Paylaş
Rabia el adeviyye kısaca hayatı
Question
Hz Rabia kimdir kısaca Hayatı
Arapça ismi: رابعة العدوية
Ommu-Haye Rabia bint lumail el-Adeviyye el-Kaysiyye 16. 180 veya 185/796 veya 801)
Basralı kadın süfi 95 (714) veya 99 (718) yılında Basra’da doğdu. Ailenin dördüncü kızı olduğu için, kendisine dördüncü anlamına gelen “Räbia” adı verilmiştir. lyilik timsali olduğunu vurgulamak adına iyiligin annesi anlamında Ümmü’l-hayr künyesiyle, Kays b. Adi kabilesinin azath kölesi olduğundan Adeviyye veya Kaysiyye nisbeleriyle anılmıştır.
Fakir bir ailenin çocuğu olan Rabia el-Adeviyye, küçük yaşlarda yetim kaldı. Basra’daki kıtlık sebebiyle ablalanı dağıldı. Tek başına hayat sürmeye başlayınca, bunu fırsat bilen zalim bir kişi, Rabia’yı hizmetçi olarak çalıştırdı. Sonra da 6 akçe karşılığında cariye olarak bir ihtiyara sattı. Adam ona gündüzleri ağır işler yaptırdı. Rabia ise bu sıkıntılı duruma sabrederek geceleri ibadetle geçirdi ve kendini Allah’a adadı. Uzun zaman sonra bir gece yine ibadet ederken, ihtiyar onun başında parlayan bir nurun bütün odayı aydınlattığını gördü. Bu olay karşısında korkup onu ázat etti. Böylece Allah Teälä kendisine hakiki kul olan Rabia’yı, insana köle olmaktan kurtardı.
Rabia hürriyetine kavuşunca, küçük bir eve yerleşerek, vakitlerini ibadetle geçirmeye başladı. Yıllar sonra hacca gitmeye karar veren Räbia, bir kervanla yola koyuldu. Yükünü taşıyan bineği çölde telef olunca, kervandakiler yardımcı olmak istediler. Ancak o, yaratılmışlara değil, Allah’a güvenerek (tevekkül) yola çıktığını söyleyip kendisine yardım etmek isteyenlerin tekliflerini reddetti.
Hacdan asıl maksadın Allah’ın evi Kabe’yi ziyaret degil, evin sahibini ziyaret olduğunu vurgulayan Rabia el-Adeviyye, “Ben bu evi ne yapayım? Bana bu evin sahibi gerek. O bana, ‘Kim bana bir karış yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım’ diye seslenmiştir” diyerek dünyevi olan şeylerden kifayet miktan ile yetinip zühde (dünya nimetlerine kary gönülden mesafe koyma) yönelmiş yani kendini Allah’a adamıştır. Bu tavır ilk dönem súfilerde yaygındır. Onlar zenginleşen müslüman halkın dünyaya aşırı değer vermesi, lükse ve israfa yönelmesi karşısında, Asr-1 saadet’teki zähit (zuhdü tercih eden) zahäbiler gibi yaşamayı tercih etmişlerdir.
Rabia el-Adeviyye’nin ilk süfiler içerisinde en çok öne çıkan özelliği, züht ile birlikte Allah’ı her şeyden fazla sevmeyi ifade eden ilahi aşk anlayışıdır. Muhammed b. Vasi, Rabia’yı ziyarete gittiğinde onun sendeleyerek yürüdüğünü gördü. Kendisine niçin sendelediğini sorunca Rabia şöyle dedi: “Geceleyin rabbimin sevgisinden sarhoş oldum ve öyle sabahladım (uyumayap geceyi ibadetle geçirdim).” Rábia “Allah onları sever, onlar da Allah’s sever” (el-Maide 5/54) ayeti gereği ilahi muhabbetin bütün varlıklarda yer aldığını kabul etmektedir.
Rabia, ilahi aşkın önünde perde olacağı düşüncesiyle kendisine yapılan evlenme tekliflerini reddetmiştir. Mesela Basrali sufi Abdulvahid b. Zeyd, Rabia’ya evlilik teklif edince o su karşılığı vermiştir: “Git, kendine kendin gibi birini bul. Bende hiç arzu işareti gördün mü?” Rabia bu cevabıyla kendisini ilahi aşktan uzaklaştıran her şeyden kaçınması gerektiğini anlatmak istemiştir. Meşhur süfi Hasan-1 Basri’nin de Rabia’ya evlilik teklifinde bulunduğu rivayeti ise doğru değildir. Çünkü Hasan-1 Basri’nin (21-110/642 728) doğum tarihi, Rabia’nın doğumundan en az yetmiş iki sene öncedir. Velilerin hayatını kaleme alan Feridüddin Attar, ilahi aşkı her şeyin önünde tutmass sebebiyle Rabia’ys, “Hz. Meryem’in naibi” şeklinde tanıtmıştır.
Zahitligt we Allah’s her şeyden fazla sevme ilah aşk andeyryla taninan erken Habia el-Adeviyye yaşadığı dönemde sûfiler içerisinde o kadar tanınmış ve kabul görmüştür ki Zünnün el-Misri, Ibrahim b. Edhem, Sufyan es-Sevri, Şalik-a Belhi, Malik b. Dinär gibi birçok önemli şahsiyet öğütlerinden faydalanmak için kendisini ziyaret etmiştir. Sufyan es-Sevri, Rabia’ya, “Kulun kendisiyle Allah’a yaklaştığı şey nedir?” diye sorunca, Rabia aglayarak şöyle demiştir: “Bu soru benim gibi (layık olmayan) birine soruluyor. Kulun kendisiyle Allah’a yaklaştığı şey, onun dünyada ve ahirette Allah’tan başkasını sevmediğini bilmesidir.”
Sofi kadınların başında gelen Rábia, Allah korkusu, kaygı ve hüzünden çok Allah sevgisi, ümit ve iyimserliğe dikkat çekmiştir. Bununla birlikte ilk dönem zähitlerinde çokça görülen ağlama ve hüzün Rabia için de söz konusudur. Bu durum Hz. Peygamber’in, “Benim bildiğimi bilseydiniz; az güler, çok ağlardınız” (Tirmizi, “Zühd”, 9) hadisini hatırlatmaktadır. “Allah’ım! Benden razı ol!” diye dua eden Sufyan es-Sevri’ye, “Kendisinden razı olmadığın zattan senden razı olmasını istemekten utanmıyor musun!” diyerek, asıl kulun riza (Allah’tan gelen her şeyi; nimet gibi musibeti de hoş karşılama) mertebesine yükselmesi gerektiğine işaret etmiştir. Amellerde gösterişten uzak olunması gerektiğini düşünen Räbia, “Amellerimden biri, başkası tarafından görülse onu yapılmamış sayarım” sözüyle, insanlar arasında iyilikleriyle tanınmaktan ve övülmekten kaçınmayı ifade eden melamet tavrına sahip olduğunu göstermiştir.
Rabia el-Adeviyye’nin Allah’a içten yakarışları çok meşhurdur. Ilahi aşk konusunda şöyle münacatta bulunduğu bilinmektedir: “Ey rabbim! Seni iki sevgi ile severim. Sevginin biri benim aşk ve iştiyakımdan, digeri senin sevilmeye layık olduğundandır. Benim aşk ve iştiyakımdan gelen sevgim senden başkasını bırakıp sadece senin zikrinle meşgul olmayı, senin sevilmeye layık olmandan gelen sevgim de müşahede (Allah’ın tecellilerini seyretme) (bk. TECELLİ) mertebesini bana ihsan buyurmuş olmandır. Şu halde hamd ve şükran ne bana mahsustur ne de övülmüş olma ciheti bana aittir. Her iki yönden de şükür ve hamd sana mahsustur.”
Rabia’nın ilahi aşk anlayışı ibadet hususunda da görülür: “Allah’a ne cehennem korkusu ne de cennet sevgisiyle ibadette bulunurum. Eğer korkudan dolayı amel işlersem kendimi kötü bir ücretli sayarım. Ben O’na aşk ve şevkimden dolayı ibadet ederim.”
Rabia el-Adeviyye, 180 (796) veya 185 (801) yılında Basra’da vefat etti ve buraya defnedildi. Araştırmacılara göre Kudüs’ün doğusunda ve Hz. İsa’nın semaya yükseldiği yerin civarında Tür-i Zeyta’da ona nispet edilen kabir Ahmed b. Ebü’l Havári’nin eşi olan Dimaşklı Rabia bint İsmail’e aittir.
Rabia’nın tasavvuf anlayışı, Ebû Talib el-Mekki, Abdülkerim el-Kuşeyri, Ebû Hafs Şehåbeddin es-Sühreverdi, İmam Gazzali ve Muhyiddin Ibnü’l-Arabi gibi süfi müelliflerce farklı şekillerde yorumlanmıştır. Ebû Tâlib el-Mekki, Kütü’l-kulüb adlı eserinin muhabbet bahsinde Râbia’yı Süfyân es Sevri’den daha üstün bir mertebede görerek, onun “hulle” (hillet: Allah ile dostluk) makamında olduğunu belirtmiştir.
Rabia el-Adeviyye ismi yüzyıllar içerisinde İslam ve Batı kültüründe ilahi aşkın sembolü haline gelmiştir. Onun Basra’dan köle olarak satın alınıp Erzurum’a getirildiğine ve kabrinin Hasan-1 Basri mahallesinde olduğuna inanılması, Râbia’nın Türk kültüründeki canlı izlerinden biridir. Râbia el-Adeviyye Batı’da üzerinde çalışma yapılan ilk kadın sûfidir. Rabia’nın şöhreti Haçlı seferleri yoluyla XIII. yüzyılın sonlarında Avrupa’ya ulaşmıştır. XVII. asır Fransız edebiyatında Rabia saf aşkın simgesi, hayır severliğin modeli olarak görülmüştür.
KAYNAKÇA: T.İslam Ansiklopedisi Diyanet
Abdülmün’im el-Hifni, Rabiatul-Adeviyye, Kahire 1411/1991; Feridüddin Attar, Tezkiretü’l-evliyo (nşr. Reynold A. Nicholson), Leiden 1322/1905, $59-73= Tezkiretü’l-evliyé (haz Süleyman Uludağ), İstanbul 1991, s. 109-126; Margaret Smith, Bir Kadın Sufi Rabia (trc. Özlem Eraydın). Istanbul 1991; Muhammed b. Hüseyin es-Sülemi, Zikrü’n-nisveti’l müteabbidéti’s-süfiver Inst. Mahmud Muhammed et-Tanahi), Kahire
BENZER KONULAR:
Cevapla