Paylaş
Ramazan Ayını Nasıl Anlamalıyız?
Question
RAMAZAN’I NASIL ANLAMALIYIZ
İmsakten iftara kadar yemek, içmek ve nefsanî arzuları gemleyip, adeta
melekleştiğimiz ve Allah’a en yakın olduğumuz anlarımızı teşkil eden ramazan
ayı, aynı zamanda günahlardan arınmaya, yardımlaşmaya, beşeri ilişkilerin
iftar, sadaka, zekât gibi eylemlerin artmasıyla geliştiği, dargın ve
küslerin barıştığı, Rahmet ve İlahi bağışın üzerimize sağanak sağanak indiği
güzide fırsatlarımızdandır.
Yüce Allah (c.c.) kâinatta birçok canlılar yaratmıştır. İncelediğiniz her
yaratıkta harika mucizeler saklıdır. Melekler gibi varlıklar yemeye, içmeye,
uyumaya ihtiyaç duymaz, erkeklik-dişilik veya şehevi duyguları yoktur.
Devamlı kendilerine verilen görevi ifa eder ve ibadetle meşgul olurlar.
Günaha, yanlışa, kötüye, isyana meyletme gibi bir hata içerisinde kesinlikle
olmazlar. İnsanoğlu da dünyayı şereflendiren harika varlıklardandır.
Kendisine verilen akıl nimetiyle yaratılanların en gözdesi olmuştur. Adeta
kâinatın efendisi olmuştur. Bu özelliği ona bazı sorumluluklar yüklemiştir.
O’nu meleklerden ayıran; yemeye, içmeye, şehevi arzulara ihtiyaç
duymasıdır. Bu ihtiyaçlarını karşılarken diğer canlılardan farklı olarak
aklı ve düşüncesine binaen sınava tabi tutulmuştur. İlahi ödevleri insanlara
bildiren peygamberler, nelerin yeyilip içileceğini, evliliğin nasıl olacağı
gibi uyulması gereken bir takım sınırlamalar getirmiştir. Bu ölçülere uyarak
hayatını sürdürenler sorumluluktan kurtuluyor, sınırı aşanlar ise yasağı
çiğnediği için kendisini ağır bir sorumluluğa sokuyor. Bu imtihan dünyasında
insanlar bazen ümitsizliğe düşebilir. Günde üç kez yemeden, su içmeden,
sigara kullanmadan duramayacağını düşünebilir. Yaşadığı lüks ve bolluk
içerisinde yoksul, çaresiz, muhtaçları görmeyebilir. Elindeki imkânların
kadrini ve değerini bilmeyebilir. Nimetlerin ebedi olarak elinde kalacağını
sanabilir. Canlılara karşı sevgi, şefkat ve merhametini yitirebilir.
Paylaşma ve yardımlaşma hassasiyetini kaybetmiş olabilir. Sofrasına fakir ve
yoksulları davet etmeyi ihmal edebilir. İbadetleri ve ibadethaneleri ihmal
edebilir. İşte Ramazan’ın gelişiyle yaşantımız değişiyor, adeta kendimize
geliyoruz.
Oruç ibadetini ifa ederken; etrafımızda, ekranlarda bakıp ta göremediğimiz
aç, çıplak, muhtaç, hasta, yoksul ve kimsesizleri görüyor, onların
dertlerine çare olmak için, iftar sofraları, zekâtlar, fidyeler, sadakalar,
yardımlar ile tüm benliğimizle seferber oluyoruz. İrademiz güçleniyor, aç
susuz belirli bir müddet yaşayabileceğimizi, sigara içmeden durabileceğimizi
görüyoruz. Elimizdeki nimetlerin kadrini öğreniyor, harcamalarımızı
iktisatlı yapıp, artırdığımız imkânlarımızı paylaşmayı öğreniyoruz.
Sıhhatimizin değerini anlıyoruz. Sağlık olmadan mal varlıklarının insanı
mutlu edemeyeceğini görüyoruz. Yetim, dul, kimsesiz, yoksul ve fakirlerle
soframızı, imkânlarımızı paylaşınca onlardaki mutluluğu, sevinci, göz
aydınlığını görüp cömertliğin ve merhametin güzelliklerini hissediyoruz.
Sahur yemeğini yerken, imsak vakti geldiğinde henüz karnımızı doyuramasak ta
yemeklerden yiyemediğimizi, akşam iftar vaktinden önce her çeşit yemekler
sofraları süslediği halde, İlahi emir gelmeden yemeklerin başında sabırla
beklediğimizi görüyoruz. Kadın- erkek, çoluk-çocuk demeden tüm inananların
teravih namazlarında camileri tıklım tıklım doldurduğunu müşahede ediyoruz.
Ağız kavgaları, gıybet, dedikodu, iftira, hakaret, sövme v.b. faydasız
sözlerin konuşulmadığını, alkol, sigara, uyuşturucu kullanımının azaldığı,
bunlara bağlı olarak trafik kazaları, cinayetler, aile içi şiddetlerde gözle
görülür olumlu neticeleri gözlemliyoruz.
İnsanlardaki kötü hasletlerin azalıp, iyi kazanımların arttığı ramazan
ayında, adeta şeytan zincire vuruluyor, insanların yanlış yapmasına vesile
olamıyor. İyide ve hayırda yarışan Müslümanlar, yardımlaşıyor, aralarındaki
kavgaları, tefrikaları, bölücülükleri bir kenara bırakıyor, bir vücudu
oluşturan organlar gibi pekişiyor ve kardeş olmanın hazzını yaşıyor.
Bu yılki Ramazan ayının da bizlere hayırlar getireceği açıktır. Kur’an-ı
Kerimin Ramazanda indirilmeye başlamasıyla dünya, içinde bulunduğu manevi
karanlıktan kurtulmuş, aydınlıklara bürünmüştü. Bu nur kıyamete kadar
insanları aydınlatmaya devam edecektir. Gönül penceresini bu ilahi nura açan
tüm insanlar istisnasız aydınlanmıştır.
Bu sene Diyanet İşleri Başkanlığımız Ramazan temasını “RAMAZAN VE DOĞRULUK” Olarak belirledi.
O halde ramazanın gelmesi, gönül
kapılarımızı Kur’an’a ardına kadar açmamıza vesile olsun. O’nu ibadet
aşkıyla okuyalım. Öğütlerini gereği gibi anlayıp tutalım. Önermediği
eylemleri düşünüp, bize maddi ve manevi zararları dokunmaması için
yaşantımıza bulaştırmayalım. Ramazanda yaşayacağımız güzel davranışlarımızı
ömrümüzün her anına serpiştirelim. Ramazanda tutacağımız oruçlar,
okuyacağımız ve okutacağımız Kur’anlar, kılacağımız namazlar, vereceğimiz
zekâtlar, yapacağımız hayır ve hasenatlar sadece Allah rızası için olmalı,
insanları rencide edici eylem ve söylemlerden uzak durmalıyız. Tabiri caizse
sağ elin verdiğini sol el duymamalı, görmemelidir. Bizleri dünyaya getirip, yemeyip
yediren, uykularını uğrumuza feda eden, maddi ve manevi tüm özverisiyle bizi
yetiştirip büyüten büyüklerimizi minnetle ve saygıyla anmalıyız. Ölenlere
Allah’tan rahmet dilemeli, yaşayanlara da tüm benliğimizle yardımcı
olmalıyız. Dualarımızda; bu dini bize ulaştırmak için, başta nebiler olmak
üzere, âlimleri, şehitleri, infak edenleri, inananları, ardında kendisini
hayırla yâd edecek kimsesi kalmayanları unutmamalıyız.
Ramazanınız kutlu, yeryüzünde yaşayan tüm İnananlar mutlu olsun. Allah’ın;
rahmeti, bereketi, esenliği gönlümüze dolsun. Allah’a, Dinine, Kitabına
açılan manevi kapılarımız hiçbir zaman ilahi nurdan mahrum kalmasın. (Âmin)
Selam ve dua ile.
Osman Şekerci İskenderun Müftüsü
Cevapla