Paylaş
Rüya Tabiri Ve İbn Sirin
Question
Rüya Tabiri Ve İbn Sirin
SORU: Rüya tabiri ve İbn Şirin ile ilgili olarak anlatılanlar nedir?
CEVAP: Pek çok kimse tarafından gayet iyi bilinir ki rüya tabiri yapan bir takım kimseler bu meşguliyetleri ile ilmi bir çalışma yapmak yerine geçim ve menfaat temin etmektedirler.
Bununla beraber tarih boyunca pek çok değerli fıkıh âlimi ve bilim adamı rüya tabiri ile meşgul olmuştur. İbn Şirin bunların başında gelmektedir.
Kur’an’da bildirildiğine göre Hz. Yusuf gibi bazı peygamberler de rüya tabiri yapmıştır. Nitekim aşağıdaki ayette buna işaret edilmektedir:
Onunla (Yusuf la) birlikte zindana iki delikanlı daha girdi. Onlardan biri dedi ki: “Ben rüya(m)da şarap sıktığımı gördüm.” Diğeri de şöyle dedi: “Ben de başımın üstünde kuşların yediği ekmeği gördüm.” “Onun yorumunu bize haber ver. Çünkü biz seni güzel davrananlardan^gorüyoruz” dediler. (Yusuf/36)
Peki bu rüya tabircisi İbn Şirin kimdir? Rüya tabiri nedir?
İbn Şirin tabiinden olup künyesi Ebu Bekir, adı Muhammed b. Şirin el-Ensari’dir. Hadiste, tefsirde, fıkıhta imamdır. Zühd ü takvada, tefsirde, fıkıhta, hadiste ve rüya tabirinde önde gelenlerdendir.
Zahid ve imam olan İbn Şirin, sahabi Enes b. Mâlik’in kölesidir.
Asıl memleketi Cercerâya denilen yerdir. Burası Vasıt ile Bağdat’ın doğusunda Nehrevan-ı Esfel’de bir yerleşim birimidir. Fakat (bugün) harap olmuştur. Şair burası hakkında şöyle diyor:
Gitsek de bir gün Cercerâya biz Devam etse orada neşemiz, eğlencemiz.
Söylendiğine göre babası Şirin bakır tencere yapmakla uğraşırdı. Annesi Safiyye Ebu Bekir’in cariyesi idi. Evleneceği sırada Hz. Pey-gamber’in eşlerinden üç tanesi onu süslemiş ve hayır dualar etmişlerdir. Aralarında Übey b. Ka’b’ın da bulunduğu onsekiz Bedir ashabı Sa-fiye’nin düğününde bulunmuştur. Bu düğünde Übey b. Ka’b dua ediyor, diğerleri amin diyorlardı.
İbn Sirin’in annesi Hicazlı idi. Elbiseleri renk renk boyamayı severdi. Oğlu Muhammed ona elbise aldığında dayanıklı olup olmadığına bakmaz, bulduğu en yumuşak giysiyi alır, her gün annesinin giysisini boyardı. Hiç annesine karşı yüksek sesle konuştuğu görülmedi. Onunla konuşurken sanki, söylediklerini dinler gibiydi.
İbn Şirin, Hz. Osman’ın hilafetinin bitmesine iki yıl kala, hicretin 33. yılında doğdu.
İbn Sa’d ve Nevevi İbn Sirin’in doğru, güvenilir, fıkıh bilgini, imam, ehl-i takva ve çok bilgili olduğunu ifade etmişlerdir.
Mevrık el-Aceli, İbn Şirin hakkında şöyle diyor: “Ondan çok fıkıh bilen, fıkıhta ondan daha çok takvaya göre davranan hiç kimseyi görmedim”.
İbn Şirin hadis ravileri arasında ikinci tabakada yer alır. Ebu Hu-reyre, Abdullah b. Ömer, Zeyd b. Sabit, Enes b. Mâlik, Cündüb b. Ab-dillah el-Beceli, Abdullah b. Zübeyr, İmran b. Husayn, Adiy b. Hatim, Süleyman b. Amir ve Ümmü Atiyye el-Ensariyye’nin bulunduğu bir sahabe topluluğundan hadis rivayet etmiştir.
Tabiinden de pek çok kimseden hadis rivayet etmiştir. Ubey-det’us-Selmani, Kays b. Abbad, Salim b. Yesâr, Şüreyh, Alkame, Rabi b. Haysem, Ma’bed b. Haysem, Humeyd b. Abdirrahman el-Hımyeri, Abdur-Rahman b. Ebi Bekir ve Hafsa b. Ebi Bekir bunlardandır.
İbn Şirin’den pek çok kimse hadis rivayet etmiştir.
İbn Şirin: “Hadis ilmi din demektir. Dini kimden aldığınıza (dikkatli) bakınız” derdi.
İbn Şirin hadiste âlim olduğu gibi fıkıhta da âlimdi. Onun hakkında Osman el-Betti şöyle diyor: “Bu beldede Muhammed b. Sirin’den daha iyi fıkhı bilen kimse yoktur”.
İbn Şirin mevcut bilgisine rüya tabiri ilmini de ilave etmiştir. Bu konuda insanlar arasında parmakla gösterilirdi. Kendisi bu konuda
imam ve hüccet derecesine yükselmiştir.
İbn Sirin’in bu durumu sebebiyle sonraki âlimler rüya tabiri konusunda risaleler yazarlar, bunların yaygınlaşması ve tutulması için İbn Sirin’e nisbet ederlerdi.
İbn Şirin Basra’da yetişip, oraya yerleşmiştir. Kumaş ticaretini pek çok seçkin âlim gibi o da kendisine meşguliyet olarak seçmiş, ilim meşguliyeti, çalışma ve meslekle uğraşmasına engel olmamıştır.
İbn Sirin’in hayatında sıkıntı ve zorluk eksik olmamıştır. Edindiği borçları Ödeyemediği için hapishane acısını tatmıştır. Hapishanede iken onun değerini anlayan hapishane sorumlusu kendisine gelerek: “Gece olunca evine git, sabah buraya gel” dedi. İbn Şirin buna rıza göstermeyip cezaevi sorumlusuna “Hayır! Yemin ederim ki yönetime karşı (böyle bir) ihanetinde sana yardımcı olmam” diye mukabelede bulundu.
îbn Sirin’in böyle davranmasında bir tuhaflık yoktur. Zira o zühd ve takvada bir örnek idi.
O dinini yaşamakta seçkin bir kimse idi. Şüpheli şeylere yaklaş-mazdı. Çok temiz, iffetli ve pırıl pırıl bir insandı.
Kimseye haset etmez, gıybet de etmezdi. Birisinin gıybetini ederse bir dinar (altın lira) sadaka verirdi. Birisini methederse: “O kimse Allah’ın dilediği gibidir” derdi. Birisini kötüleyen bir şey söyleyecek olduğunda “O kimse Allah’ın bildiği gibidir” derdi.
İddialaşarak tartışmayı sevmez kendisi ile böyle tartışan kimseye: “Ben senin istediğini biliyorum. Seninle tartışmasını bilirim. Fakat ben tartışmak istemiyorum” derdi.
Şu söz de ona aittir: “Konuşan kimse konuştuğunun, hakkında bir delil olmak üzere yazıldığını bilseydi, az sözlü olurdu.”
Allah iman edenleri günahlardan temize çıkarır, kafirleri de helak eder. (Al-i İmran/141)
Bu ayeti okuduğu zaman İbn Şirin “Allahım! Bizi günahlarımızdan temizle, bizi kafirlerden eyleme” derdi.
Birisi ile vedalaştığında: “Allah’tan kork ve senin için takdir edileni helâl (yol)dan ara. Çünkü nasibini haramdan ararsan, (ne kadar ça-balasan) takdir edilenden fazlasını elde edemezsin!” der idi.
İbn Şirin uzun bir hayat yaşamış, ilim ve amel ile seksen yıla varan zühd ve takva içinde ömür geçirmiştir. Nihayet hicretin 110 yılında Şevval ayının 9. günü rabbine kavuşmuştur. Onun doğumunu gören Basra şehri ölümünü de gördü. Allah ondan razı olsun.
İbn Sirin’in tarihe mal olan hayatının özeti budur.
İbn Sirin’e nisbet edilen kitapla ilgili sözümüz ileride “Rüya Tabiri” bahsinde gelecektir.
Bazı kimseler bu kitabın adının Müntehab’ul Kelâm Fi Tefsiri’! Ahlâm olduğunu söylemişlerdir.
Bu kitabın İbn Sirin’e ait olduğunda şüphe olduğunu ileri sürenler vardır. Bu şüphenin gerekçelerini ve sebeplerini az ilerde ele alacağız.
İbn Nedim de Rüya Tabiri isimli bir kitabın İbn Sirin’e ait olduğunu söylüyor. Bunun da İbn Sirin’in olduğundan şüphe edenler vardır.
Tefsir’ul Ahlam adı ile bilinen kitabın başında şu ibare vardır:
Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla…..Hamd alemlerin rabbi
olan Allah’a mahsustur. Efendimiz ümmi peygamber Muham-med’e ve onun al ü ashabına salat ve selam olsun.
İmdi; bu Muhammed b. Sirin’e ait olan rüya tabiri hususunda değerli bir kitaptır……
Kitabın başındaki bu ilk satırlardan itibaren, kitabın İbn Sirin’e ait olduğuna dair şüphe kokulan gelmektedir. Bu konuya ilerde tekrar döneceğiz.
İbn Şirin -eğer kitabın ona ait olduğu doğru ise- kitabının birinci bölümünde rüya tabirinin Kur’an ayetleri ve hadislerle ilişkisi olduğu üzerinde titizlikle durmaktadır.
İbn Şirin önce rüya tabircisinin sahip olması lazım gelen Özellikleri anlatmakla işe başlıyor. Ki bunların çoğu ahlaki ve dini Özelliklerdir.
Daha sonra rüya tabirinin Kur’an ile bağlantısını, onun ışığında ve manalarından yardım alarak tabirin yapılması gerektiğini söylüyor. Ayrıca tabirin hadis ile ilgisini de açıklıyor ve diyor ki:
“Bil ki Allah seni de beni de taatinde muvaffak eylesin- rüya peygamberliğin kırkaltı cüzünden biri olduğuna göre[1] rüya tabircisinin Aj.ah’ın kitabını iyi bilmesi, hadis-i şerifleri ezberlemiş olması, Arab dilini ve kelime türeme kurallarını uzman gibi bilmesi, insanların tabiatı hakkında bilgisi olması, ayırım gücüne sahip olması gerekir. Rüya tabircisi bu özelliklere sahip olmalı ki Hz. Allah onu doğruya yöneltsin, akıl sahiplerinin bilgisine erdirsin.
Rüyalar vakte ve rüzgarın görüldüğü zamana göre değişik şekillerde tabir edilir.
Rüya bazen Kur’an ayetlerindeki manadan, bazen hadislerin manasından, bazen ata sözlerinden hareketle tabir edilir. Görülen rüya bazen de gören üzerine değil (çevresinden) kendine denk birisi üzerine tabir edilir.
Rüya bazen görülen şeyin isminden, bazen zıddından, bazen o kelimenin kökünü ifade eden kelimeden, bazen ilave ile, bazen de eksiklikle tabir edilir.
Kur’an’dan hareketle rüya tabirine örnekleri: Yumurta (sedef ve inci), kadm ile tabir edilir. Çünkü ayette şöyle buyurulmuştur:
Sanki onlar (cennetteki kadınlar) sedefler içine yerleştirilmiş incilerdir. (Saffat/49)
Taş, katılık ve kasavetle tabir olunur. Zira ayette şöyle buyuruluyor:
İşte onlar (yani kalpleriniz) katılıkla taş gibi, yahut daha ilendir. (Bakara/74) şöyle deniyor:
Taze et, gıybet ile tabir edilir. Çünkü ayette gıybet edenleri için:
Biriniz, ölmüş kardeşinizin etini yemekten hoşlanır mı? (Hucu-rat/12)
Anahtar, hazine ile tabir olunur. Nitekim ayette şöyle buyurulu-yor:
Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü-kuvvetli bir topluluk zor taşırdı… (Kasas/76)
Anahtarlar rüyayı gören kişinin malının olacağına işarettir. Zira hazinenin olduğu yere anahtarsız ulaşılmaz.
Gemi, kurtulmak ile tabir olunur. Zira ayette şöyle deniyor: Biz onu (Nuh’u) ve gemidekileri kurtardık. (Ankebut/15)
Bir kralın (başkanın) girmeyi adet edindiği bir eve, mahalle veya şehre girdiğini görmek oradakilerin başına gelecek bir musibet ve sıkıntı ile tabir olunur. Çünkü ayette şöyle buyurulmuştur:
Hükümdarlar bir memlekete girdiler mi, orayı perişan ederler ve halkının ulularını hakir hale getirirler. (Neml/34)
Elbise, kadın ile tabir edilir. Zira ayette şöyle deniyor:
Onlar (kadınlar) sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbise gibisiniz. (Bakara/187)
Cevapla