahudiler oluşturmakta idi. Medine’de bulunan bu Yahudilerin en önemli kabileleri; Beni Kaynuka, Beni Nadir ve Beni Kureyza’dır. Rasulullah (sav) hicretten sonra bazı kurallar koymuştu. O kurallardan bazıları da Yahudileri de ilgilendiriyordu. Şehri düşma­na karşı ortaklaşa savunacaklar, birbirleri­ne saldırmayacaklar ve diyetlere belli esas­lar dahilinde iştirak edeceklerdi. Bu kural Medine’de yaşayan herkesi ilgilendirmekte idi. Buna rağmen Yahudi geleneği olan bozgunculuk yapmaktan da kendilerini alamadılar adeta. Yahudiler, Rasulullah (sav) ve müslümanları küçük düşürüp onların ma­neviyatını kırmayı amaçlayan tutum ve davranışlarını giderek artırıyorlardı. Meselâ “ölüm üzerine olsun, ölümünüzü görelim” anlamına gelmek üzere “Essâmü aleyküm” diyerek selâm veriyorlardı. Kaynuka çarşısı diye bilinen çarşıda bir Müslüman hanıma yapılan hakaret ve onun sonunda bir Müslüman’ın şehit olması adeta bardağı taşıran son damla oldu. Bu olay karşısında Rasulullah (sav) o mahalleyi kuşattı ve Yahudiler ateş dahi edemeden teslim olup, Medine dışına sürgün edildiler. Bunun haricinde; Yahudiler, bir Müslüman’ın yanlışlıkla iki kişiyi öldürmesi üzerine yürürlükteki kurallar gereğince Rasulullah (sav) Yahudilerin payına düşen diyet bedelini ödemek üzere onların mahallesine gitmişti. Fakat onlar Rasulullah (sav)’i öldürme fikri güdüyorlardı. Müslümanlar tarafından bu anlaşılınca on gün içinde mahalleyi terk etmeleri gerektiğini aksi halde kendileri ile savaşılacağı bildirilmişti. Buna rağmen Yahudiler müşriklerden de destek aldıkları için mahalleyi terk etmediler. Rasulullah (sav) on beş gün süre ile mahhalleyi kuşattı. İçerden ve dışardan destek alamayan Yahudiler şehri terk etmek zorunda kaldı. Bu durumda Medine’de yahudi kabilesi olarak Kureyza Yahudileri kalmış oldu. Bunlar da Hendek savaşında müslümanlara ihanet etmişler alınan karar doğrultusunda eli silah tutan erkeklerin idam edilmesi geriye kalan mallarının ise ganimet olarak alınması kararı çıkmıştır. Bunların haricinde Medine’de kalan diğer Yahudiler bozgunculuk yapmamaya ticari işleri ile ilgilenmeye başlamışlardı. Medine’nin kuzeyinde bulunan Hayber müslümanlar için fitne ateşi idi adeta. Yahudileri kışkırtan kabile bunlardı. Bu engelin de ortadan kalkması gerekiyordu. Rasulullah (sav) yaklaşık 1600 kişilik bir ordu ile Hayber kalesini kuşatmıştı. Kuşatma yirmi gün sürmüştü. Kamus kalesi dışında her taraf düşmüştü. Bu kaleyi de Ali (da) bir hücumla düşürmüştü.

    En iyi cevap
  1. Please briefly explain why you feel this answer should be reported.

    Bildir
    İptal

    Hz. Muhammed’in Yahudilerle İlişkileri

    Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Yahudilerle ilişkileri farklı dönemlerde farklı şekillerde seyretmiştir. Bu ilişkileri anlamak için dönemleri incelemek önemlidir:

    Mekke Dönemi:

    • Mekke’deki Yahudiler, Hz. Muhammed’e (s.a.v.) ve İslam’a karşı genelde muhalif bir tutum sergilediler.
    • Bazı Yahudiler, Hz. Muhammed’in (s.a.v.) peygamberliğini kabul etmediler ve onunla polemiklere girdiler.
    • Kuran’da bazı ayetler, Mekke’deki Yahudilerin bu tutumunu eleştirir.

    Medine Dönemi:

    • Medine’ye hicret eden Hz. Muhammed (s.a.v.), Medine Vesikası’nı imzalayarak Yahudilerle bir anlaşma yaptı.
    • Bu anlaşmaya göre, Medine’deki Müslümanlar ve Yahudiler bir arada barış içinde yaşayacak ve birbirlerine yardım edeceklerdi.
    • Bu dönemde bazı Yahudiler, Hz. Muhammed’i (s.a.v.) peygamber olarak kabul ettiler ve Müslümanlarla iyi ilişkiler kurdular.
    • Fakat bazı Yahudi kabileleri, bu anlaşmayı bozdular ve Hz. Muhammed’e (s.a.v.) ve Müslümanlara karşı ihanet ettiler.
    • Bu ihanetler sonucunda bazı Yahudi kabileleri Medine’den sürgün edildi.

    Genel Değerlendirme:

    • Hz. Muhammed (s.a.v.), Yahudilerle ilişkilerinde her zaman adil ve merhametli davrandı.
    • Onları İslam’a zorlamadan, tebliğ ve ikna yoluyla davet etti.
    • Yahudilerle yapılan savaşlarda dahi savaş ahlakına riayet etti.
    • Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Yahudilerle ilişkileri, İslam’ın hoşgörü ve barış dininin en güzel örneklerinden biridir.

    Önemli Noktalar:

    • Hz. Muhammed (s.a.v.), Yahudilere karşı her zaman sabırlı davrandı ve onları İslam’ı anlamaya çalıştı.
    • Yahudilerle yapılan savaşlarda dahi sivillere zarar verilmesine izin vermedi.
    • Savaşlar sonucunda sürgün edilen Yahudilere, mallarını almaları için izin verdi.

    Sonuç:

    Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Yahudilerle ilişkileri, İslam’ın temel ilkelerine uygun bir şekilde yürütülmüştür. Bu ilişkilerde merhamet, adalet, hoşgörü ve barış ön planda olmuştur.

Cevapla