Şafiiler itikatta Eş’ari mezheptendir. Aslında Eş’ari ve Maturidi mezhepleri arasında pek bir fark yoktur.
Eş’arilik denilen Eş’ariye mezhebi hakkında bilgi
Akâid konusunda Ebu’l-Hasan Ali b. İsmail el-Eş’arî’nin görüşlerini benimseyen Ehl-i sünnet mezhebine verilen isim.
Mezhebin kurucusu olan İmâm Eş’arî, hicri 260/873 tarihinde Basra’da doğmuş, kırk yaşına kadar Mutezile mezhebine bağlı kalmış, sonra “üç kardeş meselesi” diye bilinen meselenin tartışmasında hocası Ebû Ali el-Cübbâî’ye (ö. 303/916) üstün gelmiş, hocasının görüşlerini doyurucu bulmadığı için Mutezile’den ayrılmış ve Eş’arîliği kurmuştur. İmâm Eş’arî 324/936 tarihinde Bağdat’ta ölmüştür. İmâm Eş’arî’nin fıkıhta bağlı olduğu mezhep konusunda değişik görüşler ileri sürülmüş olmakla birlikte, Şafiî mezhebine bağlı olması ihtimali kuvvetlidir.
İmâm Eş’arî, eserlerinde başta Mutezile olmak üzere bid’at mezheplerini reddetmiş, Allah Teâlâ’nın ezelî sıfatları bulunduğunu kabul etmiş, inanç konularında akla da değer vererek, âyet ve hadislerin yanında aklî deliller de kullanmıştır. Eş’arî’nin inanç metodu kendisinden sonra gelen kelâmcılar tarafından da devam ettirilmiştir. En meşhur Eş’arî kelâm bilginleri arasında, Bâkıllânî (ö. 403/1013), İbn Furek (ö. 406/1015), Cüveynî (ö. 478/1085), Gazzâlî (ö. 505/1111), Şehristânî (ö. 548/1153), Âmidî {ö. 631/1233), Fahruddîn Râzî (ö. 606/1210), Kadı Beyzâvî (ö. 685/1286), Teftâzânî (ö. 793/1390)ve Cürcânî(ö. 816/1413) sayılabilir.
Eş’arîlik, daha çok Mutezile’ye bir karşı tez olarak doğmuştur. Bu sebeple Eş’arîlik, selef inancına Mâtürîdîlik’ten daha uzak olarak gösterilebilir. Eş’arî bilginler zamanla tevile çok fazla yer vermişlerdir. Zaman zaman da kelâmda yenilikler ve değişiklikler yapmışlar, bu ilmi felsefe ile rekabet edebilecek bir güce kavuşturmuşlardır. Eş’ariye mezhebi Ehl-i sünnetin temel prensiplerini kabullenmekle beraber, bazı noktalarda Mâtürîdiye’den ayrılmış, kendine has görüşler ileri sürmüştür. Bunlar şöyle sıralanabilir:
1- Kendilerine dinî tebliğ ulaşmayan kişiler aklıyla Allah’ı bulmak ve O’na iman etmekle yükümlü değildirler.
2- İyi ve kötü, güzel ve çirkin akılla değil, şeriatla bilinir. Bir şey, Allah Tealâ emrettiği için iyi ve güzeldir, yasakladığı için kötü ve çirkindir. Fiilin kendisinde güzellik ve çirkinlik, iyilik ve kötülük yoktur.
3- Kulda başlı başına bir cüz’î irade yoktur. Kulun cüz’î iradesi Allah’ın iradesine bağlıdır. Kul ister, Allah dilerse yaratır, dilerse yaratmaz.
4- Allah Teâlâ’nın ayrıca ezelî bir tekvin sıfatı yoktur. Bu sıfat kudret sıfatının içindedir. Tekvinin ezelî kabul edilmesi yaratıkların da ezelî olması sonucunu doğurur.
5- Allah, kulun gücünün yetmeyeceği şeyleri kula yükleyebilir. Çünkü Allah dilediğini yapan varlıktır, iradesi sınırlandırılamaz.
6- Allah’ın fiillerinde sebep ve hikmet olabilir de olmayabilir de. İlâhî fiillerde birtakım sebep ve hikmetler aramak Allah’ın iradesini sınırlandırmak, ilâhî iradeyi hikmet ve illet denen şeylere tabi ve bağımlı kılmak demektir. Bu ise Allah’ın şanına uygun düşmez.
7- İman İle İslâm ayrı ayrı şeylerdir. İman kalbin tasdiki, İslâm dil ve organların teslimiyeti yani amelden ibarettir.
8- İsmi Levh-i mahfuzda saîd (mümin, cennetlik ve mutlu) yazılan, şakî (kâfir, cehennemlik ve bedbaht) olamaz. Çünkü Allah’ın ilminde değişiklik söz konusu değildir.
9- Kadından da peygamber olabilir. Erkeklik peygamberler hakkında gerekli bir sıfat değildir.
11- Kâfirler de ibadetle yükümlüdür. İbadet etmediklerinden ötürü ayrıca azap görürler.
Sünnî müslümanların % 13’ünü oluşturan Mâlikîler’in hemen hemen tamamı ile % 33’ünü teşkil eden Şâfiîlerin dörtte üçü, Hanefîler’le Hanbelîler’in çok az bir kısmı İnançta Eş’ariye mezhebini benimsemişlerdir. Eş’arîlik, daha çok Endülüs, Hicaz, Kuzey Afrika, Mısır, Irak, Suriye ve Endonezya’da yayılmıştır.
Answer ( 1 )
Şafiiler itikatta Eş’ari mezheptendir. Aslında Eş’ari ve Maturidi mezhepleri arasında pek bir fark yoktur.
Eş’arilik denilen Eş’ariye mezhebi hakkında bilgi
Akâid konusunda Ebu’l-Hasan Ali b. İsmail el-Eş’arî’nin görüşlerini benimseyen Ehl-i sünnet mezhebine verilen isim.
Mezhebin kurucusu olan İmâm Eş’arî, hicri 260/873 tarihinde Basra’da doğmuş, kırk yaşına kadar Mutezile mezhebine bağlı kalmış, sonra “üç kardeş meselesi” diye bilinen meselenin tartışmasında hocası Ebû Ali el-Cübbâî’ye (ö. 303/916) üstün gelmiş, hocasının görüşlerini doyurucu bulmadığı için Mutezile’den ayrılmış ve Eş’arîliği kurmuştur. İmâm Eş’arî 324/936 tarihinde Bağdat’ta ölmüştür. İmâm Eş’arî’nin fıkıhta bağlı olduğu mezhep konusunda değişik görüşler ileri sürülmüş olmakla birlikte, Şafiî mezhebine bağlı olması ihtimali kuvvetlidir.
İmâm Eş’arî, eserlerinde başta Mutezile olmak üzere bid’at mezheplerini reddetmiş, Allah Teâlâ’nın ezelî sıfatları bulunduğunu kabul etmiş, inanç konularında akla da değer vererek, âyet ve hadislerin yanında aklî deliller de kullanmıştır. Eş’arî’nin inanç metodu kendisinden sonra gelen kelâmcılar tarafından da devam ettirilmiştir. En meşhur Eş’arî kelâm bilginleri arasında, Bâkıllânî (ö. 403/1013), İbn Furek (ö. 406/1015), Cüveynî (ö. 478/1085), Gazzâlî (ö. 505/1111), Şehristânî (ö. 548/1153), Âmidî {ö. 631/1233), Fahruddîn Râzî (ö. 606/1210), Kadı Beyzâvî (ö. 685/1286), Teftâzânî (ö. 793/1390)ve Cürcânî(ö. 816/1413) sayılabilir.
Eş’arîlik, daha çok Mutezile’ye bir karşı tez olarak doğmuştur. Bu sebeple Eş’arîlik, selef inancına Mâtürîdîlik’ten daha uzak olarak gösterilebilir. Eş’arî bilginler zamanla tevile çok fazla yer vermişlerdir. Zaman zaman da kelâmda yenilikler ve değişiklikler yapmışlar, bu ilmi felsefe ile rekabet edebilecek bir güce kavuşturmuşlardır. Eş’ariye mezhebi Ehl-i sünnetin temel prensiplerini kabullenmekle beraber, bazı noktalarda Mâtürîdiye’den ayrılmış, kendine has görüşler ileri sürmüştür. Bunlar şöyle sıralanabilir:
1- Kendilerine dinî tebliğ ulaşmayan kişiler aklıyla Allah’ı bulmak ve O’na iman etmekle yükümlü değildirler.
2- İyi ve kötü, güzel ve çirkin akılla değil, şeriatla bilinir. Bir şey, Allah Tealâ emrettiği için iyi ve güzeldir, yasakladığı için kötü ve çirkindir. Fiilin kendisinde güzellik ve çirkinlik, iyilik ve kötülük yoktur.
3- Kulda başlı başına bir cüz’î irade yoktur. Kulun cüz’î iradesi Allah’ın iradesine bağlıdır. Kul ister, Allah dilerse yaratır, dilerse yaratmaz.
4- Allah Teâlâ’nın ayrıca ezelî bir tekvin sıfatı yoktur. Bu sıfat kudret sıfatının içindedir. Tekvinin ezelî kabul edilmesi yaratıkların da ezelî olması sonucunu doğurur.
5- Allah, kulun gücünün yetmeyeceği şeyleri kula yükleyebilir. Çünkü Allah dilediğini yapan varlıktır, iradesi sınırlandırılamaz.
6- Allah’ın fiillerinde sebep ve hikmet olabilir de olmayabilir de. İlâhî fiillerde birtakım sebep ve hikmetler aramak Allah’ın iradesini sınırlandırmak, ilâhî iradeyi hikmet ve illet denen şeylere tabi ve bağımlı kılmak demektir. Bu ise Allah’ın şanına uygun düşmez.
7- İman İle İslâm ayrı ayrı şeylerdir. İman kalbin tasdiki, İslâm dil ve organların teslimiyeti yani amelden ibarettir.
8- İsmi Levh-i mahfuzda saîd (mümin, cennetlik ve mutlu) yazılan, şakî (kâfir, cehennemlik ve bedbaht) olamaz. Çünkü Allah’ın ilminde değişiklik söz konusu değildir.
9- Kadından da peygamber olabilir. Erkeklik peygamberler hakkında gerekli bir sıfat değildir.
10- Allah’ın nefsî kelâmı işitilebiür. Nitekim Musa (a.s.), Allah’ın nefsî kelâmını işitmiştir.
11- Kâfirler de ibadetle yükümlüdür. İbadet etmediklerinden ötürü ayrıca azap görürler.
Sünnî müslümanların % 13’ünü oluşturan Mâlikîler’in hemen hemen tamamı ile % 33’ünü teşkil eden Şâfiîlerin dörtte üçü, Hanefîler’le Hanbelîler’in çok az bir kısmı İnançta Eş’ariye mezhebini benimsemişlerdir. Eş’arîlik, daha çok Endülüs, Hicaz, Kuzey Afrika, Mısır, Irak, Suriye ve Endonezya’da yayılmıştır.